Parlamentarist Hayaller ve Behice Boran (Ersen Olgaç)
Yarım yüzyıl önce milli bakiye sayesinde 15 milletvekili ile meclise girmiş olan TİP’in belirli aralıklarla gündeme gelmesinde anlaşılamayacak bir şey yoktur. Günümüzde sosyalist hareket diye genelleştirebileceğimiz Türkiye solunun siyaseti etkileme olanağından yoksun olması, TİP deneyiminin anımsanmasına neden olan etkenlerin başında gelmektedir. Ekmek ve Özgürlük dergisinin 9. sayısında TİP ve ve onun önderlerinden Behice Boran’ın 100. Doğum yıldönümü nedeniyle Hüseyin Hasançebi’nin bir değerlendirmesi yayınlandı. Bu değerlendirmede katılmadığımız kimi görüşlere ilişkin düşüncelerimizi kısaca ifade etme gereği duyduk.
TİP’e ilişkin olarak Hasançebi ”Sol kemalizm militarizme ve cuntacılığa, TİP parlamentarizme demir atarken sağ kemalizm devletin eksenine yöneldi.” diyor. TİP’in parlamentarizme demir atması altmışların sonu ve yetmişlerin başında değil doğduğu tarihten kalan bir mirastı. Özellikle 1965’de aldığı 2.9 oranındaki oylarla meclise taşınmasından çok kısa bir süre sonra 69 seçimlerinde başa güreşmek en temel slogan haline geldi. O yüzden daha 1966 da Doğan Avcıoğlu Yön dergisinde ”TİP nereye gidiyor?” başlıklı yazısıyla ilk muhalefet sesini yükseltti. TİP bu sürekli parlamentarist özelliği nedeniyle gençlik ve kitle eylemlerine uzak durdu, 65 seçimlerinde TİP’i destekleyen ve Eski Tüfekçiler denen TKP davasından mahkum olan komünistleri illegal ilan etti ve 1966 Malatya kongresinden itibaren partide tasfiye hareketlerine başladı. Hikmet Kıvılcımlı’nın üyelik başvurusu kabul edilmediği gibi Parti içindeki muhalefete karşı başlayan sürekavında, özellikle Behice Boran tarafından kullanılan dil, TİP’in muhbirciliğe varan legalizm batağına gömüldüğünün en açık kanıtıdır. Boran o yıllarda basına da yansıyan bir konuşmasında şöyle diyordu. ”bunlar komünist taktikleridir. Biz bu taktikleri biliriz. Bunlar çengel takma usulüyle çalışırlar.” Bu satırları yazmak zorunda kalırken muhalefetin ideolojik çizgisi olan MDD’yi (Milli Demokratik Devrim) aklamaya niyetimiz yok. Ancak MDD yanlış ideolojik çizgisine rağmen, yükselen bir devrimci harekete de önderlik ediyordu. Bu bağlamda Behice Boran hakkında ”tüm sosyalistler tarafından saygıyla hatırlanan bir önderdir” dersek gerçeği yansıtmış olmayız. Belki legal parti geleneğinden gelen sosyalistler bu düşünceyi paylaşabilirler, ama 68 direnişi ve arkasından gelen 71 isyanı geleneğinden gelen sosyalistlerde bir hafıza kaybı olduğunu sanmıyoruz. Behice Boran Türkiye sosyalist hareketinin radikal kesimlerince aynen 60’larda olduğu gibi reformist, parlamentarist bir mirasın temsilcilerinden birisi olarak değerlendirilmektedir.
”Komünist mücadeleye büyük katkıları olmuştur….Bütün bir ömrün sosyalizm için mücadeleye vakfedildiği örneklerden biri olan Behice Boran’da bulduğumuz özellikler, politik hatalara rağmen değerinden hiçbir şey kaybetmeyen ve kuşaktan kuşağa sahiplenilmesi gereken özelliklerdir” yolunda bir değerlendirmeye katılmak hiç ama hiç mümkün değildir. Behice Boran’ın ”büyük katkıları”nın neler olduğunu anımsayan bir devrimciye henüz rastlamadım. ”Bir ömrün sosyalizme vakfedilmesi” gibi bir iddia da gerçekleri yansıtmamaktadır. Örneğin, sorumsuzluğu ve ideolojik engelliliği konusunda üzerinde konsesus sağlanan bir Mihri Belli hakkında belki bu kavramlar yerini bulabilir. En başta Behice Boran’ın geçmişindeki takıntılı dönemler bu payeyi ciddi olarak gölgelemektedir. 1940’ların solcu akademisyenlerinden olan Behice Boran, Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav’ın çıkardıkları Yurt ve Dünya ile Adımlar dergileri mahkeme kararı ile değil, Milli Şef’in Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in ricası ile kapatılmıştır 1944’de kapatılmıştır. Arkadan Hasan Ali Yücel bu öğretim üyelerine bir bağlılık belgesi imzalamalarını dayatmıştır. Behice Boran’ın da altında imzası olan belgede şöyle denmektedir: ”Kemalizmin milliyetçi, halkçı, laik ve Cumhuriyetçi umdelerinin kayıtsız şartsız hizmetkarı olduğumuzu, bize tevdi edilmiş olan gençliği bu umdeler içinde yetiştirdiğimizi ve yetiştirmeye devam edeceğimizi, bu umdelerin mana ve değerine aykırı herhangi bir fikir ve kanaate şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da yer vermeyeceğimizi; Partimizin değişmez genel başkanı İnönü’ye bağlılığımızı derin saygılarımızla bildiririz.” (Gökhan Atılgan, Behice Boran, Yordam Kitap, 2007, s.74-75)
Arkadan gelen on yıllık Demokrat Parti döneminin daha ilk başlarında 1951’de, TKP davası ile başta Şefik Hüsnü, Reşat Fuat ve Mihri Belli gibi komünistler işkence odaları ve cezaevlerini boylar ve daha sonra Vatan Partisi davası ile de Hikmet Kıvılcımlı ve arkadaşları tutuklanmıştır. Behice Boran tüm Demokrat Parti dönemini mahkumiyetsiz atlatmıştır. Bu mudur ”sosyalizme vakfedilmiş yaşam ve değerinden hiçbir şey kaybetmeyen özellikler”?
Son olarak, ”enternasyonalist” olduğu vurgulanan Behice Boran’ın özellikle 12 Eylül’den sonra Sovyetler Birliği’nin şaşmaz takipçisi olmasının onu ”enternasyonalist” kılmadığını belirtelim. Sovyetler Birliği’ne bağlı bütün komünist partileri bir yandan bağlı oldukları merkeze sadakat gösterirken, diğer yandan da milliyetçiydiler. Sovyetler Birliği kendi milliyetçi tek ülkede sosyalizm anlayışını meşrulaştırabilmek için dünya komünist partilerinde de milliyetçiliği teşvik ediyordu. Bu paradoksal durumu De Gaulle Fransız komünistlerini ”bunlar yabancı milliyetçilerdir” diye izah ediyordu.
Sonuç olarak Behice Boran, TKP’nin Kemalizm döneminden miras kalan çizgisinin son legal temsilcilerinden birisidir. Kendi inandıkları ve ona inanlar ölçüsünde sosyalist hareketin tarihinde yeri olan bir kişidir. Devrimci marksistler için kıstasların aynı olması gerekmez.
Ersen Olgaç
Ersen Bey’in doğru saptmaları olduğu bir gerçek, lakin TİP’i sadece Behice Boran’a indirgemek yanlış olur.
TİP’in Türkiye siyasi tarihindeki önemini ‘parlamentarist çizgi’ içinde eleştirmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bunun dışında kalan eleştirilerin, yöntem sorgusundan öteye geçmeyeceği aşikardır.
İlgilenenler için http://feritagah.wordpress.com/?s=T%C3%BCrkiye+%C4%B0%C5%9F%C3%A7i+Partisi adresinde TİP’i 1965 seçimleri ekseninde inceleyen bir makale bulunmaktadır. Türkiye’nin ekonomik,siyasi ve sosyal tarih sürecinde TİP’e macrodan bakmayı sağlayacağını düşünüyorum.
Saygılar
Evet TİP parlamentarist bir yapısı olabilir bu tartışılacak bir konu fakat MDD cilerde ne yaptılarki son tahlilde.1971 dönemine gelindiğinde Türk burjuvazisi güçlendide ne oldu suni yokluk yaratıp Ecevit hükümetini karalamaya çalıştılar ne gariptir ki bunu yapanlar 60 lı yıllarda MDD ci görüşü savunurken 70 lerin başındaki dönemde üretimde sunni yokluk yaratan küçük esnaflar oldu netice de kim kazandı bu durumdan MDD cilerin karşı çıktıkları emperyalizm.Traji komik bi durum emperyazlime karşı çıkıyorsun sonucunda emperyalizmin eline oynuyorsun..Birde bu açıdan bakılmalı.Akıntıya karşı duranları çok eleştirenler onlardan da yüksek bir netice alamadılar üstelik sayılarının fazlalığına rağmen…