Son Ermeni mi Ermeni Olduğunu Söyleyebilen Son Kişi mi Demeli? (Vicdan Kayır)
Mıgırdiç Margosyan, “Gavur Mahallesi” kitabında 1930’larda Diyarbakır’ın Gavur Mahallesi’nde (Hançepek’) Ermenilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Türklerin, Muhacirlerin, Boşnakların, Kürtlerin yaşadıklarını yazar..
Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş bu kozmopolit yapının sur içindeki izlerinde ‘kimliklerinin gizemindeki yaşamlarından söz ediyor.
Yüzlerce Ermeni yaşar, habersizce..Ancak resmi anlamda Diyarbakır kayıtlarında Ermeni, Süryani kimlikler yok.. Demirbaş dostluk sohbetlerinde ‘azınlık’ olarak kaybolan ‘Müslümanlaşan’ ‘etnik kökenleri ile ilgili konuşmaların tanıklarından.
Öyle ki dedelerinden gelen o soy ağaçlarını sıralayan Ermenilere rastlanıyor sıkça. Kürt, Süryani, Arap, Ermeni kökenli vatandaşların yaşaması nedeniyle ‘çok dilli belediyecilik’ ile tüm aktivitelerde etnik dillerle de hizmet verilmesi kararını uygulayan bir Belediye Başkanı Demirbaş. Her ne kadar bu konu davalık olsa da..Üstelik iddianamede çok dillilik projesinin, ‘Türk Harf Kanunu’na aykırı bulunması ise ayrı bir dram..
Zira dilimiz çok kozmopolit!
Suriçi’nin taşlarını okursanız çok yakın tarihlerde Keldanice, Arapça, Kürtçe, Süryanice konuşanların çoğunluğunda kayboluverirsiniz.
Bakın Demirbaş ne diyor;
‘Türkmen Alevilerinin iki köyü de mahalle olan köyler arasında yer alıyor. Kadıköy, Şarabiye-Havacılar- ve yezidi köyü olan Bahçecik mahallesi ile Yalçın mahallesi..’
Dinlerin buluştuğu kent devleti sanki.. Sinagog, havra, kilise ve camilerin adresi..
Ne kadar ‘unutkan oluvermişiz’…’tek renk’ de saklayıvermişiz tüm renkleri soldurarak, köklerinin altında gizlice yaşamaya mahkum etmişiz …Yezidi köylerinden söz ediliyor. Nerde bu köyler? İçi boşalan köyler…Yani köylüsü olmayan ‘boş köyler’ yaşar bu ellerde..
En ilginci de Diyarbakır’ın surlarının içinde bir Ermeni teyze var ki, ‘resmi’ olarak olmasa da ‘kimliği ile SON ERMENİ olarak anılıyor.
Bayzar Alata ..
Açıkçası ‘ Son ermeni mi ermeni olduğunu
söyleyebilen son kişimi demeli ‘ bilemiyoruz.
Ancak Bayzar teyzeyi dinledikçe ‘tek ayine ‘ katılan Ermeni olarak sözlü tarihin kayıtlarından yazılı tarihe doğru yol alıyoruz. Bayzar teyze yasalar önünde kimliksiz olurken, bir toplumun yaşamındaki ‘TEK’ kimlikli iz.
Köksüz Albümleri
Alipaşa mahallesinde Meryem Ana Süryani Kadim Kilise’sinin bahçesinde Bayzar Alata ile buluştuğumuz o anı hiç unutmuyoruz. Sanki bir bilmecenin içinde kaybolurcasına… Süryanilerin içinde tek ermeni olarak ayinde…
Sıcaklığın tenimizi erittiği o anlarda Süryani kadınlarla beraber ayine katılıyoruz .Kilisenin içi Serince ..Süryani genç kızlar saçlarını kapatmayan dantelli üçgen eşarplarıyla ön sıralarda ahenkli bir koro oluşturuyorlar.
Ayin törenine ziyaretçiler dışında katılım on-onbeş.
Açık tenli, kucaklarında bebekli anneler, torunlarının ellerinden tutan anneanneler, babaanneler, genç kızlar çoğunluk.
Konukseverliğin ve içtenliğin içinde, Tanrı Evi’nde dua ediyoruz.
Kilisenin Papazı Yusuf Efendi ve oğlu sanki bir resmi sahneliyorlar!. Diller bilinmese de beden dilin sahnesinde ‘tanrı evin’de dualar barışa, sevgiye, sağlığa dair…
Sadece çocuk seslerinin sessizliği silkelediği ayinde dualar ediliyor. Süryaniler ile dua eden Bayzar teyze de ‘masumiyetin sözlerini’ onlarla beraber dillendiriyor. Pırıl pırıl huzurlu yüzüyle, ‘kötülüklere karşı duran o yüreğinde ‘şüphecilere’ karşı duruşuyla parlıyor gözleri. Tüm gözler çocuk olsaydı keşke; bugün Bayzar teyze de bahçesinde yalnız yaşamayacaktı…
Yol arkadaşım Sabriye Kızılağa ile birlikte Diyarbakır’da- tek Ermeni asıllı- Bayzar teyzenin gülen gözleriyle buluşmamızla yanından ayrılmıyoruz.
Kilisenin konukları ile cemaatinin sohbetinde demlendikten sonra Ermenice ‘müjde’ anlamına gelen Bayzar teyze bizi evine davet ediyor.
Kilisenin bahçesine bitişik..O muhteşem, kalabalık birkaç ailenin yaşayabileceği hüzünlü bir saray evindeyiz!..Sofa’daki sedirinde kim bilir nice sohbetler saklandı.Çiçekli bahçesinde ne keyifler yaşandı. Çok istemiş olmasına rağmen çocukların koşturamadığı bahçesinde, kilise evinde yaşıyor Bayzar teyze.
Çok mekanlı bahçeye açılan Ermeni evinin ‘kilerleri, konuk odaları, özel mutfakları ise ‘insansızlıktan’ karanlık odaların içinde kaybolmuş.
İki odalı evindeyiz. Koyu mavi üzerine beyaz desenli olan pileli eteğinin üzerine mor bluzunun dirseğine kadar ıslanmış kollarıyla serinleyen Bayzar teyze, ıslak yüzüyle Beyaz badanalı, iğne oyalı örtülerin süslendiği raflarında bol biblolar içinde bol resimli duvarlarında bin yıllık fısıltıların içinde sessizleşiyoruz…Soluğumuzun kesildiği anlarda misafir odasının duvar rafına sonradan yapılmış camekanını açarak, ‘köksüz albümünü’ çıkarıyor. Yaşayan Ermeni evinin duvarına çivilenmiş o eski çerçeveli resimlerin konuşmaya başladığı anlar!
Yaşamadığı çocukluğuna dair pek iz de kalmamış bellek sandığında..
İnce uzun parmaklarının damarlarının iyice belirginleştiği, yumuşacık elleriyle gelinlik resmini çivisinden özenle çıkarıyor. Çerçevede gelinlikli Bayzar teyze ile eşinin fotoğraflarına bakıyoruz.
‘Ne güzel kızmışsın sen Bayzar teyze.Hala kırışıklıklarının gizleyemediği o suretinde beyazın içinde kırmızı dudaklarıyla gelin ve damat pozunda bin bir gecenin rüyasına sığınırcasına..
Fotoğrafların hikayelerinden belleğinde kalan dağınık anıların sözcükleri dökülüyor tek tek ince dudaklarından. Oysa ki, bembeyaz duvarlarında konuşan fotoğraflar, iğne oyalı çeyizlikler, biblolar ile unutulmayacak evin, o mistik kokusunun büyüsünde kayboluyoruz…
Bunca Ermeni’ye ne oldu
82 yaşındaki Bayzar teyze ‘ermeni tehcirinde’ İstanbul Kadıköy’de çocukmuş…’Biz aleviler içinde hür yaşadık kızım. Bizi aleviler Kadıköy’de sakladılar.’
Babasına dair söylediği tek cümle, Lice’den Diyarbakır’a yerleştiği.
‘Ermeni tehciri’ nedeniyle kimliği olmayınca kilise nikahı ile evlenen Bayzar teyze tek dayanağı olan Vektorya adındaki kız kardeşini de yaşlılık günlerinde yitirivermiş. ‘Vektorya’nın da çocuğu olmadı. Kuruyuverdik kızım’ diyor.
Diyarbakır’da tek Ermeni olduğun söyleniyor neden? Bunca Ermeni’ye ne oldu? Büyüklerin anlatmıştır ‘ diye soruyoruz.
– ‘Hiç anlatmadılar, hep sustular. Ne yaşadılar? Kim bilir? Ah kafam benim ah..Sormadım. Sor değil mi? ‘ne oldu?’ diye. Aklım başıma geldi de geç. Şimdi düşünüyorum, söylemeseler de, anlatmasallarda sor, öğren. Hiçbir şey bilmiyorum kızım hiççç. Kafama vuruyorum hiçbir şey sormadım diye! Arada sizin gibiler geliyor, resmimi çekiyorlar, yazıyorlar gidiyorlar .Beş kız kardeşten iki kişi kaldık.’
Şu anda eşiyle birlikte hayatını sürdüren Bayzar teyze yalnızlığını resimlerde gösterdiği kardeşleriyle gideriyor. Ona Diyarbakır’ın tek Ermeni dense de, o yalnız değil, köksüz albümleriyle..
– ‘Çok çocuk yapın’ diyor ısrarla…
Hemen soruyor,
– ‘kaç çocuğun var?’
‘Bir tane kızım var’ dediğimde..
‘Çok yazık. Niye doğurmadın, benim çocuğum olsaydı, en az on tane doğururdum. Madem tek çocuk yaptın, niye hala çalışıyorsun? diyor..
Sabriye hüzünlü gözler karşısında takılıyor, ‘keşke bir oğlan doğursaydın Bayzar teyze, bende gelinim olurdum. Geçinir giderdik….’
‘Ahh Keşkeee… !
Eşi Saris Eken ‘Eskiden buralarda hayat çok güzeldi. 500 hane Ermeni vardı. Çok mutluyduk. Sonra göçtüler , yavaş yavaş. Şimdi kimse kalmadı buralarda’ diyor.
Bazdar teyzenin Eşi Sıtkı amca 16 yıl pirinç ekmeye giderek evi geçindirmiş. Sonra yaşlılık…Duvarlar yaşlanmamış ama Bayzar teyze ile Sıtkı amcanın artık bacakları ağırlaşmış. Kilisenin bahçesinden dışarı pek çıktıkları da yok.. Belediyeden gelen ‘yaşlılık’ maaşı ile idare ediyorlar, ‘şükür’ dercesine..
“Niye bu kadar az kişi ayinde? dediğimizde;
‘Kilisenin bahçesindeki taşları gösteriyor, ‘Bak bu taşlar kadar insan vardı. Gelmişşş gitmiş..’ diyor.
Ayrılmak zor oluyor
Ah Bayzar teyze ah. Fotoğraflarını yine çekecekler, yine yazacaklar seni..
Yazsınlar seni herkes yazsın Belki bir daha hiç göremeyeceğimiz Diyarbakır’ın Son Ermeni Müjde teyzesini.
Mehelelerden Leğleğler de göçmüş *
Artık ‘leğleğler’ yuvalarına bile uğramaz olmiş buralarda..
Ağaçlar bile kimlik değiştirmişler…İncirleri köklerinden koparmak zor olduğundan yeşillendikçe yeşillenmiş dalları kiliselerin bahçelerini sarıvermiş ‘arsızca’..
Esintisinden gelen sesin hüznünü duyan kulaklar o kadar az ki.. Beyaz ve kara hübür ağaçlarını bilenler ise dedelerinden ya da babalarından bir masal gibi dinlemişler..Ya da bir bölümü o dönemin çok kültürlülük ve farklı dinlerin son demlerini yakalayanlar..
İşte böylesi renkli dillerin, küçelerinde, ‘kaybolmuş’ seslerin taşlarında dolaşırken, annesi, babası, ninesi ve dedesi Hıristiyan olan ancak Müslümanlaşmış Suriçi’nde yaşayan Ermeniler’in sessiz dillerinde buluşuyoruz adeta.
Kah Ahmet Arif ustanın yaşamış olduğu sokakta -belki de- o eşikte oturan Kürt kadınlarının yanı başında ‘kara gözleriyle’ bakan Ermeni, Süryani az sayıda da Keldaniler ile gözlerimiz çarpıştı? Kah Dengbej Evi’nde bir Ermeni ile..
İşte Elazığ dan göç eden Diyarbakırlı bir ermeni olan Melike Aram gibi…..Onlar Ermenice, Kürtçe, Türkçe biliyorlar.
Bir ‘müjde!
Müjde yani Bayzar teyzenin varlığı..Ayinlerdeki tekliğinin çokluğundan yaşlılığa uzanan o giz sözcüklerinden sıyrılıyor.
Hristiyan Ermeni ‘kimliği ile’ Diyarbakır’ın ‘resmi’ tanığı o. Diyarbakırlı Ermenilerden farkı , kiliseye gidebilmesi, ayinlere katılması..
Adının ise hala yaşaması… Müslüman kimlikli eşi Sıtkı’ya yani Saris’e rağmen..
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın da ‘varlıklarını ‘çok dilli belediyecilikle’ yaşatma çabasından sonra nice vaftiz olmayan bir çok bayan Ermeni’nin varlığı çıkıyor ortaya. Kilisenin varlıklarından haberi olmayan Ermeniler hiç de az değil.
Sokak sohbetlerinde Bayzar teyzenin ‘son ermeni’ olmadığının sözcükleri sıyrılıveriyor tüm çıplaklığıyla…
‘Bizim Hıristiyan komşularımız vardı, otuz yıl önce kilisede yaşıyorlardı. Sonra gittiler, kayboldular’..’Soramadık Süryani mi, Ermeni mi? Gençlik ya da bilinmeyen o korkular!’..
Müslümanlaşmış Ermeniler yaşıyor …Surların kapıları kapandığında kendi ‘duaların’ içinde kayboluyorlar.
Bayzar teyze eşi Sıtkı Eken ile (ermeni kökenli Saris ) yaşayan TEK ermeni kadın mı?!. Resmi kayıtlarda adı olmasa da o bir Ermeni Teyze. Süryanilerin içinde ayinlere katılan, Kürt kadınları ile günlere giden, sohbet eden, Kürtçeyi ana dili gibi konuşan son Ermeni ya da Ermeni olduğunu söyleyebilen son kişi mi? Demeli…(VK/EÖ)
* Artık ‘leğleğler’ yuvalarına bile uğramaz olmiş buralarda (Diyarbakır yahoo grubundan alıntı).