Utanç Duymak !
Gazeteciler bireysel olarak üzerlerine almasınlar ama gazetecileri sevmem. Hele gazetelerin köşe yazarlarını hiç! Toprağı bol olsun, Adnan Cemgil’in TİP bünyesinde çıkardığı Emekçi adlı haftalık gazetede, 1964 yılında ilk imzasız yazılarımın yayımlanmasından bu yana geçen 45 yıl içinde sayısız dergide çok sayıda yazı yazdım ama gazeteciliğe ve gazete köşe yazarlığına hiçbir zaman özenmedim. Bunda ne kadar haklı olduğumu, gazete ve köşe yazılarındaki neredeyse her gün rastladığım çarpıtmalar gösterir. İşte en son örneği.
Ahmet Kekeç adlı bir köşe yazarı, bana atfettiği satırlarda, benim ağzımdan neler söylemiş, okuyalım:
“Mesela, partinin önemli isimlerinden Ferit İlsever’in Merkez Komitesi üyelerini polise bildirdiği (abç, GZ) için utancından (abç, GZ) nezarethanedeki hücresinde intihara kalkıştığını, partinin tepesindeki adamın işkencede çözülüp 60 sayfa tutarında ifade verdiğini ve tüm örgüt üyelerinin gözaltına alındığını, bu cürmünü savunmak için de “örgüt güvenliğini sağlamak için böyle yaptım” (altını bir kere de ben çizdim, çünkü bende böyle satırlar yok, GZ) dediğini Gün Zileli’den okumuştuk (abç, GZ).
Gün Zileli yabancı değildir. (Duyan da, Kekeç’i babamın oğlu sanacak, GZ)
Partinin önde gelen elemanlarından biridir (daha doğrusu biriydi). (Koca paragraftaki tek doğru cümlecik budur, GZ) ve rahmetli Feyza’nın kocası, Doğu Perinçek’in eniştesidir.” (Star) (Yoksa Satar mı olacaktı! GZ)
Şimdi, bir de Ahmet Kekeç’in Gün Zileli’den okuduğunu iddia ettiği satırların gerçeğini okuyalım Havariler’den:
“Daha da kötüsü, yakalananların çoğunun poliste konuştuğu ve geniş çaplı ifadeler verdikleri haberiydi (kendi sözcüklerimin altını mecburen ben çizdim, GZ). Yıldırım Bölge’deki kadınlar hapishanesinden gelen bir haberle (abç, GZ) derinden sarsılmıştık (…) (Yukardaki meşum alıntıyla doğrudan ilgili olmayan satırları atlıyorum, GZ) Doğu Perinçek de altmış sayfayı bulan bir ifadeyi imzalamıştı.
(…) Sıradan bir militandan böyle bir tutum beklenirken, partinin tepesinde yer alan (abç, Ahmet Kekeç, paragrafındaki ifadeyi buradan apartmış) önderlerin işkencede çözülmesi ve sayfalarca ifade vermesi, bizim için kesinlikle kabul edilebilecek bir şey değildi.
(…) İkincisi, Doğu’nun tutuklanıp cezaevine gelmesi beklenecekti, Ondan, birinci elden bilgi alınacak, söylendiği gibi gerçekten altmış sayfalık bir ifade imzalamışsa (abç, GZ) o da tecrit edilecekti.
(…) Doğu Perinçek, Halil Berktay ve Caner Öztaş tutuklanıp, Deniz’lerden boşalan “Arka Hücreler”e kondular (…) Ne var ki, kısıtlı koşullarda da olsa Doğu’yla yüz yüze gelmek, ruh halimizde belli bir değişikliğe yol açmakta (abç, GZ) gecikmedi. Doğu, bizim koğuşun penceresine yaklaştığı zamanlar, yanındaki volta arkadaşıyla konuşuyormuş gibi yaparak, yüksek sesle, bize bazı mesajlar aktarmayı başarıyordu. Bu mesajlara göre, kendisi, polise ‘hiçbir’ bilgi vermemişti. Yalnızca, başka arkadaşların verdiği bilgilerin bir kısmını onaylamak zorunda kalmıştı. Altmış sayfalık ifadesinin büyük kısmı, polisin zaten bildiği legal olaylar konusundaki laf kalabalığından ibaretti. Merkez Komitesi’nin yapısı konusunda tamamen yanlış bilgiler vermiş, Merkez Komitesi’nin, kendisi ve yurtdışında bulunan Ömer Özerturgut ile Şahin Alpay’dan ibaret olduğunu söylemişti. Ömer Özerturgut’un Merkez Komitesi üyesi olduğu doğruydu, ama Şahin Alpay Merkez Komitesi üyesi falan değildi (abç, GZ).” (s.11-16)
“Ferit, İstanbul’da gördüğü işkenceler sırasında (abç, GZ) bir ara çözülmüş, polise bildiği Merkez Komitesi üyelerinin adlarını vermiş (abç, GZ), bundan büyük acı duyarak (abç, GZ) nezarethanedeki hücresinde intihara teşebbüs etmişti.” (s. 62)
Vicdanlı okuyucunun bu satırları Ahmet Kekeç gibi okumayacağından ve öyle anlamayacağından, hatta tam tersini anlayacağından eminim.
Sadece, yanlış anlamaları ve anlatmaları ortadan kaldırmak için belirtmek istediğim birkaç nokta var:
1. Doğu’nun poliste konuştuğu ve altmış sayfalık bir ifadeyi imzaladığı bilgisinin kadınlar koğuşundan bize haber olarak ulaştığını söylüyorum. Bu haberi doğrulayan hiçbir şey söylemiyorum.
2. Ondan sonraki satırlar, tamamen bu habere dayanarak biz içerdekilerin akıl yürütmesiyle ilgilidir.
3. Bundan sonra, Cezaevine gelen Doğu’nun ifadesiyle ilgili olarak bize anlattıklarına yer veriyorum ve anlattıklarının, ona karşı olumsuz ruh halimizi değiştirdiğini söylüyorum. Demek Doğu anlattıklarıyla bizi poliste konuşmadığına ikna etmiş.
4. Nitekim, Şahin Alpay’ın Merkez Komitesi üyesi olmadığını doğrulayarak, Doğu’nun polise doğru bilgi vermediğini yıllar sonra ben de onaylamış oluyorum.
5. En son paragrafta görüleceği gibi, Ferit ilsever’in “Merkez Komitesi üyelerini polise bildirdiği”ni söylemiyorum, sadece poliste bir ara çözülüp, bildiği MK üyelerinin isimlerini verdiğini söylüyorum. Ahmet Kekeç, aklı kekeme olduğu için mi “bildirmek”le “vermek” arasındaki önemli farkı ortadan kaldırmış, yoksa vicdanı sürekli teklediği için mi, bu farkı el çabukluğu ile ortadan kaldırmış, bilemem. Bildirmek, bilinçli yapılan bir eylemdir, yani ihbarcılıktır. Vermek ise, burada da anlaşılacağı gibi, işkenceye dayanılamadığı zaman yapılmak zorunda kalınan bir fiil.
6. Ferit İlsever, “utanç” duyduğu için değil, benim sarahatle belirttiğim gibi manevi bakımdan acı duyduğu için intihara teşebbüs etmiştir.
Utanç duyması gereken birileri varsa, o da, zamanında büyük acılar çekmiş insanlara karşı, eğer kasıtlı değilse, böylesine özensizce satırlar karalayabilen, bir karakolun kapısının önünden bile geçmemiş Ahmet Kekeç gibileridir. Çarpıtmalarla iftiraya uğrayan kişi isterse Kenan Evren olsun, gerçeği açıklamak bir dürüstlük borcudur. Ahmet Kekeç gibilerinin ödemekte hep zorlandığı bir borçtur bu.
Gün Zileli
10 Subat 2009