Mutlak Özgürlükçü Manifesto!
Avcıya karşı avlananın;
İnsan zulmüne karşı hayvanların;
Mezbahalarda ve kurban bayramlarında katledilenlerin;
Büyük otoritesine karşı çocukların;
Erkek baskısına karşı kadınların;
Homofobiye karşı eşcinsellerin;
Kapitalist yıkıma karşı doğanın;
Kapitalist sömürüye karşı işçinin, çalışanın;
Devlet baskısına karşı halkların;
Irkçılığa karşı dışlanan insanların;
Polis zulmüne karşı, zulme uğrayanların;
Ayrımcılığa karşı, ayrıma uğrayan herkesin;
Dinsel baskıya uğrayanların;
İnançlara baskıya karşı, inananların;
Her türlü bağnazlığa karşı, ifade özgürlüğünün;
Filistin’de siyonizmin baskısına uğrayan Filistinli Müslüman halkın;
Anti-semitizme karşı, Yahudilerin;
Avrupa ırkçılığına karşı, göçmenlerin;
Heterosexist baskıya ve transfobiye uğrayan bütün transların;
Pezevenklerin, mafyanın sömürüsü altında olan ve toplumun ahlakçı baskısına uğrayan transkadın ve kadın sex işçilerinin;
İslam bağnazlığına karşı, özgür ve seküler düşüncenin;
Hristiyan bağnazlığına karşı, Müslümanların ve diğer inançtan insanların;
Çin’de Uygurların;
Rusya’da Çeçenlerin ve ezilen diğer halkların;
Bosna’da Müslüman halkın;
ABD’de, polisin sokak ortasında vurduğu siyahların;
Guantanama üssünde işkenceye uğratılanların;
Ülkeleri emperyalist işgali uğrayanların;
“Terörist” denerek sokak ortasında ya da evlerde sorgusuz sualsiz öldürülenlerin;
Savaşlara karşı çıkanların;
Ele silah almayı reddeden vicdani retçilerin;
Türkiye’de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde Kürtlerin;
“Faili meçhullerle” öldürülüp mezarları bile bilinmeyenlerin;
Yıllardır evlatlarının izini süren Cumartesi Annelerinin;
Kobani’de Kürt direnişçilerinin;
Irak’ta Türkmenlerin;
Türkiye’de Alevilerin;
Bağnazlık tarafından Madımak’ta diri diri yakılanların;
Maraş’ta Sünni faşizmi tarafından çoluk çocuk katledilenlerin;
Suriye’de özgürlük isteyen halkların ve İslami bağnazlığa, dış müdahaleye, IŞID zulmüne karşı direnenlerin;
Devletlerin her türlü baskısına çıkan gazetecilerin;
Polis işkencesine uğrayan sol örgüt üyelerinin;
Açlık grevlerinde hayatlarını verenlerin;
“Hayata dönüş” operasyonlarına maruz kalanların;
Hayatları hapishanede son bulan devrimcilerin;
Hapishanelerde çürütülen siyasi ve adli mahkûmların;
Hükümet temsilcilerinin ve İslami bağnazlığın baskısı altındaki Cumhuriyet gazetesinin;
İslami bağnazlığın saldırısına uğrayan Charlie Hebdo’nun;
Polis ve savcı komplolarıyla haklarında dava açılmış insanların;
Geçmişte Stalinist baskıya uğramış Troçkistlerin, anarşistlerin ve her türlü muhalifin;
Geçmişte Stalinist baskıya uğramış işçilerin ve köylülerin;
SSCB’de Büyük Temizliğin kurbanlarının;
Troçki’nin yönetimindeki Kızıl Ordu’nun bastırdığı Kronstadt bahriyelerinin ve işçilerinin;
Gezi direnişçilerinin, bu direnişte hayatlarını verenlerin;
HES’lere karşı direnen köylülerin;
Faşizme ve Nazizme karşı direnenlerin;
Faşistler tarafından gaz odalarında yok edilen Yahudilerin;
Neonazilere karşı direnenlerin;
Sırf Müslüman ya da Yahudi oldukları için aşağılananların;
Ermeni, Rum, Süryani, Ezidi vb. oldukları için baskıya uğrayanların;
Hrant Dink’in özgürlükçü duruşunu benimseyenlerin;
1915 Ermeni katliamını yapanlara karşı teşhir görevini yerine getirenlerin;
Türkiye’deki Hristiyan ve Yahudi düşmanlığına karşı çıkanların;
Dersim’de “Genç Cumhuriyet”in yürüttüğü katliamın kurbanlarının;
Başörtüsü üzerindeki baskıya karşı çıkanların;
Başörtüsü baskısından kurtulmak için taassuba karşı mücadele eden kadınların;
İran’daki molla rejiminin diktatörlüğüne karşı mücadele edenlerin;
Suudi rejiminde özgürlüğü savunduğu için kırbaç cezasına mahkûm edilenlerin;
İslam bağnazlığına karşı İslami argümanlarla tartışma açanların;
İktidar ve yandaşları tarafından suçlanan herkesin;
Yandaş medyada görev yapma onursuzluğunu reddeden gazetecilerin;
Geçmişte, Kemalist rejimin baskısına uğrayan herkesin;
Kemalist ve laik oldukları için bugün dinci baskı altında olan herkesin;
Emperyalizme karşı çıkanların;
Kapitalizme karşı çıkanların;
Kapitalistlerin sömürüsü altındaki işçilerin;
Her gün onlarcası “iş kazaları”nda öldürülen işçilerin;
“Sosyalist” adlı rejimlerin baskısı altında olanların;
Şeriat tarafından cezalandırılanların;
Örgüt merkezlerinin baskısına uğrayanların;
Askeri diktatörlüklerin baskısına uğrayanların;
Her türlü diktatörlüğe karşı mücadele edenlerin;
İfade özgürlüğünün şu ya da bu gerekçeyle kısıtlanmasına karşı çıkanların;
Gizli polisin takibi altında olanların;
Gizli dinlemelerin muhatabı olanların;
İstihbarat örgütlerinin fişlemelerine maruz kalanların;
Sahte delil üretilen komplo davaları mağdurlarının;
İktidarın idari sürgünlerine uğrayan devlet görevlisi ve bürokratların;
Yüzde 10 seçim barajının altında kalan partilerin ve seçmenlerinin;
İşyerlerinde patron baskısına uğrayanların;
Yeraltında hayatı pahasına kazma sallayanların;
Usta baskısına karşı çırakların;
İşten atılanların;
Amir baskısına uğrayanların;
Bir üst otorite ya da otoriteler tarafından tehdit ve baskı altında olduğunu hissedenlerin,
SAFINDA YER ALMAK.
(Katkılarla genişletilebilir)
Gün Zileli
17 Ocak 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com
kalemine saglik…ve hungur hungur
Anarşist Çakalın Manifestosu
Kalçası laçka çakal alçak
Çalkalayan alçak çakal aç
Laçka çakalın kalçası alçak
Aç kalça alçak çalkalar
Kalçalı çakal alçak laçka
Çalkalayan alçak laçka aç
Alçak çakal laçka kalçalı
Aç alçak laçka çalkalar
Çakalın kalçası laçka alçak
Çalkalayan çakal kalça aç
Alçak kalçalı çakal laçka
Aç çakal kalça çalkalar
17 Temmuz 2004
G.Z.
çok sağol ve yüreğine sağlık sevgili arkadaşım.
Mutlak Özgürlükçü Manifesto!
Ayrıca son ellı yıllık Türkiye Halklarının özgürlüşmesi mücadelesinde örgütlerinin ve önderlerinin diktatörlüğüne karşı cıkan acımasızca kurşuna dizilen militan devrimcilerin de ve de ”yaşasın özgürlük”diye avazları ve yürekleri kurşun sesleriyle gökyüzüne karışanların saflarında olmak boynumuzun borcudur!
Anarşizm korkak bir osuruk, güven kaygılı bir orta yolcu olmak hiç değildir Gün efendi. İslamofaşizmin şu azgın günlerinde hala inanan minanan goygoyu yapıyorsun. Bari CNT/FAI avatarını değiştir, durduğun noktanın hiç ilgisi yok çok çünkü İspanyol anarşizmiyle ve din denilen zehire karşı o insanların takındığı tavırla. Bir dine mensup olmak her zaman aşağılanacak itin götüne sokulacak bir durum olmalıdır. Irk gibi değişmez bir durum değildir bu çünkü. Bunu da mı anlamıyorsun?
Anlıyorum.
ötekilestirme gibi carpik ne anlama geldigi belli olmayan kavrami kullanmak yerine dogru kavrami kullandigi icin kutlarim Zileli yi. kelimeler terimler önemlidir…
4 numara, bence daha geniş bir açıdan eleştirmeliyiz. Dünyada özgürlüklerden daha acil sorunlar var. Her yeri kaplayarak gezegeni mahveden bu sanayileşmeye, küresel ısınmaya, nüfus artışına, tüketim ekonomisine bir dur demeliyiz. Bu insanları birleştirebilir, çünkü hepsini ilgilendiriyor. Mesela bugün Teori dergisinin son sayısını gördüm, bununla ilgili yazılar vardı galiba.
Ben atıyorum imzamı.
Gün Zileli’nin manifesto yazısı tam bir skandal. Cahilliğin ifşası diyorum. Sloganlar bütününe manifesto denmez. Üstelik o sloganlar bile bir bütünlük oluşturmuyor, tutarsızlar ve bağlantısız oldukları için tutarsızlar. Gün Zileli, tutucu ve gerici solu temsil ediyor. Çağdaş solun 50 yıl gerisinde.
4. Numaralı yorumcu arkadaş anarşizm “korkak bir osuruk “değildir. Tanımlaman da tespitin kadar itici ve igrenç.yukarıdaki manifestoyu bir anarşistin yazması tesadüf değil. Başka bir ideoloji bu sayılanların en az üç beşini listeye almazdı…
Tamamına yakınına katılıyorum. Şunu da ilave ederek: iyilerin, erdemlilerin, ahlaklıların safında olmalı. Ayrıca, bu coğrafyada salt kürt diye kürtlerin yanında olmak çok da doğru bir konumlanma değil. Emperyalistlerle, cumhuriyet ve özgürlük düşmanı, gerici bağnaz antilaik kesimlerle işbirliği içinde olanlarla, kör terör ve katliam yapanların destekçileri ile aynı safta olmak akıl ve yürek işi değil. Doğru ve haklı tutumlarında ise elbette yanlarındayım. Ama salt kürt oldukları için değil.
Kendine yurtsever, devrimci, komünist diyen ve hala bir şekilde örgütlü olup da iğrenç bir şekilde insanları sömüren, çok düşük ücrete çoğu zaman kaçak çalıştırdıkları insanların parasını vermeyen “küçük esnaf” olarak tabir edilen kesimlerin hışmına uğrayanları unutmamak lazım. Tabii bir de kampanyalarda kendilerine para verdikleri için bu durumla uzlaşan, görmezlikten gelen sözde devrimci ve komünist örgütlerin sınıf işbirlikçiliğini de hatırlatmak gerekir. Yaşasın “devrimci tüccarların” gazabına uğrayan işçilerin Dayanışması ve birliği!
Ben de seni anlıyorum hatta günümüzde fazlaca yüceltilen bir eylem olan saygı duyma fiilini de uyguluyorum. Gerçi sen Doğan Tarkan’ı da anlıyor ve saygı duyuyordun. O da Tayyip Erdoğan’ı anlıyor ve saygı duyuyordu muhtemelen. Tayyip de Muhammed’i. Bu anlama ve saygı duyma silsilesi ne kadar boktan bir yere vardı ya? İyisi mi kişiselleştirmeyelim. Özgürlük iyidir yalnız hayatta kalmak biraz daha öncelikli bir durum olduğundan dinlere karşı önyargılı olmayı kısa vadede haklı ve adil görünmeye tercih edeceğim.
Evt.. Bular icin hertarafa bomba atilir..
@4 bonzai’yi bırak kardeş
6 numara, söylediklerin yadsınacak sorunlar değil ama sorunları hiyerarşiye dizdiğimiz sürece özgürlüklerin asla gündemde olmayacağını da garantiliyoruz, bu tecrübeyle sabit.
ben de seni anlıyorum.
Sözlerine “ama” diyerek başlayan cumhuriyetçilerin karşında olmayı da eklemeliyiz..
hani özgürlük yolunda mücadelede ölümü kölece boyun eğişe tercih eden insanlar?
Bu sırada diktatörün sarayında…
http://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskanligi-sarayinda-ilk-bakanlar-kurulu,U1gCfLR18UybChlEmh2y0w
“Bakanlar Kurulu ilk kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılıyor.
YENİ BAŞKANLIKLARI ANLATACAK
Erdoğan, göreve geldikten sonra yayınladığı bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile, Cumhurbaşkanlığı’nın çalışma düzenini ve kurumsal yapısını değiştirmişti.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’ndaki mevcut Başkanlıklara yeni başkanlıklar eklemiş, böylece başkanlık sayısı 12’ye çıkmıştı.
Cumhurbaşkanlığı’nın kurumsal iç işleyişini düzenleyen dört başkanlık olan, Hukuk işleri, Kanun ve Kararlar, İdari ve Mali İşler ile İnsan Kaynakları başkanlıklarına ek olarak 8 başkanlık daha oluşturuldu.
Cumhurbaşkanlığı’ndaki, Erdoğan’a görev alanları konusunda düzenli rapor sunacak olan bu Başkanlıklar şöyle;
-Strateji Başkanlığı
-Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı
– Ekonomi izleme ve Koordinasyon Başkanlığı
– Güvenlik Politikaları Başkanlığı
-Uluslararası İlişkiler Başkanlığı
– Bilgi Teknolojileri Başkanlığı
-Kurumsal İletişim Başkanlığı
-Halkla İlişkiler Başkanlığı”
Adam meclisi baypas edecek doğrudan kendine bağlı, kendi mercilerini oluşturdu. Ne anlatıyor acaba bakanlıklara? Dışişleri bakanına bundan sonra talimatları “Uluslararası İlişkiler Başkanlığı”ndan alacaksın, İçişleri bakanına bundan sonra talimatları “Güvenlik Politikaları Başkanlığı”ndan alacaksın vs. anlatıyordur.
RTE’nin CB seçildiğinde sıradan bir CB olacağını düşünen, sandığa gitmeye tenezzül etmeyenlere selam..
Alışılmadık bir yetki kullanımı olan bakanlar kurulunu toplamış olmasının kendisine hiç değinmiyorum.
Seçtiği tarihin Hrant’ın öldürülme yıldönümü olması da ayrı bir hakaret.
Döneklere karşı dönmeyenlerin… Diyemezsiniz.
gün ağabey ; teorik yazıları azalt otur akşama kadar roman yaz:) 5 cilt otobiografini okurken (3.e başlıyacagım) çok gülüyorum… espriler saglam. ha anadolu köylüsü gibi türkçe konuşan ingiliz , ha; bir ıngılız arıstokratı gıbı ıngılızce konuşan anadolu köylüsü 🙂 sen hayatta ıken (doğa uzun ömür versin) tüm eserlerini okuyacağım. sonra kınalıada ya gelecegim müsadenle sana sorular sormaya:)
Derim demesine de siz zararlı çıkarsınız.
o kadar uzatma yahu. Her zaman beklerim.
Kınalıya bende gelmek istiyorum abi…bir de can Dündar’ın Abi’m deniz kitabını okudum Deniz’in yetiştiği mahalleye gittim harem selimiyeye dolaştım sokakları insan burda anca romantik devrimci olur dedim,vezirköşkü sokağını gezerken de aynı hisse kapılmıştım
Her zaman beklerim. Vezirköşkü sokağa da giittin demek. izlenimlerini bizzat senden dinlemek isterim. sevgiler.
Mutlaka Gelicem.. aklıma birşey geldi vezirköşkünü hep beraber gezsek yarılmanın ve mevsimlerin geçtiği o mekanları hep beraber keşfetmek ne güzel olurdu gün abi
Her ne kadar güzel gibi görünse de, günümüz moda deyimi “Fıtrata” yani insanın olduğu, insan nefsinin, egosunun var olduğu sürece bu manifesto ancak ve ancak bu sitede yazılı biçimde kalmaya mahkumdur… Ve ancak özlenen bu durum, hani bir laf vardır ya, “Eski Türk filmlerinde olur ” elinize yüreğinize sağlık…
bakarsın bir gün yaparız öyle bir şey. ben de çok isterim.
İyi ki Gün Zileli gibi tutarlı, zihni berrak, cesur aydınlarımız var. Özellikle beş ciltlik anılarından başlayarak yazdığı herşey okunmalı. Sol tarih okumalarımda en çok yararlandığım kaynak Zileli’nin kitapları oldu. Manifesto çok kapsamlı, kuşatıcı ve nesnel olmuş. Elinize sağlık
Kısaca bütün zalimlere inat ve onların zulmüne rağmen Bütün Mazlumların safında yer almak, benim varoluş amacım olduğu için bu manifestoyu kabul ediyorum…
gericiliğin maskesi yine yeniden anarşizm. islamofaşizm ülkenin üstünde tepinirken naif sayıklamalarını bir kenara bıraksak bile bilim düşmanı vegan ideolojiyi savunmak gericiliktir. inançlara baskı falan zaten muhteşem. öyle baskılanıyor ki inançlar aman aman. keleşi bulan islamcının katliam yapma özgürlüğü var zaten daha ne istiyorsun havan topu falan mı verelim? anarşizm kendi portresini bir asalak olarak çizmeye devam ediyor. öyle vasatsınız ki nefret bile edemiyorum sizden. yazık.
Nefret etmemen yine de iyi. Bir gün safımıza gelirsin 🙂
gericiliğin maskesi yine anarşizmde arayan SD arkadaş, bu dediklerin ne anlama geliyor, anlamadım ama galiba yanlış adrestesin…
aradığın herneyse TEORİ VE POLİTİKA degisinin 66. sayısına bakarak bulabileceğini umuyorum.
Metin Kayaoğlu imzalı ve tırnak içi kinayeli
“barbar” ve “uygarlık düşmanı ışide karşı uygar ve insancıl solculuğun tadını çıkarmak başlıklı ilk tazı yeter bile…gersini okuyabilecek misin?
M. Kayaoğlu’nun yazısı tümüyle bir hayal ürünüdür. Gerçek dünyadan kopmuş sayıklamalar. “Soru-yorum”u ılımlı, şiddet karşıtı bilirdim. Önerdiği yazar “barbarlık döneminden” geçileceğini yazıyor…. Barbarlığı öneriyor!
Bilinen bir retorik bu; 70’lerin dili… 70’lerde kalmışların dili. Yapacağı katliamlara haklılık kazandırmak için o kadar çok cümle kuruyor ki… Tüm yazıyı okumaya gerek yok; aşağıdaki alıntılar yeterli…
****
“IŞİD’i yanlış eleştirmemeliyiz. Düşmanı yanlış yere koymamalıyız. Bugün olamadığımız, ama “bir gün mutlaka” olmak durumunda olacağımız yerin tapusunun düşmana ait olduğunu kabul ve ilan etmemeliyiz….Büyük barış ve uyum dünyasına ancak bir şiddet ve “barbarlık” döneminden geçilebileceği, ideo-politik yapımızda açık sözlerle yerini bulmuştu. Bu geçiş dönemi politik olacak ve aynı anlama gelmek üzere, barış ve soluklanma araları dışında, esas olarak bir politik savaş dönemi olacaktı….. Biz, IŞİD’e karşı uygarlığın güçlü ve engin kollarında cephane aramak rahatlığından men ediyoruz kendimizi. Rahatımızı kaçırıp, ideolojik olarak IŞİD’in alanına giriyoruz. Onunla barbarca savaşmak için barbar, İslamın devrimci söylemini ona bırakmamak için üst-ideolojik konum sahibi olmayı seçiyoruz. Bu, “özgür” bir seçimden çok, devrimci amentünün “zorunlu” kıldığı bir yönelimdir.”
O gürsel arkadaşım….kendini yeterince ifade edemediysem kusurluyum…çok üzüldüm bilhassa senin böyle düşünmene sebebiyet vermekten…
aslında demek istediğimi dikkatli okumamış olman da olası değil mi?
cevabi yazımda ben, devlet için bütün ideolojilerin araçsallaştırılmasının nasıl benzerlikler yarattığını ifaDE ETMEK İSTEMİŞTİM.
ister islamist, ister milliyetçi, faşist liberal ya da sosyalist olsun amacı devlet iktidarını ele geçirmek olduğunda bütün devletluların ortaklaştıklarını söyelemeye çalışmıştım.
kısaca “ezilenlerin kudreti olarak devlet fikri sol faşizme kadar giden ucu açık bir ifadedir ki ışİDi bile haklı bulabileceği alanlar yarattırır, demek sitedim. üstelik terminolojideki Spinozacılık da anılan yazıda olduğu gibi sırıtır: her devlet öncelikle kendi için kudrettir sonra da bağlaşığı olan sınıf için (yani bir tür mülkiyet biçiminin hukuku olarak)
ezilenlerin kudreti potenzia olarak, özde devlete ve onun mülkiyetçi iktidarına potestasa karşı konumlanır …
şiddete yaklaşım konusunda kısaca diyeceğim şudur: etik açıdan şiddet karşıtı bir tavrımız olmalıdır; haklılığımızın verdiği özgüvenin gereği olarak…zira sadece tahakküm edenler ve sömürgenler “haksızlıkları nisbetinde” şiddetseverdirler…çünkü uzun vadede kaybedeceklerini bilirler…o yüzden de onlara bırakalım şiddetsavunurluğu…
ancak bu tavrı kategorik bir(her ne şart altında olursa olsun) şiddet karşıtlığına indirgemeyi doğru da bulamıyorum ve daha önceleri de söylediğim gibi öz savunmacılık anlamında devrimci şiddeti de tahakküm amaçlı cebr-zor dan ayırmak öz savunma halinde de devrimci özsavunma şiddetinin kullanılması gereğine inanıyorum.
ama dediğim gibi cebre başvuran genellikle egemen güçler olur ki ….o zaman…
Bakıyorum seviye iyice düşmüş.
yükseltene müteşekkir kalırım.
yazıyı yanlış anlamış olduğumu sanmıyorum. “Büyük barış ve uyum dünyasına ancak bir şiddet ve “barbarlık” döneminden geçilebileceği, ideo-politik yapımızda açık sözlerle yerini bulmuştu.”… Sanırım bu arkadaşlar “devrimci şiddet” yanlısı… Savunma amaçlı, zorunlu değil.. ideolojilerinde şiddet doğrudan “kutsal bir amaç” gibi görünüyor… Yazınıza tekrar baktım.. açıkça destekliyor musunuz.. anlamadım. Bu yazarın dünyasını desteklemiyorsanız, özür dilerim.. Yanlış anlamışım…
göz yaslari icindeyim . yukarida burjuva düsününün en sol manifestosunu okudum…peki mülkiyet peki Kapitalist uretim iliskileri. cocukmu kandiriyorsun zileli
hayır desteklemek ne demek, M. kayaoğlu’nun bu mantığının bizi soldan dolanarak despotik bir devlete vardıracağını ve bu amaç uğruna şiddeti bir iktidar “imkanı ve aracı”(!) görmeye götüreceğini….ifade etmeye çalışıyorum.
Anılan dergideki anlayışla asla bağdaşamayacağımı anlatmaya uğraşıyorum.
Bu bitmiş bir metin değildir. Katkılarla genişletilebileceği söylendi. Onları da sen yaz. Sen yaz, ben ana metne eklerim.
Troçkinin kızıl ordusu tarafından katledilen Kronştadlı işçilerin,
Eklendi. Sağol hatırlattığın için.
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Ifade_Ozgurlugu_Yaygaralari/23201
İlk kez okuyorum. Pek sevimli!
Mehmet Metiner’in de özgürlüğünü savunur musunuz sayın Zileli? Yoksa bu suç duyurusunu AKP iktidarına karşıtlık nedeniyle olumlu mu buluyorsunuz? Bence Metiner bu konuda tamamen haklı:
–
Mehmet Metiner’e suç duyurusu: Cumhuriyet artıkları
Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelde AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in kendisine ‘Cumhuriyet artığı’ dediğini ileri süren Avukat Ayla Yıldırım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Okulu tarafından düzenlenen bir panelde konuşmacı olarak katılan AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in Cumhuriyet ile ilgili yaptığı konuşmada sarf ettiği ‘Cumhuriyetin bir baas rejimi olduğu ve miadının dolduğu’ sözlerine gösterdiği tepki üzerine, Metiner’in korumalarına ‘Atın bu Cumhuriyet artığını’ dediğini öne süren Avukat Ayla Yıldırım İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Avukat Ayla Yıldırım’a CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ile CHP Kadın Kolları üyesi yaklaşık 20 kadın da destek vermek için adliyeye geldi. Avukat Ayla Yıldırım ve beraberindekiler suç duyurusu öncesi adliye binasının C kapısı önünde basın açıklaması yaptı.
“CUMHURİYET ARTIKLARI DİYEREK BAĞIRDI”
17 Ocak 2015 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi’nin düzenlenen Siyaset Okulu programına izleyici olarak katıldığını belirten Yıldırım, “Mehmet Metiner konuk olarak oraya geldi. Konuşmasına başlar başlamaz ‘Cumhuriyetin bir baas rejimi olduğunu ve miadının dolduğunu, Cumhuriyet nedeniyle ülkede sonsuz acılar yaşadığını’ belirtmesi üzerine kendisinin ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekili olduğunu, milletvekili maaşı aldığını ve milletvekili yeminini’ kendisine hatırlatmam üzerine beni ve benimle beraber orayı terk etmek isteyen arkadaşlarımıza ‘Cumhuriyet artıkları’ diyerek bağırdı ve korumalarından, bizim dışarıya atılmamızı istedi” diye konuştu.
“Artık; bitmiş bir şeyin ardında kalan parçalardır” diyen Yıldırım, “Biz hiçbirimiz artık değiliz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti ayaktadır ilelebet te ayakta olacaktır. Üstelik Milletvekili yemini etmiş ve maaşını aradan alan bir kişinin bunu söylemesi abesle iştigaldir. Bu nedenle kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhuriyet Savcılarına şikayet etmek için toplandık. Savcılığa hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi.
TANAL: EĞER BİR KARŞILAŞTIRMA YAPILACAKSA OSMANLI DÖNEMİNDE…
CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da eğer bir karşılaştırma yapılacaksa Osmanlı döneminde hulukun üstünlüğünün bulunmadığını, demokrasinin bulunmadığını, kadınların seçme ve seçilme hakkının bulunmadığını belirterek, Cumhuriyetle birlikte halkın teba olmaktan çıkıp çağdaş bir birey olduğunu söyledi. Tanal, “Atatürk Cumhuriyeti’ne ‘Cumhuriyetin artıklarısınız’ demek, Cumhuriyet rejimimizi aşağılama, yok etme, onla mücadele etme anlamına gelir. Toplantıya katılan kadın arkadaşlarımıza hakaret anlamına gelir. Hatta küfür anlamına gelir” dedi.
Konuşmaların ardından Avukat Ayla Yıldırım, AKP Milletvekili Mehmet Metiner hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılamak ve hakaret” suçlamasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/194409/Mehmet_Metiner_e_suc_duyurusu__Cumhuriyet_artiklari.html
iktidar yalakaları sadece teşhir edilmeyi hak eder.
komik tir yada degildir abd NATO ab nin yikilmasinda ki her projeye variz, gun zileli solculuk oynayabilir, biz bunun pesindeyiz, yasasin Stalin….https://www.youtube.com/watch?v=bjW3kMNaW2o
https://www.youtube.com/watch?v=Mt0SACqvubg duy bu sesi zilei stalinin militanlari pesinde ha geldiler ha gelicekler:))))
himmm evet anarsizm gercekten bi burjuva ideolojisiymis,:)))
Dünyamızda baya olumsuzluklar var bunlarda bizleri birey olarak sıkıyor yapacagımız tek yol kendimize ait komünler oluşturarak gerçek dünyamızı yaratmalıyız…
Özgürlükçülük konusunda eleştirel bir yazı;
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Dedikodulari_Cekisme_ve_Tepismeleri_Magazinleri_Birak_Ana_Temel_Konulara_Bak/24440
(İkinci Yazı)
Hayırlı Âdil Zarurî Baskılar
Hepsine katılamasak bile şu cümleler doğru değil midir?
BASKILAR iki ana gruba ayrılır: İyi, doğru, haklı, mantıklı, âdil, gerekli, hayra yönelik ve mutlaka yapılması gereken baskılar… Yanlış, zâlimâne, kötü, şer baskılar.
İyi baskıları reddetmek, sınırsız bir hürriyet istemek, herkes ne halt ederse etsin özgürlük var demek dünyanın, ülkenin, toplumun fesadına yol açar.
Baskı yerine disiplin de diyebiliriz.
Ahlaksızlığın, hırsızlığın, soygunların, haram rantların önlenmesi için idarecilere baskı yapılmalıdır.
Velhasıl bütün iyi şeylerin, işlerin hayata geçirilmesi için,
Bütün kötülüklerin önlenmesi için mutlaka ÂDİL, hakkaniyetli, insaflı, ölçülü olmak şartıyla baskı yapılmalıdır.
Elbette esası ve dayanağı olmayan keyfî baskı yapılamamalıdır. Böyle baskılar zulüm olur.
İyi, doğru, zarurî baskılar yapılmazsa toplumda anarşi çıkar.
Trafik konusunda gerekli baskılar yüzde yüz yapılmadığı için yollarımız mezbahaya dönmüştür.
Gerekli baskılar yapılmadığı için cinsel suçlarda patlama yaşanmaktadır.
Haram yiyen rantçılar baskı altında tutulmadığı için korkunç kötülükler yapılmaktadır.
Baskısız kalan eşkıya ve eşirra ülkeyi ve toplumu haraca kesmektedir.
Devlet idam cezasını kaldırdığı için en olmayacak sudan sebeplerle tavuk gibi adam öldürülüyor. Katile idam cezası vermek doğru ve âdil bir baskıdır.
Okullardaki baskıyı kaldırırsanız ne olur? Eğitim anarşisi ve kaosu olur.
Dünyanın en ileri, en medenî ülkelerinde bile hayatın düzenini korumak için baskılar, sınırlar bulunmaktadır.
Singapurda bazı baskılar olmasaydı o küçük ülke bu kadar güçlenebilir ve dünyaya örnek olabilir miydi?
Gerekli disiplin ve baskı olmadığı için toplum dağılmaya, çözülmeye başlamıştır.
İnsanlar sadece kendi vicdanlarıyla ve akıllarıyla kendilerini derleyip toparlayamaz.
Yakın tarihimizde Türkiyede adalete, millî kimlik ve kültüre aykırı deli saçması, şeytanî baskılar yapılmış, iyi şeyler yasaklanmış, kötü şeyler mecburî kılınmıştı. Elbette böyle baskılar beğenilmez, doğru bulunmaz ama âdil baskıların mutlakta yapılması gerekir.
Hürriyet var, ne halt edersen et, sana kimse karışamaz, baskı yapamaz, cinsel konularda sonsuz hürriyet, ahlak konusunda olsun, canının her istediğini yap zihniyeti ve sistemi bizi çökertiyor. Böyle giderse iyice batacağız.
Modern Kölelikler
Bugünkü insanların kendilerini hür sanmaları kuruntudan ibarettir. Evet zamanımızda eskiden olduğu gibi kölelerin parayla alınıp satılmaları yoktur ama üstleri hürriyet şallarıyla örtülmüş bir yığın kölelik vardır.
Günde saatlerce tv seyreden bağımlılar kendilerini hür mü sanıyor?
Sabahleyin evden işe, akşam işten eve gitmek için üç dört saat harcayanlar hür müdür?
Okullarda resmî ideolojinin, vesayet rejiminin maval ve hurafeleriyle “aydınlananlar” hür insan olabilir mi?
Dizikolikler ne kadar hür olabilir ve kalabilir?
Yedikleri gıdalarda, içtikleri meşrubatta beş yüz çeşitten fazla hormon, kimyevî madde, aroma, boya, koruyucu madde, sun’î gübre bulunan insanı siz hür mü sanıyorsunuz?
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Yaslari_Kucuk_Akillari_Guduk_Beyinsizler/12974
-Heterosexist baskıya ve transfobiye uğrayan bütün transların.
-Pezevenklerin, mafyanın sömürüsü altında olan ve toplumun ahlakçı baskısına uğrayan transkadın ve kadın sex işçilerinin.