Değişmeyen Kafalar, Diktatörlüğün Müttefiki Olur!
Özeleştiri yaparmış gibi yapan herkese inanmamak gerekir. Koşullar nedeniyle sıkıştığı için müttefik değiştirmek zorunda kalmış, bu yüzden de geçmişteki hatalarından ders çıkartıyormuş gibi yapıyor olabilirler. Bunun en belirgin örneğini son iki yıldır AKP kurmayları ve bu partinin yandaş medyası vermektedir. Şu sıralar eleştiri oklarımızı mecburen sakındığımız, muhalefete düşmüş Cemaati de bu konuda pek samimi görmediğimi belirteyim. Samimi olsalardı, geçmişte iktidar gücüne dayanarak yaptıkları korkunç polisiye uygulamaları açıkça ve samimi bir şekilde ortaya koyarlardı.
Ne diyor AKP? Cemaat meğer bizi aldatmış diyor. Cemaat bütün sahte delillere dayanan davaları örgütlerken, meğer bu “masum”, “ağzı süt kokan” politikacıları ve yeni yetme ya da eski yetme yandaş medya mensuplarını aldatıvermiş. Sahte suçlamaları meğer sahi zannetmişler. Gelin de inanın.
İşin aslı ise başka türlü. AKP, o zaman Cemaatle büyük bir ittifak ve kader birliği içindeydi ve rakibi olarak gördüğü, kendisine itaat etmeyeceğini düşündüğü ordu mensuplarıyla bir kısım ulusalcıyı sahte davalar örgütleyerek içeri atmayı uygun gördü. Bunu da, kendi elleriyle polise ve adli makamlara yerleştirdiği Cemaatçiler aracılığıyla örgütledi, doğal olarak. İki yıl önce Cemaatle iktidar kavgasına girişince de bütün suçu onun üstüne yıktı, “aldatıldık” dedi ve o zamana kadar sahte deliller yoluyla içeride tuttuğu ordu mensuplarıyla ulusalcıları salıverdi. Dolayısıyla Ergenekon, Balyoz vb gibi sahte davalar da gümbür gümbür çöktü. AKP bununla da kalmadı, Cemaatçilerden fazlasıyla canı yanmış ulusalcılarla ve ordu mensuplarıyla, Cemaate karşı ittifaka geçmeyi önerdi. Aydınlıkçılar bu ittifak çağrısının üstüne balıklama atladılar ve AKP’nin Cemaate karşı kavgasında mızrak ucu olma görevlerini yerine getirmeye başladılar. Artık onların kayyumculuğunu bile yapıyorlar. Ordu çevreleri ise bu ittifak çağrısını buruk bir memnuniyetle karşıladı.
AKP, Cemaatle kavgaya tutuşur ve eski düşmanlarıyla barışırken, siyasi ve toplumsal bloklaşmalarda başka değişiklikler de oldu. Cemaatin yanı sıra Kürt ulusal hareketi de, AKP iktidarıyla çözüm sürecini yürütmekten giderek muhalefete geçti. Bunda iki önemli faktör belirleyici oldu: Birincisi, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık tutkusu; ikincisi, HDP eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş’ın özgürlükçü tutumu. Bu iki tutum, Dolmabahçe Mutabakatı’ndan hemen sonra, yani geçtiğimiz Şubat ayında kafa kafaya geldi ve her ikisi de aşağı yukarı aynı zamanda ortaya koydu kendini. Selahattin Demirtaş, Dolmabahçe Mutabakatı’na rağmen, özgürlükçü tutumda ısrar etti ve “Seni Başkan yaptırmayacağız” sloganını yükseltti. Bunun üzerine, Kürtlerin elden kaçtığını, dolayısıyla başkanlığının da gümbürtüye gideceğini gören Tayyip Erdoğan, seçimlerin yaklaşmakta olduğu ortamda milliyetçi Türk seçmene oynamaya kadar verdi ve “Türkiye’de Kürt sorunu olmadığı”nı ilan etti. Böylece karşılıklı kılıçlar çekildi ve AKP ile Kürtler arasında aşağı yukarı Anayasa referandumundan beri sürmekte olan zımni ittifak sona erdi. Gezi ayaklanması sırasında bile AKP’ye karşı mücadele konusunda ayak sürüyen Kürt ulusal hareketi tamamen muhalefete geçti, hatta HDP aracılığıyla sol muhalefetin önderliğini bile yapmaya başladı.
Ne var ki, Kürt hareketi içinde veya bu hareketin yakın destekçileri arasında bugün de AKP diktatörlüğünün niteliğini ve hatta onunla mücadelenin gereğini tam olarak kavrayamayan eğilimler olduğunu gözlemek mümkün. Örneğin, seçimlerden hemen sonra HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’in attığı ve bir an için ortalığı da, kafaları da karıştıran twitler bunun tipik örneklerinden biridir. Ayhan Bilgen’in attığı twitler, HDP’nin özellikle son bir yıldır izlediği diktatörlüğe karşı mücadele çizgisine tamamen aykırıydı ve AKP’ye, başkanlık sistemi konusunda pas atar nitelikteydi. Sanırım Selahattin Demirtaş’ın müdahalesiyle Ayhan Bilgen’in bu girişimi derhal geri alındı ve HDP’nin, başkanlık sistemine direneceği açıklandı acilen.
Fakat iş bununla da kalmıyor. Kürt hareketinin içinde ve onunla ittifak halinde olan insanlarda kafa karışıklığı halen devam etmekte. Aslında buna kafa karışıklığı demek de doğru değil belki. Kafa karışıklığından çok, kafaların eski paradigmalara çakılıp kalmış olması söz konusu gibi görünüyor. Örneğin yakın zamanda, Kürt ulusal hareketinin kadim dostlarından ve insan hakları konusunda gerçekten de bugüne kadar tutarlı bir mücadele vermiş olan Eren Keskin, Özgür Gündem’in kendisiyle yaptığı bir söyleşide, bu çakılıp kalmanın net bir örneğini verdi. Eren Keskin, AKP iktidarının Özel Harp Dairesiyle, kontrgerillayla anlaşmaya varmasının başlangıcını, “Ergenekon sanıklarının” “özür dilenerek” serbest bırakıldığı günde görmektedir. Buna benzer bir şekilde, Demir Küçükaydın da, AKP diktatörlüğünün “Ergenekon”la ittifaka girdiğini yazmaktadır sürekli olarak.
Şimdi tabii, eski ordu mensuplarını ya da çevrelerini, AKP’nin bir zamanlar içeri aldığı bir kısım ulusalcıyı, o zamanlar AKP’nin (ve bugün Cemaatin hâlâ) göstermek istediği gibi “derin devletin gizli örgütlenmesi ya da özel harp dairesi” olarak görmeye devam ederseniz bugün bunları söylemeniz doğaldır. Oysa bu görüş birçok bakımdan yanlıştır. Bunlar teker teker sıralanabilir ama üstünde durulması gereken en büyük yanlış, Ergenekon davasını açan AKP’nin o sırada devletle ya da “derin devlet”le, özel harp dairesiyle falan iş tutmadığını, hatta tersine, bunlarla o dönemde mücadele ettiğini ileri sürmek, yani o zamanki AKP’yi neredeyse demokratik bir güç olarak ilan etmektir. Eren Keskin’in söylediklerine inanacak olursak, AKP, “Ergenekoncu”ların serbest bırakıldığı geçtiğimiz 2014 yılına kadar demokratik bir güç, “derin devlet”le, onu hapislere atacak kadar derin çelişki halinde olan bir güç oluyor. Hatta mantığı daha da ileri götürecek olursak, Ergenekon vb. davalarının açılmasında başı çeken Cemaat de o zamanki “demokratik” AKP iktidarının en demokratik gücü oluyor.
Oysa bunlar temelden yanlıştır. AKP diktatörlüğünden bağımsız “derin devlet” masalını bir an önce bir yana bırakmakta fayda var. Doğrusu, böyle bir “derin devlet” yok. Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla, MİT, Jitem vb. her zaman hükümetlerin hizmetinde olan legal, yarı-legal veya illegal kurumlardır. AKP elbette o dönem kendine biat etmeyen eski bir takım “derin devlet” kalıntılarını tasfiye etmiştir, ancak bunlar, devletin yukarıda sözünü ettiğimiz kurumlarının esası değildir. Bu kurumlar AKP iktidara geldiği andan itibaren, olduğu gibi AKP iktidarına devrolmuştur ve AKP, diktatörlüğünü bugüne kadar bu kurumlara dayanarak sürdürmüştür ve sürdürmektedir.
Paradigmalar değiştiği halde kafa yapılarını değiştirmeyenlerin, paradigmalarını iktidara karşıtlık üzerinden değil, iktidarın dünkü ya da bugünkü müttefiklerine karşıtlık üzerinden kuranların, diyelim ki, AKP’nin eski ordu çevreleriyle ve ulusalcılarla yeniden arasının açıldığı bir durumda kendilerini AKP’nin yanına düşmüş, onunla teşriki mesai yaparken bulmaları kaçınılmaz olacaktır. Aynı, paradigmasını iktidara karşıtlık değil, Cemaate karşıtlık üzerinden kuran bugünkü Aydınlıkçılar gibi.
AKP diktatörlüğünün, en zor durumlarda bile neden gönüllü müttefikler bulabildiği anlaşılıyor.
Gün Zileli
9 Kasım 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com
Yazmıştım. son 13 yılın politikası “ittifak-sırta bıçak” yöntemidir. İttifak kuranın sağ çıkma ihtimali yoktur.
Gün Z. bir ara özetle Stalin’in de ittifaklarını ve sırtlara saplanan bıçaklarını yazsa.
Ve Hitler Stalin’den önce davranıp onu bıçaklayıverdi;birbirlerini biliyorlardı; demek ki yine de Hitler “alçağın alçağıymış!” Bu bıçağın maliyeti de büyük olasılıkla 2. dünya savaşında “fazladan” verilen 5 milyon ölü olabilir. (Hızla işgal edilivermenin maliyeti!)
ABD’yi bile bıçaklamaya çalışıyor adam, ötesi var mı?
*
Şimdi de AB, Almanya!
*
Kimi filmlerde olur, riyakar, esnaf, yılıbık adam bir “yiğite” dayılanır. Sonunda o “yiğit” adamı evire çevire döğer; tam gırtlağını sıkmış, son nefesini verecek. Öyle bir ağlar ki; “yiğit” acır. Bırakır. Sırtını döner, giderken, bıçağı da yiyiverir!
Buna sanırım Trajkomik diyecektir seyirciler.. Biz henüz diyemiyoruz, filmin tam içindeyiz!
Aynı olay gelecekte cemaatle de tekrarlanabilir mi peki sn.Zileli?
Yani, ileride iktidar ittifak değiştirip bugünkü bileşenlerinden bazılarını -mesela Hakan Fidan, bir kısım emniyet mensupları gibi- feda ederse bunlara karşı cemaatle tekrar müttefik olur mu?
bugün için imkânsız ama siyaset bu, ilerde neden olmasın.
Bu iklimde bile HDP içinde çürük arayıp kendi çürük milli duyguları ve zehirlenmiş zihnini unutmak ironidir.TSK sınır geçişlerinide kontrol edip yüzlerce gerillayı öldürdüğünü kentlerin özel harekatçi ırkçı faşist katillerce kuşatılıp kürt hareketinin fiziken açık imha edilmeye çalışıldığı günlerde bile bunu görmeden bu yazıları yazabilmekte o karşıyız dediğin akp devlet-iktidarın yaptığına hizmet değildir de nedir???????
selam arkadaşlar ordu darbe yapacagı zaman fettullah gülen safı ordunun safına geçti(fettülah gülen devlet içinde ki yapılanması gerek siyasi fikirleri sahip olanlar gerek se ilerde yükselmek için kendine basamak saglamak için insanlardı.fakat darbe taraf gazetesi darbeyi öne çıkartması gerekse darbeye fren çakıldı ve fettüllah gülen günah keçisi ilan edildi. dünyada ki tüm medyalar ya iktidarlarındır yada yandaştır yandaş olmak zorunddaır çünkü insanlara en hızlı ulaşılacak biligi kaynakları burardır rusyada tüm yayın organlar putinindir tüm medya sahipleri canlarını zor kurtarıp kaçmışlardır türkiyede de duru aynıdır ingilterede tüm medya organları iktidara yakın kişilerin ellerindedir hatta the sun gazetesi iktidar ve muhalefet safındaydı ama son guy fawes eylemlerinde anarşitlere ANİMALS hayvanlar deme terbiyesizligi göstermiştir iktidar baskı sonuçu bu gazetede muhalafet safından ayrılmıştır usa durum aynıdır new york times gazetesi iktidarla aynı fikirleri yıllardır diremektedir.Bu KADAR güçlü insanların ve sistemin içinde kendi dünyamızı kurmamızdır. dogru olan ve hayatın kendisi olan dünyamızı birlikte kurmalıyız……
Bu taraf değiştirme işlerinde küçük unsurun hareket mantığını kolayca anlayabiliyorum da, büyük unsurun bu kadar kör gözün parmağına eski düşmandan olma yeni yalakalarını etrafına toplamasında bir nebze garipsediğim bir şey var. Perinçek’i, jöleliyi, Türkeş’i filan etrafına topluyorsun da, bunların kalitesizliği, kendilerini ispat için girdikleri aşırılıkları ileride benim başıma iş açar diye hiç mi çekinmiyosun… Hiç bir vasfı olmayan silme sallabaş ile çevreni doldurmanın da riskleri olmalı diyorum, veya umut ediyorum. Demek ya toplum bu karakterlerden bile kıllanmayacak kadar şuursuz, ya da iktidar bunlara bile muhtaç.
kendi kalitesine uygun.
AK Parti çok kemalistleşti 🙁
Kemalistler çok demokratlaştı. Artık özgürlükçü muhalefetin başını onlar çekiyor. Biz de onlarla bir olup gerici AKP’ye karşı cumhuriyetin kazanımlarını savunuyoruz. Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Futbolmacina pek bakmam..
Bu yazida bircok takimin ayni anda ayni sahada oyununu anlatiyor! Bayagi zor..
http://marksisttutum.org/beyaz_toroslardan_ak_ciplere_90lar_devam_ediyor.htm
Gün son zamanlarda iyice saçmalamaya başladın:
…
Ergenekon davasını açan AKP’nin o sırada devletle ya da “derin devlet”le, özel harp dairesiyle falan iş tutmadığını, hatta tersine, bunlarla o dönemde mücadele ettiğini ileri sürmek, yani o zamanki AKP’yi neredeyse demokratik bir güç olarak ilan etmektir. Eren Keskin’in söylediklerine inanacak olursak, AKP, “Ergenekoncu”ların serbest bırakıldığı geçtiğimiz 2014 yılına kadar demokratik bir güç, “derin devlet”le, onu hapislere atacak kadar derin çelişki halinde olan bir güç oluyor. Hatta mantığı daha da ileri götürecek olursak, Ergenekon vb. davalarının açılmasında başı çeken Cemaat de o zamanki “demokratik” AKP iktidarının en demokratik gücü oluyor.
Oysa bunlar temelden yanlıştır. AKP diktatörlüğünden bağımsız “derin devlet” masalını bir an önce bir yana bırakmakta fayda var. Doğrusu, böyle bir “derin devlet” yok. Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla, MİT, Jitem vb. her zaman hükümetlerin hizmetinde olan legal, yarı-legal veya illegal kurumlardır.
…
İtalya’daki Gladio’ya ne diyeceğiz!
ABD’deki McCarthy’ye ne diyeceğiz!
Senin yazdıklarından şu sonucu çıkarıyorum:
Sen bir anarşist olduğundan, yaşanan bütün olayları, anarşizmin standartlarına uydurarak tahlillerini yazıyorsun! Yeter ki anarşizmin “iktidar” ve “devlet” karşıtlığı Türkiye’de de yerini bulsun: “AKP var ama derin devlet yok” diye saçmalayabiliyorsun!
“Derin devlet” yapılarının sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede varolduğunu biliyoruz. Ve bütün bunların sermayeye hizmet ettiğiniz de biliyoruz!
Sen ise “iktidar”ı sadece AKP zannettiğin için ve (ne yazık ki!) sırf bu sebeple AKP’ye muhalefet etmiş olmak için “derin devlet yoktur” yazabiliyorsun!
AKP’yi iktidara getiren, “seçim sonuçları” değil!
“Derin devlet”i kuran ve yaşatan sermaye oligarşisi, AKP’yi iktidara taşıdı!
2019’a kadar eğer sermayeyi yeteri kadar beslemezse, AKP’yi indirirler başkasını getirirler!
Sadece AKP’yi ortadan kaldırmaya çırpınmakla bu iş bitmez!
Her tür iktidar kırıntısına karşı mücadele etmeliyiz!
Ne AKP, ne cemaat, ne CHP, ne MHP, ne HDP, ne HKP, ne ne LDP, ne DSP, ne Vatan Partisi, ne “derin devlet”, ne “sermaye oligarşisi”, ne “sığ devlet”, ne KP, HTKP… hiçbiri değil!
Her tür iktidar kırıntısına karşı mücadele etmeliyiz!
İtalya’daki gladyo da, ABD’deki McCarthy de o zamanki devlet iktidarının yarı legal veya illegal parçalarıydılar. Derin devlet diye bir şey yok. Devletin ve iktidarın kendisi var. Şu anda devlet AKP’dir.
10 yıl önce akp’den yediğin zokayı daha çıkaramamışsın bence.
Söylemek istenen şu: “Derin-devlet”, hiç bir zaman görünürdeki hükümet yani “derin olmayan devlet” ile çelişki içinde olmadı. Derin devlet dediğimiz, devletin pis işlerini (faili meçhuller vb.) yapan devlet unsurları. Kimisi sivil, kimisi asker, kimisi polis, kimi ülkücü, kimi mafya kimi korucu…
AKP’nin bunlarla çelişki içinde olduğu ve bunları temizlediği tezi (YAE tezinin bir formu) hatalıydı. AKP ile ordu 2007 sürecinde ciddi bir gerginlik yaşıyor gibi gözükse de (işin iç yüzünü bilemiyoruz ki), bu gerilim uzlaşma ile bitti. Ergenekon, Balyoz vb. yollarla tasviye edilenler, ordu ve ordu uzantılarından oluşan, AKP ile uzlaşmaya yanaşmayan meçzup bir azınlıktı. Bunlar azınlık olmasa zaten ordu tasviye edilmelerine izin vermezdi, gelir indirirlerdi AKP’yi filan. Hafiften rahatsızlık duymakla birlikte kabullendiler. İşte devren değişince bu azınlık ile de tekrar uzlaştı AKP. Derin devlet ise, hiç bir zaman bu azınlık unsurdan ibaret olmadı.
Gün zileli sizin unuttuğunuz birşey var,koministlerin kuş kadar beyni vardır, onuda pkk-hdp aldı.zaten zır cahildirler okudukları 2,5 kitabı geçmez.(sanırım ilk kuşak koministler donanımlıydı)Eğer hdp tayyipi başkan seçerse (tabiki demokratik başkan) bu hacıyatmaz solcular hiç birşey olmamış gibi yoluna devam ederler.Onların siyasal aklı 6 yaşındaki çocukla eşittir ve çok şükür ki Komünistlerin toplam oyu 0.75 tir
Anonim 10’a katılıyorum. Bütün partiler sistemin bir parçasıdır. Devlet düzeninde partilerin yeri tarihteki hanedan üyelerinin yerine benzetilebilir. Hükümdar iktidar partisidir. Taht kavgasını kaybeden hanedan üyeleri muhalefet partileri, tahtta ortak hüküm sürenler de koalisyon partileri. Bir hükümdar/parti devrilir yerine başkası gelir.
http://gelawej.net/index.php/yazarlar/garbis-altinoglu/2267-teskilat-i-mahsusa-ajanlarindan-etyen-mahcupyan-a
Madem sözde değil özde dendi benim de fikrim ak partinin belli işleri yapma tarzındaki uslub ve çizgi mevzusuydu.Çizgiye çekmekle alakalı olduğuna inanıyorum.Yani zihniyet meselesi.
HDP-PKK çizgisi her kritik dönemçte AKP-nin destekcisi oldu :Referandumdan,A.Gül-ün seçilmesinden AKP-nin son başarısına değin hep aynı destek.
Gericilik ve bölücülük,emperyalizmle işbirlikcilik hep el ele oldu.
HDP-PKK çizgisi AKP ile birlikte EN AMERİKANCI çizginin temsilcisi.
Gün de beş vakit Stalin-e küfür yazıları yazanlar işte bu HDP-PKK çizgisinin destekcisi oldu.
Şimdi yazıklanmaları tutarlı olabilir mi?
on numaralı yorum sahibi lafım sana.komünistlerin kuş kadar aklı varsa bu senun beyinsiz olduğun anlamına gelir kanımca.
dùzeltiyorum lafım 12 numaralı yorumu yapana.
senin adamın akp ile işbirliği yaparken hdp 7 haziran’da akp’nin tek başına iktidarına son verdi.
* Her önemli konuda AKP destekciliği yapan PKK-HDP,
* En saldırgan emperyalist Amerika ile işbirliği yapan PKK-HDP,
* Ortadoğu-yu kan gölüne çeviren Amerika-nın planlarında rol alan ve askerlik yapan PKK-HDP,
Şimdi bu politik bağlamda en Stalin karşıtı eğilimden ne beklenirdi ?
PKK destekciliği mi?
Zileli-nin Stalin karşıtlığı bu durumda anti-komünizm temelli olmuyor mu?
Zaten kendisi de,son görüşme yazısında, anti-marksist ve anti-komünist olduğunu itiraf ediyor.
Stalin-e sabah akşam küfretmek kolay.
Üstelik bu küfürler ABD-AB çevrelerinden destek de alıyor.
Ama PKK-HDP çizgisinin,Stalincilikten daha kötü yönlerine karşı çıkmak kolay değil.
Çünkü PKK-HDP imkanlıdır.
PKK -HDP yanlılığı ile Stalin düşmanlığı Batılı çevrelerde daha çok değer ve karşılık bulur.
http://marksist.net/demet-yalcin/faili-mechul-davalari-yeniden-tozlu-raflarda.htm
http://www.abcgazetesi.com/politik-dilimiz-ve-ergenekon-7786h.htm