Kalıplar… Kalıplar…
Artıgerçek
Yanlış fikirlerin, yargıların, önyargıların, yanlış dil kullanımlarının ve kalıp sözcük ya da deyişlerin yayılma hızı, tutunması ve direnci herhangi bir virüsten daha fazladır. Hele televizyon ve sosyal medya çıktıktan sonra.
Televizyon haberlerinden başlayalım.
… polis tarafından kıskıvrak yakalandı…
Yani bu öyle bir polis ki, mutlaka kıskıvrak yakalıyor. Görevi de kıskıvrak yakalamak zaten. Sadece yakalarsa polis olarak görevini layığınca yerine getirmiş olmayacak.
… etkisiz hale getirildi…
Ne oldu? Sözü edilen kişinin eli ayağı bağlanıp kıpırdayamayacak hale mi getirildi? Kolları mı kırıldı. Artık hayatı boyunca herhangi bir şeye etkide bulunamayacak mı? Yoksa öldürüldü mü? Galiba sonuncusu. Öldürüldüğüne göre artık etkili olamayacak. O zaman neden “öldürüldü” denmiyor peki? Öyle ya, devlet öldürmez, sadece etkisiz hale getirir! Siz gerisini anlayın artık.
… bütün çabalara rağmen kurtarılamadı…
Şüphesi olan mı var? Biri bir kaza geçirmişse ya da yaralanmışsa tabii ki onu kurtarmak için her türlü çaba gösterilecektir. Peki, bu neden her seferinde belirtilir? İnsanları her türlü şüpheden azade kılmak için olmalı. Yani devlet ya da onun sağlık kurumları hakkında herhangi bir şaibe kalmasın isteniyor. Demek “her türlü çabanın” gösterilmediği durumlar olabiliyor ki, bunu belirtmek gereğini hissediyorlar.
… cansız bedenine ulaşıldı …
Neden “cansız beden” deniyor? “Canlı bedenine ulaşıldı” diye bir deyiş yok örneğin. Galiba “cesedine ulaşıldı” dememek için. Ceset, irkiltici bir deyiş. Bunun yerine “cansız beden”i bulmuşlar ama bu da biraz komik kaçıyor doğrusu. “Ölü bedenine” dense, o da olmaz. Eh ne yapalım, buna da katlanacağız ister istemez.
… sözde bölge sorumlusu…
En gülünesi deyişlerden biri. “Sözde” olduğuna göre demek örgütün gerçek bölge sorumlusu değilmiş. Ben sanığın yerinde olsam bunu masumiyetimin kanıtı olarak gösteririm. “Efendim, belirtildiği gibi ben sözde sorumluyum, yani gerçek sorumlu değilim” derim yargıca.
… hain darbe girişimi…
Bu da devletin zorunlu kıldığı kalıplardan biri. Geçen gün bir TV kanalında bir muhabir haberi verirken “hain”i söylemediğini fark etti ve telaşla geri dönüp, bu sefer “hain darbe girişimi” diye düzeltti. Ne olur ne olmaz! Darbe girişiminden söz ederken bu yaftayı kullanmanız zorunlu. Giderek “hain saldırı” vb. gibi türleri de geliştirildi. Bir zamanlar bazı ülkelerde yaygın olan “halk düşmanı” yaftasını pek hatırlatıyor. Kısacası, devletlerin özel sözlüğü vardır.
… düzensiz göçmenler…
Bu da, son günlerde yaygınlaşan bir deyiş. Sanki bir de “düzenli” göçmenler varmış gibi. Ne kastediliyor? Başka ülkelerde baskılardan ya da ekonomik sıkıntılardan kaçan ilticacıların ülkeye kaçak yollardan girmesi tabii ki. Evet ama kendi pasaportuyla, kaçak olmadan girse göçmen değil, turist olurdu. Bu yüzden göçmenlerin hepsi kaçınılmaz olarak “düzensiz”dir. Amerika henüz Afganistan’ı terk etmeden ve Taliban iktidara gelmeden kısa süre önce, genç Afganistanlı erkekler, oldukça “düzenli” bir şekilde dağlardan Türkiye’ye girdiler. Bu sefer de bizim, sınırlarına “namusu” kadar düşkün muhalefetimiz bu “düzenli göçmenlerden” kuşkulandı. Hepsi genç erkek olduğuna göre bunlar buraya iktidarın gayriresmî askeri olmaya geliyorlarmış.
Büyük ihtimalle bu genç insanlar, dağılan kukla Afganistan ordusunun mensuplarıydı. Taliban’dan acilen kaçmak gereğini duyduklarından doğal olarak eşlerini ve çocuklarını geride bırakmak zorunda kalmışlardı. Kısa süre sonra, geçtiğimiz ayın sonuna doğru Taliban iktidara geldi. Bu sefer bizim seküler muhalefetimiz, daha on beş gün önce bu genç insanlar hakkında söylediklerini unutup, bunların Taliban zulmünden kaçan insanlar olduğunu söyleyerek merhamet gösterilerinde bulundu. Bana kalırsa, “düzensiz göçmen” diye bir şey yok ama “düzensiz muhalefet” diye bir şey var.
Son günlerde kulakları tırmalayan bir medyatik deyişe de yer verip bu faslı kapatayım.
… Filelerin sultanları…
Yok yok fillerin sultanı değil, filelerin sultanı. Ben ilk seferinde “fillerin sultanı” diye anlamıştım da onun için vurguluyorum. Türkiye’nin kadın voleybol takımına bu adı uygun buldu medya ve televizyon kanalları ve bir anda orman yangını gibi yayılıp herkesin diline düştü. Anladığım, bir başarı vurgulanmak isteniyor. Evet ama bunun için “sultan” gibi demode, hatta bana soracak olursanız iğrenç bir deyimi kullanmaya neden gerek görüldü acaba? Yoksa bu, yeni Osmanlıcılık modasının en arabesk ifadesi mi? Ya da kadın dememek için sultan demeyi tercih etmiş olabilirler mi? Biliyorsunuz, şu meşhur “bayan” sözcüğü de bu yüzden geçmişte bir salgın gibi yayılmış, “bayan gerillalar” ya da “doğan bebek bayan mı?” gibi komediyle absürd karışımı noktalara evrilmişti. “Sultan” denince aklıma, sarayın harem kısmında, haremağalarının nezaretinde, cariyeler arasında dolanan padişahın gözdelerinden biri geliyor. Ben olsam voleybolcu kadınların yerinde, aniden bir “küt iner” ve bu iğrenç deyişi kabul etmediğimi net bir şekilde ortaya koyardım. Fakat galiba deyişten memnunlar ki, hiç sesleri solukları çıkmadı bu konuda şimdiye kadar. Gerçi, twiterde “Filenin Şahane Kadınları” diye alternatif bir hachtag # açıldığını da belirteyim bu arada.
Bir de yaygınlaşan yanlış kullanımlar var ki, kendimi asabi bir dilbilgisi hocası pozisyonunda görme ihtimalini dikkate alarak aslında bu konuya girmekten bugüne kadar kaçındım. Fakat yaygın yanlış kullanımlar o kadar ortalığı sarmış durumda ki kendimi tehlikeye atmamak bencillik olacak.
Bu hatalar, esasen sosyal medyada ve daha çok da sol çevrelerde epey yaygın.
En büyük yanlış kullanım hatası, “vazetmek”le “vaaz vermek”i birbirine karıştırıp “vaaz etmek” diye Türkçede olmayan bir terim icat etmektir. Oysa “vazetmek” ortaya koymak demektir ve vaaz vermekle ilgisi yoktur. Bazıları vaaz vermeye pek meraklı olduklarından…
“Tabii” sözcüğü artık yaygın olarak “tabi” diye kullanılmaktadır. Oysa Türkçede tabi olmak anlamında “tabi” diye bir kelime de vardır. Sinema altyazılarında bile tabii sözcüğü tabi diye yazılıyor.
Bir de “dahi” anlamında “de” “da” eklerinin ayrı yazılması gerekirken bunlar birleşik yazılıyor ve daha da vahimi, “de” “da” ekleri “te” “ta” haline geliyor. Örnek verecek olursam, “Ayrılsakta beraberiz” denebiliyor. Oysa doğrusunun, “ayrılsak da beraberiz” olması gerekiyor.
Bunları söylerken dilde tutucu olduğumun düşünülmesini hiç istemem. Toplumsal hayatı muazzam bir canlılıkla yansıttığı ve değişimin en önünde gittiği için dilde tutuculuk sökmez. Öte yandan, daha yeni kaybettiğimiz Ferhan Şensoy gibi sanat ve dil ustaları dilin dinamizmiyle çok anlamlılığa ulaşmasını bilmişlerdir. “Ferhangi Şeyler” gibi örneğin. Bitirirken, kız kardeşim gibi sevdiğim, eşi, yazar ve oyuncu Elif Durdu’ya selamlar buradan. Ferhan’ı çok özleyeceğiz.
Gün Zileli
6 Eylül 2021