Ömer Faruk Ciravoğlu / Alim Kadın Çıkmazı ve Düş Gölgesi
Alim Kadın Çıkmazı Alfa yayınları, 2021
Düş Gölgesi Afa Yayınları
Bunlar Şükran Yücel öykü kitapları.
Amacım bu kitaplar için tanıtım yazmak değil. Onların zaten benim tanıtımıma ihtiyacı yok. Okuyan bunu takdir edecektir. Ben arkadaşım Şükran Yücel’i yazmak istiyorum.
12 Mart yargılamalarında başlayan tanışıklığımızın dostluğa dönüşmesinin mimarı, eşi Erkan Yücel’dir. Evsiz kaldığım ya da dost sohbeti özlemi çektiğim bu mücadele günlerinde kapısını rahatlıkla çaldığım ev Şükran-Erkan çiftine aitti. Çoğunlukla da hasta olduğu o günlerde sohbetimize gelir katılırdı. Basın Yayın öğrencisi olan Şükran, o günlerde gazetecilik de yapıyordu. Bu sohbetlerde tanığım onun bilgi birikimine. Geniş ve özgün bakışına.
Aradan geçen bunca yıldan sonra, hayattan damıttıklarını, bilgi ve kültür birikiminin değirmeninde öğütmesini yapıtlarında izlemek, bir iftihar unsuru değil midir?
“Düş Gölgesi”nde en çok ilgimi çeken Göztaşı öyküsü olmuştu. Bu öyküyü anlamak için Şükran’la epey de yazıştık. Analarımızın yaşadığı acılara bir ağıt olarak düşündüğü bir öykü idi bu. İncir Reçeli tarifi içeren bu öyküde, gençlerimiz zehir de olsalar toplumun tadı kıvamındadırlar fikri, dile getirilmişti, “Zehirli fikirlerle” göztaşı arasında bağlantı kurmaya çalışılarak. Doğada, her tatlı şeyin içinde bir tutam da zehir vardır anlamında.
“Anahtar” başlıklı öyküde bir sır olduğu belliydi. Ben bunu keşfedememiştim. Bu sırrın aranacağı yerin ideolojilerde değil, içimizde olduğunu, yani bireyci anlamda değil ama içimize bakmayı unutmamak gerektiğini kendisi yazmıştı bana.
“Alim Kadın Çıkmazı”na gelince, bu öyküler, Şükran Yücel birikiminin doruğu mudur bilemem. Çünkü o yeni eserler de verecektir daha.
Bu kitaptaki öyküleri Öner Ciravoğlu da okudu. Onun favori öyküsü “Troçki” olmuştu. Gerçekten benim de beğendiğim bu öykü, Beyaz Rus- Bolşevik çatışması üzerine kurulmuş. Öyküdeki kişilerin hepsi gerçek karakterler. Halikarnas Balıkıçısı da dahil oluyor bu öyküye, Frida da. Bunu Mayakovski’nin Amerikayı Keşfim kitabından biliyordum zaten. Bir yemek masasında Diego Rivera’nın Troçki’ye Stalin üzerinden esprili sataşmasını da okumuştum zaten.
“Pasaportta Çay” da sevdiğim bir öykü oldu. O kıyılarda Deniz’lerin idam günü yaşadığım anımı daha önce yazmıştım. Daima içim titrer Alsancak’tan buraya uzanan o sahilin adı geçince. “Yaşadığımız süreçlere eleştirel yaklaşım, sorgulayıcı ders çıkarma çok anlamlı geliyor. Bence bunu da güzel yapmışsın. Bu notları kuşaklara düşmemiz lazım” diye not düşmüşüm o öyküye.
Tekrar yazıyorum, Şükran’ın öykülerinin benim açımlamalarıma ihtiyacı yok. Okuyan hissedecektir bunu. Ben sadece dostluğumuza atfen “sıcak” bir yazı yazmak istedim. Umarım amacıma ulaşmışımdır.