Ayça Söylemez / Tanıklar
Bu hale nasıl geldiğimizi düşünürken, gazetecilerin aklında hep ‘Cumhuriyet davası’ var. İlk duruşma tarihi olan 24 Temmuz’un adıyla açılan WhatsApp grubundan ‘örgüt’ yaratan ‘polis gazetecilerin’ hedef gösterdiği gazetecilerden bahsediyorum.
Ve aylarca tutuklu bırakılan, sonra da mesnetsiz iddialarla haklarında yıllarca cezaya hükmedilen gazetecilerin yargılandığı davadan bahsediyorum.
Bu da tahliye haberiyle unutulan davalardan biriydi ama biz gazetecilerin, davayı takip edenlerin aklına ‘tanık gazetecilerle’ kazındı.
Meslektaşları aleyhine tanıklık yapanlar şimdi emeklerinin karşılığını aldıklarını, ‘kazanan’ tarafta olduklarını düşünüyorlar.
Basın meslek ilkelerini ve bir gazetenin yayın çizgisini, editoryal bağımsızlığını savcıyla ‘tartışmayı’ seçen, aslında ifade özgürlüğünü devlete şikâyet etmiş olan bazı gazetecilerin söylediklerini, iddianameden tekrar okudum.
Ne demişlerdi?
Yönetim değişikliğinin, bir suç örgütüyle bağlantılı kişilerin ‘kumpası’ olduğunu; yeni yönetimin, hatta gazetedeki bazı muhabir ve yazarların bu örgütle hareket ettiğini, yayın politikası değişikliğinin ‘manidar’ olduğunu ve bu örgütün isteği doğrultusunda gerçekleştiğini…
Bu ‘kanıtlarla’ oluşan dava, halen muhalif medya için tehdit unsuru.
Tanıklarla ilgili detayları yazmak, davanın sanık gazetecilerinin hakkı ve tercihidir. Ben gazetecileri isimleriyle hedef göstermeyi ayıp sayan ‘tarafta’ olduğumdan tek tek isimlerini yazmadım, merak eden o dönemki haberlerden veya duruşma salonundaki tanıklıklarından bulabilir.
Ancak şunu da ekleyeyim, iktidarın gazetecileri bile onlar kadar ileri gitmeyerek, “Cumhuriyet gazetesinin yayın çizgisinin, suçla ilişkilendirilemeyecek olduğunu” söylemişti mahkemede.
Savcıdan çok suçlayıcı, mahkemeden çok devlet olan ‘gazetecilerin’ bilmediği şey ise, ‘krala yaslanmanın’ akıllıca bir iş olmadığıdır. Düşersiniz.