Nazi Almanyası 2015
Aralarında, Garbis Altınoğlu, Fikret Başkaya, Özgür Başkaya, Akın Birdal, Tuba Çandar, Sait Çetinoğlu, Atilla Dirim, Alev Er, Muzaffer Erdoğdu, Oktay Etiman, Mehveş Evin, Ayşe Hür, Şaban İba, Eren Keskin, Ergun Kuzenk, Recep Maraşlı, Doğan Özgüden, Vecdi Sayar, İbrahim Seven, Atilla Tuygan,Ferhan Umruk, Erdal Yavuz, Gün Zileli’nin de bulunduğu 180 yazar’ın basın özgürlüğü konusunda imzaladığı metin aşağıdadır:
“Tek Adam olma umudu tükenince ve 17-25 Aralık’ın ortaya dökülmesi kaçınılmazlaşınca oyunun son perdesi başladı.
1 Eylül Dünya Barış Günü, Koza İpek Holding’in firmaları, sahibinin evi sabah saatlerinde arandı.
AA’nın bildirdiği gerekçe: “Teröre finansman sağlamak.”
İroni korkunç: Aynı gün, Holding’in BUGÜN Gazetesi “IŞİD’e Silah Malzemeleri Akçakale’den” manşetiyle çıkınca, bünyesinde Kanaltürk ve BUGÜN TV’nin de olduğu İpek Medya Grubu polis tarafından “örgüte destek” suçlamasıyla basıldı.
Cumhuriyet Gazetesi de, “İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” manşetiyle MİT TIR’ları skandalını açıklayınca Can Dündar, “Hesabını verecek; yanına bırakmam” diyen Erdoğan’ın “Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk” suçlamasına muhatap olmuş, 2 müebbet ve 42 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Şimdi sırada, topun ağzında Aydın Doğan grubu olmak üzere, yandaş olmayıp biat etmeyen başka holdingler ve bağımsız medya organları (Taraf, Cumhuriyet, Sözcü) dizilmiş vaziyette.
Oynanan ve sürdürülmek istenen oyunlar ortaya dökülmesin diye Erdoğan rejimi son kozlarını bütün şiddetiyle oynuyor.
Bu filmi başkaları daha evvel yaşadı.
Önceleri inanmış bir Nazi Partisi seçmeni olan Alman ilahiyatçı Martin Niemöller 1946’da şöyle anlatmıştı:
“Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.”
Biz bu filmi yaşamadık, görmedik, ama çok iyi biliyoruz.
Türkiye’ye yaşatmayacağız.”
‘BİLDİRİYE İMZA ATAN İSİMLER’
Bildiriye imza atanların isimleri şöyle: “Necati ABAY, Haldun AÇIKSÖZLÜ, Kadir AKIN, Mahmut AKPINAR, Murat AKSOY, Kamil AKSOYLU, Ayhan AKTAR, Cengiz AKTAR, Hüseyin ALATAŞ, Ahmet Turan ALKAN, Şahin ALPAY, Mehmet ALTAN, Garbis ALTINOĞLU, Ali Halit ARSLAN, Bülent ATAMER, Sabri ATMAN, Gültekin AVCI, Yıldız AYDIN, Erkam Tufan AYTAV, Ergun BABAHAN, Hayko BAĞDAT, Nivart BAKIRCIOĞLU, Türkan BALABAN, İrem BARUTÇU, Fikret BAŞKAYA, Özgür BAŞKAYA, Erhan BAŞYURT, Ayşe BATUMLU, Sennur BAYBUĞA, Oya BAYDAR, Yavuz BAYDAR, Rıdvan BİLEK, Abdülhamit BİLİCİ, Akın BİRDAL, Hale BOLAK, Hasan BURGUCUOĞLU, Abud CAN Mahmut CANTEKİN, Hasan CEMAL, Orhan Kemal CENGİZ, Perihan ÇAKIROĞLU, Koray ÇALIŞKAN, Cengiz ÇANDAR, Tuba ÇANDAR, Tuma ÇELİK, Sait ÇETİNOĞLU, Hatice ÇEVİK, Tamar ÇITAK, Kemal ÇİÇEK, Sinan ÇİFTYÜREK, Tamer ÇİLİNGİR, Mustafa ÇOLAK, Mehmet DEMİROK, Fatma DİKMEN, Atilla DİRİM, Erdal DOĞAN, Ekrem DUMANLI, Can DÜNDAR, Neşe DÜZEL, Murad EKMEKÇİOĞLU, Aydın ENGİN, Alev ER, Füsun ERDOĞAN, Muzaffer ERDOĞDU, Abdulbaki ERDOĞMUŞ, Doğu ERGİL, Yalçın ERGÜNDOĞAN, Mehmet ERKEK, Oktay ETİMAN, Mehveş EVİN, Şebnem Korur FİNCANCI, İnan GEDİK, Adnan GENÇ, Ramazan GEZGİN, Gül GÖKBULUT, Ali GÖKKAYA, Nuh GÖNÜLTAŞ, İştar GÖZAYDIN, Mehmet GÜÇ, Kazım GÜNDOĞAN, Selçuk GÜLTAŞLI, Ertuğrul GÜNAY, Hasan GÜRELLİLER, Seyfettin GÜRSEL, Jozef HADODO, Garbis HATEMO, İnci HEKİMOĞLU, Memik HORUZ, Ayşe HÜR, Aykut IŞIKLAR, Nazlı ILICAK, Şaban İBA, Ercan İPEKÇİ, Erdal KALKAN, Ercan KANAR, Yusuf KANLI, Eser KARAKAŞ, Ümit KARDAŞ, Hasan KAYA, Feyaz KERİMO, Eren KESKİN, Ferhat KENTEL, Suat KINIKLIOĞLU, Ahmet Hulusi KIRIM, Emre KOCAOĞLU, Serdar KOÇMAN, Mahmut KONUK, Adnan Challma KULHAN, Murat KUSEYRİ, Ergun KUZENK, Ömer LAÇİNER, Ömer MADRA, Recep MARAŞLI, Faruk MERCAN, Nuray MERT, Erkan METİN, Özcan METİN, Nil MUTLUER, Yavuz OĞHAN, Adil OKAY, Baskın ORAN, Sadettin ORHAN, Yener ORKUNOĞLU, Garabet ORUNÖZ, Orhan OĞUZ, Niyazi ÖKTEM, Pınar ÖMEROĞLU, Hüsnü ÖNDÜL, Osman ÖZARSLAN, Bilal ÖZCAN, Haluk ÖZDALGA, Mehmet ÖZER, Değer ÖZERGÜN, Doğan ÖZGÜDEN, A.Hicri İZGÖREN, Kermo READA, Bekir REYHAN, Cafer SOLGUN, İnci TUĞSAVUL, Mümtar’er TÜRKÖNE, Erkan SAKA, Suzan SAMANCI, Meral SARAÇSEVEN, Vecdi SAYAR, İbrahim SEVEN, Özcan SOYSAL, Hanna BETH-SAWOCE, Nora ŞENİ, Güngör ŞENKAL, Zeynep TANBAY, Ömer TAŞPINAR, Bülent TEKİN, Ali TEZEL, Gönül TOL, Tarık TOROS, Zeynep TOZDUMAN, Mesut TUFAN, Attila TUYGAN, Ira TZOUROU, Mehmet ULUIŞIK, Ferhan UMUK, Cemal UŞŞAK, Nadya UYGUN, Mihail VASİLİADİS, David VERGİLİ, Süleyman YAŞAR, Erdal YAVUZ, Kenan YENİCE, Mustafa YEŞİL, Derya YETİŞGEN, Mustafa YETİŞGEN, Yasin YETİŞGEN, Elif YILDIRIM, Erdal YILDIRIM, Mehmet YILMAZ, Şanar YURDATAPAN, Bozkurt Kemal YÜCEL, Hakan YÜCEL, Ramazan ZENGİN, Hasan ZEYDAN, Gün ZİLELİ.”
Almanya 1945’den çok Almanya 1932-1933’e benziyor bence. Net bir iktidar çıkarmayan seçimin ardından bir seçim daha… Bir de Reichstag yangını lazım ki, Başkan anayasal hakların belirli bir süre için askıya alındığını ilan etsin… Bu arada bu kadar geniş bir yelpazeyi ilk kez görüyorum. Mümtazer Türköne’den Garbis Altınoğlu’na… Eleştirel bir şekilde söylemiyorum bunu. Şartlar çok ağır..
Devamı şöyle olmalı;
“Ve sonra Naziler için geldiklerinde onlar için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.”
Bunların sonunda da aynı şey olacak.
Almanya versay anlasmasiyla öylesine yerle bir edilmistiki, Almanlarin Hitler gibi cahil, cühela bir Lider tarafindan bir süre manüpüle edilmelerini hos görebilirim. Ama Türkiye hic de Hitler öncesi gibi dar bir bogazda degil.Türkiye de dar bogaz da olanlar kisisel hirslarina yenilmis ufak bir zümre, ama onlarin uygyladigi baski rejimi öyle bir sey ki, bilenler bildiklerini tüm acikligiyle söyleyemiyorlar, yazamiyorlar. Yazanlar da öyle dolambaçli yollarla anlatiyorlar ki cogunluk gerçekleri ögrenemiyor. Kürt sorunu tartisiliyor gibi yapiliyor aksine milliyetci, uluscu duygular körükleniyor.
Örnegin: çözüm süreci öncelikle çogunlugun sorunun kökeninde ne yattiginin ögretilmesine odaklanmaliydi. Yani Türkiye’de Türklerden baska halklarin oldugu, Kürt halkinin nüfusu 20 milyonun üzerinde olan bir halk oldugu, yillardir devlet terorü ile asimile edilmeye çalisilmis oldugu acikca söylenmelydi. Bu hak hukuk tanimiyan asimilasyon politikalarini sonlandirmak isteyen pek çok Kürt gencinin daglara çikip bu duruma bir dur demek icin PKK’yi kurdugu, PKK’nin ilerici bir örgüt oldugu anlatilmaliydi. Dünya da pek çok ülkede haklari gasp edilenlerin silahli savunma yapmaga mecbur kaldiklari bunun suc ve terör kabul edilmemesi gerektigi, tam aksine onlari terör uygulamak mecburiyetinde birakanlarin cezalandirilmalari gerektigi anlatilmaliydi.
Sus pus olarak nereye varacagimiz ortada. Gençler sosyal mediada tartisirken birbirlerine Türklük adina galiz küfürler savuruyorlar ama ortada ne fikir var, ne analiz. Kitleler, yanlis bilgilerle donatilirken bekliyecegimiz yegane sonuç ispiyonculugun linç kültürünün tüm toplumda kök salmasidir. Herkes’in dagdakilerle empati kurmasi saglanmalidir. Aynen Ispanya Iç Savasi’nda oldugu gibi kendilerini Türk kimligiyle tanimliyan on binlerce genç daglara PKK’nin yaninda mevzilenmege gitmelidir. Fasizme karsi savasi oturdugumuz yerden veya biber gazlarini soluyarak, tomalardan sikilan sularla yerlere yuvarlanarak veremeyiz.
Asil ortaya cikarmamiz gereken kac Kürt öldürüldügünü bilmemizdir. Devlet terörünü Kürt halkinin üzerine uygulamak için oralara gönderilenlere vah vah öldüremediler, öldüler diye empati kurmamiz, bir de sehitlik mertebesi vermemiz ne derece dogrudur? Soruyorum ne derece dogrudur? Devletin baslattigi terör de kaç PKK’li öldü? Bunlar Türkiye halki degiller mi?
Bir de Anayasa’nin ilk dört maddesinin gökten inmis “stone tablet” olmadigi ve degistirmenin neden gerekli oldugu çok açik, seffaf bir sekilde tartistirilmalidir.
Kobane’den bahsederken hic kimse, Suriye sinirlari icinde yasiyan Kürtlerin simdiye kadar neler çektiginden bahsetmiyor, çünki kimse bilmiyor. Ama Kürtler Suriye’nin bugün içinde bulundugu kaosun içinde dimdik ayakta kalip, ilerici bir örgütlenme ile kendilerine birseyler istedigi zaman, her taraftan saldiriya ugruyorlar. Kobane kazanirsa, basta Türkiye olmak üzere tüm ortadogu kazanacak. Bu açik açik anlatilmalidir. Kamu oyu aydinlatilmalidir.
Hangi Parti olursa olsun, PKK’ya ve Suriye Kürtlerine zarar verecek bir eylemde bulunursa, kinanmali amalarla, fakatlarla amaçlari gizlenmemelidir.
Bu kaostan ya ilerici birsey dogacak, tan yeri agaracak ya da hep berabar sus pus karanliga yuvarlanacagiz. Daha söylenecek pek çok sey var. Simdilik bu kadar. Bu imza kampanyasini baslattiginiz icin tesekkür etmeyi bir borç bilirim.