Selahattin Demirtaş’ı Destekleyen ’68’lilerin Listesi
A.Kadir Kendirci – DTCF, Dev-Genç
Ahmet Karaküçük – ODTÜ SFK
Ahmet Kardam – ODTÜ SFK
Akın Birdal – AÜ Ziraaat Fa. Dev-Genç
Akın Dirik – ODTÜ SFK
Akın Evren – SBF SFK
Alev Er – İTÜ Dev-Genç
Ali Açan – ODTÜ SFK
Ali Ağzıtemiz – HÜ SFK
Ali Alfatlı – SBF Dev-Genç
Ali Burhan – İstanbul DDKO
Ali Demir – DTCF Dev-Genç
Ali Fuat Bucak – ODTÜ SFK
Ali Haldun Akman – FKF
Ali Keskin – TÖS
Ali Önder Öndeş – SDO Başkanı
Ali Rıza Yılmaz – Sendikacı
Ali Rıza Yurtsever – İnsan Hakları aktivisti
Ali Taşyapan – Çapa Yüksek Öğr. Okulu FK
Ali Torun – ODTÜ SFK
Alpay Biber – İÜ İkt. Fak.
Aşkın Kocaçimen – ODTÜ SFK
Atila Keskin – ODTÜ SFK, THKO Davası
Avni Kalkan – TİP Siirt Lisesi
Aybey Takan – İzmir Dev-Genç
Aydın Sayman – İÜ. İkti. Fa.
Ayşe Çiçek Yağcı- İÜ. Edebiyat Fak.
Ayşe Erdem – İTÜ
Ayşe Erzan – Bryn Mawr Koleji
Ayşe Semra Eker – TİP
Ayşegül Beton – İstanbul
Ayten Tekgüleç – Gazi Eğ. Enst.
Bedri Demir – AİTİA TMTF Gen.Sek.
Beşir Akgün – Ank. BYYO Dev-Genç
Bilal Parlak – İÜ Çapa Tıp
Bilal Şadi Oğuz – ODTÜ SFK
Bingöl Erdumlu – ODTÜ
Binnur Akan – DGSA
Bozkurt Nuhoğlu – İÜ Hukuk Fak.
Bülent Atamer – ODTÜ
Bülent Vargel, ODTÜ SFK ve Dev-Genç
Bumin Güneri – SBF Basın Yayın SFK
Büşra Ersanlı – Şafak Davası
Celal Doğan – İÜ Huk. Fak. DÖB
Celal Polat – Gazi Eğ. Enst. SFK
Cengiz Erdoğan – ODTÜ
Çetin Uygur – İTÜ
Cihan Şenoğuz – İÜİF FKF
Demir Küçükaydın – FKF Ist. Bölge Yürütme
Deniz Tuğrul – Ege Ün. Ziraat fakültesi
Deniz Türkali – Oyuncu
Dilek Çetinkaya – HÜ Dev-Genç
Dilşat Zülkadiroğlu – DGSA
Doğan Fırtına
Doğan Özgüden – Ant Der. Yöneticisi
- Ahmet Tonak – ITÜ
Emin Ergun – AÜ. DTCF FKF
Emre Özlem – İzmir Dev-Genç
Engin Erkiner – ODTÜ SFK
Enis Rıza Sakızlı – HÜ. Dev-Genç
Erdal Yavuz – SBF SFK
Ergun Aydınoğlu –Dev-Genç MYK
Ergun Kuzenk – Ankara Basın Yayın SFK
Erkan Şimşek – DGSA
Erol Aydın – Ankara ETYÖO. Dev-Genç
Erol Katırcıoğlu – İst.Dev-Lis Kurucusu
Erol Tulpar – İTÜ FKF
Ersen Olgaç – HÜ FK Bşk., İleri Yazı İş. Md.
Eşber Yağmurdereli – AÜ Huk Fak. FKF
Fahri Aral – Ist. Orman Fak. Dev-Genç
Fahri Doğu – ODTÜ SFK
Fehmi Erbaş – Dev-Lis, THKO Davası
Ferdane Budak – THKO 2 Davası
Ferhat Umruk – İTİA
Feridun Yücel – ODTÜ SFK
Feyyaz Kurşuncu – ODTÜ SFK, THKPC
Feyzi Peker – Öğretmen Dev-Genç
Fikri Aytan – Dev-Genç
Filiz Kardam – ODTÜ SFK
Filiz Tokcan -İstanbul
Fuat Saka – Atatürk Eğ. Ens. Dev-Genç
Füsun Çeliker – ODTÜ Dev-Genç
Füsun Özlen – İÜ. Gaz. Enst.
Gencay Gürsoy – İÜ Tıp Fak. FKF
Giyas Ay – TÖS
Gökhan Toygar Ankara Tıp
Gün Zileli – FKF ve Dev-Genç MYK
Gürel Tüzün – SBF Fikir Klübü
Gürhan Ertür – SBF SFK
Hacer Ansal – Robert Koleji
Hacı Ali Işık – İÜ. Hukuk Fak. TİP
Hacı Tonak – THKO Davası
Hakkı Kılıç – Ank. Ün. İTİA , DDKO
Hale Kıyıcı – Dev-Genç
Hamdi Özkök – AÜ. Ziraat Fak. Dev-Genç
Hasan Fehmi Nemli – ODTÜ SFK
Hasan Gürkan – Gazi Eğitim öğrenci Der.
Hasan Hilmi Sezel – Ege Ün. Kimya Müh.
Hasan Keskin – ODTÜ, Ege Fen, FKF
Hasan Koç – THKO 3 Davası
Hasan Öztoprak – Mar. Ün. SBF
Haşim Eren – TİP, Lise
Hilal Altan – Ankara İTİA
Hilmi Yüncü – ODTÜ SFK
Hıfzullah Çelepçikay – Ank. Ün. Fen Fak. FKF
Hülya Kınalıoğlu Karadeniz – ODTÜ SFK
Hülya Verel – Ank. Tıp Dev-Genç
Hüsamettin Utkutuğ – SBF Dev-Genç
Hüseyin Onur – Dev-Genç MYK
Hüseyin Sarıbaş – Artvin Öğrt. Okulu
Hüsnü Koç – THKO 3 Davası
İbrahim Çiftçioğlu – TÖS
İbrahim Demirel – Fotoğraf Sanatçısı
İbrahim Kalyoncu – Ereğli
İffet Aydınoğlu – HÜ Dev-Genç
İlhami Aras
İlhan Aslan – Diyarbakır Dev-Genç, DDKO.
İlhan Nevşehirli – ODTÜ SFK
İlkay Alptekin Demir –İÜ FKF THKP©
İmdat Balkoca – AÜ. Hukuk Fak.Dev-Genç
İnci Asena – Yazar
İnci Tuğsavul – Ant Der. Yöneticisi
İrfan Cüre -ODTÜ SFK Üyesi
Işık Alamur – SBF SFK
Işıl Uyar – İÜ İkt. Fak.
Işıtan Gündüz – İÜ İkti. Fa. FKF
İsmail Işılsoy- Devrimci Liseliler
İsmet Apak – 68’li
İsmet Sekmen – Ceyhan Toplumcular Der. Bşk.
Kadir Erbaş – Ank. Ün. İTİA
Kadriye Deniz Özen – DGSA THKP©
Kamil Ateşoğulları – Hukukçu
Kamil Bora – DGSA Dev-Genç
Kemal Kabaklı – THKP (C) Davası
Korhan Atay – Bursa İTİA
Kürşat Akyüz – Ankara DTCF SGÖ
Kutay Doğan, Ank.Ü.Veteriner Fak., Em.Üstğ.
Kutlu Anıl – HÜ SFK
Lale Arıkdal – THKP(C) Davası
Latife Fegan – İşsiz. ve Pahalı. Mücadele Der. Bşk
Leyla Dikeçoğlu – HÜ. SFK üyesi
Mahir Sayın – ODTÜ SFK
Mansur Tekgüleç – Hacettepe Ün.
Mazlum Beyhan – AÜ. Tıp Fak. Dev-Genç
Mehmet Ali Ayan – Hacettepe Dev-Genç
Mehmet Asal – ODTÜ SFK THKO
Mehmet Çimen – İzmir Atatürk Li. Dev-Lis.
Mehmet Hakkı Yazıcı – ODTÜ SFK, Dev -Genç
Mehmet Kaptan – SBF SFK
Mehmet Koca – Sendikacı
Mehmet Sürücü – İÜ Hukuk Fak.
Mehmet Yücel – ODTÜ SFK YK. Üyesi
Mehtap Bora – Nenehatun Öğr. Okulu
Melek Taylan – İÜ. İngiliz Dili Ed.
Meryem Esen – TİP, Lise
Mete Dural – AÜ. Fen Fak. FK
Mete Sönmez – İÜ. Ed. Fak. Dev-Genç Başk.
Metin Ayçiçek – SBF Öğrenci Der. Başkanı
Metin Bozdağ – THKP- C Davası
Metin Çulhaoğlu – ODTÜ SFK TİP
Müfit Özdeş – ODTÜ SFK
Murat Gültekingil – ODTÜ SFK
Murat Tos – TÖS
Mustafa Atalay – Amasya TİP
Mustafa Çetin – İÜ Dev-Genç
Mustafa Demir – Mamak Lisesi Dev-Lis
Mustafa Karadağ – THKO 3 Davası
Mustafa Karşılayan –İÜ. Kimya Fak., Dev-Genç
Mustafa Kemal Kacaroğlu – SBF SFK Başkanı
Mustafa Lütfi Kıyıcı – İST. Dev-Genç
Mustafa Olgun
Mustafa Öztürk (Topal) – HÜ Dev-Genç
Mustafa Uslu – Gazi Eğitim SFK
Muzaffer Doyum – İzm.Dev-Genç Böl. Yürütme
Muzaffer Kurşuncu – THKP(C) 2. Davası
Muzaffer Oruçoğlu
Muzaffer Ovalıer – Ege Ün. Dev-Genç
Nabi Yağcı – Gazeteci
Nadire Mater – ODTÜ Sos.Hiz.Ak.
Nazım Aslan – AÜ. Ziraat Fak. Dev-Genç
Necati Sağır – DGSA, THKP(C) davası
Necdet Ceylan – Kocaeli Ün. TİP
Necdet Köksal – Hacettepe Üniversitesi
Necla Oğuz- Hacettepe Ün. Dev-Genç
Necmi Demir – Dev-Genç Bölge Yür.
Necmiye Alpay – SBF SFK
Nergiz Savran Ovacık – ODTÜ SFK
Nesteren Davutoğlu – Ankara Koleji
Nesteren Silivrili – DGSA
Nevin Cangür – THKP(C)davası
Nevzat Yüce – Hava Üsteğ., THKP(C) Davası
Nihan Şerifoğlu – THKP(C) davası
Nihat Bulut – Hacettepe SFK
Niyazi Dalyancı – İÜ İktisat Fak.
Nur Deriş – Istanbul Ü. İngiliz Filolojisi
Nuran Ağırnaslı – ODTÜ SFK, THKO Davası
Nurel Kendirci Ay – TÖS
Oğuz Etçi – SBF SFK
Ömer Can – Gazeteci
Ömer Faruk Ciravoğlu – TİİKP
Ömer Güven – THKP(C) davası
Ömer Sandıkçıoğlu – ODTÜ SFK
Önder Bilgin – İÜ İktisat fak.
Orhan Koçak – ODTÜ, TİP üyesi
Orhan Savaşçı – Hava Yüz.,THKP(C) Davası
Orhan Silier – ODTÜ SFK
Osman Cavit İyigün – THKP(C)
Osman Kılınç – AÜ. Zir. Fak. Dev-Genç
Özcan Bayraktar – Petkim İş
Peyami Arıırk. SBF SFK, SGÖ MYK üyesi
Ragıp Zarakolu – Istanbul İktisat
Ramazan Karakale – Dev-Genç İzm.Bölge Yü.
Rasim Özkan – DGSA THKP©
Recep Demirci – Ankara Tüm-Der, Dev-Genc
Recep Maraşlı –Yazar
Refet Özkan – Eğitimci, Yazar
Rezzan Önen – TMMOB
Ruhi Koç – Dev-Genç Genel Sekreteri
Ruşen Arslan – Hukukçu
Sabahattin Çetin- Ank İnş. Yük. Okulu
Şaban İba – Dev-Genç MYK üyesi
Sabiha Serap Erbaş – Dev-Genç
Şadi Samer – SBF SFK
Sadık Gökçen – ODTÜ SFK
Saffet Rüştü Tekin – SBF SFK
Safiye Çıngı –Ank. Gazi.Eğ.
Saim Ergün – Erzurum Tıp Fak.
Sait Çıngı – AÜ Ziraat Fak. Dev-Genç
Salih Deveci – ODTÜ Dev-Genç
Salih Hasan Diker – DGSA
Salman Kaya – Çapa Y.Ö.ok. Dev-Genç
Sami Urfali – FKF MYK.
Selah Özakın – FKF, Dev-Genc, TÖS
Selahaddin Güleç – İTÜ, THKP-C Davası
Selami Şakiroğlu – ODTÜ SFK
Selçuk Eralp, H.Ü. SFK
Selçuk Şahin Polat – DTCF, Dev-Genç
Selçuk Ülkü – ODTÜ
Selim Çavuşoğlu – İTÜ.
Selim Ergunalp – Işık Ün, Dev-Genç
Sema Bulutsuz – AÜ SBF
Semra Cafer – SBF THKP©
Şenol Tiryaki – Ank. Ün. DTCF Tiyatro
Serdar Sakar – İşçi
Şerife Ergun – İst. Ü. Fen Fak.
Serpil İnanç – HÜ Dev-Genç
Sinan Oza – Dev-Genç
Sinan Yücel – HÜ SFK Bşk.
Su Apaydın Öge – HÜ SFK üyesi
Suat Bozkuş – ODTÜ SFK
Şükrü Turhal – Ank. Devl. Konser.
Süleyman Ekinci – Çıngı Yayıncılık
Tahire Koçtürk – Dev-Genç
Tayfun Mater – ODTÜ SFK
Tevfik Bilgin – İGDSA
Timur Köse – DTCF Dev-Genç
Tuğrul Deniz – İzmir Dev-Genç
Tuğrul Eryılmaz – SBF Dev-Genç
Tuncer Sümer – THKO Davası
Turan Külahoğlu AÜ. Ziraat Fak. Dev-Genç
Turhan Kayaoğlu – SBF
Ülker Akgül – SBF SFK
Ülkü Sağır – THKP(C) davası
Ümide Aysu – HÜ SFK üyesi
Ümit Ragıp Üncü – ODTÜ
Ümit Savaş – SBF SFK
Umur Coşkun – ODTÜ SFK TİP
Ünal Silver – Oyuncu
Varlık Özmenek – Gazeteci, TİP, TÖS
Varol Ataman – ODTÜ
Vedat Hayrullahoğlu – Diyarbakır Dev-Genç
Yahşi Karamollaoğlu – İstanbul Dev-Genç davası
Yalçın Çilingir – İTÜ
Yaşar Çalışkan – AÜ. Tıp Fak. Dev-Genç
Yaşar Morpınar – ODTÜ
Yaşar Oğuz – An. Ziraat Fak. Dev-Genç
Yavuz Önen – TMMOB
Yener Eren – İTÜ
Yusuf Çalışkan – Dev-Lis
Zehra Şenoğuz – İÜİF, Fabrika İşçisi
Ziya Halis – İTÜ İnş. Fak.
Zühre Sürücü – İÜ Hukuk Fak.
283 kisi.
aferin onlara. amerikan emperyalizminin kuçu kuçuları. CIA ajanlarının, black water tecavüzcülerinin, washington’daki thinktanklerin piyonları.
Y-E-N-İ-L-E-C-E-K-S-İ-N-İ-Z
SDF, Amerikan ajanlarının kontrolü altında IŞID militanlarını transfer ediyor: https://www.bbc.co.uk/news/resources/idt-sh/raqqas_dirty_secret
ABD, Işid’i Afrika ülkelerinde Çin’in etkisini kırmak için kullanıyor. Işid, donanımsız yerel Afrika kuvvetlerine saldırıyor ve bu ülkeler ABD’den yardım istemek zorunda kalıyorlar çünkü ABD dünyanın her yerine anında müdahale edebilecek tek güç. Çin’in henüz böyle bir kapasitesi yok. https://edition.cnn.com/2017/10/04/politics/us-forces-hostile-fire-niger/index.html
78′ lilerden kac kisi Demirtasi destekliyor.
Aferin onlara. TC alt-emperyalizminin kuçu kuçuları. MİT ajanlarının, ÖSO tecavüzcülerinin, Ankara’daki thinktanklerin piyonları.
Y-E-N-İ-L-E-C-E-K-S-İ-N-İ-Z
TC, Amerikan ajanlarının kontrolü altında IŞID militanlarını transfer ediyor
“AKP, Öcalan’ı
Kemalistler, Demirtaş’ı kullanıyor!
Demirtaş,
Kemalist devletçiler için çok değerlidir;
Kürdlerin en büyük düşmanları için değerli olan birinin Kürdler için de “değerli” görülmesi akıl tutulmasından başka bir şey değildir;
Demirtaş’ı pazarlayan Kürdler utansın!”
“Orta yolculara,
Yıllar önce devletin B planına uygun olarak bir soytarıya “sayın” deme yarışına girdiniz;
Yanlışınızı telafi etmek için uzun zamandır çırpınıyordunuz;
Şimdi de devletin B planına göre yeni yetme bir soytarıya “kurtarıcı” rolü biçiyorsunuz!;
Bunun telafisi yok!”
“AKP-MHP,
Açıkça kirli bir ittifak yaptı!
CHP-HDP,
Gizlice ve alıştıra alıştıra kirli bir ittifak yaptı;
Kimi seçerseniz seçin kirlenirsiniz…”
“Yıllarca
Zana/Baydemir/Türk/Kaplan/Altan Tan’ı
“Kürdistaniler” diye HDP’yi destekleme gerekçesi yaptınız;
Kürdistanileriniz(!) HDP’den uzaklaştırıldı;
Uzaklaştıran,
Demirtaş’ın da içinde olduğu Kemalistlerdir;
Buna rağmen sizin HDP-Demirtaş sevdanız devam ediyor;
Gerekçeniz ne?”
(Nasname)
“İşgal bayrağı,
“Selo Can”cı “Kürdistanilerin(!) de katkısıyla Kürdistan’ın her yerinde Kürdler tarafından “gururla” taşınacak!…”
“Kemalistler,
“Selo Can” vasıtasıyla Kürdistan’a tekrar yerleşerek işgal bayrağını Kürdlere benimsetecek;
Devletin birliğini garantiye alacak;
Bu nedenle Silho hayranı olmaları anlaşılır;
Peki size (Kürdistani geçinenler) ne oluyor?
Siz de bu tablodan memnun musunuz?
KİMBİLİR!”
“HDP/Demirtaş sayesinde Kürd siyaseti hızla ayrışıyor;
Kürdistani söyleme sahip entegrasyoncular kendilerini ele verdiler;
Bağımsızlıkçılar belki çok çok az kalacak;
Ama net ve kararlı olacaklar;
Dahası ayak bağlarından kurtulacaklar…”
“PKK,
Kürdleri o kadar aptallaştırdı ki;
Artık ince hesaplara gerek duymadan
İnce’yi açıktan ve utanmadan sahiplenmelerini sağlayabiliyor…”
“Türk-İslam’ın “Ümmet” söyleminden ırkçılık/faşizm çıktı;
Bu durum, Kürdistan’da ulusal bir bilinçlenmeye vesile olacakken HDP’nin Kemalizm’i güncelleyerek Kürdistan’a tekrar taşıması devlet aklıdır/aşkıdır…”
(Nasname)
TC alt-emperyalizminin kuçu kuçuları.
diyen 85 IQ slogancı: “Türkiyeci” olan sizlersiniz; biz değiliz.
Türkiyeci, Rusyacı, Amerikancı, Esadçı, Ösocu, Suudici, İsrailci ve İrancı bunların sırayla hepsi oldunuz ve halen oluyorsunuz.
SDF sözcüsü: Suudi Arabistan ordusuyla işbirliğine hazırız.
https://syriancivilwarmap.com/sdf-official-ready-cooperate-saudi-arabia-regarding-syria/
http://www.arabnews.com/node/1292021/middle-east
Dünyanın tüm gerici güçlerine yaltaklanan sizlersiniz. Sizler kendi zayıflığını başkalarının gücüyle örtmeye çalışan güç fetişistlerisiniz. Bir geleceğiniz yok. Her zaman yönetilecek, aldatılacak ve kullanıp atılacaksınız.
Lapacılar listesi (Deyim, Doğu Perinçek’e aittir) Üç tane koyunu güdemeyecek adamlar bunlar. Amerikan bayrağının altına sığınan ve “68’liyim” demeye utanmayan sahte 68’liler. Silkele Başkan Doğu, düşecekler!
Elbette koyun gütmek güdücülerin işidir. Hayatımda hiç koyun gütmedim, denemek de istemem.
12 no haklı. HDP’nin Türkiyeci olduğu apaçık ortada.
Solun Türkiyeci HDP yerine bağımsız Kürdistancı Nasname’ciler ile ittifak kurması gerekir.
Bir de koyuna sormak lazım 🙂
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı – pardon seçimleri geçene kadar terör örgütünün siyasi uzantılarına müttefik diyeceğiz.
“Türkiye’de, moda oldu: Marks’ı aştım. Lenin’i aştım diye. Moda, Fransızcadır, bir davranış biçimi de oluyor. Moda, güncelde kalmak içindir: Güncelde kalabilmek için, bir öncekini ”yadsımak” ya da ”inkâr” etmek oluyor. Marks’ı ya da Lenin’i aştığını iddia eden bu modacılar, güncelde kalmanın mücadelesini veriyorlar…
…Marks’ı ”aşanlara” ya da ”kesenlere”, bakıyorum, bir arpa boyu yol ”aşmamışlar!” Nedense, aklıma, Pertev Naili Boratav’ın masal kitabı geldi: Az gittik, Uz Gittik. Evet; “Az gittik uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz,”
Marks’ı ya da Lenin’i aşanlara bir bakın:
”Marks’ı aştım: Devlet ve ulus istemiyorum!”
”Marks’ı aştım: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk oyum Selahattin Demirtaş’a, ikinci turda, Ekmel ed-Din’e veriyorum”.
Bu mudur, Marks’ı aşmak?
Bu mudur, politikacı olmak?..
Ama ne yazık ki, Türkiye’de, aşmak, moda oldu. Güncelde kalmak içindir. Güncelde kalmak için şunu, bunu ”aştım” diyenler, hayatlarında ne dağ aşmışlar ne de dağ kesmişler!”
http://ortaklikicin.blogspot.com/2014/07/marks-asanlar.html
aşılamazlar mı yani? Öte yandan Lenin’i aşmak yerine ondan uzak durmak en iyisi. Tek parti diktatörlüğünün mucididir.
Demirtaş Marks’ı aştığı için oyumuzu ona vermeliyiz yani?
bağlamı kuramadım. Ben şahsen, hapishaneye tepki olarak vereceğim oyumu.
demirtaş marks’ı aşmış ahahahah
bunlar kadar bol keseden atan başka bir topluluk görmedim.
kobani stalingradmış, afrin vietnammış, aydın doğan’ın abd’den aldığı emirle parlattığı ve ağzından bugüne kadar ekonomi politiğe ilişkin tek bir sözcük çıkmamış, çıkamamış düğün bağlamacısı demirtaş marx’ı aşmış vs vs
sol kürt hareketinin kuyruğuna takıldığı günden beri entelektüel olarak ve kalite olarak muazzam düşüş yaşadı. prensipleri ve değer yargıları aşındı. varoş ve lümpen tavırlar gelişti. daha saymakla bitmez.
Benim için adayların hiçbiri farketmez.
Selahattin Demirtaş’a da, Fred Çakmaktaş’a da, Barni Moloztaş’a da verebilirim oyumu.
Küçük beyinler Recep Tayyip Erdoğan’ı, orta beyinler Meral Akşener ve Muharrem İnce’yi, büyük beyinler Selahattin Demirtaş’ı tartışır – pardon destekler.
AKP tabanı için yazan birisi, geniş okuyucu kitleleri oluşturacağından hiçbir zaman kuşku duymaz.
— A. Schopenhauer
“Demirtaş,
Abdullah Öcalan’ın inceltilmiş/rafine edilmiş halidir;
Entegrasyon düşüncesinin en sinsi savunucusudur;
“Selo Can”cıların ulusal zeminde siyaset yapma şansı olmayacak;
Çünkü öyle kirli bir tercih yaptılar ki
Asla altından kalkamazlar!”
“HDP’yi PKK’den
Demirtaş’ı HDP’den soyutlayamazsınız;
Soyutlanamayacağını bildiği halde, soyutlanabilirmiş gibi bir algı yaratmaya çalışan “Selo Can”cılar,
Kendi konumlarını somutlaştırmış oldular;
AKLAYICILIK/YARANMACILIK…”
“HAKPAR,
2011 yılında giriştiği ittifak/iltihak arayışından ağır yaralı kurtuldu;
Daha yeni yeni yaraları iyileşiyor;
“Kürdi Blok” 2018 yılında giriştiği ittifak/iltihak arayışından ağır yara aldı;
Bakalım yaralarını iyileştirebilecek mi?”
“Ne HDP’ye yamanabildiler
Ne Kürdistani kalabildiler
Amaçsız/ilkesiz ortada kaldılar…”
“Sadece seçimlerde “değerli” oluyorsanız
Oyunuz sandığa girdikten sonra
Siz de çöpe atılırsınız…”
“Tayyip’in Seçim Stratejisi!
Durmadan faşizm kusup Kürdleri HDP’ye yönlendirmek;
Buna karşın AKP’yi Türk ırkçılarının merkezi ve tek adresi yapmak.
AKP,
Türkiye’de faşizmin tek adresi olursa
HDP’nin kendisine mahkum olacağını biliyor…”
“Kürdlerin ulusal haklarına/devletleşme hakkına saygı duymayanın
İdeolojisine de
İnancına da
Değerlerine de
Kutsallarına da
Saygı duyulmaz!”
(Nasname)
Tek aşılan Marks değil.
Erdoğan Milli Görüş’ü aştı.
Akşener MHP’yi aştı.
Nasname HDP’yi aştı.
Küçükaydın ulusçuluğu aştı.
Necip Anti-Kapitalizm’i aştı.
“Bizim Wahsi” Medeniyet’i aştı.
Ve tabii ki Sayın Zileli ve diğer anarşistler de önce Stalin’i, sonra Troçki ve Lenin’i, ardından da Marks’ı aştı (Hegel’i zaten Marks aştığı için onu saymıyoruz).
Demek ki bu durumda sıra anarşizmin aşılmasına geldi.
Emperyalizmin oyuncak bebeğini, kapitalizmin cici bebişini, faşizmin pinokyosunu sev me yin !
Demirtaş desteklenmeli çünkü diğer adaylara ve boykota nazaran en doğru seçenek bu
“Ben şahsen, hapishaneye tepki olarak vereceğim oyumu.”
Gun bey icin herseyi diyebilirsiniz, ama romantisisizmini sorgulayamazsiniz.
Fi tarihinde de, RTE hapse girdiginde onun onu destekleyen bildirilere imzalar atmis, kallavi yazilar yazmisti. [*]
[*: Hafizam beni yaniltiyor olabilir, tabii ki.]
hafızanız sizi yanıltıyor. Böyle bir imza olayı karşıma gelmedi, gelseydi imzalardım. Malubu ilan eden yazılar yazmayı sevmem ayrıca. Benim için yazı yazmak malumu ilan etmek ya da propaganda yapmak değil, o anda söz konusu olan bir tartışmada fikrimi söylemektir. Dolayısıyla, gördüğünüz gibi, Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın diye bir yazım da yok. Alaycılığınız bazen beyninizi olumsuz etkileyebilir, aman dikkat.
“hafızanız sizi yanıltıyor.”
O ihtimal hep vardi. O yuzden, tedbiren, ‘tutarli romantisisizm’ demek yerine, sadece ‘romantisisizm’ dedim.
“Böyle bir imza olayı karşıma gelmedi, gelseydi imzalardım.”
Benim de, nacizane, elestirdigim bu.
Kim icin imzalandigindan bagimsiz olarak, sirf isin duygusal yanindan hareketle, ozu siyaset olan bir konuda, duygulara dayanarak karar vermek ya da o tur kararlara katkida bulunmak, onayak olmak vs.
Cok kolay manipule edilebilir bir seydir bu: Herhangi birisini (daha) populer kilmak icin once onu ‘magdur’ etmek ya da oyle gorunmesini saglamak… Sonra da, ‘kamuoyu baskisi’ gerekcesiyle saliverdirip nurlu ufuklara kanat acmasina imkanlar saglamak…
Cok ucuz ve cok kolay bir yontem.
[[
Bunu sadece ‘siyaset’ baglaminda da gormemek lazim. Baska sahalarda da oluyor.
Aklima, mesela, ‘Deniz Seki’ geliyor. Kimlerine gore guzel kadin, seksapeli de var. Sesi de ‘eh’ mertebesinde. Ama, uyusturucu satmaktan yargilanip hapse dustugunde, aniden ‘magdur’ pozlarina burundu(ruldu) ve kisa zamanda saliverildi.
Isledigi sucla alakasi olmayan ayricaliklari sayesinde/yuzunden (baskalari icin normal olan) cezadan kurtuldu, suresi kisaltildi vs.
Baska surusuyle ornegi var, gecmisten gunumuzden… Yilmaz Guney’inden tutun, Alaattin Cakici’sina kadar.
Suc islerken iyiydi de, hapse dusunce ‘magdur’..
Bu beni rahatsiz ediyor.
Hukuk sistemimizi bir de bu yolla pic ediyoruz; fakinda degiliz ya da umursamiyoruz.
]]
“o anda söz konusu olan bir tartışmada fikrimi söylemektir.”
Bu, tabii ki, herkes gibi sizin de hakkiniz. Ama, baskalarinin olusturdugu gundeme binaen (ya da ortaya attigi sorulara yonelik) fikirler serdetmeden once konunun arkaplanina da bakmak gerekmez mi?
Demirtas orneginden yola cikarak, 50+ kisinin katledildigi olaylarda, Demirtas’in (ve partisinin) tesvik edici ya da yonlendirici konusmalari olmadi mi?
Olduysa; bu, guzel espriler yapabiliyor ve iyi saz caliyor olmasi ve dahi aydinlik yuzlu parlak cocuk olmasi ile telafi edilebilir midir?
“Dolayısıyla, gördüğünüz gibi, Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın diye bir yazım da yok.”
Dogru. ‘Yemin etseniz, basiniz agirmaz’.
Ama, yukaridaki listedeki imzaniz, Demirtas’in nesini desteklemek anlamina geliyor sizce?
“Alaycılığınız bazen beyninizi olumsuz etkileyebilir, aman dikkat.”
Alayciligi sevmem. Kinaye ve hiciv ise baska.
Suç kavramı konusunda sizinle ortak bir noktamız olduğunu sanmıyorum. Demirtaş’ı desteklemek benim için özgürlüğü desteklemek anlamına geliyor. Hem bireysel, hem toplumsal, hem de ezilen ulus özgürlüğü anlamında.
Artık bundan sonra RTE’yi ve AKP’lileri içeri atacak olanlar 12 Eylül faşizmi kadar baskıcı bir darbe yönetimi veya başka bir tek adam / tek parti diktatörlüğü bile olacak olsa şöyle derdim:
“RTE ve AKP’liler hariç iktidarın ezdiği herkese özgürlük!”
“Bana bir oy ver, sana bir yalan vereyim.”
Bu siteyi süsleyen İspanyol anarşistlerden
Saray etrafında büyümüş Islahettin ve hayat boyunca saray etrafında dolaşan, saraya girmek isteyen yaltakçılara daha uzun bir uyarı.
Einstein ve Silik Benzerleri
Giriş
Salt birkaç fıkra ve bu sitedeki televizyon-okul big bang evliliğinden doğan orta sınıfların kulak dolgunluğu kazananların tarihinde bile yazılı olmuş olaylar sayfalarca yazacağımı fazlasıyla özetler ama faşist ruhlu ırkçılara kim olduklarına ayna tutan ‘Einstein’ günlüğü ayrıntıları gösterir.
Bu tarihte görülmemiş laik dincilerin fanatikliklerini yüzlerine vurmak hoşuma da gitmiyor değil.
This is a joke that circulated in Yugoslavia in 60s.
– Who discovered the scientific socialism?
– Marx and Engels.
– Couldn’t they have tried it on rats before using it on us?
1920lerde, Moscova’da bir duvar yazısı:
Kapitalizm insanın insanı sömürüsü, komünizm tam tersi.
Her ayaktakımları ayaklandığında köylüler arşivleri yakar, köylerine dönerlerdi. Salt saray içi ve etrafında büyümüşler, yani bu sitedeki gibi yüksek zekalılar, düzeni değiştirmek ve bütün ülkeyi yeni düzenle yönetme çılgınlığında bulunup yüz gözlerine bulaştırır bizi de kendileri gibi b*k içine sürükler. Kendi ailesi ve ufacık tarlasıyla bile başa çıkamayan köylü ne bilsin etrafın yaltakçı soytarılarla dolu olduğunu.
Türklerin sevgilisi Batılılar cenneti ararken Amerikaları buldular ama tanımadılar.
Beyazlar arasında kaçıp yerliler arasına yerlşenlerin %99’u geri Beyazlar dönmedi. Beyazlar arasına karışan yerlilerin %99’u keni cemaatlerine döndüler.
İslam saray şairleri her özgürlükten laf ettiklerinde Bedevilere gönderme yaparlardı.
Önsöz
Yıllar önce okuduğum bir piyeste, bir süt ineği bilim adamı canavarın pençesine düşer. Binbir gece masallarına başvurur, canını kurtarmak için yumurtladığı altın yumurtasını canavara anlatır. Canavar, aynı torunu Marks’dan daha Marksist Yalçın Küçük gibi, işin içinde Yahudi komplosu koklar ve pılını pırtısını toplayıp toz olmasını emreder. Her yaltakçı bilim adamı gibi, bizim süt ineği başka bir ülkeye göç eder ama orada da benzeri bir canavarın pençesine düşer. Yine altın yumurta masalına başvurur. Masal canavarın hoşuna gider, daha çok altın yumurtalar yumurtlamasını buyurur.
Görünen köye kılavuz: Süt ineği Einstein, ilk ülke Almanya, ikinci ülke ABD.
Ortasöz
Einstein’s travel diaries (The Far East, Palestine, and Spain, 1922-1923 ) reveal physicist’s racism:
Chinese “industrious, filthy, obtuse people”.
Port Said in Egypt and facing “Levantines of every shade… as if spewed from hell”
Colombo in Ceylon, writing of the people: “They live in great filth and considerable stench down on the ground, do little, and need little.”
Chinese children as “spiritless and obtuse”, and calls it “a pity if these Chinese supplant all other races”.
China “a peculiar herd-like nation,” and “more like automatons than people”, before claiming there is “little difference” between Chinese men and women, …
Not: Bu süt ineği 1933’de ABD’ye taşınır. Yahdilerin başına gelenler herifi uyandırır.
The Jewish scientist described racism as “a disease of white people” in a 1946 speech at Lincoln University in Pennsylvania.
Not: Bu site ırkçıları, dikkat dikkat! Lincoln University = bu sitenin göz bebeği, ıslah edilmiş, iyi kalpli, neo-ırkçı yetiştirme yuvası Özgür Üniversite
ÇEVİRİ
[Albert Einstein’ın seyahat (1922 – 1923 arası Asya, Orta Doğu, İspanya) esnasında tuttuğu günlükteki ırkçılığı:
Çinlilere “çalışkan, pis, kalın kafalı bir halk”
Not: Bu sitedeki yerel dedikodularla avunan cahillere ne kadar benziyor! 17. yüzyıla kadar Çin bilimde; 18. yüzyıla kadar teknolojide Batı’dan ileri.
Port Said’te, mallarını satmak için gemilerine gelen Levantenleri “Sanki cehennemin kustuğu binbir ucube …” gibi tasvir eder.
Ceylon Colombo’da: “Büyük pislikte, dayanılmaz pis koku içinde yaşıyorlar: Az istekli, az çalışanlar.”
Not: Bu sitedeki tiksindirici üretim ve çalışkanlık hayranı pis ruhlu ırkçı Marksist ve anarşist Kapital müminlerinin kulakları çınlasın! Türk sağ/sol devrimcilerinin öncü akıncı ataları burjuvalar, 19. yüzyılda halinden memnun olanları görünce çıldırdılar, hemen bu “tembelliğe” son verdiler; 12. yüzyılda doğuya açılan Almanların İslavlar için söyledikleri süt ineğinin aynısı; çalışkanlık ayvasını yemiş püriten mavi gözlü sarışınlar yakıp yıktıkları yerlere ilk vardıklarında yerliler için süt ineğinin söylediklerini söylediler …Liste hayli uzun ama en çarpıcısı Filistin’e yerleşen Batı Yahudilerinin Filistinli araplar için söyledikleri süt ineği Einstein’ın dediklerine tıpa tıp aynısı. Sosyal medyada cirit atacağınıza, sosyal medya yıldızı olmak için kendinizi yırtmaya çalışacağınıza, eski Marksist-Leninist masalları yeni ambalajlara sarıp satacağınıza biraz kaybedenlerin tarihini okuyup şu çirkin ırkçılığınıza son verseniz hiç de fena olmaz, belki ırkçılığınız uyanırsınız.)
Çinli çocuklar “cansız ve kalın kafalı”. “Eğer bu Çinliler (mavi gözlü sarışın) ırkları geçerse, çok yazık olur.”
Not: Çinliler, önce Mao ile mavi gözlü sarışın oldular, şimdi de asıl mavi gözlü sarışınları geçmeye azimliler.
Çin, ” sürü gibi tuhaf bir millet” ve “insanlardan daha çok otomatonlar”. Çinli erkekler ve kadınlar arasında “fark az “.
Yahudi bilim adamı, 1946’da Lincoln Üniversitesi’ndeki bir konuşmasında, ırkçılığı “beyaz insanlar hastalığı” der.
Sonsöz
Hiç değilse süt ineği Einstein kendinin de ırkçılık muamalesi gördüğünde, geç de olsa, uyandı. Asıl medeniler sizlere b*k çukurundakiler diyor; zengin Avruapa ‘ya dilencilik için halk ve koca kelle politik sığınıcı olarak varanlara ırkçı muamelesi yapıyor; sarışın mavi gözlülerin artmasına dayanark Batılı olduğunu sanarak kapısında dilencilik eden Türkiye ile alay ediyor ama siz hâlâ Batı ırkçılığına devam edip duruyorsunuz. Ulan, yuh be!
Sitenin %99’u İlerleme, Emek, Üretim, Emekçi, Aydınlık, Demokrasi, Hümanizm, Marksizm-Leninizm, bakire anarşizm, Bilim, Teknoloji, Evrim ve benzeri yüzlerce kendileri gibi pis kokan Medeniyet vitrin süslemelerini yutmuşlar, yobaz ırkçı inançlarını kusup duruyorlar. Bu sağ/sol devrimcilik laf can kurtarıcısı ile donanmış ırkçılar “Medeni- İNSANLIK” denizine akan akıntıya kapılmış akıyorlar.
Not: Bunlar, ‘Medeni’ kelimesini eklemeye bile gerek görmezler.
Bu ırkçılar Hitler’i bile gölgede bırakırlar: Tüm insanlara kıyasla parmakla sayılacak kadar az insanları İNSANLIK sayarlar. İnsan 24 saatlik dünya tarihinde Homo sapienler son 10 saniye, mavi gözlü sarışınların Medeniyet’i son 1-2 saniye. Bu sapık ırkçılar için salt son 1-2 saniye İNSANLIK! Hatta bu ırkçılar için salt saray mensupları ve kendileri gibi saray etrafında volta atanlar asıl İNSANLIK! Bir avuç asıl insanın kafese koydukları ayaktakımlarına da kendileri gibi olma ümitleri dağıtırlar.
Medeni İNSANLIK ırmağında akan somut örnekler:
Kendi günahını kendi çıkaran itiraf tüccarı anarşist Zileli, düzenlere hayran araba tüccarı Necip, Marksist Ahmet-Hortlak, çevreci ve fırsatçı F. Başkaya, kuantum bilgisi sıfır kuantumcu İbrahim, falan filan. Kısacası, “useful idiots”.
Kuyruk uzun, bir sürü anonimler, kes-yapıştırıcılar, devrim heveslileri broşür dağıtıcısı sosyalist, komünist, anarşist falan filan Yahova Şahidi enayi gençler … kadıncılar, kürtçüler, Islahettin DemizBaşcılar, milliyetçiler, müslümancılar, … kısacası tüketiciliği her alanda uyguluyan, dikizci seyirciler yığını.
Bu site vasıtasıyla tanıdığım bazı hilkat garibeleri mutantlar:
Her köşeyi arkasında devrim koklayan Bakire Marksist Demir Küçükaydın, positivist enayiler…, Murat Belge, Yalayıcı Küçük, bilim-teknik ve akıl yürütme sapıkları, yaratıcı ‘quantum art and poetry’ artisti,…
Not: Bolşevik devriminden sonra başların başını çeken başkan Lenin’e bir ara yaşadığı İsviçre’nin sosyalist olma olasılığı hakkında bir soru sorulur. Lenin “ihtiyaçalrı yok, yazık olur” der. Azılı Marksist-Leninist-Troçkist falan filanist Demir KüçükÇok Büyük’e yazıp düşüncesini öğrenmek istedim. “O Lenin bakire Lenin değil” dedi ve konuya SOSYOLOJİK açıdan bakılması gerektiğini ekledi.
Not: Dünya kadın-erkek süt inekleri bile ‘anthropocene’nin Medeniyet’e gebelik ve doğuşunun 10 bin yıl önce başladğını kabul ederler. Ne var ki yukarıda lafını etttikleri, başta “onlar da kimmiş?” ile nakarat çığırı açan halis Türk Necip Efendi ardında bu site orta sınıf sakinleri ve tanıştığım diğer solcu-marksist-devrimci falan filan Türk “yaralı enayi” Türk dahiler hâlâ ırkçılıklarını, en pis Batı koktuklarını bir türlü kendilerine yediremediklerinden kuduruyorlar.
“Suç kavramı konusunda sizinle ortak bir noktamız olduğunu sanmıyorum.”
Oyle gorunuyor.
Siz, anlasilan, aptalligin (agzindan cikan lafin ucunun nereye gidecegini bilmemenin, mesela) kisinin ozgurlugu cercevesinde hoyratca kullanilabilecek bir imtiyaz oldugunu, cezalan(diril)mayacak seylerden oldugunu dusunuyorsunuz.
Ben ise, oyle olmadigini, aptalligin hep cezalandirildigini; hatta, duzeltilmesi icin cogu zaman da bunun sart oldugunu dusunenlerdenim. Bazi seyler baska turlu ogrenilemiyor cunku.
“Demirtaş’ı desteklemek benim için özgürlüğü desteklemek anlamına geliyor.”
Ozgurlugu bu denli kutsallastirmak, kisiyi –mazallah– kendi celladinin da ozgurlugunu savunmasina bile goturebilir.
Bu ve benzeri bakimlardan, ben, hem secici hem de prensipli olunmasini daha isabetli bulurum. Yani, neyin sonucunda ne elde etmek istendigini/istedigimizi ve fayda/maliyetini de dusunmeliyiz.
Demirtas ozelinde soyleyecek olursam, agzindan cikan lafin ucunun nereye gidecegini bilmek baglaminda pek de gelisme sagladigini dusunmedigim icin, (kendisi ve Kurtler dahil, herkes icin) daha buyuk sorunlara yol acMAmasi icin, elini atese uzatip yakmis cocugun akillanmasina imkan tanimak misali, sonuclari hakkinda tefekkur edecek zamana (‘quality time’) sahip olmasi, bence, daha yegdir.
Siradan birey olsa belki sorun olmazdi; ama, siyaseten acemiligini kac defa gordugumuz Demirtas’in, konumlandirildigi yerde –imkan taninirsa– ciddi (feci) kazalara yol acacagina dair enideselerim var benim.
Lider/onder (ya da ne derseniz deyin) olacak kisi, kalabaliklarin onunde suruklenmegi; guruhun hislerine tercume oldugunu sanip onlari tesci ederek sokaklara dokmegi marifet sayamaz.
Biz de saymamaliyiz.
Insanlari sokaklara dokmek hic de zor degil. Onu yapacak mevkide an az yarim duzine insan sayabilirim ben (ya da herhangi birimiz).
Demirtas, bu baglamda sinifta kalmistir.
“Hem bireysel, hem toplumsal, hem de ezilen ulus özgürlüğü anlamında.”
Bunlarin her biri sloganik seviyede kulaga cok hos gelen sozler/hedefler, tabii ki.
Ama, malesef, hayat o kadar duz/basit degil. En az bir adim sonrasini da ongorebilmek lazim.
Felakete yol acacak bir sonuc icin calismak, kisiyi, o felakette suc ortagi yapabilir.
Oyle zamanlarda, sorarlar insana ‘hadi onu anladik da, senin aklin neredeydi?’.
Bu tur bir sorunun romantik/sloganik VE anlamli bir cevabini dusunemiyorum ben.
Necip 15 Haziran 18 / 3pm
“Baska surusuyle ornegi var, gecmisten gunumuzden…
… Suc islerken iyiydi de, hapse dusunce ‘magdur’..”
Necip haklı.
Ve Selahattin Demirtaş’ı [yani Kürdlerin doğal devletleşme hakkının tanınması için mücadele etmesi gerekirken bu hakkı Kürdler adına TC’ye satan, dolayısıyla halkını satan ve işgalci devletin bölünmez bütünlüğünden yana olan entegrasyoncu bir politikacıyı] savunan anarşist [yani devletsiz, dolayısıyla TC’siz toplumdan yana olan bir ideolojinin mensubu] Zileli haksız.
Hapisteki Suçsuzlar Ve Hapiste Olmayan Suçlular
Suç nedir?
Mesela Batı Şeria ve Gazze’yi işgal eden gayrımeşru Siyonist İsrail devletinin işlediği suçun aynısını işleyerek Kuzey, Batı (Afrin harekatı vb) ve Güney (Kandil harekatı vb) Kürdistan’ı işgal eden sömürgeci Kemalist TC ve şürekasının (Suriye, Irak, İran) yaptığıdır.
Sn. Zileli’ye şöyle bir soru sormak isterim.
AKP’nin, tıpkı Cemaat’le önce bir olup sonra iktidar kavgasına tutuşmaları gibi, “Ergenekoncu” diye önce tasfiye edip sonra Cemaat’e karşı birlik olduğu kesimler (yani ordunun bir bölümü, VP ve benzer bazı ulusalcılar vb.) AKP’yle ters düşüp bu kez onlar bir darbeye girişse bu durumda nasıl bir tutum alınmalı sizce?
Böyle bir yönetim 15 Temmuz ve 27 Mayıs gibi mi olurdu, yoksa 12 Mart ve 12 Eylül gibi mi?
bence o kesimin iktidara el koyması en olumsuz durum olurdu. Bugünleri bile ararız.
Diğer yazdıklarım gibi yayınlanmayacak ama olsun.
Sayın Gün Zileli,
“… Demirtaş’ı desteklemek benim için özgürlüğü desteklemek anlamına geliyor. Hem bireysel, hem toplumsal, hem de ezilen ulus özgürlüğü anlamında.” demişsiniz.
Tarih boyunca, tanımıyla her türlü özgürlüğün tam zıddı Devlet’i ele geçiren ve güzel laflarla ifade ettiğiniz ‘bireysel’, ‘toplumsal’ ve ‘ezilen ulus’ özgürlükleri dağıtan bir BAŞKAN örneği verir misiniz? Bunu yapan oturduğu dalı kesmiş olmaz mı?
ULUSUNUZ içinde ve ULUSLARARASI içinde bu vaatler ve vaazlerin ne anlama geldiğini hiç düşündünüzmü? Böyle akıl almaz saçmalık emzikleri dağıtanı destekleyenler beyin yaşlılığı alzaymır mı yaşıyorlar? Kendiniz bir zamanlar böyle aldatılmadınız mı? Yoksa , nihayet bu Islahettim’e akıl hocası (think tank) olma hayallerinizin gerçekleşme coşkunluğuna mı kapıldınız?
Her halükârda, satış reklamınızı yapanın dediği gibi ‘gencecik’ kalmışsınız. Bu coşkunluğunuzun sağlık ve uzun yaşama alanında da yararlı olabileceğini düşündünüz mü? Sizin gibi ‘Political Groupie’ olmak hızırlık (hınzırlıkla karıştırmayın) sağlamış. Bu keşfiniz gelecek kitabınıza tema olabilir:
“‘Political Groupie’lerin Gencecik Kalma Sırrı”
Yazan Çizen Gencecik G. Zileli
Her ikisi de asıl Medeniyet’in asıl temsilcisi Batı’nın en yoğun ve en adi beyin yıkamaları içinde büyümüşler, yani Batı tabiriyle b*k çukurunda. Batı içinde azaptan haykıranları asla duymamış bu ikide-bir koyun.
Hatta beyinlerine sokulan saçmalıkları salt kulağa hoş gelen cici bici laflar olduğu için anlamadan hafızlamışlar.
Gün, son 7-10 bin yıldır hiç olmamış bir şeye, Islahettin’in yalanlarına inanmış:
” Islahettin’i desteklemek benim için özgürlüğü desteklemek anlamına geliyor. Hem bireysel, hem toplumsal, hem de ezilen ulus özgürlüğü anlamında” kusmuş.
Devlet peşinden koşanlar yalan söylerler. Hepsi mi? Evet hepsi ve her zaman!
Diğeri, Necip.
Necip, yine kaçıp buraya saklanmışsın. Yine hiç bilmediğin bir konuda, her değindiğin konuda olduğu gibi, atıp tutmuşsun:
‘Romantisisizm’i, gazete ve televizyon dedikodularında kullanıldığı, lise öğrencisin anladığı, boş beynine üflendiği biçimde anlamışsın. Yani sattığın arabaların reklamları gibi kulağına hoş gelmiş.
Oku yavrum oku, zararın neresinden dönersen kârdır: ” A.O. Lovejoy observed that the word ‘romantic’ has come to mean so many things that, by itself, it means nothing at all..”
Batı maymunluğu yapmak yetmez. Boş beynindeki kavramların anlamlarını öğren. Bu işler, Batı’dan aldığın hazır arabalar kadar satışı kolay işler değil. Hiç değilse, sen ve Gün gibi milyarlara bedel E. P. Thompson’un ölmeden önce son yazdığı, “The Romantics: England in a Revolutionary Age” kitabını oku. Kitaptan sizleri bu taş uykusundan uyandıracak bir alıntı:
‘You know,’ (Paul) said to his mother, ‘I don’t want to belong to the well-to-do middle class (yani Necip, Gün ve imza atanlar). I like my common people best. I belong to the common people.’
‘But if anyone else said so, my son, wouldn’t you be in a tear. You know you consider yourself equal to any gentleman.’
‘In myself,’ he answered, ‘not in my class or my education or my manners. But in myself I am.’
‘Very well, then. Then why talk about the common people?’
‘Because – the difference between people isn’t in their class, but in themselves. Only from the middle classes one gets ideas, and from the common people – life itself, warmth. You feel their hates and loves.’
Her neyse.
Romantikler, akıl yürütmeye karşı isyan ederler ama akıl yürütmeye fanatik denilecek kadar bağlıdırlar.
Romantikler, daha sonra dünyayı değiştiren evrim teorisini daha önce sezdiler.
Dahası da var ama sizler sokak lambası direğine yaslanan sarhoşlar gibi ışık değil dayanak arayanlardansınız.
Ama şakamsı dile getirir, romantiklerin evrim sezgisini siz ikide-bir mahluka uygularsam, Necip ve Gün gibi kazananların ‘cheer leaderliği” yapacak sağ/sol devrimci beyin yıkanmışların doğacağı haberini verdiler, derim.
Tabii bir ihtimal daha var. Necip farkında olmadan Freud dil sürçmesine kurban olmuş. Hayatı boyunca Islahettin gibilerin girdikleri saraylarda yer almak için yaptığı bütün yaltakçılık bir semere vermemiş. Aynı hırsla imza atanların da aynı akıbete uğrayacaklarını sezmiş veya belki başarırlar diye kıskanmış ve romantikliği en dandik, yani hayal peşinde koşma pis çamuruyla kaplayan Batı ustalarının kulağına üfürdükleri anlamda kullanmış
Bir devlet cinayet işlemeye başladığı zaman kendine daima vatan adını takar.
— F.Dürrenmatt (Büyük Romulus)
Tarih boyunca mantar gibi biten yalan uzmanı politikacı Devlet’i ele geçirmeye başladığı zaman kendini daima hem bireysel, hem toplumsal, hem de ezilen ulus, yani vatan, özgürlüğü ile süsler. Biz enayiler de inanırız.
Solcu Devrimci bir Anarşist
Eğer doğru çıkmazsa, bu solcu devrimci anarşist “Yine Nasıl Kandırılıdım” adlı bir kitap yazar. The show must go on! Sayın seyirciler.
Vahşilerin atom bombası yok.
F.Dürrenmatt
F.Dürrenmatt da kimmiş? Her kim ise, geri zekalı olduğu belli. Tabii ki vahşilerin atom bombası yok, daha taş kırma devrinde olanlardan başka ne beklenir?
İleri Zekalı Necip,
Bir Türk Otomobil Bilim Adamı
Necipciğim, bunu söyleyen F.Dürrenmatt olamaz. Kulak asma. Bu siteyi kirleten ‘Yeşil Ot Otlama Anarşizm’ soytarılğı yapan tanıdığım biri.
Solcu Devrimci Anarşist Gün Zileli
şair diyor ya , biz ne utanmaz köpekleriz kimi görsek etekleriz.biz 68 liler 12 marta birleşilemi,80 öncesi solcu solcuyu öldürdüfaşizmde birlikte hareket edilemedi, ödp de olmadı.demokrasinin d si kalmadı1973 te doğan selahattinde mi birleşildi.bu imzacılardan 40 tan fazlasıyla konuştum , en az onuyla tartıştım.stratejik olarak hdp ye verecemde.bir lafları olduğundan değil, seçimede inanmıyorum.kendisi himmete muhtaç dede nerde kaldı g ayrıya himmet ede.şairin biri diyor ya , bu trampetler çalmasa , insanlar gürültüye gitmese.
(…)
Hasan Sabbah’a ait olduğu söylenen bir söz;
Lâ şey’u vâkıun mutlak, bel küllün mümkin
Yani;
“Hiçbir şey kesin değildir, her şey mümkündür.”
Cemaat’le ilgili tartışmalar sırasında gündeme gelen “Haşhaşilik”i hatırlarsınız.
Bu iktidarın – ve hatta diğer iktidarların – “Haşhaşiler”e olan nefretinin ve muhaliflerini bu isimle damgalamalarının nedenlerinden biri de bu olabilir mi?
Hasan Sabbah Gerçeği/Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri – Faik Bulut
https://www.kitapyurdu.com/kitap/hasan-sabbah-gercegiesitlikci-dervisan-cumhuriyetleri/26863.html
Alamut Piri Hasan Sabbah’ın gerçek öyküsü.
Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ve Nizamülmülk ile hiç okul arkadaşı olmadı. Cennet Fedaileri diye bir örgüt hiç kurulmadı. Haşhaşiler (afyonkeş) Alamut Kalesi’nde asla barınmadılar. Sahte Cennet kesinlikle yaşanmadı. Marco Polo, Alamut Kalesi’ni hiç görmeden yazdı.
Gerçek Hasan Sabbah kimdir, ne yapmıştır? Alamut Kalesi ile sahte cennet efsanesinin aslı astarı nedir? Alamut Kalesi, tüm dünyanın nefretini nasıl topladı? “Afyonkeş katiller” (Haşaşiler) deyimi niçin günümüzdeki insanları bile yanılgıya düşürüyor? Bu soruları yanıtlayan eser, Hassan Sabbah hakkında uydurulmuş efsaneleri içeren piyasa malı tüm kitaplara bilimsel bir alternatif niteliğinde. Haçlılar ve Ortodoks İslamcıların Hasan Sabbah yandaşları hakkındaki karalama ve iftiralarını belgeleriyle ortaya çıkaran bu kitap, Türkiye’de çok az bilinen İsmaili mezhebinin gizemli tarihini açıklıyor. Batınilik ile tasavvufa giden ilk kapıyı aralıyor.
Bu kitapta, aynı zamanda Hasan Sabbah’ın İslamda özgürleşme, eşitlik ve kardeşlik fikriyatının öncülleri ve ardılları olan eşitlikçi dervişan cumhuriyetlerinin hikayesi de anlatılıyor.
Hasan Sabbah ve Haşhaşilerin çarpıtılmış tarihi – AYŞE HÜR
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/hasan-sabbah-ve-hashasilerin-carpitilmis-tarihi-1171460/
ASSASİNİ TERİMİNİN DOĞUŞU
…1182-84 arasının olaylarını kaydeden Haçlı kronikçisi Tyre’li William’ın “hem bizim adamlar, hem Araplar onlara (Nizarileri kastediyor) ‘Assasini’ derler ama bu kelimenin nereden geldiği bilinmez” diye yazdığını hatırlatalım. Yani bugün kullanılan ‘Haşhaşi’ teriminin Batı dillerindeki karşılığı sayılan bu kelime o tarihlerde biliniyordu ama ‘haşhaş’ ile arasında bir bağı olaylara birinci elden tanık olan biri bile kurmamıştı. Nitekim o yıllarda Arapça sözlüklerde bu kelime yer almıyordu…Modern sözlüklerde yer alan ‘haşhişa’ ise, kafaya giyilen bir çeşit başlığın adı. Belki de, Suriye’de kendi kalelerinde yaşayan Nizariler ayırdedici bir başlık giyiyorlardı. Nitekim yukarıda da belirttiğim gibi bazı kaynaklarda fedailerin özel bir giysisi olduğuna dair ifadeler bulunuyordu…
…Fedaileri ilk kez ‘Haşhaşin’ (Haşhaşi’nin çoğulu) diye adlandıran da Haçlılardı. Büyük ihtimalle Franklar bu kadar çılgınca işlerin ancak uyuşturucu alınarak (haşhaş’ın sütü olan afyon çekilerek) yapılabileceği gibi bir inanca kapılmışlardı. Halbuki haşhaş-afyon alan birinin uyanık kalmasının bile zordu. Belki de yukarıda anlattığım özel giysiden dolayı böyle demişlerdi. Ama bunu henüz tam bilmiyoruz…
CUVEYNİ VE SONRASI
…Hasan Sabbah hakkında bir kitap yazan Cuveyni’nin de ne ‘saklı cennet ve huriler’, ne ‘haşhaş’ ne de ‘fedai’ lafı etmişti.
İlk kez ‘Haşhaşin’ terimini kullanan Arap tarihçi İsmail El Makdisi (ö.1268) idi ancak o da, bu terimi Hasan Sabbah’ın adamları için değil Suriyeli Nizariler için kullanmıştı. Mısırlı tarihçi İbn Müyesser (ö.1287) de Suriye’deki İsmaililere ‘Hahhaşiyye’, Alamut’takilere ‘Batıniyye’ ve ‘Malehide’, Horasan’dakilere ise ‘Talimiyye’ dendiğini belirtmekle yetindi. Ancak bu iki yazar da, ‘Haşhaşiyye’ teriminin kökenini açıklamıyorlardı. (Belki de o günlerde çok iyi bilenen bir terim olduğu için….)
MARKO POLO’NUN HİKAYELERİ
…Marko Polo’nun ünlü ettiği ‘Assasin’ (Haşhaşin) terimi, ünlü İtalyan şairi Dante Aligheri tarafından, 1300-1305 yılları arasında yazılan İlahi Komedya’nın XIX. Şarkısı’nda boy gösterdi. Dante, Marko Polo geleneğini izleyerek, ‘assassin’ kavramını ‘kötülük’ kavramı ile birlikte ele alıyordu. Bu tarihten itibaren ‘assassin’ kelimesi Batı dillerinde ‘suikastçı’ veya ‘cani’ anlamına kullanılmaya başladı…
Liberal hanımlar beyler ayak altından çekilin, ezilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=Et2ybH-SU2s
“Seçim zaferleri dünyayı dönüştürmeyecektir, ama ihmal de edilemezler. Dünya nüfuslarının acil ihtiyaçlarını kazanılmış haklara yönelik saldırılardan korumakta asli bir mekanizmadırlar. Dünya sağının hükümetlere hakim olmak suretiyle verebileceği zararı asgariye indirmek için seçim kavgaları verilmelidir.
Ancak bu, seçim taktiklerini tamamen pragmatik bir mesele kılar. Bir kez devlet iktidarını elde etmeyi dünyayı değiştirme yöntemi olarak düşünmeyi bıraktığımızda, seçimler her zaman kötünün iyisi meselesi haline gelirler ve kötünün iyisinin ne olduğuna dair karar da duruma ve içinde bulunulan ana göre yapılmalıdır. Bu kısmen seçim sisteminin ne olduğuna bağlıdır.”
https://populist.noblogs.org/post/2018/06/18/wallerstein-sol-ve-secimlerde-ne-yapmali-once-hdp-sonra-ince/
kürdün bahtsızlığının temel sebebi dindir.
kürdün mazlumluğunun temel sebebi cehalettir.
kürdün ayağa kalkamayışının temel sebebi tembelliktir.
dinci-cahil-tembel bir adam ancak suudi topraklarına yaraşır.
aydınlanmış, bilgili, çalışkan bir kürt, bir gün bu halkı kurtarsın!
gerçi vikingler bile gelse kurtaramaz ya, neyse!
Nişanyan yazmış:
19 HAZİRAN 2018 SALI
Ama Sevan Bey, onlar törerist
Türkiye’nin en acımasız, en kanlı, en alçak terör örgütü şüphesiz TC adı verilen şer odağıdır. Milyonlarca masum sivilin ocağını söndürmüş, milyonlarcasını soyup soğana çevirip yurdundan kovmuştur. Yakın yıllarda bini aşkın köyü yakıp yok etmiş, halkını sefalet içinde sokağa dökmüştür. Koca kentleri tank ve uçaklarla yerle bir etmiş, çoluk çocuk ayırt etmeden binlerce silahsız insanı katletmiş, bir evin bodrumuna sığınmış aydın insanları lav silahıyla diri diri yakmıştır. Sırf bazı konularda farklı düşündüğü için, aralarında kendi Örgüt üyelerinin de bulunduğu yüz binlerce insanı zindanlarda çürütmüş, işkenceden geçirmiş, sokak köşelerinde öldürmüştür. Memleketin kültür ve vicdan sahibi insanlarını marjinalleştirmiş, en cahil, en zalim, en ahmak olanın her toplumsal düzeydeki iktidarını teşvik etmiştir. Elinde tuttuğu eğitim tekelini vatanmillet, şehit ve Viyana kapılarında çapulcu ecdadımız propagandası için kullanmış, mutlak cehaletle malul bir toplum üretmek için yüz yıl boyu insanüstü bir gayret sarf etmiştir. Bu terör örgütünü lanetliyoruz. Lanetlemeyene iyi gözle bakmıyoruz. Örgüte biat eden, onu öven, liderlerinin heykelini diken, gizlice veya alenen o örgütten emir ve talimat alan siyasi partilerin kapatılması ve yöneticilerinin yargılanması gerektiğine inanıyoruz. Üçü beşi asılsa ben şahsen sevinirim.
Zalime silahla karşı koymak tarihin her döneminde, her toplum ve her medeniyette meşru kabul edilir. Şiddete karşı şiddet meşrudur. Bu uğurda canını ortaya koyanlar, bazen tasvip edilmeseler de, her zaman saygıyla anılırlar. Daha önce yazdım: İnsanlık tarihinde meydanlara heykeli dikilen ilk sivil kişiler, devlet töreninin orta yerinde diktatöre suikast düzenleyen Harmodios ve Aristogeiton idi. Vakit geçip günün polemikleri unutulduğunda, Devleti elinde tutanların kahredici gücüne karşı kırk dökük silahıyla dağa çıkanlar daima kahraman olarak hatırlanacaktır. PKK’nin elbette hataları olmuştur, tartışılır. Ama Mandela’nın ANC’si hiç mi masum öldürmedi? Kuvayi Milliye çeteleri hiç mi köy yakmadı? TC’nin yüz yıldan beri dinmeyen katliamcı şiddetine göz yumup PKK’nin öldürdüğü birkaç sivili diline dolayanların dürüst olduğunu kimse söylemesin bana.
Liderinin heykeli elbette dikilecektir. Uzun vadede her zaman egemenin değil devrimcinin, güçlünün değil güçlüye kafa tutanın, Calut’un değil Davut’un heykeli dikilir. Çürümüş bir devleti yalanla, rüşvetle, zulümle, polis gücüyle, atalet gücüyle yirmi yıl ya da yüz yıl daha sürdürdü diye sonraki kuşakların hayırla andığı kaç kişi sayabilirsiniz tarihte?
HDP’nin “Türkiyelileşmesini” önerenleri asla tasvip etmedim. Üstü örtülü bir teslimiyet çağrısıdır. TC’nin sefil normlarına, söz düzeyinde dahi olsa, ayak uydurma davetidir. Tuzaktır. Varsın HDP “Kürt” kalsın, “yabancı” olsun. Türkiye koşullarında TC devletinin iğrenç söylemine boyun eğmeden de ayakta kalınabileceğini göstermek bu ülkeye yapılabilecek yeterince büyük bir hizmettir. Anlayan anlar; “Türkiyeliliğe” olmasa da Türkiye’ye ve Türkiye halkına sunduğu bu muhteşem ödülden ötürü HDP’ye teşekkür eder. Anlamayan da varsın nefretinde boğulsun.
HDP’nin “Kürtlüğünden” seçmenin bir bölüğü rahatsız diyorsun. Yüzde doksanı alelade ırkçı ahmaklıktır, tedavisi yok. Yüzde onunda diyelim ki bir haklılık payı olsun. Kürt dostlarımızın bazı kültürel eğilimleri – mesela aşiretçi dayanışma, ahlaki ve ailevi tutuculuk, öfkeye yatkınlık – kimilerini haklı olarak kaygılandırıyor olsun. [Başka yerleri bilmem, Ege bölgesinde lafını sakınmadan konuşan kime sorarsanız ilk duyacağınız şeyler bunlardır.] Peki, kabul…
Ama düşün: Türk siyasi tarihinde aşiret amigoluğundan, dar ufuklu kasaba yobazlığından son yılların HDP grubu kadar uzak bir zümre görüldü mü? Sırrı Süreyya gibi, Demirtaş gibi, Meral Danış Beştaş gibi, Pervin Buldan gibi, Osman Baydemir gibi, Garo Paylan gibi, Mithat Sancar ve Ertuğrul Kürkçü gibi, Figen Yüksekdağ gibi, Feleknas Uca, Leyla Zana gibi gibi dört dörtlük kişilik sahibi, cesur, esprili, “birey” olabilmiş, kelimenin gerçek anlamıyla “modern” olabilmiş şahsiyetleri öbür partilerin herhangi birinde – mostralık bir veya iki istisnayla – düşünebiliyor musun? Eskilerde, mesela AP veya ANAP’ta, yahut Atanızın meclisinde düşünebiliyor musun?
Demek ki mesele Kürt olmak veya olmamak değilmiş. TC ideolojisinin ve kurumlarının alçaklaştırıcı cenderesinden kurtulunca insanların ruhu ferahlıyormuş. Oturup beş dakika konuşunca “hah, işte insan gibi bir insan” diyeceğin insanlar kalabalığın içinden sıyrılıp öne çıkabiliyormuş. Siyasi kariyer, kasaba bezirganının en cahil ve en yüzsüzünün tekelinden kurtulabiliyormuş.
Düşün ki Kürtlerle onların dostlarından bu kadar kaliteli bir kadro çıkabiliyorsa, yarın öbür gün Türkler TC’nin ideolojik ve kurumsal kafesinden paçalarını kurtarıp HDP’ye eşdeğer bir parti kursalar neler olmaz.
braveheart izlerken hepiniz gaza gelip freedom diye bağrırsınız ama hiçbiriniz de
“bu william wallace vatan haini kansız …… ……… tekidir. terörist başı şerefsizdir. bunlar ne istediler de ingiltere vermedi? hem ingilterenin ekmeğini yiyip hem de krala ihanet ediyorlar. ekmek yediği yere ihanet eden gün gelir ekmek yediği yerden kurşunu yer”
demiyor?
Fransızlar; seçimde Chirac ile Le Pen ikinci tura kalınca bir faşiste oy vermektense bir hırsıza(Bu kelime kesinlikle İnce ve Demirtaş’ı,tanımlamaz.) oy vereceğiz demişlerdi.
Tercihinizi demokrasiden ve özgürlükten yana kullanın.
Güncel yaşamda karşılığı olmayan Necipgillere veya taraf yazarı stili saçmalıklar yazanlara vakit ayıramayacak kadar önemli fakat duyduklarınızla, yaşadıklarınızı mukayese ettiğinizde ortaya çıkan çıplak gerçek kadar, basit ve yalın bir tercih kullanacak zamanlardayız.
Ütopik teorik tartışmaları bir kenara bırakın, baskının hayatın her zerresinde hissedildiği bir dönem yaşıyoruz.
Ahmet Şık’ın dediği gibi “Kahrolsun İstibdat yaşasın hürriyet” diyor musunuz? Demiyor musunuz? ona karar verin
“Güncel yaşamda (egemen düzende) karşılığı olmayanlara vakit ayıramayacak kadar önemli fakat (medyadan) duyduklarınızla, (düzende) yaşadıklarınızı mukayese ettiğinizde ortaya çıkan çıplak gerçek kadar, basit ve yalın bir (düzen yandaşı) tercih kullanacak zamanlardayız.”
CHP ve İYİ Parti gibi HDP de düzenin partisidir, düzülenin değil
Düzenin değil, düzüLENİN partileri ancak DİP (Devrimci İşçi Partisi) gibi partiler olabilir
Güncellik doğru söylüyorsun sen tercih kullanma….
Tercih kullanmayarak bile aslında tercih kullanmış oluyorsun, bu tutumunla sadece bugünkü iktidarın yanında olmuş oluyorsun. Seçim sistemine bağlı bir matematik hesabı bile somut verileri ortaya koyabiliyor ama senin en devrimci tutumun karşısında matematik bilimine sığınmak ne fayda…
Sen boykot yap güncellik, savunduğun işçi sınıfı OHAL altında yaşamaya devam etsin, gazeteciler hapiste kalmaya devam etsin, tutuklu sayıları daha artsın ve basın özgürlüğü tamamen yok olsun, sulh ceza hakimliği sistemi ile tutukluluk esas, tutuksuzluk tali olsun, burjuva yargı sisteminin bile adaletinden mahrum olmaya devam edelim, Üniversiteler liseler özgürlükten yoksun kalsın, köle yetiştirmeye devam etsin, 70bin öğrenci tutuklu ve hükümlü sıradan bir konu olmaya devam etsin, karma sistem-laik eğitim son bulsun, Kadına karşı her türlü şiddet, çocuğa şiddet ve tüm bunları meşrulaştıran vakıf vb. yapılanmalar daha da büyüsün, güçlensin…
Aman sen en devrimci tutumundan taviz verme… Hatta daha devrimci davran akp ye oy ver belki baskı arttıkça devrim daha yakınlaşır…
Senin sadece egemen düzende değil işçi sınıfı içinde de bir karşılığın yok maalesef.
Biraz sanayi bölgelerini fabrikaları dolaş bakalım ne duyacaksın ne göreceksin…
http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/ikinci-turda-istibdada-firesiz-hayir
AKP’nin seçimle gitmeyi kabul edecek kadar aptal olmadığı gerçeğini göremeyecek ve hatta önceki örneğini hatırlayamayacak kadar kör bir aşktır bu.
Aşkın gözü kördür.
“karma sistem-laik eğitim son bulsun, Kadına karşı her türlü şiddet, çocuğa şiddet ve tüm bunları meşrulaştıran vakıf vb.”
Türkiye’de bunların olduğu yerler eskiden de böyleydi, şimdi de böyle.
Yani oralarda değişen bir şey yok.
Öte yandan Türkiye’nin bazı yerleri de “laiklik”, karma sistem (sadece eğitimde değil her yerde), kadının özgürlüğü, kadın-erkek ilişkileri ve giyinme-yeme-içme-eğlenme gibi özgürlükler konusunda hiçbir zaman Batı ülkelerinden geri kalmamış, dahası bugünlerde / genç kuşaklarda Batı’yla tamamen aynı seviyeye gelmiştir.
Oralarda da öyle kısaca. “Batı cephesinde değişen bir şey yok” yani.
Baştan aşağı yanlış ve masa başında üretilmiş bir tahlil. Eğer seçimler ikinci tura kalırsa, erdoğan’ın karşısındaki kim olursa olsun kazanacaktır. Erdoğan’ı devirme ihtimali doğduğunda insanlar sevinçle sandık başına koşup, erdoğan’ın karşısında kim varsa ona oy verecektir. Buna bir kısım AKP seçmeni de dahildir.
“Bize bir Cumhurpatronu değil, çivisi çıkmış olan siyasi rejimin yerine işçinin, emekçinin, ezilenin sözünü söyleyebileceği bir Zincirsiz Kurucu Meclis gerekli.”
Kurucu Meclis! Daha toplandığı birinci gün Lenin ve Troçki’nin yaptığı gibi dağıtılmak üzere mi!!!!
Sitenin yeni adı bu olsun!!
Gün Zileli Haziran 20th, 2018 at 22:47
““Bize bir Cumhurpatronu değil, çivisi çıkmış olan siyasi rejimin yerine işçinin, emekçinin, ezilenin sözünü söyleyebileceği bir Zincirsiz Kurucu Meclis gerekli.”
Kurucu Meclis! Daha toplandığı birinci gün Lenin ve Troçki’nin yaptığı gibi dağıtılmak üzere mi!!!!”
Baştan aşağı yanlış ve masa başında üretilmiş bir tahlil. Dünkü hataların yarın da tekrarlanacağı varsayımı üzerine kurulu. Kurucu Meclis’in kurulma ihtimali doğduğunda insanlar sevinçle onun başına koşup, onun karşısında kim varsa mücadele edecektir. Buna bir kısım Lenin-Troçki karşıtı da dahildir.
masa başında üretildiği doğru. öte yandan, Leninistlerin tek parti diktatörlüğünden vazgeçmeleri ya da tarihte gerçekleşmiş ve model olmuş bu çizgiyi reddetmeleri gerekir.
düşünelim !!!
Bu arkadaş diğer Kürtlere model olmak için ev temizliğine, kendi boşaltılmış beynini doldurmaya karar verdi. Hatta sonsuz zekasına şükür bir taşla 3 kuş vurdu: Din, cehalet ve tambelliğe fenni şifa.
Dinle çalışkanlık arasında sonsuz sıkı bağları inceleyenleri okumaya başladı.
Weber:Protestan ahlakı ve Kapitalizmin ruhu
Tawney: Religion and the Rise of Capitalism
Hill: İngiliz Devrimi’nde Radikal Düşünceler: The World turned Upside down
Alain Testart: Din toplumun aynasıdır.
Maria Ungureanu: “Les Républiques du Moyen Âge”
Hatta biraz bilim tarihine dalıp modern bilimin temelini din adamları rahiplerin attığını, bilgiyi onların aktardığını öğrenmeye başladı.
Hatta ErDoğan, AtıTürk, afyon satıcısı Marks sapık saplantısından kurtulup İslam’ın ilk başlarda bilimde, tarımda, matematikte, tıpta, tarımda ve felsefede kaydedilen büyük ilerlemelerini öğrenip boş beynine doldurmaya başladı. Hatta ve hatta Avrupa’ya ilk defa çalışan mal pas tutmaz, veya çalışan para pas tutmaz atasözünü Haçlılar zamanında Tapınak Şövalyelerinin (veya Mabed Şövalyeleri, Tapınak Tarikatı) getirdiklerini ve hatta Orta çağ boyunca en büyük tefecinin Kilise olduğunu, ve hatta her saltanatın saray, tapınak, pazar üç temel direğe oturduğunu öğrenmeye başladı.
Hatta ve hatta Suudilerin kendinden bile zeki olduklarından parayla, işi işgüzarlara bırakıp, kendilerinin rahatlarına baktıklarını bile öğrendi. Hatta ve hatta ve hatta daha da ileri gidip, Suudilerin, bazı sosyal-ekonomik-politik-psikolojik-teolojik-tarihçik uzman, evcil maaş için yaşayan süt inekleri bilim adam ve karılarını bile iş başı edip aynı şeyi yaparak geri kalan İspanya ve Portekiz tuzağına düşmeyi önleme taktiklerini bile öğrendiklerini öğrenmeye başladı.
Muhammed ne demiş: Bilenin kalemi kılıçtan keskindir. Muhammed ne demiş: Bilimi Çin’de bile olsa ara.
“39 hasan2salakosman4″ün yeni Jhon veya John Kürtlerin mili marşı:
“Kürdüm, çalışkanım, enayileri kandırır, cebimi doldururum, ne mutlu Kürdüm diyene”
Selahattin Eyyubi ve Nurettin Zengi – pardon Selahattin ve Nurettin Demirtaş kardeşler, tıpkı yüzyıllar önceki adaşları gibi, Ortadoğu’nun bugünkü en büyük devrimci liderleridir.
Onların zafere ulaştırdığı “Türkiye ve Kürdistan Baharı”, Arap Baharı’nın zaferinden bile daha büyüktür.
Yarın bir gün RTE ve birkaç günah keçisi devletin bekası için yargılanıp her şey onların üzerine atıldığında – FETÖ/PDY ve Ergenekon davaları gibi mesela – ne yapılmalı?
O zaman İnce’lerin, Akşener’lerin, ve hatta büyük ihtimalle Demirtaş’ların RETÖ/AKPY üyesi “terörist”lere yapacağı cadı avı desteklenmeli mi?
“Gurur duyabileceği hiçbir şeyi olmayan zavallı budalalar, son araç olarak mensup olduğu millete sığınır” lafını cesaretle omuzlayan Kürt ’39 hasan2salakosman4′ yoldaşımızın biz Kürtleri din-cehalet-tembellik konularına uyardığı için teşşekkür ederiz.
Din ve cehalet:
Müslümanlar İslam ile cahillik (Jahiliyyah) devrini aştılar. Biz Kürtler, İslama sarılmalıyız.
Tembellik:
İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.), her gördüğüne selam verirmiş. Bir gün camiye giderken bir adama selam vermeden geçmiş. Dönüşte selam vermiş. Sormuşlar neden. “Giderken sadece oturuyordu, döndüğümüzde eline bir çöp yeri deşeliyordu” demiş. Muhammedi takip etmeliyiz ama fazla mal can çıkarmaz. (başkalarının canını çıkarır!)
Tabii, güncelleştirip diğer çalıkanlık peygamberleri Atatürk veya daha da iyisi Marks gibi dünyayı bir koca fabrika etmeliyiz.
Bakın mesela Müslüman Başkan Erdoğan ne dedi:
‘BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA AĞIRLIK VERİLMESİ DE GEREKİYOR’
Diğer yandan hukuk fakültesiyle ilgili çalışmaların sonlanmak üzere olduğunu biliyorum. Sadece fakülte kurmak, yüksekokul açmak elbette yetmez. Bunların akademik ve teknolojik olarak güçlü bir altyapıyla tesis etmesi şarttır. Bilimsel araştırmalara, projelere, yayınlara ağırlık verilmesi de gerekiyor. Bunları gerçekleştirdiğimizde Bozok Üniversitesi ülkemizin önde gelen üniversiteleri haline gelecektir. Olay kemiyet meselesi olmamalıdır keyfiyet meselesi olmalıdır. 13-14 bin öğrenci keyfiyet ağırlıklı bir üniversite için önemli bir sayı. Üniversite yönetimi bir vizyon işidir. Bozok Üniversitesi’nin Türkiye’nin ilk 20 ilk 10 üniversitesi arasına sokma gibi bir hedefiniz yoksa bulunduğunuz yeri muhafaza etmek gibi bir durumunuz yoktur.
Cehalet:
Okullar açıp yukarıdakileri Kürt halkımıza öğretmemizin artık zamanı geldi.
Cahil, yobaz ve miskin dinci, tembel Kürt halkımızdan utanç duyuyorum!
Yaşasın İslam! Yaşasın Avrupa! Yaşasın endüstri! Yaşasın fabrika! Yaşasın okul! Yaşasın bolluk ve tüketicilik yeni din!
Necip “Otomobil saticiligi ile ilgim oldugunu kim soyledi.” ve “Ben, otomotiv (‘automotive’) sektorunde oldugumuzu soyledim.” dedi.
“The automotive industry is a wide range of companies and organizations involved in the design, development, manufacturing, marketing, and selling of motor vehicles.”
Satmadığınıza göre ve yüksek zekanızı hesaba alarak sizin “design, development, manufacturing, marketing” kesiminde ve yukarılarda bir yerde tünediğinizi varsayarak uzun araştırmalara girdik ama bu arada yine kaçıp saklandınız.
Her neyse, araştırmalar bitti. Siz aşağıdaki otomobillerin satışına hazırlamadaki ‘design’, ‘development’, ‘manufacturing’, ‘marketing’ safhalarından hangisinde yüksek bir yer alıyorsunuz?
SUV
Alfa Romeo 4C Spider
Kia
Fiat
Hyundai Elantra
Navara
Nissan
Volkswagen
Peugeot
Prestij SX
Lambo
Lamborghini
Livigno
Aspen
Ford
Skoda
Volvo
Fiat Egea
Toyota
Bu öz be öz Türk mallarını üretmeden gurur duyuyor musunuz? Yok eğer bu mallar Türk malları değilse, siz de bedava geçinmek isteyen solcu devrimciler gibi İNSANLIK kisvesine bürünüp b*k çukurundakiler bile insandır ayağı mı yapıyorsunuz?
hiçbir cadı avını desteklemem.
Bugünkü Birgün gazetesinden bir özet:
Dokuz maddede neden tamam denilmesi gerektiğini derledik:
»Ekonomi: İşsizlik, yoksulluk, borçlar arttı, patates soğan ithal
İzlenen bağımlı politikalar nedeniyle Türkiye ekonomisi dışa bağımlı hale getirildi. Üretim durdu, enflasyon ve işsizlik çift hanelerde, yoksulluk arttı. Faiz yüzde 20’lere dolar 5 TL’ye dayandı. Dünyanın en verimli tarım ülkelerinden birisi olmamıza rağmen patatesten soğana, buğdaydan mercimeğe, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mısıra, gübreden samana kadar her şey ithal edilmeye başlandı. Kamu ihaleleriyle yandaşlar ihya edilirken, kamuya ait ne varsa haraç mezat satıldı.
»Dış politika: ‘Komşularla sıfır sorun’dan ‘komşularla savaş’a
‘Komşularla sıfır sorun’ iddiasıyla çıkılan yolda yeni Osmanlıcı hevesler uğruna ülke Ortadoğu bataklığına saplandı, tüm komşularla kavgalı hale gelindi. Suriye’de rejim değiştirme arzusu ülkeyi savaşın içine sürüklenirken, bölgedeki sorunlar ülke içine taşındı. Etnik, mezhepçi, fetihçi politikalar ülkeyi kırılgan bir fay hattına sürüklerken sınır ötesi hamlelerle bölgede yeniden rol kapmaya çalışılıyor. Ortadoğu’da hâlihazırda birçok ülkede elçilik bulunmazken, Batı dünyası ile de ipler koparıldı.
»Yeni rejimin yeni sistemi: Meclis işlevsiz, yargı bağımlı
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adını verilen sistem ile tek adam yönetiminin önü açılıyor. Yeni sisteme geçildiğinde Meclis’in önemi ve işlevi azalacak. Meclis’in bazı yetkileri sınırlanırken, kimi yetkileri ise tamamen ortadan kalkacak. Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldı, iktidara bağımlı bir yargı oluşturuldu. AKP üyeleri KHK’lerle tasfiye edilen kadroların yerine hâkim ve savcılığa atandı. Siyasete bağımlı yargı oluşturulması sonucu, taraflı kararlar verilmeye başlandı. Yüksek yargı mensupları siyasi iktidarın temsilcileriyle çay toplamaya gitti, Erdoğan salona girerken cübbelerini iliklemeye başladı.
»Sağlık: Paran kadar sağlık’ anlayışı
Sağlıkta Dönüşüm Projesi olarak sunulan proje ile performans sistemine geçildi, kar odaklı sistem yaratıldı. Getirilen sistem ile hasta-hekim ilişkisine darbe vurulurken, alternatif tıp uygulamalarının önü de açıldı. Performans sistemi ile hekimler ve sağlık çalışanları arasında rekabetçi bir sistem dayatıldı, hasta muayene süresi 10 dakikaya düşürülerek yanlış teşhislerin önü açıldı. Şehir Hastaneleri Projesi ile son hamlelerini yapan AKP hükümetlerinin sağlık alanında geldiği son nokta “Paran kadar sağlık” anlayışı oldu. Yine sağlık çalışanlarına dönük saldırılar arttı, her yıl 400’e yakın sağlık personeli öldürülürken, son 5 yılda sağlık çalışanları 46 bin 361 saldırıya maruz kaldı.
»Eğitim: Eğitim yazboz tahtasına döndü
İlkokuldan ortaöğretime, liselerden üniversitelere kadar eğitim ve sınav sitemi defalarca değiştirildi. Getirilen her sistem eğitimi daha da kötü hale getirdi. 4+4+4 sistemi ile eğitimde gericileşmenin önü açılırken, İmam Hatipler dayatıldı. Sıbyan Mektepleri’nin açılmasına izin verildi, her okulda Kuran Kursları açıldı, gerici vakıf ve derneklerle tarikatların eğitim sistemine girmesinin önü açıldı. Okulların büyük kısmı İmam Hatiplere dönüştürüldü. Müfredattan evrim çıkarıldı, laik bilimsel eğitim yok edildi. Türkiye, 38 OECD üyesi ülke arasında 35’inci sırada.
»Tarım: Verimli arazilere TOKİ kondu
Verimli tarım arazileri yapılaşmaya açıldı, neoliberal politikalar nedeniyle üzümden zeytine, tütünden incire küçük büyük bütün üreticiler mağdur edildi. 16 yılda mazot fiyatları 4’e katlandı. 2002 yılında 1.303 lira olan mazotun litresi 2018’de 5 liranın üzerine çıktı. Tohumda da dışa bağımlılık artarken, gübre fiyatları da yükseldikçe yükseldi. Yaklaşık 500 bin çiftçinin çiftçilik yapmaktan vazgeçtiği Türkiye’de, yaklaşık 3 milyon hektar tarım arazisi de inşaat, yol, termik santral, jeotermal santraller vs. politikalarına kurban edildi. Bu politikalar hayvancılığını da bitirdi.
»İnsan hakları: OHAL tüm ülkeye yayıldı
Demokrasiyi bir araç olarak gördüğünü gizlemeyen AKP hükümeti demokratik hak ve özgürlükleri yok ederken, ülkeyi OHAL rejimi altında yönetmeye başladı. Yedinci kez uzatılan OHAL süresince çıkarılan 30 KHK ile 120 bin civarında kamu emekçisi işinden mesleğinden mahrum bırakıldı.
»Kadın-çocuk: Taciz, tecavüz, katliam
AKP dönemi kadınlar ve çocuklar açısından kelimenin tam anlamıyla bir felaket dönemi oldu. AKP iktidarında, kadına şiddet ve çocuklara tecavüz davaları katbekat artarken binlerce çocuk zorla evlendirildi ve doğum yaptı. Bu süre zarfında binlerce kadın öldürüldü. Sadece geçen yıl 500’den fazla kadın erkekler tarafından katledildi. Yüzlerce cinsel istismara uğradı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre bu yılın ilk beş ayında yüzlerce kadın öldürüldü. Platform verilerine göre sadece 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Platformun verilerine göre, 2016 yılında 328 kadın, 2015 yılında ise 303 kadın öldürülmüştü.
»Çalışma yaşamı: Grev eylem yasak, güvencesizlik var
AKP döneminde iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 22 bine ulaştı. Taşeronlaşma dayatıldı, esnek çalışma adı altında milyonlar güvencesiz bir çalışma ortamına mahrum bırakıldı. Grevler yasaklanırken her türlü hak arama eylemi şiddetle engellendi. Ataması yapılmayan öğretmeler konusunda verilen sözler de yerine getirilmedi. Ataması yapılmayan öğretmen sayısı 430 bine yükseldi. Üniversite mezunu olup, iş bulamayanlarla birlikte bu rakam 1 milyona yaklaştı.
https://ilerihaber.org/icerik/veli-saciliktan-demirtasa-ozelestiri-mektubu-88835.html