Sovyet Sistemi 70 Yıl Sonra Neden Yıkıldı? (Ali Kar)
Çarlık Rusya’sında kapitalizm henüz yeterince gelişip, son aşamasına ulaşamadığı için işçi sınıfı objektif olarak sosyalizmi kurmaya hazır değil miydi?
Peki, devrim kapitalizmin anayurdu İngiltere’de gerçekleşmiş olsaydı, üretim araçlarının devlet mülkiyetinde olması, demokratik sosyalist bir toplumu ve böyle bir toplumun demokratik iktidarını hangi ölçülerde geliştirebilirdi?
Demokrasinin maddi zemini demokratik mülkiyettir? Mülkiyetin demokratik olabilmesi, ancak üretenlerin kolektif mülkiyetiyle mümkün olabilir. Bolşevikler, üretim araçlarını devlet mülkiyetine geçirmekle demokrasinin yaşayıp gelişme şansını ortadan kaldırdılar. Ateşli silahlarla yoğunlaştırılan, devlet denilen diktatörlük aracına ekonomik iktidar da teslim edildi. Parti diktatörlüğüyle iç içe geçmiş iki kademeli bir diktatörlük yaratıldı. Böylece özgürlüğe ve demokrasiye giden yol kapatıldı. Bu diktatörlüğün temelleri ne zaman ve nasıl atıldı? Terazinin bir kefesinde amansız bir diktatörlük, öbür kefesinde son derece zayıf ve mecalsiz demokrasi. Böylesi bir durumda sosyalizm inşa edebilir miydi?
Başta bu yazı da olmak üzere yukarıdaki soruların yanıtlarının henüz tatmin edici ölçüde verildiği kanaatinde değilim. Her şeye rağmen Bolşevikler, belki de tarihin bir daha insanlığın karşısına çıkaramayacağı fırsatı, Ekim Devrimiyle hayata geçirdiler. Uzun bir tarihi süreç boyunca, zulme dayanan sınıflı toplumun statükosunu ilk kez altüst ettiler. Ne var ki, mülkiyet demokratikleştirilmedi. Üretim demokratikleştirilmedi ve bölüşüm demokratikleştirilmedi. Bu üç temel etmen yok sayıldığı için bu sefer kendi elleriyle var ettikleri statükonun yıkılışını durduramadılar. Karl Marks’ın en önemli tespitlerinden birisi şuydu: Kapitalizm üretici güçlerin önünde engeldir. Üretici güçlerin gelişmesine müsaade etmez. Bu tespit kapitalist sürecin bugünkü varılan aşamasında geçerliliğini yitirmiş bulunuyor. Kapitalizm üretici güçleri geliştirdi ama ne pahasına? Bir elinde kırbaç, öbür elinde havuç insan unsurunu korkunç boyutlarda tahrip ederek. İnsanı insanlıktan çıkaran, çürümüş, bencil aşırı tüketimin kölesi, yoz insanlar yaratılmaya çalışıldı. Bir taraftan da kapitalist sürecin dışındaki yoksul üçüncü dünya halklarını açlığın çıkmaz felaketine mahkûm etti. Buna mukabil reelsosyalizm üretici güçleri ne ölçüde geliştirdi? 70 yıl sonra neden yıkıldı?
Kuruluş aşamasında izlenen politikaların sloganı şuydu: „Bütün İktidar işçi, Köylü ve Asker Sovyetlerine.“ Herkesçe bilindiği gibi bu slogan Lenin tarafından söylenmiştir. Bolşeviklerin iktidar anlayışı, ekonomiyi siyasetle yönetmek ve siyaseti de üreten sınıfın elinden alarak, onun adına parti diktatörlüğüyle devlet denilen silahlı diktatörlüğün tekelinde tutmaktı. Lenin iktidarı birbiriyle eşit olmayan üç ayrı toplumsal güce emanet ediyor. Bunlar sırasıyla işçi sınıfı (üreticidir) köylülük de (üreticidir) askerler (tüketicidir). Aynı zamanda silahlı iktidara sahip oldukları için bu nitelikleriyle işçi sınıfı ve köylüler karşısında güçlü konumdadırlar. Her üç toplumsal güç homojen ve tek bir yapıya sahip değil. Aralarında antagonist olmayan önemli çelişkiler mevcuttur.
Devrimin başlangıç döneminde, ekonomik ve siyasi iktidar işçi sınıfıyla köylülerin egemenliğinde değil. Askerler silahlı avantaja sahipler. Bu durumda işçi sınıfıyla köylüler askerlere göre zayıf konumdadırlar. Aynı zamanda askerler eski iktidarın devlet denilen diktatörlük aracının silahlı çekirdek kadrosunu oluşturmaktadır. Nice yüzyılların savaş ve egemenlik entrikalarıyla pişmişlerdir. Örgüt ve yönetim deneyimine sahiptirler. Bu özelikleri ister istemez onları işçi sınıfı ve köylü üreticiler karşısında güçlü kılmaktadır. Lenin daha başlangıç aşamasında askerleri iktidara ortak ederken sınıfıyla askerler arasında, mevcut hasımca olmayan çelişkinin demokrasinin zayıf olduğu bir zeminde zamanla hasmane çelişkilere dönüşebileceğini hesaba katmamış olmalı. İşçi sınıfıyla köylüler üretici olduklarından demokrasiyi temsil eden yegâne sınıfı oluşturuyorlardı. Askerlere gelince, silahlı iktidarı temsil ediyorlardı, işte denklem bu iki güç arasında, yani demokrasiyle iktidar arasında, iktidardan yana kuruldu. Tüketici askerlerin üretici sınıfla eşit oranda iktidara ortak edilmesi, bürokratik diktatörlüğün temellerini oluşturan ilk adımlar oldu. Bu adımlar meta üreticileri karşısında tüketici parti ve devlet bürokrasisinin demokratik olmayan iktidarını güçlü hali getirdi. Gerek doğada gerekse toplumsal olaylarda güçlü olan zayıf olana karşı hâkimiyet kurar.
Üretim araçlarının devlet mülkiyetine geçirilmesiyle birlikte topyekûn mal ve hizmet üretenler, bütünüyle iktidardan uzaklaştırılmış olup böylece demokrasi iktidara feda edilmiştir. Kısaca tekrarlarsak, iktidar önce Sovyetlere denmiş, hemen akabinde işçi köylü dışlanarak iktidar parti ve devlet bürokrasinin tekeline alınmış. Bu aynı zamanda üretim dışı imtiyazlı parti ve devlet bürokrasi tarafından iktidarın gasp edilmesi anlamına gelir. Gaspın olduğu yerde çürüme başlar. İç Savaşta işçi sınıfının en bilinçli militan unsurları hayatlarını yitirdiler. Onların yokluğu iktidarın çok kolayca bürokratlar tarafından ele geçirilmesini sağladı. Aristokrat işçilerin çok az bir bölümü hariç işçi sınıfının ana gövdesi yönetimden dışlandı. Azınlık aristokrat işçilerin parti içindeki rolleri figüranlığın ötesine geçmemiştir. Ne acı ki bu traji-komik yapının adına işçi sınıfının partisi ve işçi sınıfının devleti denildi. Bizler de pir aşkına secde edip inandık. Körün dolması gibi çifter çifter yuttuk. (İki kör bir kaptan dolma yerlermiş; körün biri demiş ki, ulan kör yoksa sen dolmaları çifter çifter mi yutuyorsun? Öbür kör nereden bildin, diye sormuş. O da demiş ki, ben de çifter çifter yutuyordum, oradan bildim.) Çoğumuza yutturdular. Kimileri de iktidar hırsından suskunluğu tercih etti. Sosyalizm için tasarlanan sistem demokrasinin maddi zemininden yoksundu. Lenin, devlet ve demokrasi gibi iki zıt olguyu yan yana koyarak sosyalizme ulaşmak istiyordu. Sosyalizme giden yolda demokrasinin yol arkadaşı devlet denilen diktatörlük aracı olunca, daha yolun başlangıcında devlet Demokrasi denilen geleceğin umudunu yok etti. Sosyalist demokrasinin nitelik itibarıyla burjuva demokrasisinden çok farklı olan özellikleri gereği üretici güçlere dayanması zorunludur.
„Burjuva demokrasisinin tarihsel kökenleri en az 200 yıllık bir geçmişe dayanıyordu. Sosyalist demokrasi ise tarihsel deneyimlerden yoksundu. Paris komünü dışında ciddi bir deney yaşamamıştı. İlkel komünal demokrasiye dayandırılmaya çalışılsa da, köleci toplumla başlayıp, kapitalizme gelinceye kadar yaşanan farklı üretim ilişkileri ve üretim araçlarının bu günkü gelişkinlik düzeyi ilkel komünal demokrasinin bütün izlerini silip, süpürüp yok etmiştir. Bu nedenle sosyalist demokrasi henüz yaşanmamış bir toplumsal yönetim tasarısıydı. Yeni doğuyordu. Yeni doğan bütün canlılar cılız ve zayıftırlar; fizik, doğa ve toplumsal olaylar arasında önemli benzerlikler inkâr edilemez. Bolşevikler Ekim Devrimiyle birlikte, sosyalist demokrasiyi devlet denilen kanlı diktatörlüğün zemininde yaratabileceklerini düşünüyorlardı. Devletin silahlı iktidarı yetmiyormuş gibi, üretim araçlarının mülkiyeti de devlete verilerek ekonomik ve silahlı olmak üzere korkunç bir iktidar hegemonyası yaratıldı. Denetimi olanaksız bu iktidar devi zamanı gelince bizim cılız demokrasiyi hiç zahmet çekmeden yutacaktı. Yaşanan tartışmasız böyle gelişti. Demokrasi, boşlukta, ayakları havada yaşayan bir kavram olmanın ötesinde mutlu toplumun, mutlu bireyini yaratmak için vaz geçilmez bir araçtır. Onun maddi yaşama zemini demokratik mülkiyettir. Devlet mülkiyeti zemininde serpilip gelişemez, yetmiş yıllık deney tartışmasız bunun kanıtıdır. Çöken reel sosyalizmle beraber yeryüzünde yaşayan milyarlarca yoksulun gelecek umutları şimdilik karanlıklara gömüldü. Kapanan geçici bir dönemle birlikte gecikerek de olsa başlayan ideolojik ezberin altüst olması sonunda hepimiz beraberce dersler çıkarabilirsek, hayatın ve diyalektiğin değişim kanunlarının kaçınılmaz sonucu olan farklı düşünceler ideolojik birliğe feda edilmezse, en mükemmel dersleri çıkarabiliriz.
Şüphesiz bu dersin ana özetini oluşturan temel soru reelsosyalizmin neden yıkıldığıdır? Dolaysız verilecek olan tek cevap üretici güçleri yeterince geliştiremedi. Tıkandı ve çürüyerek son durakta kapitalizmle kucaklaşıp bütünleşti. Bu bütünleşme esnasında Sovyetler Birliği’nde işçi sınıfı niçin ve neden milyonlarca üyesiyle Kızıl meydanda toplanıp bizim birikimimiz olan mülklerimizi kapitalistlere veremezsiniz diye haykırarak karşı çıkmadı? Geriye dönüşü sessizce onayladılar. Çünkü üretim araçlarının mülkiyeti işçi sınıfının değildi. Mülkiyet devlet tekelindeydi. Devlet de kendisine ait olan mülkleri özel kapitalist mülkiyete dönüştürdü. Yeni kapitalist mülk sahipleri yetmiş yıl boyunca sosyalizm adına yöneticilik yapan üst düzey parti ve devlet bürokratlarından oluştu.
Devlet mülkiyeti özel kapitalist mülkiyete dönüşürken işçi sınıfı seyirci kaldı. Seyirci kalışın temel nedenlerinde birisi işçi sınıfıyla yapısal olarak yabancılaşmış bir sistem mal ve hizmet üretenlerin güncel ihtiyaçlarını karşılamaktan öylesine uzaktı ki, yaşam standartları kapitalist ülkelerde var olan standardın çok gerisine düşmekteydi. Mülkiyet demokratik değildi. Üretim demokratik değildi ve nihayet bölüşüm hiç demokratik değildi.
Demokratik mülkiyet,
Demokratik üretim,
Demokratik bölüşüm.
Bu üç temel kuralın hayata geçirilmesinin teminatı yalnız ve yalnız işçi sınıfıdır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfının üretimdeki ağırlığı nispeten azalırken onun yerine bilim insanlarının, teknokratların önemi ve ağırlığı ön plana çıkıyor. Ancak teknolojinin gelişmesi ne artı değer sömürüsünü ortadan kaldırdı ne de yoksulların sayısında azalma yaratabildi. Tam tersine yeryüzünde yoksulların sayısı milyarlarca artmaya devam etmektedir. Servetler giderek daha az ellerde toplanıyor. Teknokratların, bilim ve hizmet işçilerinin üretimdeki fonksiyonlarının artması işçi sınıfının toplumsal ve kolektif niteliğinin önemini azaltmıyor. Bilim, teknik ve hizmet işçileri kendi aralarında homojen değiller. Her birisinin almış olduğu ücret düzeyi birbirinden farklıdır. Burjuvazisiyle adeta iç içe geçmiş bir yapıdalar. Burjuvazinin bir elinde kırbaç, diğer elinde havuç kırbacı işçi sınıfının ensesinde şaklatırken havucu bilim, teknik ve hizmet işçilerine sunuyor. Bunların kapitalist sistemle beraber kaybedecekleri lüks hayatları var. Kendi gelecekleri de, çocuklarının gelecekleri de görece teminat altındadır. Unutmayalım ki, insanlar yaşadıkları gibi düşünürler. Bunların düzene karşı muhalefeti olsa olsa ahlâki gerekçelere dayanır. Ahlâki gerekçeler bireyseldir. Tek başına sınıfın ortak hareket etmesine yetmez. Sınıfın ortak hareket etme karakteri ortak çıkarından kaynaklanır. Üretim teknolojisinin geldiği bugünkü aşamada bilim, teknik, sanat ve hizmet üretenlerin bilim insanları sanatçılar, teknokratlar, doktorlar, öğretmenler, pilotlar, finans sektörünün üst düzey çalışanları, kısacası entelektüel emekle üretim yapanlar kol emeğiyle üretim yapan işçi sınıfını dışlayarak onun tarihsel öncülük misyonunu alabilirler mi? Burjuva devriminde burjuvaların toplum içindeki konumları üçüncü kategoriydi. Egemen sınıf feodallerdi. Feodallere karşı savaşan ikinci sınıf köylüler, üçüncü grup burjuvalar, dördüncü grup işçi sınıfıydı. Köylüler feodalleri alt edemedi. Burjuvazi aradan sıyrılıp işçi sınıfını da arkasına alarak burjuva devrimini gerçekleştirdi ve üretim araçlarına sahip oldu. Bu varsayımın gideceği sonuç, entelektüel emeğin, kol emeğini ardına takacağıdır; iktidarı ele geçirerek üretim araçlarına sahip olacağıdır. Varsayalım ki, tarihte böyle bir sürpriz gelişme oldu. Bu, azınlığın iktidarıdır. Buna sosyalizm denemez. Kol ve entelektüel üretimi kolektif olarak üretenlerle birlikte ve üretim dışı bırakılan milyarlarca işsizin, yoksulların bütününü kapsayıp kucaklayan bir misyon ancak ve ancak insanlığın bütününü kurtarabilir. Sadece insanlığın bütününü kurtaracak misyon meşrudur. Belli bir azınlığın tekelinde olan misyon azınlığın diktatörlüğüne götürür.
Kapitalizmin Labaratuarında Sosyalizmin Umudu Selamlıyor!
Yakın bir tarihte kapitalistler bant üretim sistemine kaldırdılar. Bunun yerine tim çalışma biçimini devreye soktular. Her bölümde çalışan işçileri timlere ayırdılar. Her tim kendi bölümünde üretimin bütün aşamalarına topluca, aktif olarak katılıyorlar. Tasarlama, araştırma, planlama üretim ve pazarlama bu süreçlerin tümüne teknik elemanlarla beraber çalışmaya başlıyorlar. Belli bir süre sonra bant sisteminden çok daha farklı sonuçlar elde ediliyor. Üretim kapasite olarak önemli artışlar gösteriyor. Kalite mükemmelleşiyor, bu deney uzadıkça işçiler elde ettikleri üretim bilgisi ve tecrübesi sayesinde teknik kadro ve mühendislere, şeflere ihtiyaç kalmadan kendi başlarına üretimi sürdürebileceklerini kanıtlıyorlar. Bu gelişme kapitalistleri ürkütüyor, böyle devam ettiği taktirde işçi sınıfının ara kademeye ihtiyacı olmadan, yani memur ve şefleri dışlayarak, üretimi başarıyı yürütebilecekleri gibi, sonunda üretim araçlarına el koyabilirler. Bu korkulu rüya kapitalistleri derhal harekata geçirdi. Deneyi daha fazla uzatmadan, tim çalışmasını durdurup tekrar bant sistemini devreye soktular. Bu olay çok yönlü deneylerle dop doludur. Sovyetler yıkılırken, nedenlerini yoğun bir tempo ile düşündüm. Ulaşabildiğim sonuç, işçi sınıfı bizzat kendisi araştırma, geliştirme ve üretiminin yeniden planlamasını yapmadığı sürece sosyalizmi kuramaz. Bana bu çok uzak bir hayaldir diyenlere, yukarıdaki tim çalışması deneyi başlı başnı bir cevaptır.
Mülkiyet:
A. Sanayide mülkler sendikaların kolektif mülkiyeti olmalı;
B. Araştırma geliştirme ve üretimin yeniden planlanmasını yapan bilim teknik araştırma merkezlerine bağlı fabrikalar ve bu merkezler, hem üretim yapmalı, aynı zamanda işçileri yoğun eğitimden geçiren ve onlara araştırma geliştirme ve üretimin yeniden planlanmasını öğreten eğitim merkezleri olmalı. Bu kurumlar teorik, pratik ve uygulamalı eğitime ve üretim yapan üniversiteler olarak planlanmalıdır. Bu eğitimle beraber, daha çok yeni ürünleri üretmeye yönelik, bilim teknik araştırma merkezlerinde çalışan profesörler başta olmak üzere, bütün çalışanların ortak sendikası, aynı zamanda bu merkezdeki üretim araşlarının mülkiyetine sahiptir.
Tarım Alanında Mülkiyet:
Tarım alanında:
Mülkiyet köylü üretim kooperatiflerinin denetiminde olmalı. Sanayide olduğu gibi tarımda da bilimsel araştırma çiftliklerine bağlı kolektif çiftlikler bir yandan üretim ve araştırma yaparken diğer yandan köylüleri eğitimden geçirmeli. Küçük mülkiyet bütün alanlarda serbest olmalı.
Profesyonel parti yöneticileri:
Bürokrasi başta olmak üzere, elitizmi üreten mekanizma profösyonellikten geçer. Politika üretmenin en yakın ve doğal alanı sendikalardır. Sendikalarda alınan siyasi kararlar üretim temeline dayandığı için meşruiyeti ve demokratik niteliği tartışılamayacak ölçüde açık ve nettir. Parti bürokrasisini yaratan maddi şartların yaşama alanı ancak politikanın sendikalarda yapılmasıyla ortadan kalkabilir. Politikanın sendikalarda yapılmasıyla partide tam gün profesyonel çalışmaya gerek kalmaz. Parti yöneticileri haftada iki buçuk gün partide çalışmalı, iki buçuk gün de mesleğiyle ilgili üretim alanında çalışmalı. Profesör ders verecek, laboratuarda çalışacak, araştırma yapacak, şoför belediye otobüsünü sürecek, hemşire hastalara bakacak, maden işçisi maden çıkaracak, pilot uçak kullanacak, veteriner hayvanları tedavi edecek. Herkes kendi üretim alanında üretime katılarak mal ve hizmet üretecek. Böylece bürokratik egemenlik önlenmiş olur.
* Ali Kar,
Eksi sendikacı, uzun yıllar TİSP saflarında mücadele yürütmüş sosyalist.
Ali Kar, TSİP yöneticisi Ali kar mı?
evet
biraz erken oldu ama:)
acıdım
Hoşumuza gitmese de, yazının çoğunluğu gerçeği anlatıyor. Teoriler uygulama esnasında dıştan gelen güçlü etkilerle ne yazık ki raydan biraz çıkabiliyor. Raydan çıkan da, süreçte farklı bir sonuçta oluyor.