One thought on “Şükrü Argın ile Söyleşi: “Edebiyat 12 Eylül’ü Kalben Destekledi””
Ben olsam, bu güzel röportaja bu başlığı atmazdım. Söylenen bu kadar basit değil.
Her bir cümlesi onlarca tartışma açabilecek bir röportaj. Gün Zileli tamamen haklı. Bula bula öne çıkaracak bu noktayı mı buldunuz yaf?
Şimdilik tek bir nokta:
“Artık kahramanlar yoktur. Zira kahramanlara ihtiyaç duyan bir toplum yoktur. Üstelik bu hayra alamet bir durum değildir. Toplumun olgunlaşmasına, en azından kahramanların peşine düşmek yerine kendi zaaflarının üzerine yürüme cesareti göstermeye başlamasına değil; bambaşka bir duruma, içinde yaşadığımız sosyal kütlenin -muvakkaten sırtlandığı- ‘toplum’ olma vasfını hızla yitirmeye başlamasına delalet eder.”
Ben bu cümlelere şöyle derim: Nihayet! Nihayet belli konularda uzman olanların kamunun vicdanı olduğu ve politikanın o vicdanı ele geçirmek üzerine kurulduğu dandirik sistem ezildi gitti. Bundan daha güzel bir gelişme var mı ki? Artık şimdi, biz zavallı, yarım yamalak okumuş, onların gerçekte ne yaptığımız, ne olduğumuzla değil, ne düşündüğümüzle ilgilendikleri bireyler, gerçekten bir şeyler düşünebiliriz demektir. Bugüne kadar sağdan soldan duyduklarımızı etrafımıza satıp durduk. Ona düşünce dendi ve kutsandı. Sanki gerçekten biz düşünüyormuşuz gibi bize ne istediğimiz soruldu. Ama o günler bitiyor. Nihayet. Özne asıl şimdi oluşuyor. Kahramanlar ölüyor, toplum çöküyor ve özne şimdi şimdi “varoluyor”. Descartes’tan özür dileriz, bu onun düşündüğü özne olmayacak ama olsun. Kant’tan da özür dileriz. Ne yazık ki Aydınlanma için düşündüğü gibi “toplumun olgunluğu” ortaya çıkmayacak. Doğacak “toplum” şöyle diyecek: “Anne siz barbardınız. Bizse huzursuz bacak sendromundan muzdaribiz.”
Güzel, çok güzel tespitler var ama nostalji mi ütopya mı bilemediğimiz yerler de var. Özellikle şu modernizmle hala hesaplaşılamamışlık. Nostaljinin de, ütopyanın da, her ikisinin de canı cehenneme derim ben. Çok yaşa Sorel!
Ben olsam, bu güzel röportaja bu başlığı atmazdım. Söylenen bu kadar basit değil.
Her bir cümlesi onlarca tartışma açabilecek bir röportaj. Gün Zileli tamamen haklı. Bula bula öne çıkaracak bu noktayı mı buldunuz yaf?
Şimdilik tek bir nokta:
“Artık kahramanlar yoktur. Zira kahramanlara ihtiyaç duyan bir toplum yoktur. Üstelik bu hayra alamet bir durum değildir. Toplumun olgunlaşmasına, en azından kahramanların peşine düşmek yerine kendi zaaflarının üzerine yürüme cesareti göstermeye başlamasına değil; bambaşka bir duruma, içinde yaşadığımız sosyal kütlenin -muvakkaten sırtlandığı- ‘toplum’ olma vasfını hızla yitirmeye başlamasına delalet eder.”
Ben bu cümlelere şöyle derim: Nihayet! Nihayet belli konularda uzman olanların kamunun vicdanı olduğu ve politikanın o vicdanı ele geçirmek üzerine kurulduğu dandirik sistem ezildi gitti. Bundan daha güzel bir gelişme var mı ki? Artık şimdi, biz zavallı, yarım yamalak okumuş, onların gerçekte ne yaptığımız, ne olduğumuzla değil, ne düşündüğümüzle ilgilendikleri bireyler, gerçekten bir şeyler düşünebiliriz demektir. Bugüne kadar sağdan soldan duyduklarımızı etrafımıza satıp durduk. Ona düşünce dendi ve kutsandı. Sanki gerçekten biz düşünüyormuşuz gibi bize ne istediğimiz soruldu. Ama o günler bitiyor. Nihayet. Özne asıl şimdi oluşuyor. Kahramanlar ölüyor, toplum çöküyor ve özne şimdi şimdi “varoluyor”. Descartes’tan özür dileriz, bu onun düşündüğü özne olmayacak ama olsun. Kant’tan da özür dileriz. Ne yazık ki Aydınlanma için düşündüğü gibi “toplumun olgunluğu” ortaya çıkmayacak. Doğacak “toplum” şöyle diyecek: “Anne siz barbardınız. Bizse huzursuz bacak sendromundan muzdaribiz.”
Güzel, çok güzel tespitler var ama nostalji mi ütopya mı bilemediğimiz yerler de var. Özellikle şu modernizmle hala hesaplaşılamamışlık. Nostaljinin de, ütopyanın da, her ikisinin de canı cehenneme derim ben. Çok yaşa Sorel!