One thought on “Selahattin Demirtaş’ın Medya Tarafından Sansür Edilen Konuşmasının Tamamı”
erdoğan: “bir partinin kapatılmasını asla doğru bulmuyorum.” demiş. parti içinde suç işleyenlerin “fet fert cezalandırılması gereğinden söz etmiş.
S. Demirtaş’ı öldürürlerse şaşırmam! Bence çok özel önlemler alınmalı… Aslında bu da işe yaramaz ya…
Bir “IŞİD” tetikçisi ne de kolay yapar bu işi!
Paris katliamının Mit-Abcdullah Öcalan ortak yapımı olduğunu söylüyorsunuz. Nedeninin de HDP’ye seçim kaybettirmek olduğunu belirtiyorsunuz. Umarım yanlış anlamadım.
1- Sizce bu katliamın olası başka nedenleri var mı?
2- Yazınızda, YDG-H’nin polis infazlarını üstlenmesinin PKK’nın savaş ilanı, savaşı kabul etmesi anlamına geldiği sonucu çıkıyor? Neden?
1. Sakine Cansız ve yoldaşları, Öcalan-MİT ortaklığına karşı çıkıyorlardı. Bu yüzden öldürüldüler MİT tarafından.
2. Çünkü kanımca İmralı’dan Kandil’e, Türkiye’de yapılacak operasyonların “Apocu gençlik timleri tarafından” yapıldığı yönündeki açıklamaları (ki bu açıklamanın da MİT tarafından yapıldığı bence kesin) yalanlamamaları yönünde talimat gitti (bu talimatın da MİT tarafından ulaştırıldığını düşünmek gerekir).
Bu tamamen taktik bir açıklama, bunlara inanmamak gerekir. önce kendi adamlarına “HDP’nin kapatılması” yönünde açıklama yaptırdılar. Şimdi yavaş yavaş bunu ısıtıyorlar. elbette RTE kapatılsın diye ortaya atılmayacaktı. Önce dokunulmazlıkları söz konusu edecekti. Ama şimdiden hazırlıklara başlamış bulunuyorlar.
sayın zileli özellikle Imralı-Mit ortaklığı şeklinde yaptıgınız analiz haklı bir yorum olabilir kanımca da.. öbür yandan bizzat Demirtaş ın ve çizgisinin Imralı aklından uzakta bir yerde oldugunu düşünmüyorum çünkü legal partilerimizin hepsi Pkk den temassız var olamamştır ki Öcalan içeride de olsa Kürt hareketinin üzerinde tahakküm kurmuştur. Demirtaş ın Öcalan geleneğinden geldiği apaçık ortada değil midir?
Gün abi gazeteci doğan özgüdenin vatansız gazeteci kitabını yeni bitirdim bir cümle kafama takıldı ‘dergiye gelip giden gençlerin (Harun Karadeniz,Osman Saffet’)tip hakkında yaptığı yorumların (mdd,sd,aren, Boran )tamamen doğru,bizim ve parti yöneticilerinin ki lerinin ise tamamen fos çıkmasını geriye dönüp baktığımda hayretle görüyorum’
neden hayret etmiş ki. O zaman da Doğan Özgüden onlara yakındı.
Bugün aralarında taban tabana bir zıtlık var. Gelinen gelenek her zaman tayin edici olmaz.
“Silah bırakmak için öldüren bir örgütün çok acıklı hikâyesi…”
6 no’lu yazıyı okudum. Gevezelik. Önemsiz sözel suçlamalar. Sor şu, RTE kimle ittifak yaptıysa, sırtından bıçaklanmış cesedi görüldü!
Sol liberallar, Fethullahçılar, yetmez ama evetçiler… Sıra kime gelmiş!
Tümü de “kullanıldı” …
Olacağı buydu!
Adam diyalektiği biliyor; ittifakını kuruyor, yol alıyor, güçleniyor; Devlet içindeki tahkimatını pekiştiriyor… Sonar büyüyen iktidarın paylaşılması anına gelindiğinde …
Buradan çıkan sonuç.. Hiç bir ittifak yapılamaz; satış garantilidir. D. Baykal koşa koşa gitti.. ne oldu.. Bakalım Kılıçdaroğlunun başına neler gelecek..
Ş. Şen, İ. Salman ikilisinin filmi vardı… “yaptım ama neden yaptım bir sor!” ve bilmem kaçıncı kez aldatılıyordu İ. Salman’ın canlandırdığı karakter..
Y. Oğur da onun yerine şimdi aynı cümleyi kuruyor.. “Bir sorun, yapmış ama neden yapmış?”
“sözel suçlama” ne demek, anlamadım. yıldıray oğur’un yazısı kronolojik sıralamaya dayanan güzel bir yazı. itiraz edilen kısımların neler olduğunu belirtmeden “önemsiz sözel suçlamalar” demek doğru değil.
konu erdoğan’ın siyaseti değil, demirtaş’ın ve temsil ettiği politik yapının siyaseti. bu kadar çelişkili başka bir siyaset görülmüş müdür acaba?
Az önce Y. Akdoğan’ın HDP ile ilgili açıklamalarını okudum… Fotoğrafı da konulmuş; aslında koymasalar yazılanların inandırıcılığı artabilir ama onlardan bu “derinlik” beklenemez; zaten sonlarını da hazırlayacak olan bu! Çaplarının yetmeyeceği işe kalkışıyorlar! ,
Bu adam sanırım “döneme” en uygun, bir “mükemmel” sözcü karakteri…
Yüzünde, gözünde, mimiklerinde “sentetik” bir hâl var! İleride “kimi” filmlerde bir karakter olarak kullanılabilecek denli “prototip” diyemeyeceğim! Zaten var!
Aslında yıllar önce ilk gördüğümde bu karakterin hangi filmde oynadığını anımsamıştım. Kara Şövalye’de “Penguen karakteri”.. Danny de Vito’unun canlandırdığı…
Filmler bir şekilde hayatı taklit eder.. Hayatın filmi taklit etiği hiç görülmemişti…
Zaten “acılar” yatıştıktan sonra bu yıllar bir Kara-Komedi olarak anılacak… Aklı tutulanların, salaklığına ait.. Bir C. Chaplin de çıkar mutlaka! Sanırım şimdiden dışarıdan da böyle görünüyor…
sayın zileli sana eski bir dosttan selam getirmiş gibi oldum umarım bir hata yapmamışımdır..selamlar..
Önce şu linki tıklayarak video haberi bir izleyin!… Zaten olay kendi kendini anlatıyor ama sonra aşağıdaki yazıya devam edebilirsiniz!…
7 Haziran, “restore” ederek yeniden yaşamaya çalıştıkları “tarihi derinliklerimizin” içinde kaybolup giden AK Parti’nin jakobenleri için bir yenildidir, bir uyarıdır, bu açık; ama o, aynı zamanda HDP ve PKK için de bir pirus zaferidir!!… Bunların da 20.Yüzyıl kalıntısı antika-“solcu” ideolojilerinin açığa çıkması için bir “zafere”, “barajı aşarak” demokratik sürece katılmalarına ihtiyaç vardı!… Kendi varoluş koşulları için gerekli olan o “barajı aşma” koşulu, aynı zamanda ideolojik düzeyde kendi yokoluş koşullarını da yaratacaktı.
Nitekim, aynen öyle oldu!… Ya barış ve 21.Yüzyıl kulvarlarında politika üretmek, ya da 20.Yüzyılın ideolojik labirentleri içinde kaybolup gitmek ikilemi onları da etkiledi… Şu an hala bir yol ayırımındalar; ya AKP’nin jakobenleri gibi intihar edecekler, ya da toparlanıp kendilerini yeniden üreterek yola yeni bir kimlikle devam etmeye çalışacaklar…
Şu anki duruma, şu anın içindeki HDP-PKK gerçekliğine bir bakın, insanın içi acıyor doğrusu! Ne politika üretebiliyorlar, ne de inandırıcılıkları kaldı!… Halbuki azıcık gözlerini açabilseler, basit bir paradigma değişikliğiyle kısa zamanda ana muhalefet partisi haline bile gelebilirler…
Şu an onlar sanıyorlar ki, tamam, sırtımızı ABD ye dayadık artık bu iş bitti!!.. Kendilerinden o kadar eminler ki, baksanıza artık Barzani’yi falan bile iplemiyorlar!!.. Bunlar gerçekten politik olarak çocuk daha!! Hiç bir şey öğrenmemişler bu kadar yıldır!… O “solcu” ideolojik virüs hala zihinlerini kaplamış durumda!… 21.Yüzyıl kulvarında sen hala 20.Yüzyıl devrim sarkıları söyleyerek yol alacaksın ha, gülerler adama!!.. “Sömürgeciliğe-emperyalizme karşı halk savaşı veriyoruz” diyorlar. Peki, anti emperyalist mücadele üretici güçlerin gelişmesini engelleyen emperyalizme karşı yapılmaz mı? Ama adam tutuyor yol yapıyor, hava alanı yapıyor, baraj yapıyor, yani üretici güçleri geliştirmeye çalışıyor!! Tam tersine, bütün bunları engellemeye çalışan sensin!…Bu nasıl bir “devrimci halk savaşıdır”??
Bakın, o kadar “komün, kanton” falan deyip duruyorsunuz ciddiye alıyor mu sizi o ABD? “Tamam kardeşim” diyor, siz de “komünist” olun”!! Alavere dalavere Kürt memet nöbete, önemli olan bu!!… Ve siz de bundan memnunsunuz! Sanıyorsunuz ki, bu türden ideolojik duruşlarla mesafe katedeceksiniz!… Yazık oluyor gerçekten! Kürt demokratik birikimine yazık oluyor…
Ne oldu şimdi, Türkiye’yi karşınıza aldınız da ne oldu; taş üstünde taş kalmamış bir Kobani’de komün kursanız ne olacak ki!… Bir yanınızda “düşman” olarak ilan ettiğiniz bir Türkiye, öbür yanınızda da Araplar ve IŞİD belası!… Her an korku içinde, her an tetikte nasıl bir komün-kanton inşa edeceksiniz ki? Yoksa, ABD gelipte size “demokratik bir modernite”mi inşa ediverecek, böyle mi düşünüyorsunuz?…
7 Haziran’ın kaybedenleri AK Parti’nin jakobenleriyle HDP-PKK ‘nın 20.Yüzyıl kalıntısı antika ideolojik takıntılarıdır demiştik… Bazan, kaybettiğinin ortaya çıkması için “kazanmak” gerekir!…
Düşünün, 7 Haziran sonrasında HDP çıkıpta AK Parti’ye: “hadi biz hazırız, gelin birlikte hükümeti kuralım ve yeni bir anayasa hazırlayalım. Vatandaşlık sorununu, anadilde eğitim sorununu, yerel yönetimleri güçlendirme sorununu-adem-i merkeziyetçi bir sistem sorununu bu anayasa ile birlikte çözelim, yeni demokratik bir Türkiye nasıl olurmuş dosta düşmana gösterelim” deseydi-diyebilseydi neler olurdu Türkiye’de?… AK Parti buna, böyle bir politikaya nasıl karşı çıkacaktı-çıkabilecek miydi? CHP bile öyle direkt olarak karşı çıkamazdı böyle bir çağrıya!…
Bir an için düşünün, bu kadar basit aslında olay, HDP-PKK böyle bir politika izleyebilseydi neler olurdu? Ne diyecekti-ne yapacaktı ötekiler?… Ama sen gidiyorsun iki tane polisi öldürüyorsun, ve de üstelik sanki bir marifetmiş gibi tutuyor “ben öldürdüm” diyerek bunu millete ilan ediyorsun! Bu mudur şimdi devrimci mücadele, “devrimci halk savaşı” bu mudur? Yazıklar olsun, bunun için mi oy verdi bu halk, bu ülkenin demokrat insanları size, 7 Haziran “zaferinin” anlamı bu mudur diyorsunuz, gidin de adam öldürün diye mi verildi o oylar sanıyorsunuz!!…
Yani, öylesine ilginç bir durum ki, sanki HDP’ye giden oyların tekrar geri gitmesi için elinden geleni yapıyor bazıları!!… Neredeyse burada da bir “üst akıla” inanası geliyor insanın! O çok güvenilen ABD mi bunları öğütlüyor dersiniz!!..
Ama sadece HDP-PKK mı, gelelim AK Parti’ye:
AK Parti de aynı şekilde : O da HDP’ye, “gelin birlikte bir hükümet kuralım, anayasayı da değiştirelim, demokratik bir anayasa yapalım, vatandaşlık sorunundan anadilde etiğim konusuna, ademi merkeziyetçi bir yeniden yapılanmaya kadar bütün sorunları birlikte çözelim” diyebilseydi neler olurdu?…
Yok efendim, HDP-PKK “üst akılın” peşine takılmışlar da, İran da bunları destekliyormuş da, bunlar Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurarak Kürt petrollerini Akdeniz’e akıtmak için uğraşıyorlarmış da!!.. Peki sen ne yapıyorsun!! O “danışmanların” peşine takılmış giderek o “üst akıl” mitini yaratan sen değil misin! “İkinci Kurtuluş Savaşı” veriyoruz diyerekten Batı düşmanlığı yapan, bütün bir Batı’yı karşına alan sen değil misin! Soruyorum size, PKK’nın “devrimci halk savaşı” ile sizin “İkinci Kurtuluş Savaşı”nız arasında ne fark var!! Bu türden politikalara sığınanlar İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğinden haberi olmadan hala dağlarda saklanan o Japon askerlerine benzemiyorlar mı?
Bırakın kardeşim, “kanton” mudur-“komün” müdür nedir kursunlar, niye korkuyorsunuz ki bundan?? 1917 den 1989’a kadar “sosyalizm” adı altında devletler kuruldu bu dünyada, “sosyalist sistem” diye bir dünya sistemi vardı bir zamanlar, unuttunuz mu, ne oldu sonra!?… Siz şimdi Suriye’nin kuzeyindeki “komünlerden mi” korkuyorsunuz!?… “Tamam kardeşim siz de komün kurun” deyin bakalım, ne olacak ki!!.. Yerel yönetimlerin adı Almanya’da da “komün”, e, ne oluyor komün olunca? Varsın onlar da “komün” desinler!…Nedir bu şiddet, bu korku!!.. Hani siz Osmanlıyı diriltmek istiyordunuz, hani siz “stratejik derinliğimizden” falan bahsediyordunuz!! Bırakın onlar da “kantonlar” olarak katılsınlar sizin yeni Osmanlıcı sisteminize!!…
“Üst akıl” üst akıl deyip onca zaman Batı düşmanlığı yaptınız- gerçi, şu sıralar zorunlu politika değişikliğinden bile haberi olmayan o “Danışmanlar” hala aynı havada yazıp duruyorlar ya!!- sonra ne oldu peki? Şimdi şu son bir haftadır mecburen politika değişikliği yaparak gidip o “üst akılla” , “şeytan” olarak ilan ettiğiniz, “İkinci Kurtuluş Savaşı” verdiğinizi söylediğiniz o “emperyalist Batı” ile “işbirliğine” başlıyorsunuz!! Nerede kaldı peki sizin “ideolojik” inandırıcılığınız? Yazık değil mi bu millete, illa ki kafanızı bir duvara-21.Yüzyıl duvarlarına-vurarak mı göreceksiniz gerçekleri?… Ben, ilk on yıldaki AK Parti’yi istiyorum! Hani önce eşeğini kaybettirir, sonra da onu buldum diye sevindirirlermiş ya, ben de işte aynen öyle “sevinmek” istiyorum !! M.AKTOLGA
selam Münir Aktolga, görüyorum ki, 30 yıl önceki “kapitalist yolcu” görüşlerinde hiçbir değişiklik olmamış. Sağlıcakla kal.
M. Aktolga .. duruşmada “tuhaf” davranışları olan mı?
—
Sanırım HDP siyaset üretmekte zorlanıyor. Bu yanı ile ilk bakışta, Aktolganın yaklaşımı haklı görünebilir..
Ama bir yanda imralı, bir yanda Kandil… Ne yapsınlar adamlar! Üstte bıyık, altta sakal… Koşullar böyle getirdi; bağımsız bir siyasi oluşum değil ve bunda bir kabahat varsa bu da TC’nin. Dürüst bir siyaset bu üç yapının bir arada karar almasını, uzlaşma sürecini sağlayabilir.. Bu yok.. Bilerek oldurulmadı! Bu yeni taktik her zaman yedekte dursun istenildi. Kendi adıma çok da şaşırmadım; RTE her zaman bu işte memurlarını kullandı; her zaman “iki dilli” oldu. Salonlarda ve meydanlarda farklı konuştu… Aktolga yazısının sonunda açıkladığı gibi bu durumu göremeyecek kadar “naifleşmiş”. AKP hiç bir zaman böylesi çözümden yana olmada.. O bir “Pax Romana” istiyordu.. Herkesin ona biat edeceği… Barış istiyorsan diz çökeceksin; yoksa barış istemiyorsun!
Evet.. 19. yy sosyalizmi tıkandı.. Komünal toplum ütopik görünüyor.. Yine de bir “demokrasi” perspektifi içinde davranmaya çalışıyorlar ama karşılarında eski TSK’yı aratacak bir politika var; onların hiç olmazsa “net” bir politikaları vardı! Makyavel politika yoktu. “Esad kardeşim” ile “Esed” arasında kaç ay vardı!
Ne yapsan yanlış olacak! “Kurt” kuzuyu yiyecek! Suyu bulandırması mümkün olmayan, derenin aşağısında da su içse ..
Aktolga soyut düşünüyor; reel politik koşullar HDP’ye böyle ideal politika üretmeye izin vermiyor.
Ve Türkiye Halkı-Solu da yardımcı olamadı (bunda PKK’nın eski günahlarının da rolü var elbette- o da Türkiye Sol’unun kendine biat etmesini istedi!) Ve son seçimde bir uyanış başladı.. Herkeste.. Ve bu uyanışı boğmak istiyorlar…
aBi münir hocanın yazısını burada paylaşan benim.ismim tamer Duran bu nedenle bir yanlış anlaşılma olmasın .Ayrıca münir aktolgayı daha yeni tanıdım sizinde onunda yazılarını okuyorum gördüğüm siz tam bir anarşist olamamışsınız halen satalinist solun tortuları var üzerinizde..Münir bey ise sizden daha gerçekçi ve analizleri bu gerçeklillerle örtüşüyor..Nihai sonuçta ikinizinde katılmadığım görüşleriniz var.Katıldıklarımda.
bir kere tür solu kendine yardımcı olamamış kürtlere nasıl yardımcı olsunlar..İkincisi hdp söylemleriye harikalar yaratıyor ama pratiğiyle hayal kırıklığı..Dediğiniz gibi bir tarafta kandil diğer tarafta öcalan bu mengeneden kendini kurtaramamış bir hdp den çözüm beklemek zaten hayalcilik olur…Akp nin alkolik politikaları özellikle son dönemlerde iyice sıkmaya başladı ama bu hdp için mazeret değildir.Sana savaş yaptırmayacağız diyen bir demirtaş sana asker vurdutmayacağızda diyebilir..Bunu dediği an hem oyu artacaktır hemde türk halkının kafasında ki soru işaretleri ve kuşku giderilecektir.Hatta rt ‘nin bu oyunu boşa çıkacaktır..Dolayısıyla hdp seçim arifesi ve seçim sonrası söylediği söylemler yüzünden treni kaçırdı…Oy uğruna nefret politikaları kustu seçimden sonrada kustuğunu yalayamadı….
8’e…
sözel suçlama, olgulara dayanmayan demektir. Somut olgulardan değil, “dediydi, demişti” gevezelikleri üzerinden yazmak-konuşmak demektir…
..
Sonuçta PKK bilinen bir yapı.
Çözüm süreci hangi somut olgular üzerine inşa edildi ve hangi somut olgulara dayanarak “yan çizildi.” Yazar buna girmiyor… Dediydi, demişti….
***
HDP barajı geçmeseydi tüm bunlar yaşanmayacak, gladyo suikastlarıyla ortalık kızışmayacaktı.
Bir yazar bu cinayetlerde bir tuhaflık görmeden “yapmış ama neden yapmış” gevezeliğine sarıyorsa o gazeteci değil bir memurdur; maaşlı memur. Er ya da geç bu geçmişinden utanacaktır…
Ülke yangın yerine dönerken RTE’nin her ittifakının cesetleri ortadayken, bir kez daha “yapmış ama neden yapmış” üzerinden konuşanlar insani vicdanlarını terk etmiş adam-insandırlar.
Bu cinayetlerin tek sebebi var…
İktidarı tek başına alamadı…
Bakışımızı başka yerlere döndürmeye çalışanlar, cinayeti görmemizi istemeyen suç ortaklarıdır.
Adam yazmış…” Sonra Kobani geldi. PKK bu kez AK Parti’yi IŞİD’çi ilan etti. 6-8 Ekim de Kandil ve Demirtaş’ın çağrılarıyla başlayan IŞİD’çi cadı avı bir pogroma döndü ve 50 kişi hayatını kaybetti.”
Demek bu yazar bu ülkede IŞİD’çi destekçileri kim bilmiyor? Kalkmış da gazete köşesinde yazı yazıyor.. Biz sersemiz ya! Bu doğrudan entelektüel ahlaksızlık sınıfı içindedir! Normal bir ülkede olsa insan içine çıkamaz! Yalan söylüyor…
Sanki o günlerde neler olup bittiğini bilmiyoruz. “Kobane düştü” diyenin sevincini gizleyemediğini unuttuk. O 50 insanın nasıl öldüğünü de anımsıyoruz. (Ve o tepki bilindiği için şu andaki “taktik” uygulanıyor. İstiyorlar ki, yine aynı şekilde isyan etsinler, on binlercesini öldürelim…Bu yazar bunu biliyor! Bu vicdanını neye değiştirdiği belli adam, o 50 kişiye gerçekten üzülüyorsa beklesin… Tarafı olduğu iktidar sevicilerin, daha sevinçle kaç yüz kişi katledeceğini izlemeye yüreği dayanmayacaktır o zaman.. O zaman ne yazacağına bakalım… Onları da sayacak mı? Saymayacak! Reyhanlı, Suruç’u saymadığı gibi… O zavallı bir memur. )
Reyhanlı ve Suruç katliamlarının, o iki polisin, Binbaşı Kulaksız’ın katillerinin-katilinin kim olduğunu bu memur yazar bilmiyor mu?
Sanırım Maaşı da yüksek. Kelime başına para alıyor olmalı; ne kadar önemsiz ayrıntıları yazıyor..
*
Ve Kürt hareketinin örgütlenme çalışmalarını sonlandırmadığını.. Eleştiriyor…
Elbette; boynunu balataya kuzu gibi uzatmalıydı Kürtler. Sultan elini uzatmı.. Öpün lan!
….
Adam Barış nasıl yapılır bilmiyor; o barışmış ya; aldığı maaş, kim bilir hangi ekstra ödeneklerle barışık…
Kürtlere ne verdi RTE.. Şeş kanalı! Bir de saldırmadılar.. Serbest bıraktılar. Üzerlerine gitmediler. Başka.. Kürtçe Kuran! Kölelikleri pekişsin diye!
Bu adamcağız barış nasıl yapılır bilmiyor. Patronunun elini öpecekler, diz çökecekler, barış olacak. Yapmadılar! O zaman da barışı siz bozdunuz!
Yeniden soruyorum.. Kürt halkına siyasetine ne verdiler de bunun değeri bilinmedi…
***
Evet sadaka verildi.. Kabul de etmediler.. Patronun sadece yalancılık yaparak verdiği paraya şükran dolu adamlar için bu sadakayı reddetmek anlaşılmaz gelebilir…
Demirtaş da açıkça beyan etti; seni başkan yaptırmayacağız.. ve barajı geçti.. Sultan öfkeden köpürdü.. Bu köpürüklerden sıvı ihtiyacını karşılayanlar da böyle yazıyor işte…
***
Politik bilinciniz yoksa, görüşünüzü yazmayın…
Bu yazıyı bununla beraber dördüncü defa okudum ayrıca daha önce size sorduğum sd ve mdd ayrışmasının temel sebebi nedir?Siz de bana yarılma isimli kitabı önermiştiniz ve ben şu anda o kitabı yeni temin ettim okumaya yeni başladım..M.AKTOLGAYI ‘da linki verdiğiniz yazıdan öğrendim ve sitesinde ki yazıları okuyorum..Ben gerçekten olabildiğince objektif şekilde 70 li yılları anlamaya çalışıyorum.Sizin soldan kopuş hikayeniz ile kendi hikayemi örtüştürüyorum yada öyle olmasını istiyorum.Aktolga’nın fikirlerinde dün demirelci bugün AKP’li tutumuna kesinlikle karşıyım..Yazdığı yerel gazetede yorum bölümünde size gönderdiğim yazının altında yorumlarım var.Ama solun genel yapısına,devletçi tutumuna ve darbeci eğilimine karşı göstermiş olduğu çıkışlar ve gösterdiği dirayeti çok haklı buluyorum..Ona göre sol ikiye ayrılıyor devletçi ve devletçi olmayan sol ..Günümüzde de bunu net görebiliyorum..Size de solun stalinsit tortuları var derken öncelikle haddimi aştıysam çok özür dilerim..Çünkü benim sizi yerecek ne yaşım nede bilgi birikimim buna müsait değil.Ben sadece sizler sayesinde geçmişi anlamaya çalışıyorum..Ama hdp’için yaptığınız oy çağırısından sonra ve şu yazdığınız son iki yazı sizi açık taraflı pozisyona sokuyor.Ayrıca dilaver demirağ için akp yanlısı dediniz ama ondan daha çok anti akp’li tanımıyorum.Dolayısıyla bunları üst üste koyunca ortaya çıkan tabloyu da anarşistlik adına kabul etmiyorum.Ve geçmişte çıkar gözetmeksizin fikirlerini değiştirmiş düşünce adamlarına da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum..Çünkü bu herkesin kendi mahallesindeki yanlışları deşifre etmesi demek ve anarşist toplum için gerekli ..Bence geçmişte sol için yaptığınız haklı ve doğru saptamaları bugün ki siyaset içinde yapın ama bu sizi direkt taraflı pozisyonuna sokmamalı..Saygılarımla..
İyi niyetlisin ama biraz daha derinlemesine düşünmelisin.
Peki, dikkate alacağım hocam…Madem size birde sorum olsun;sizce siyaset mi halkı yönlendiriyor halk mı siyaseti…Teşekkür ederim.iyi akşamlar.
hdp barajı aşmasaydı bu olayların yaşanmayacağını nasıl emin iddia edebiliyorsun? o günlerde pkk-hdp çevrelerinden “hdp barajı aşamazsa kaos çıkar” söylemleri yükselmiyor muydu?
yıldıray oğur kronolojik sıralamayla vermiş işte. pkk daha suruç öncesinde açıklamaları ve eylemleriyle ortamı kızıştırıyordu. barzani’nin deyimiyle gururlu ve şımarıkça davranıyordu.
görüşlerin çok önyargılı ve katı. doğruluğundan çok eminsin. ama bu emin olma durumun olayları ve olguları sorgulamana ve doğruluklarını tespit etmene dayanmıyor. sadece fikirlerini ve önyargılarını sağlaması açısından ele alıyorsun.
kürd’lere özel okullarda anadillerinde eğitim hakkı verildi ve ileride muhtemelen devlet okullarında da bu olacak. düşünün; kürd varlığının inkar edildiği yıllardan kürdçeye eğitim dili olarak yer verildiği günlere…
ama hdp’li belediyeler, hdp’ye yakın kurumlar ve vakıflar kürdçe özel okul açmadılar bile. sadece göstermelik bir okulu, izinsiz olarak açıp kapattırdılar.
duruma göre değişir. 7 Haziran seçimlerinde halkın oylarıyla siyaseti yönlendirdiği söylenebilir.
o zaman suçlu onlar olurdu!
*
“barzani’nin deyimiyle gururlu ve şımarıkça davranıyordu.”
işte sözel dediğim bu… Böyle sübjektif laflarla insanları itham ederek cinayetlere kapı açılmaz.
Sonuçta Kürtlere ne verildi sorusunu yanıtlamışsınız. Bu da size “barış” için yeterli gelmiş. 1985-2000 arasında 40 bin cıvarında insan bunun için ölmüştü demek…Özel kürtçe okul.. Bu gülünç değil mi? Bunca insan bunun için mi savaştı.. Karşılıklı cinayetler işlendi. Devlet ve PKK aynı vahşette buluştu.. Bunun için miydi?
Nice köy dağıtıldı; insanlar yurtlarından oldu?
Demek Kürtçe özel okul için…
***
Siz ve yazarınız şuna dikkat edin.. Yineliyorum..
Suruç, Ceylanpınar ve Binbaşı cinayetlerini kim işledi?
Olguları konuşun..
***
Dikkat edin, çok geçmeyecek. Bu cinayetlerin iç yüzü açığa çıkacak. Utanılacak tarafta yer almayın…
40 bin insanın ölmesi ile elde edilenleri yeterli görmüyorsanız, sizin yeterli gördüğünüz bir barış için daha kaç canın ölmesi gerektiğini lütfen biraz düşünebilir misiniz?
“yeterli görmüyorum, öyleyse savaşıyorum” demek bir sorumsuzluk ve şımarıklıktır artık. çünki yeterli görmediğini silahsız siyasî mücadele yoluyla elde edebilme imkanlarına sahipsin artık.
“yeterli görün” demiyorum; yeterli görmediğinizi silahsız siyasetle elde etmeye çalışın, çalışalım” diyorum.
açık ve net yazılanlardaki nüansları, flû ve ideolojik hamasetle karartmayın, gizlemeyin.
suruç, ceylanpınar, polisler ve binbaşı cinayetlerini kim işlediyse lanet gelsin ona! ama bu sorunun cevabı şimdilik “olgu” değil, ihtimal. ama ihtimalden de sonuç çıkarmak mümkün. eğer devlet içindeki gizli birimler işlemişse, bu tür manüplasyonlara meydan vermemek için zaten silahlı eylemden uzak durmak gerekiyordu. oysa örgüt hem söylem olarak hem de eylem olarak kamuoyuna sertleşme havası vermeye başlamıştı. hem de suruç’dan epey önce.
cinayetlerin içyüzü ortaya çıkarsa ne ben ne de oğur utanılacak tarafda yer almış olmayız. o yazıda bununla ilgili verilmiş bir hüküm yok çünki.
oğur’un yazısında polislerin öldürülmesinin pkk’nin hanesine yazılmış olması da normal. pkk’nin önce açıkça, sonra da yerel birimlerine atarak üstlendiği eylemi oğur neden pkk hanesine yazmasın ki?
19-20’ye
sizin derdiniz başka olmalı…
“40 bin insanın ölmesi ile elde edilenleri yeterli görmüyorsanız, sizin yeterli gördüğünüz bir barış için daha kaç canın ölmesi gerektiğini lütfen biraz düşünebilir misiniz?”
bu demogojidir. Gevezelik arzusudur. Bu cümle ya cehaletin ya kötü niyetin ürünüdür.
Haklı çıktınız!.. Özel Kürtçe okul yeterli.. “40 bin” için bu kadar verilir!
Kolay gelsin…
haklısınız, “bu demagojidir”. ama benim değil, sizin yazdığınız söz demagojidir. ben “yeterli” demedim. silahsız da hak elde edilebileceğini yazdım. neden kasten sözlerimi çarpıtıyorsunuz?
bu ülkenin solcuları demagoji yapmadan, laf çarpıtmadan tartışamayacak mı?!
pasifist eylemler mi? Tamam.. bence de doğrusu bu…
ama sonuçta beğenmesek de bir halk ve onların duyguları var…
tartışmayı dağıtamayalım…
Tartışma Y. Oğur’un hikayesi ile başladı.
Utanmazca savaş kışkırtıcılığı için şüpheli cinayetler işlenmişken, bunları görmezden gelip her zaman tartışmaya açık “dediydi, demişti, cevaplamıştı” üzerinden hikâyesi ile başladı.
Olgusal konuşacağız..
Barış-Çözüm sürecinde AKP Kürt Halkına ne verdi?
(Olmasaydı keşke.. ama olmuş) o acılı sürecin sona ermesi için hangi talepleri karşıladı?
Yerel yönetim hakları mı, genel af mı, anadilde eğitim için bir plan-proje mi?
Bakın G. Afrika’da İrlanda da barış nasıl oldu…
Ve karşınızda RTE gibi bir siyasetçi… Siz bu insanın siyasetini hala anlayamamışsanız, elbette Y. Oğur gibi adamların hikayelerini başka gözle okursunuz..
RTE’nin 2003 meclis bütçe konuşmasına bakın…
Yorucu bir insansınız.. Özel çıkarlarınız yoksa her şeyi anlamak çok kolay…
Peki Gezi İsyanındaki RTE..
Bu insan budur…
Sanki “normal” bir insanı konuşuyoruz…
Y.Oğur gibi adamlar üzerinden gerçeği bulamazsınız..
erdoğan: “bir partinin kapatılmasını asla doğru bulmuyorum.” demiş. parti içinde suç işleyenlerin “fet fert cezalandırılması gereğinden söz etmiş.
S. Demirtaş’ı öldürürlerse şaşırmam! Bence çok özel önlemler alınmalı… Aslında bu da işe yaramaz ya…
Bir “IŞİD” tetikçisi ne de kolay yapar bu işi!
Paris katliamının Mit-Abcdullah Öcalan ortak yapımı olduğunu söylüyorsunuz. Nedeninin de HDP’ye seçim kaybettirmek olduğunu belirtiyorsunuz. Umarım yanlış anlamadım.
1- Sizce bu katliamın olası başka nedenleri var mı?
2- Yazınızda, YDG-H’nin polis infazlarını üstlenmesinin PKK’nın savaş ilanı, savaşı kabul etmesi anlamına geldiği sonucu çıkıyor? Neden?
1. Sakine Cansız ve yoldaşları, Öcalan-MİT ortaklığına karşı çıkıyorlardı. Bu yüzden öldürüldüler MİT tarafından.
2. Çünkü kanımca İmralı’dan Kandil’e, Türkiye’de yapılacak operasyonların “Apocu gençlik timleri tarafından” yapıldığı yönündeki açıklamaları (ki bu açıklamanın da MİT tarafından yapıldığı bence kesin) yalanlamamaları yönünde talimat gitti (bu talimatın da MİT tarafından ulaştırıldığını düşünmek gerekir).
Bu tamamen taktik bir açıklama, bunlara inanmamak gerekir. önce kendi adamlarına “HDP’nin kapatılması” yönünde açıklama yaptırdılar. Şimdi yavaş yavaş bunu ısıtıyorlar. elbette RTE kapatılsın diye ortaya atılmayacaktı. Önce dokunulmazlıkları söz konusu edecekti. Ama şimdiden hazırlıklara başlamış bulunuyorlar.
sayın zileli özellikle Imralı-Mit ortaklığı şeklinde yaptıgınız analiz haklı bir yorum olabilir kanımca da.. öbür yandan bizzat Demirtaş ın ve çizgisinin Imralı aklından uzakta bir yerde oldugunu düşünmüyorum çünkü legal partilerimizin hepsi Pkk den temassız var olamamştır ki Öcalan içeride de olsa Kürt hareketinin üzerinde tahakküm kurmuştur. Demirtaş ın Öcalan geleneğinden geldiği apaçık ortada değil midir?
Gün abi gazeteci doğan özgüdenin vatansız gazeteci kitabını yeni bitirdim bir cümle kafama takıldı ‘dergiye gelip giden gençlerin (Harun Karadeniz,Osman Saffet’)tip hakkında yaptığı yorumların (mdd,sd,aren, Boran )tamamen doğru,bizim ve parti yöneticilerinin ki lerinin ise tamamen fos çıkmasını geriye dönüp baktığımda hayretle görüyorum’
neden hayret etmiş ki. O zaman da Doğan Özgüden onlara yakındı.
Bugün aralarında taban tabana bir zıtlık var. Gelinen gelenek her zaman tayin edici olmaz.
“Silah bırakmak için öldüren bir örgütün çok acıklı hikâyesi…”
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/587285.aspx
6 no’lu yazıyı okudum. Gevezelik. Önemsiz sözel suçlamalar. Sor şu, RTE kimle ittifak yaptıysa, sırtından bıçaklanmış cesedi görüldü!
Sol liberallar, Fethullahçılar, yetmez ama evetçiler… Sıra kime gelmiş!
Tümü de “kullanıldı” …
Olacağı buydu!
Adam diyalektiği biliyor; ittifakını kuruyor, yol alıyor, güçleniyor; Devlet içindeki tahkimatını pekiştiriyor… Sonar büyüyen iktidarın paylaşılması anına gelindiğinde …
Buradan çıkan sonuç.. Hiç bir ittifak yapılamaz; satış garantilidir. D. Baykal koşa koşa gitti.. ne oldu.. Bakalım Kılıçdaroğlunun başına neler gelecek..
Ş. Şen, İ. Salman ikilisinin filmi vardı… “yaptım ama neden yaptım bir sor!” ve bilmem kaçıncı kez aldatılıyordu İ. Salman’ın canlandırdığı karakter..
Y. Oğur da onun yerine şimdi aynı cümleyi kuruyor.. “Bir sorun, yapmış ama neden yapmış?”
“sözel suçlama” ne demek, anlamadım. yıldıray oğur’un yazısı kronolojik sıralamaya dayanan güzel bir yazı. itiraz edilen kısımların neler olduğunu belirtmeden “önemsiz sözel suçlamalar” demek doğru değil.
konu erdoğan’ın siyaseti değil, demirtaş’ın ve temsil ettiği politik yapının siyaseti. bu kadar çelişkili başka bir siyaset görülmüş müdür acaba?
Az önce Y. Akdoğan’ın HDP ile ilgili açıklamalarını okudum… Fotoğrafı da konulmuş; aslında koymasalar yazılanların inandırıcılığı artabilir ama onlardan bu “derinlik” beklenemez; zaten sonlarını da hazırlayacak olan bu! Çaplarının yetmeyeceği işe kalkışıyorlar! ,
Bu adam sanırım “döneme” en uygun, bir “mükemmel” sözcü karakteri…
Yüzünde, gözünde, mimiklerinde “sentetik” bir hâl var! İleride “kimi” filmlerde bir karakter olarak kullanılabilecek denli “prototip” diyemeyeceğim! Zaten var!
Aslında yıllar önce ilk gördüğümde bu karakterin hangi filmde oynadığını anımsamıştım. Kara Şövalye’de “Penguen karakteri”.. Danny de Vito’unun canlandırdığı…
Filmler bir şekilde hayatı taklit eder.. Hayatın filmi taklit etiği hiç görülmemişti…
Zaten “acılar” yatıştıktan sonra bu yıllar bir Kara-Komedi olarak anılacak… Aklı tutulanların, salaklığına ait.. Bir C. Chaplin de çıkar mutlaka! Sanırım şimdiden dışarıdan da böyle görünüyor…
sayın zileli sana eski bir dosttan selam getirmiş gibi oldum umarım bir hata yapmamışımdır..selamlar..
Önce şu linki tıklayarak video haberi bir izleyin!… Zaten olay kendi kendini anlatıyor ama sonra aşağıdaki yazıya devam edebilirsiniz!…
https://www.facebook.com/faruk.dundar.90/videos/vb.641663189/10153381136773190/?type=2&theater
Evet, gerçekten de işte bu!…
7 Haziran, “restore” ederek yeniden yaşamaya çalıştıkları “tarihi derinliklerimizin” içinde kaybolup giden AK Parti’nin jakobenleri için bir yenildidir, bir uyarıdır, bu açık; ama o, aynı zamanda HDP ve PKK için de bir pirus zaferidir!!… Bunların da 20.Yüzyıl kalıntısı antika-“solcu” ideolojilerinin açığa çıkması için bir “zafere”, “barajı aşarak” demokratik sürece katılmalarına ihtiyaç vardı!… Kendi varoluş koşulları için gerekli olan o “barajı aşma” koşulu, aynı zamanda ideolojik düzeyde kendi yokoluş koşullarını da yaratacaktı.
Nitekim, aynen öyle oldu!… Ya barış ve 21.Yüzyıl kulvarlarında politika üretmek, ya da 20.Yüzyılın ideolojik labirentleri içinde kaybolup gitmek ikilemi onları da etkiledi… Şu an hala bir yol ayırımındalar; ya AKP’nin jakobenleri gibi intihar edecekler, ya da toparlanıp kendilerini yeniden üreterek yola yeni bir kimlikle devam etmeye çalışacaklar…
Şu anki duruma, şu anın içindeki HDP-PKK gerçekliğine bir bakın, insanın içi acıyor doğrusu! Ne politika üretebiliyorlar, ne de inandırıcılıkları kaldı!… Halbuki azıcık gözlerini açabilseler, basit bir paradigma değişikliğiyle kısa zamanda ana muhalefet partisi haline bile gelebilirler…
Şu an onlar sanıyorlar ki, tamam, sırtımızı ABD ye dayadık artık bu iş bitti!!.. Kendilerinden o kadar eminler ki, baksanıza artık Barzani’yi falan bile iplemiyorlar!!.. Bunlar gerçekten politik olarak çocuk daha!! Hiç bir şey öğrenmemişler bu kadar yıldır!… O “solcu” ideolojik virüs hala zihinlerini kaplamış durumda!… 21.Yüzyıl kulvarında sen hala 20.Yüzyıl devrim sarkıları söyleyerek yol alacaksın ha, gülerler adama!!.. “Sömürgeciliğe-emperyalizme karşı halk savaşı veriyoruz” diyorlar. Peki, anti emperyalist mücadele üretici güçlerin gelişmesini engelleyen emperyalizme karşı yapılmaz mı? Ama adam tutuyor yol yapıyor, hava alanı yapıyor, baraj yapıyor, yani üretici güçleri geliştirmeye çalışıyor!! Tam tersine, bütün bunları engellemeye çalışan sensin!…Bu nasıl bir “devrimci halk savaşıdır”??
Bakın, o kadar “komün, kanton” falan deyip duruyorsunuz ciddiye alıyor mu sizi o ABD? “Tamam kardeşim” diyor, siz de “komünist” olun”!! Alavere dalavere Kürt memet nöbete, önemli olan bu!!… Ve siz de bundan memnunsunuz! Sanıyorsunuz ki, bu türden ideolojik duruşlarla mesafe katedeceksiniz!… Yazık oluyor gerçekten! Kürt demokratik birikimine yazık oluyor…
Ne oldu şimdi, Türkiye’yi karşınıza aldınız da ne oldu; taş üstünde taş kalmamış bir Kobani’de komün kursanız ne olacak ki!… Bir yanınızda “düşman” olarak ilan ettiğiniz bir Türkiye, öbür yanınızda da Araplar ve IŞİD belası!… Her an korku içinde, her an tetikte nasıl bir komün-kanton inşa edeceksiniz ki? Yoksa, ABD gelipte size “demokratik bir modernite”mi inşa ediverecek, böyle mi düşünüyorsunuz?…
7 Haziran’ın kaybedenleri AK Parti’nin jakobenleriyle HDP-PKK ‘nın 20.Yüzyıl kalıntısı antika ideolojik takıntılarıdır demiştik… Bazan, kaybettiğinin ortaya çıkması için “kazanmak” gerekir!…
Düşünün, 7 Haziran sonrasında HDP çıkıpta AK Parti’ye: “hadi biz hazırız, gelin birlikte hükümeti kuralım ve yeni bir anayasa hazırlayalım. Vatandaşlık sorununu, anadilde eğitim sorununu, yerel yönetimleri güçlendirme sorununu-adem-i merkeziyetçi bir sistem sorununu bu anayasa ile birlikte çözelim, yeni demokratik bir Türkiye nasıl olurmuş dosta düşmana gösterelim” deseydi-diyebilseydi neler olurdu Türkiye’de?… AK Parti buna, böyle bir politikaya nasıl karşı çıkacaktı-çıkabilecek miydi? CHP bile öyle direkt olarak karşı çıkamazdı böyle bir çağrıya!…
Bir an için düşünün, bu kadar basit aslında olay, HDP-PKK böyle bir politika izleyebilseydi neler olurdu? Ne diyecekti-ne yapacaktı ötekiler?… Ama sen gidiyorsun iki tane polisi öldürüyorsun, ve de üstelik sanki bir marifetmiş gibi tutuyor “ben öldürdüm” diyerek bunu millete ilan ediyorsun! Bu mudur şimdi devrimci mücadele, “devrimci halk savaşı” bu mudur? Yazıklar olsun, bunun için mi oy verdi bu halk, bu ülkenin demokrat insanları size, 7 Haziran “zaferinin” anlamı bu mudur diyorsunuz, gidin de adam öldürün diye mi verildi o oylar sanıyorsunuz!!…
Yani, öylesine ilginç bir durum ki, sanki HDP’ye giden oyların tekrar geri gitmesi için elinden geleni yapıyor bazıları!!… Neredeyse burada da bir “üst akıla” inanası geliyor insanın! O çok güvenilen ABD mi bunları öğütlüyor dersiniz!!..
Ama sadece HDP-PKK mı, gelelim AK Parti’ye:
AK Parti de aynı şekilde : O da HDP’ye, “gelin birlikte bir hükümet kuralım, anayasayı da değiştirelim, demokratik bir anayasa yapalım, vatandaşlık sorunundan anadilde etiğim konusuna, ademi merkeziyetçi bir yeniden yapılanmaya kadar bütün sorunları birlikte çözelim” diyebilseydi neler olurdu?…
Yok efendim, HDP-PKK “üst akılın” peşine takılmışlar da, İran da bunları destekliyormuş da, bunlar Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurarak Kürt petrollerini Akdeniz’e akıtmak için uğraşıyorlarmış da!!.. Peki sen ne yapıyorsun!! O “danışmanların” peşine takılmış giderek o “üst akıl” mitini yaratan sen değil misin! “İkinci Kurtuluş Savaşı” veriyoruz diyerekten Batı düşmanlığı yapan, bütün bir Batı’yı karşına alan sen değil misin! Soruyorum size, PKK’nın “devrimci halk savaşı” ile sizin “İkinci Kurtuluş Savaşı”nız arasında ne fark var!! Bu türden politikalara sığınanlar İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğinden haberi olmadan hala dağlarda saklanan o Japon askerlerine benzemiyorlar mı?
Bırakın kardeşim, “kanton” mudur-“komün” müdür nedir kursunlar, niye korkuyorsunuz ki bundan?? 1917 den 1989’a kadar “sosyalizm” adı altında devletler kuruldu bu dünyada, “sosyalist sistem” diye bir dünya sistemi vardı bir zamanlar, unuttunuz mu, ne oldu sonra!?… Siz şimdi Suriye’nin kuzeyindeki “komünlerden mi” korkuyorsunuz!?… “Tamam kardeşim siz de komün kurun” deyin bakalım, ne olacak ki!!.. Yerel yönetimlerin adı Almanya’da da “komün”, e, ne oluyor komün olunca? Varsın onlar da “komün” desinler!…Nedir bu şiddet, bu korku!!.. Hani siz Osmanlıyı diriltmek istiyordunuz, hani siz “stratejik derinliğimizden” falan bahsediyordunuz!! Bırakın onlar da “kantonlar” olarak katılsınlar sizin yeni Osmanlıcı sisteminize!!…
“Üst akıl” üst akıl deyip onca zaman Batı düşmanlığı yaptınız- gerçi, şu sıralar zorunlu politika değişikliğinden bile haberi olmayan o “Danışmanlar” hala aynı havada yazıp duruyorlar ya!!- sonra ne oldu peki? Şimdi şu son bir haftadır mecburen politika değişikliği yaparak gidip o “üst akılla” , “şeytan” olarak ilan ettiğiniz, “İkinci Kurtuluş Savaşı” verdiğinizi söylediğiniz o “emperyalist Batı” ile “işbirliğine” başlıyorsunuz!! Nerede kaldı peki sizin “ideolojik” inandırıcılığınız? Yazık değil mi bu millete, illa ki kafanızı bir duvara-21.Yüzyıl duvarlarına-vurarak mı göreceksiniz gerçekleri?… Ben, ilk on yıldaki AK Parti’yi istiyorum! Hani önce eşeğini kaybettirir, sonra da onu buldum diye sevindirirlermiş ya, ben de işte aynen öyle “sevinmek” istiyorum !! M.AKTOLGA
selam Münir Aktolga, görüyorum ki, 30 yıl önceki “kapitalist yolcu” görüşlerinde hiçbir değişiklik olmamış. Sağlıcakla kal.
M. Aktolga .. duruşmada “tuhaf” davranışları olan mı?
—
Sanırım HDP siyaset üretmekte zorlanıyor. Bu yanı ile ilk bakışta, Aktolganın yaklaşımı haklı görünebilir..
Ama bir yanda imralı, bir yanda Kandil… Ne yapsınlar adamlar! Üstte bıyık, altta sakal… Koşullar böyle getirdi; bağımsız bir siyasi oluşum değil ve bunda bir kabahat varsa bu da TC’nin. Dürüst bir siyaset bu üç yapının bir arada karar almasını, uzlaşma sürecini sağlayabilir.. Bu yok.. Bilerek oldurulmadı! Bu yeni taktik her zaman yedekte dursun istenildi. Kendi adıma çok da şaşırmadım; RTE her zaman bu işte memurlarını kullandı; her zaman “iki dilli” oldu. Salonlarda ve meydanlarda farklı konuştu… Aktolga yazısının sonunda açıkladığı gibi bu durumu göremeyecek kadar “naifleşmiş”. AKP hiç bir zaman böylesi çözümden yana olmada.. O bir “Pax Romana” istiyordu.. Herkesin ona biat edeceği… Barış istiyorsan diz çökeceksin; yoksa barış istemiyorsun!
Evet.. 19. yy sosyalizmi tıkandı.. Komünal toplum ütopik görünüyor.. Yine de bir “demokrasi” perspektifi içinde davranmaya çalışıyorlar ama karşılarında eski TSK’yı aratacak bir politika var; onların hiç olmazsa “net” bir politikaları vardı! Makyavel politika yoktu. “Esad kardeşim” ile “Esed” arasında kaç ay vardı!
Ne yapsan yanlış olacak! “Kurt” kuzuyu yiyecek! Suyu bulandırması mümkün olmayan, derenin aşağısında da su içse ..
Aktolga soyut düşünüyor; reel politik koşullar HDP’ye böyle ideal politika üretmeye izin vermiyor.
Ve Türkiye Halkı-Solu da yardımcı olamadı (bunda PKK’nın eski günahlarının da rolü var elbette- o da Türkiye Sol’unun kendine biat etmesini istedi!) Ve son seçimde bir uyanış başladı.. Herkeste.. Ve bu uyanışı boğmak istiyorlar…
aBi münir hocanın yazısını burada paylaşan benim.ismim tamer Duran bu nedenle bir yanlış anlaşılma olmasın .Ayrıca münir aktolgayı daha yeni tanıdım sizinde onunda yazılarını okuyorum gördüğüm siz tam bir anarşist olamamışsınız halen satalinist solun tortuları var üzerinizde..Münir bey ise sizden daha gerçekçi ve analizleri bu gerçeklillerle örtüşüyor..Nihai sonuçta ikinizinde katılmadığım görüşleriniz var.Katıldıklarımda.
bir kere tür solu kendine yardımcı olamamış kürtlere nasıl yardımcı olsunlar..İkincisi hdp söylemleriye harikalar yaratıyor ama pratiğiyle hayal kırıklığı..Dediğiniz gibi bir tarafta kandil diğer tarafta öcalan bu mengeneden kendini kurtaramamış bir hdp den çözüm beklemek zaten hayalcilik olur…Akp nin alkolik politikaları özellikle son dönemlerde iyice sıkmaya başladı ama bu hdp için mazeret değildir.Sana savaş yaptırmayacağız diyen bir demirtaş sana asker vurdutmayacağızda diyebilir..Bunu dediği an hem oyu artacaktır hemde türk halkının kafasında ki soru işaretleri ve kuşku giderilecektir.Hatta rt ‘nin bu oyunu boşa çıkacaktır..Dolayısıyla hdp seçim arifesi ve seçim sonrası söylediği söylemler yüzünden treni kaçırdı…Oy uğruna nefret politikaları kustu seçimden sonrada kustuğunu yalayamadı….
Sitedeki şu yazıyı oku da ondan sonra konuşalım.
http://www.gunzileli.com/2005/03/01/analar-ve-ogullar/
8’e…
sözel suçlama, olgulara dayanmayan demektir. Somut olgulardan değil, “dediydi, demişti” gevezelikleri üzerinden yazmak-konuşmak demektir…
..
Sonuçta PKK bilinen bir yapı.
Çözüm süreci hangi somut olgular üzerine inşa edildi ve hangi somut olgulara dayanarak “yan çizildi.” Yazar buna girmiyor… Dediydi, demişti….
***
HDP barajı geçmeseydi tüm bunlar yaşanmayacak, gladyo suikastlarıyla ortalık kızışmayacaktı.
Bir yazar bu cinayetlerde bir tuhaflık görmeden “yapmış ama neden yapmış” gevezeliğine sarıyorsa o gazeteci değil bir memurdur; maaşlı memur. Er ya da geç bu geçmişinden utanacaktır…
Ülke yangın yerine dönerken RTE’nin her ittifakının cesetleri ortadayken, bir kez daha “yapmış ama neden yapmış” üzerinden konuşanlar insani vicdanlarını terk etmiş adam-insandırlar.
Bu cinayetlerin tek sebebi var…
İktidarı tek başına alamadı…
Bakışımızı başka yerlere döndürmeye çalışanlar, cinayeti görmemizi istemeyen suç ortaklarıdır.
Adam yazmış…” Sonra Kobani geldi. PKK bu kez AK Parti’yi IŞİD’çi ilan etti. 6-8 Ekim de Kandil ve Demirtaş’ın çağrılarıyla başlayan IŞİD’çi cadı avı bir pogroma döndü ve 50 kişi hayatını kaybetti.”
Demek bu yazar bu ülkede IŞİD’çi destekçileri kim bilmiyor? Kalkmış da gazete köşesinde yazı yazıyor.. Biz sersemiz ya! Bu doğrudan entelektüel ahlaksızlık sınıfı içindedir! Normal bir ülkede olsa insan içine çıkamaz! Yalan söylüyor…
Sanki o günlerde neler olup bittiğini bilmiyoruz. “Kobane düştü” diyenin sevincini gizleyemediğini unuttuk. O 50 insanın nasıl öldüğünü de anımsıyoruz. (Ve o tepki bilindiği için şu andaki “taktik” uygulanıyor. İstiyorlar ki, yine aynı şekilde isyan etsinler, on binlercesini öldürelim…Bu yazar bunu biliyor! Bu vicdanını neye değiştirdiği belli adam, o 50 kişiye gerçekten üzülüyorsa beklesin… Tarafı olduğu iktidar sevicilerin, daha sevinçle kaç yüz kişi katledeceğini izlemeye yüreği dayanmayacaktır o zaman.. O zaman ne yazacağına bakalım… Onları da sayacak mı? Saymayacak! Reyhanlı, Suruç’u saymadığı gibi… O zavallı bir memur. )
Reyhanlı ve Suruç katliamlarının, o iki polisin, Binbaşı Kulaksız’ın katillerinin-katilinin kim olduğunu bu memur yazar bilmiyor mu?
Sanırım Maaşı da yüksek. Kelime başına para alıyor olmalı; ne kadar önemsiz ayrıntıları yazıyor..
*
Ve Kürt hareketinin örgütlenme çalışmalarını sonlandırmadığını.. Eleştiriyor…
Elbette; boynunu balataya kuzu gibi uzatmalıydı Kürtler. Sultan elini uzatmı.. Öpün lan!
….
Adam Barış nasıl yapılır bilmiyor; o barışmış ya; aldığı maaş, kim bilir hangi ekstra ödeneklerle barışık…
Kürtlere ne verdi RTE.. Şeş kanalı! Bir de saldırmadılar.. Serbest bıraktılar. Üzerlerine gitmediler. Başka.. Kürtçe Kuran! Kölelikleri pekişsin diye!
Bu adamcağız barış nasıl yapılır bilmiyor. Patronunun elini öpecekler, diz çökecekler, barış olacak. Yapmadılar! O zaman da barışı siz bozdunuz!
Yeniden soruyorum.. Kürt halkına siyasetine ne verdiler de bunun değeri bilinmedi…
***
Evet sadaka verildi.. Kabul de etmediler.. Patronun sadece yalancılık yaparak verdiği paraya şükran dolu adamlar için bu sadakayı reddetmek anlaşılmaz gelebilir…
Demirtaş da açıkça beyan etti; seni başkan yaptırmayacağız.. ve barajı geçti.. Sultan öfkeden köpürdü.. Bu köpürüklerden sıvı ihtiyacını karşılayanlar da böyle yazıyor işte…
***
Politik bilinciniz yoksa, görüşünüzü yazmayın…
Bu yazıyı bununla beraber dördüncü defa okudum ayrıca daha önce size sorduğum sd ve mdd ayrışmasının temel sebebi nedir?Siz de bana yarılma isimli kitabı önermiştiniz ve ben şu anda o kitabı yeni temin ettim okumaya yeni başladım..M.AKTOLGAYI ‘da linki verdiğiniz yazıdan öğrendim ve sitesinde ki yazıları okuyorum..Ben gerçekten olabildiğince objektif şekilde 70 li yılları anlamaya çalışıyorum.Sizin soldan kopuş hikayeniz ile kendi hikayemi örtüştürüyorum yada öyle olmasını istiyorum.Aktolga’nın fikirlerinde dün demirelci bugün AKP’li tutumuna kesinlikle karşıyım..Yazdığı yerel gazetede yorum bölümünde size gönderdiğim yazının altında yorumlarım var.Ama solun genel yapısına,devletçi tutumuna ve darbeci eğilimine karşı göstermiş olduğu çıkışlar ve gösterdiği dirayeti çok haklı buluyorum..Ona göre sol ikiye ayrılıyor devletçi ve devletçi olmayan sol ..Günümüzde de bunu net görebiliyorum..Size de solun stalinsit tortuları var derken öncelikle haddimi aştıysam çok özür dilerim..Çünkü benim sizi yerecek ne yaşım nede bilgi birikimim buna müsait değil.Ben sadece sizler sayesinde geçmişi anlamaya çalışıyorum..Ama hdp’için yaptığınız oy çağırısından sonra ve şu yazdığınız son iki yazı sizi açık taraflı pozisyona sokuyor.Ayrıca dilaver demirağ için akp yanlısı dediniz ama ondan daha çok anti akp’li tanımıyorum.Dolayısıyla bunları üst üste koyunca ortaya çıkan tabloyu da anarşistlik adına kabul etmiyorum.Ve geçmişte çıkar gözetmeksizin fikirlerini değiştirmiş düşünce adamlarına da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum..Çünkü bu herkesin kendi mahallesindeki yanlışları deşifre etmesi demek ve anarşist toplum için gerekli ..Bence geçmişte sol için yaptığınız haklı ve doğru saptamaları bugün ki siyaset içinde yapın ama bu sizi direkt taraflı pozisyonuna sokmamalı..Saygılarımla..
İyi niyetlisin ama biraz daha derinlemesine düşünmelisin.
Peki, dikkate alacağım hocam…Madem size birde sorum olsun;sizce siyaset mi halkı yönlendiriyor halk mı siyaseti…Teşekkür ederim.iyi akşamlar.
hdp barajı aşmasaydı bu olayların yaşanmayacağını nasıl emin iddia edebiliyorsun? o günlerde pkk-hdp çevrelerinden “hdp barajı aşamazsa kaos çıkar” söylemleri yükselmiyor muydu?
yıldıray oğur kronolojik sıralamayla vermiş işte. pkk daha suruç öncesinde açıklamaları ve eylemleriyle ortamı kızıştırıyordu. barzani’nin deyimiyle gururlu ve şımarıkça davranıyordu.
görüşlerin çok önyargılı ve katı. doğruluğundan çok eminsin. ama bu emin olma durumun olayları ve olguları sorgulamana ve doğruluklarını tespit etmene dayanmıyor. sadece fikirlerini ve önyargılarını sağlaması açısından ele alıyorsun.
kürd’lere özel okullarda anadillerinde eğitim hakkı verildi ve ileride muhtemelen devlet okullarında da bu olacak. düşünün; kürd varlığının inkar edildiği yıllardan kürdçeye eğitim dili olarak yer verildiği günlere…
ama hdp’li belediyeler, hdp’ye yakın kurumlar ve vakıflar kürdçe özel okul açmadılar bile. sadece göstermelik bir okulu, izinsiz olarak açıp kapattırdılar.
duruma göre değişir. 7 Haziran seçimlerinde halkın oylarıyla siyaseti yönlendirdiği söylenebilir.
o zaman suçlu onlar olurdu!
*
“barzani’nin deyimiyle gururlu ve şımarıkça davranıyordu.”
işte sözel dediğim bu… Böyle sübjektif laflarla insanları itham ederek cinayetlere kapı açılmaz.
Sonuçta Kürtlere ne verildi sorusunu yanıtlamışsınız. Bu da size “barış” için yeterli gelmiş. 1985-2000 arasında 40 bin cıvarında insan bunun için ölmüştü demek…Özel kürtçe okul.. Bu gülünç değil mi? Bunca insan bunun için mi savaştı.. Karşılıklı cinayetler işlendi. Devlet ve PKK aynı vahşette buluştu.. Bunun için miydi?
Nice köy dağıtıldı; insanlar yurtlarından oldu?
Demek Kürtçe özel okul için…
***
Siz ve yazarınız şuna dikkat edin.. Yineliyorum..
Suruç, Ceylanpınar ve Binbaşı cinayetlerini kim işledi?
Olguları konuşun..
***
Dikkat edin, çok geçmeyecek. Bu cinayetlerin iç yüzü açığa çıkacak. Utanılacak tarafta yer almayın…
40 bin insanın ölmesi ile elde edilenleri yeterli görmüyorsanız, sizin yeterli gördüğünüz bir barış için daha kaç canın ölmesi gerektiğini lütfen biraz düşünebilir misiniz?
“yeterli görmüyorum, öyleyse savaşıyorum” demek bir sorumsuzluk ve şımarıklıktır artık. çünki yeterli görmediğini silahsız siyasî mücadele yoluyla elde edebilme imkanlarına sahipsin artık.
“yeterli görün” demiyorum; yeterli görmediğinizi silahsız siyasetle elde etmeye çalışın, çalışalım” diyorum.
açık ve net yazılanlardaki nüansları, flû ve ideolojik hamasetle karartmayın, gizlemeyin.
suruç, ceylanpınar, polisler ve binbaşı cinayetlerini kim işlediyse lanet gelsin ona! ama bu sorunun cevabı şimdilik “olgu” değil, ihtimal. ama ihtimalden de sonuç çıkarmak mümkün. eğer devlet içindeki gizli birimler işlemişse, bu tür manüplasyonlara meydan vermemek için zaten silahlı eylemden uzak durmak gerekiyordu. oysa örgüt hem söylem olarak hem de eylem olarak kamuoyuna sertleşme havası vermeye başlamıştı. hem de suruç’dan epey önce.
cinayetlerin içyüzü ortaya çıkarsa ne ben ne de oğur utanılacak tarafda yer almış olmayız. o yazıda bununla ilgili verilmiş bir hüküm yok çünki.
oğur’un yazısında polislerin öldürülmesinin pkk’nin hanesine yazılmış olması da normal. pkk’nin önce açıkça, sonra da yerel birimlerine atarak üstlendiği eylemi oğur neden pkk hanesine yazmasın ki?
19-20’ye
sizin derdiniz başka olmalı…
“40 bin insanın ölmesi ile elde edilenleri yeterli görmüyorsanız, sizin yeterli gördüğünüz bir barış için daha kaç canın ölmesi gerektiğini lütfen biraz düşünebilir misiniz?”
bu demogojidir. Gevezelik arzusudur. Bu cümle ya cehaletin ya kötü niyetin ürünüdür.
Haklı çıktınız!.. Özel Kürtçe okul yeterli.. “40 bin” için bu kadar verilir!
Kolay gelsin…
haklısınız, “bu demagojidir”. ama benim değil, sizin yazdığınız söz demagojidir. ben “yeterli” demedim. silahsız da hak elde edilebileceğini yazdım. neden kasten sözlerimi çarpıtıyorsunuz?
bu ülkenin solcuları demagoji yapmadan, laf çarpıtmadan tartışamayacak mı?!
pasifist eylemler mi? Tamam.. bence de doğrusu bu…
ama sonuçta beğenmesek de bir halk ve onların duyguları var…
tartışmayı dağıtamayalım…
Tartışma Y. Oğur’un hikayesi ile başladı.
Utanmazca savaş kışkırtıcılığı için şüpheli cinayetler işlenmişken, bunları görmezden gelip her zaman tartışmaya açık “dediydi, demişti, cevaplamıştı” üzerinden hikâyesi ile başladı.
Olgusal konuşacağız..
Barış-Çözüm sürecinde AKP Kürt Halkına ne verdi?
(Olmasaydı keşke.. ama olmuş) o acılı sürecin sona ermesi için hangi talepleri karşıladı?
Yerel yönetim hakları mı, genel af mı, anadilde eğitim için bir plan-proje mi?
Bakın G. Afrika’da İrlanda da barış nasıl oldu…
Ve karşınızda RTE gibi bir siyasetçi… Siz bu insanın siyasetini hala anlayamamışsanız, elbette Y. Oğur gibi adamların hikayelerini başka gözle okursunuz..
RTE’nin 2003 meclis bütçe konuşmasına bakın…
Yorucu bir insansınız.. Özel çıkarlarınız yoksa her şeyi anlamak çok kolay…
Peki Gezi İsyanındaki RTE..
Bu insan budur…
Sanki “normal” bir insanı konuşuyoruz…
Y.Oğur gibi adamlar üzerinden gerçeği bulamazsınız..
http://www.millet.com.tr/sultanlik-hayalinin-engeli-demirtas-yazisi-1271492