Kimine Saygı, Kimine…
Artıgerçek
1963 yılında çiçeği burnunda genç bir komünisttim. 1980’lerde, 102 yaşında ölen annemin amcası Ahmet Rıfat Kemerdere, o zamanlar sanırım benim şimdiki yaşlarımda (75) eski bir emniyetçiydi. Benim, Stalin’i savunan, henüz 20’lerine varmamış genç bir komünist olduğumu öğrenince, 1940’larda, Ankara Emniyet Müdürü’yken yaşadığı bir olayı anlatmıştı. Ankara’daki fabrikalardan birinden, “Komünist” oldukları ihbarıyla iki kasketli işçi getirilmiş önüne. İşçiler “komünist” oldukları iddiasını kararlı bir şekilde reddetmişler. Anlattığına göre, “verin bakayım şu kasketlerinizi bana” demiş. İşçilerin kasketlerinin iç tarafında, ortadaki mikalı bölümde birer gazete parçası varmış. Gazete parçalarını oradan çıkarıp öbür yüzüne bakmış: Stalin’in fotoğrafı. İnkâr edilemeyecek bir “kanıt”! Hikâyenin gerisi kalmamış aklımda ama benim gibi genç bir komünistin göğsünü kabartmıştı bu hikâye. “Stalinizm saplantısı” içinde olduğumu düşünenleri belki biraz şaşırtacağım ama o işçilerin inanç ve bağlılıkları beni bugün bile duygulandırır. Sovyetler Birliği ve Stalin hakkındaki bütün bilgileri, o zamanın TKP’si tarafından kendilerine anlatılanlardan ibaretti. Sovyetler Birliği bir “işçi cenneti”ydi ve Stalin “işçi sınıfının” babasıydı. Davaya inanç, belki de yalanın ve yanılmanın büyüklüğüyle doğru orantılıydı.
O zamanın komünistleri, Sovyetler Birliği’nde gerçekte olanlardan, Gulag kamplarından, işçilerin aslında en yoğun baskı altında bulunduğundan, savaş sanayiinde çalışan işçilerin sabah vardiyasını kaçırır da cezalandırılırız korkusuyla geceleri fabrikada yatıp kalktıklarından, Sovyet komünistlerinin en ağır baskıya uğradığından, işkence gördüklerinden, yığınlar halinde ölüme gönderildiğinden kesinlikle haberdar değillerdi. Belki kulaklarına bir şeyler geliyordu ama bunları da “burjuvazi”nin propagandası olarak reddediyorlardı. Şu işe bakın ki, o dönemde komünistler, Türkiye’de ve başka birçok ülkede Sovyetler Birliği için işkenceye uğrar, komünist oldukları için Sansaryan Hanı’nın bodrumlarındaki tabutluklara kapatılır, canlarını verirken, “işçi cenneti” olduğu söylenen Sovyetler Birliği’ndeki yoldaşları da “halk düşmanı” olarak acı çekiyor, yığınlar halinde can veriyorlardı. Bu, bence tarihte görülmemiş ölçüde büyük bir trajedidir.
Benim gençlik dönemimde de komünistlerin yanılgısı devam ediyordu. Stalin’i bizden önceki komünistler gibi, inançla savunuyorduk. Semin dayımın, “Sovyetler Birliği’ndeki işçiler de sömürülüyor, ağır baskı var” sözlerini gülerek karşılıyor, “burjuva yalanlarına” karşı “şerbetli” olduğumu gösteriyordum. Zaten dayımın da bu konudaki bilgisi kısıtlıydı aslında. Sovyetler Birliği ve Stalin hakkında bugün sahip olduğumuz bilgilerin yüzde birine bile sahip değildi. Bu yüzden, biz ne kadar Sovyetler Birliği taraftarı papağanlarsak, çok sevdiğim, yüce gönüllü bir insan olan Semin dayım gibileri de o kadar Sovyetler Birliği karşıtı papağanlardı. Bilgileri, bizden çok da fazla değildi.
Yıllar geçti ve önce küçük bir Troçkist azınlığın çevirdiği kitaplarla (örn. Isaac Deutscher’in Troçki ciltleriyle) vb., ardından Batı entelijansiyasının Stalin’in ve Sovyetler Birliği’nin gerçek yüzünü ortaya koyan çevirileriyle, anarşistlerin vb. anlattıklarıyla, uzun yıllar çelik kapılar ardında gizlenmiş gerçekler yavaş yavaş bizleri çarpmaya başladı. Artık orta yaşlara geldiğimizde 50-60 yıl öncesinin gerçekleriyle aydınlanmış komünistlerdik. Bu süreç içinde ben ve diğer bazılarımız anarşizme doğru da ilerledi. Artık SBKP (B) (Proleter Devrimci Aydınlık, 1970) adlı kitabın dünyanın en büyük yalanlar kitabı olduğunu biliyorduk. Bütün bunlar ortaya çıktıktan sonra, hâlâ eski yalanları tekrarlayanlara, 1940’ların inançlı işçilerine, tabutluklarda direnen komünistlere duyduğum gibi saygı duymam imkânsızdı. O zamanın komünistleri aldanmış ama kimseyi aldatmaya kalkmamışlardı. Günümüzdekiler ise, bile bile yalan ve aldatma yolunu seçmiş, gerçeğe sadakat duyguları kalmamış aparatçıklardı.
Hele bugüne gelirsek durum daha da vahimdir. Artık Sovyetler Birliği diye bir ülke yok. O topraklarda, başında Putin adlı bir otokratın bulunduğu Rusya Federasyonu adlı bir devlet var. Bu devlet, Putin’in de açıkça belirttiği gibi, esasen Çarlık devletinin mirasına sahip çıkıyor. Bununla birlikte, Rusya’nın topraklarını genişleten Stalin’e de bir selam çakmaktan geri kalmıyor. Stalin’in mirasının takipçisi olan “Avrasyacı” Rusya komünist partisi, Putin rejiminin baş destekçilerinden.
Putin, bugünkü Rus devletinin çıkarları açısından bile çılgınlık sayılacak bir kararla, Rus milliyetçileri açısından “yavru vatan” addedilen Ukrayna’ya saldırı ve işgal emri verdi iki ay önce. Ve Rus ordusu (ki Kızıl Ordu’nun devamıdır; gelenekleriyle, vahşetiyle, her şeyiyle) on binlerce Ukraynalı ve Rus askerinin hayatı, on binlerce Ukraynalı’nın ölümü, yüz binlerce sivilin evini barkını kaybedip çoluk çocuk, göçmen olarak yollara düşmesi, ağır bombardımanla, insanların yanı sıra, toprağın ve suyun, her şeyin öldürülmesi, zehirlenmesi, binaların yerle bir edilmesi vb. pahasına Ukrayna’nın şehirlerini yakıp yıkmaya, ülkeyi işgal etmeye girişti. Ukrayna ise haklı olarak direniyor işgal girişimine.
Bugün artık her şey ortada. Gizli kapaklı bir şey yok. Yıkım görüntüleri bile anında yansıyor medyaya. Artık aldatma yok. Aldanma da. Putin’in “neo-nazileri” yok etme argümanı bile gerçeklerin yanında hiçbir inandırıcılık taşımıyor.
Savaşa ve işgale karşı çıkan bir kısım komünist ve solcu arkadaşı tenzih ederim ama günümüz komünistlerinin ve solcularının ağırlıklı bölümü, Rusya’nın işgalini açıkça destekliyor, bunun bir NATO-Rusya savaşı olduğunu ya da Ukrayna hükümetinin “neo-nazi” olduğu yalanını ileri sürerek bütün bu yıkımı haklı göstermeye çalışıyorlar.
Artık aldanma yok, hatta kısır aldatma teşebbüsleri bile “dostlar alışverişte görsün” kabilinden yapılıyor. Dahası, bazılarının gözü o kadar dönmüş ki, saldırganlıklarını, Hitler ve Stalin’den bile daha açık bir şekilde ifade edebiliyorlar. Geçenlerde, benim facebook sayfamda bu konuda yapılan bir tartışmada, biri (ismi ve paylaşımı duvarımda duruyor), Ukrayna halkı için, “Bu tür faşist iktidarları seçtikleri sürece ölüm dâhil her şeye katlanacaklar” diye bile yazdı. Bu paylaşıma cevabım, “benim açımdan tartışma bitmiştir” oldu.
Kasketlerinin içine, inançlarını temsil ettiğini sandıkları Stalin’in fotoğraflarını gizleyen o inançlı komünist işçilerin önünde saygıyla eğiliyorum.
Stalin’in bütün cinayetlerini onaylayan ve “bizden olmayan düşmanımızdır” mantığıyla geçmişte ve bugün halkların “katlinin vacip” olduğunu ileri sürenleri ise…
Neyse, kötü söz sahibine zarar verir.
Gün Zileli
24 Nisan 2022
“Neonazileri görmem, göremem” oyununuz “bile bile lades” kabilinden, “severek aldandım” makamından, “bile isteye kanmacanın” dibine asıl sizin vurduğunuzu gösteriyor. Neonazi çetelerin onca yıldır Rus halkına tertipledikleri katliamları, tecavüz, gasp, işkence ve soykırımları, üstelik tüm bunların devlet eliyle desteklendiğini ve bir noktadan sonra hükümet güçleriyle faşist çetelerin bütünleşmelerini… nasıl da “ustaca” görmüyorsunuz. Pes vallahi! Aynı BBC, CNN gibi… gösteriyoruz gösteriyoruz, hani nerede göremedik diyorlar, diyorsunuz. Ama biz inatla gerçeği yüzünüze haykırmaya devam edeceğiz, sizin için değilse bile bu hünerlerinizle aldatabileceğiniz iyi niyetli kişiler için yapacağız bunu. Faşistler için ise ceza vaktidir. Tartışma bitmiştir dediğiniz gibi, bizler için de aynı geçerli. Faşistlere hüküm çoktan verildi, kalemleri kırıldı, feci sonları artık kaçınılmazdır. Kahrolsun faşizm! Yaşasın Rusya Federasyonu!
bir de biraz “adil” olup Ukrayna’nın şehirlerinin, sivil halkın bombalanmasını görseniz diyordum.
Amaç üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi?
Sayın Zileli,
1. Stalin’nin günahlarını saymaktan bıkmadınız mı?
Bozuk plak gibi hep aynı şeyleri yazıp durmayın lütfen.
2. Ukrayna meselesindeki hümanist argümanlarınız samimi ve tutarlı değil. Sizin amacınız gerçekleri bulup yazmak değil bağcıyı, Rusya’yı, dövmek. Bunu nerden anlıyorum?
Şuradan: Ukrayna’daki gelişmeleri tek yanlı olarak ABD-NATO-EU-İngiltere’nin ana akım medyasından takip ediyorsunuz ve orda okuklarınıza Stalin’nin günahlarını da ekleyip okuyucularınıza “gerçekler” olarak sunuyorsunuz.
Bu konuda samimi ve tutarlı olmadığınızı şurdan anlıyorum: 2014 yılından beri Ukrayna devletinin ve sivil faşistlerinin terörüne maruz kalan Donbass’daki rusça konuşan ukrayna vatandaşlarının acıları ilgi alanınıza hiç girmezken ukraynaca konuşan ukrayna halkının acılarını dramatize edip duruyorsunuz.
3. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri saldırısını kışkırtan, uygulansa Donbass sorununu çözecek olan Minsk anlatmaşını sabote eden bizzat ABD’dir.
4. ABD’ye güvnerek, ABD ile sıkı işbirliğine girerek rus düşmanı devlet politikasını milli güvenlik belgesine koyan ve uygulayan bizzat Ukrayna devletidir.
Rusya’nın askeri harekatından iki gün önce Almanya başbakanı Şolz ile görüşen ve tansiyonu düşürme sözü veren fırıldak Zelenski, Şolz Almanya’ya döndükten sonra Donbass bölgesinde bir anaokuluna top atışı yaptırarak Rusya’yı askeri harekata kışkırtmaya devam etmiştir.
5. ABD ‘nin sırt vermesi ve sırt sıvazlamasıyla Rusya ile askeri çatışmayı kışkırtan, bunu milli güvenlik belgesinde açıkça yazan ve devlet politikası haline getiren Ukrayna devletinin bizzat kendisidir.
Hangi amaçla? Kırım’ı Rusya’dan geri almak ve Donbass’a özerklik tanımaMak için.
6. Üçlü çete: ABD-İngiltere-Ukrayna.
Bu üçlü çete kendi çıkar ve hırsları için dünyayı nükleer bir savaş sürüklemekten çekinmeyecek kadar gözü kara.
Bu üçlü çete AB ile Rusya’yı daha fazla karşı karşıya getirmek için savaşı Moldava’ya sıçratmaya çalışıyor, Moldava’da askeri provakasyonlar yapıyor.
Sayın Zileli,
kusura bakmayın ama bu üçlü çetenin askeri faaliyetlerini takip edip bu tehlikeye dikkat çekmek yerine sadece rus karşıtı propaganda yapmak, Stalin’nin günahlarını bilmem kaç binince defa saymak, günahı olmayan sivil halkın acılarını dramatize ettikçe etmek, bununla yetinmek gafilliktir, gaflettir bana göre.
ya işgali gözlerden kaçırmaya çalışanlara ne demeli…
Zileli sormuş: işgli gözden kaçırmaya çalışanlara ne demek lazım?
Aydınlık grubu gibi Amerika-Avrupa’ya kaşı avrasyacı bir bakış açısı ile Rusya’nın askerini harakatını destekleyenlerin gerekçeleri ve argümanlarının tek çıkış noktası T.C. milli devlet çıkarlarıdır.
Tekrar edeyim: Aydınlık grubu sosyalist yada stalinci olduğu için Rusya’yı desteklemiyor.
Sayın Zileli, siz de artık sapla samanı birbirine karıştırmaktan vazgecin.
Aydınlık grubu sosyalist politika yapmıyor, güya real politika yapıyor.
Aydınlık grubunun real politikası ise yüzde yüz T.C. milli çıkarlarını baz alıyor.
Aydınlık grubuna göre, Amerika-Avrupa inişe geçmişken başını Çin ve Rusya’nın çektiği Avrasya cephesi yükselişte.
Aydınlık grubuna göre Amerika-Avrupadan artık TC.’ye dost olmaz.
Yüzümüzü Avrasya’ya dönmemiz lazım.
Dünya siyasetini böyle okuyan bir bakış açısı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri harekatını ve bu harekatın olası başarısını Amerika-Avrupa cephesinin zayıflaması, Rusya-Çin cephesinin güçlenmesi olarak gördüğü için Rusya’nın askeri harekatını destekliyor ve başarılı olmasını umuyor.
Kısaca Aydınlık grubu Rusya’nın askeri harekatı ahlâki midir, haklı kim haksız kim vs. sorular sormuyor, bunu gerekli de görmüyor.
Zileli soruyor, bunlara ne demeli? Hiç birşey de diyemezsin.
Bu da bir bakış açısıdır. Yanlış buluyorsan eleştirirsin.
Zilelinin ilkesi sanırım şöyle: Politikada doğru bir pozisyon almak istiyorsan Aydınlık grubunun tutumuna bak; Aydınlık grubunun savunduğunun tam tersini savun, kesin doğrudur.
1. Bu savaşı Ukrayna devleti ABD-NATO (kımen AB de dahil) adına bir vekalet savaşı olarak yürütüyor.
Evet bu savaş bir Rusya-NATO savaşıdır.
NATO ve müttefiklerinin gerek savaştan önce gerekse iki aylık savaş esnasında Ukrayna’ya yaptığı askeri-istihbarat-finansiyel yardımın korkunç devasa miktarına bakarsak bu savaşının bir Rusya-NATO savaşı olduğu apaçık ortada.
2. Bu demek değildir Ukrayna kendini NATO için feda ediyor.
Ukrayna devleti bu savaşı ABD ve İngiltere ile beraber bizzat planlamış, kışkırtmış ve hazırlığını da ona göre yapmıştir.
Ukrayna devleti ve fırıldak Zelenski bu savaş ile Kırım’ı Rusya’dan geri almayı ve Donbass bölgesinin özerkliğini bitirmeyi umuyor.
Aydınlık grubu, nasyonalist ve Stalinisttir. Onun tam zıddı doğrudur elbette.
Türkiyeli solcuların ve liberallerin çoğu Batı bloku ile Rusya arasındaki Ukrayna vekalet savaşında (“Rus-Ukrayna savaşı” değil) Batı’dan çok Batıcılık yaparken, bazı Batılılar bile meseleye objektif bakabiliyor. Aşağıdaki yorumda olduğu gibi;
“This war never would have happened without Washington’s relentless NATO push eastwards since the collapse of the Soviet Union. Not to mention its direct meddling in Ukraine’s internal affairs, including its involvement in the 2014 c/o/u/p. This is classic U.S. proxy war planning. Exploit, arm and exacerbate existing divisions between a foe and its neighbour. Then pour fuel on the fire from a safe 6000 miles away.”
“ya işgali gözlerden kaçırmaya çalışanlara ne demeli…”
Ukrayna işgal edilmemiştir çünkü aslında “Ukrayna” diye bir ülke yoktur. Daha doğrusu “Yugoslavya” veya “Osmanlı” ne kadar bir “ülke” ise Ukrayna da öyledir. Ancak ideolojik diktatörlük veya silah zoruyla bir arada tutulabilecek yapay bir coğrafyadır. Veya klişe bir ifadeyle “kağıttan kaplan”dır.
Sosyalizm çöktüğünde “Yugoslav ülkesi”, Osmanlı hanedanı çöktüğünde de “Osmanlı ülkesi” dağıldı, çünkü temelleri çürüktü. Ukrayna da ABD ve NATO kuklası, zorlama, zıpçıktı bir devlet olduğundan bu destek çekildiğinde dağılmaya mahkumdur.
Kırım ve Donbas bölgeleri ise zaten Rus coğrafyasına aitti, önceden Ukrayna’nın bile değildi.
öğreniyoruz ki “zıpçıktı” olmayan devletler de varmış. O neyse de ben Ukrayna derken, bir devleti değil, üzerinde insanların yaşadığı bir ülkeyi kastetmiştim. Hafızam beni yanıltmıyorsa Hitler de Polonya diye bir ülke ya da Polish diye bir halk olmadığını öne sürmüştü.
Bazı devletlerin temelleri sağlamdır. Bazılarınınki daha zayıftır. Bazılarınınki ise çürüktür. En ufak bir sarsıntıda yıkılabilir. Bunu söylemek, otomatikman o devletleri övmek veya yermek anlamına gelmez.
Örneğin dünyanın en kanlı emperyalisti ABD’nin temelleri sağlam atılmıştır. Pek çok ulustan daha genç olmasına rağmen.
TC’ninki, çürük olmasa da zayıftır. Tek Parti ve darbe rejimleri, ya da kronik hükümet krizlerinin gösterdiği üzere.
Ukrayna ve Suriye gibi ABD ya da Rus kuklası rejimlerinki ise çürüktür.
Ayrıca Ukrayna’dan farklı olarak, Polonya diye bir ülke, kimlik ve halk yüzyıllardır vardır. Uzun dönemler başka devletlerin yönetimi altında yaşamış olsalar bile.
Oysa Ukrayna kimliği 19. yy’da icat edilmiştir. Daha önce Ukrayna sadece bir coğrafyanın adıydı. Ukraynaca konuşan Slavlara da genellikle Rus denir, aralarında bir ayrım yapılmazdı.
Sizden onay almak için hangi yüzyıl gerekiyor?
Kürtler: Dağ Türkü
Araplar: Çöl Türkü
Bulgarlar: Ova Türkü
Yunanlılar: Deniz Türkü
Kıbrıslılar: Ada Türkü
Macarlar: Avrupa Türkü
Afrikalılar: Siyah Türk
Birilerinden onay istemeye gerek yoktur. Bunun yanıtı bizzat hayat tarafından verilir.
Hangi yüzyıl olduğunun da bir önemi yoktur.
Zoraki sistemler yürümez, tutmaz. Uzun vadeli olamazlar.
Çökmeye mahkum devletler ve rejimler eninde sonunda çökerler.
Nazi Almanyası, Faşist İtalya, SSCB ya da Yugoslavya’da olduğu gibi.
Sayın Zileli
Dünkü yanlışınızın farkına varmanız, bu gün (yine) yanlışa düşmenize engel olmamış.
– “Rus ordusu kızılordunun devamıdır. Vahşetiyle gelenekleriyle” Sayın Zileli ABD veya Fransa veya Çin ordusu ne kadar vahşi ve acımasızsa Rus ordusu da o kadar acımasızdır. Bunlar yalnızca Kızılorduya özgü niteliklermiş gibi ifade etmeniz çok doğru değil.
– “Nato Rusya savaşı yalanını pompalıyorlar. ” siz görmüyor veya görmek istemiyor olabilirsiniz ancak savaş tam da söyledikleri gibi Rusya Ukrayna arasındadır. Rusya’nın en önemli talebi, Ukrayna’nın Nato üyeliği isteğinden vaz geçmesiydi. Ukrayna üyelikten vazgeçtiğini açıklamış olsaydı, Rusya’nın saldırısı işgal olarak görülebilirdi.
– Olayları bağlamından koparırsanız veya bağlamı görmezden gelirseniz, geriye sığ ve çiğ “Rusya saldırdı. Ukrayna halkı şanlı direniş gösterdi” saptaması kalır.
Mesela;
Nato’nun varlık nedeni ortadan kalktığı halde, neden varlığını sürdürüyor sorusu eksik. Sayın Zileli Nato varlığına devam etmenin ötesinde (Helsinki mutabakatına rağmen) son 30 yılda üye sayısını ikiye katladı. Ve yeni üyelerin tamamı SB bakiyesi ve Rusya’nın sınır komşusu. Zahmet edip haritayı inceleseniz, ablukanın son halkasının Ukrayna olduğunu göreceksiniz. Başka hangi sorular eksik.
Askeri anlamda hiç bir değeri olmayan SB bakiyesi ülkeler dahi Nato’ya üye kabul edilirken; 2000 yılındaki Putin’in “Bizi de Nato’ya alın” teklifi neden dikkate alınmadı. Şimdi soru şu. Nato savunma örgütü mü? Cevap evet ise; Lİtvanya, Estonya, Slovakya vs. gibi ülkeler üyeliğe kabul edilirken (Artık savunma gücüne ne kadar katkı sağlayacaklarsa) Rusya’nın dışarda bırakılması mantıklı mı?
Yok eğer Nato savunma örgütü değil de ABD nin savaş aparatıysa, düşman unsur Rusya’dır. (S400 olayında da bu doktrin teyit edildi zaten. ) O halde Ukrayna üyeliğiyle bu abluka tamamlanacağından, Rusya’nın müdahalesi saldırıdan çok nefsi müdafaa değil mi?
– “Bu gün her şey ortada” Sayın Zileli ortada dediğiniz her şeyin kaynağı; dün Suriye’de beyaz baretliler tezgahını kuranlardır. Az geriye gittiğimizde aynı merkez Saddam’ın kitle imha silahları var. Irak’a müdahale edilmesi şart dedi. “Bu gün her şeyi ortaya koyan” odak 50 sene önce de “Tonkin Körfezi saldırısını” ortaya koymuştu. Elbette savaşın mağduru her zamanki gibi sivil halk. Bu değerlendirmeleri yaparken savaşın mağdurlarına üzülmediğimiz gibi bir sonuç çıkarmayın.
Sayın Zileli savrulduğunuz yer gerçekten üzüntü verici. Nato ve bağlı kuruluşları dahi sizin kadar Natocu değil.
Son not. Ayakkabısını düzgün bağlayacak akla dahi sahip olan hiç kimse Rusya’yı ideolojik gerekçelere dayanarak haklı görmüyor.
Gün Bey, savaşın Ukrayna’nın piyon olarak kullanıldığı bir Nato-Rusya kapışması değil de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali olarak okumak bizi yanıltmaz mı? Sonuç olarak Nato’nun Ukrayna’yı savaştan önce de şimdi de desteklediği apaçık değil midir? (Kuşkusuz savaşın bir Nato-Rusya savaşı olması Rusya’yı haklı çıkarmaz. Savaşa ve işgalciye (bu durumda Rusya) her zaman karşı çıkmak gerekir)
NATO savaşın içinde değil. Sadece destekçi konumunda. Savaş, işgalci Rusya ile işgale karşı direnen Ukrayna silahlı güçleri ve halkı arasında cereyan ediyor.
İkna olduğumu söylemem ama cevabınız için teşekkürler Gün Bey, iyi günler dilerim