“Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor!”
Bu akşam gelen haberlere göre, Kiev’in dünyayla irtibatı büyük ölçüde kesilmiş, internet bağlantıları da kopan savaş muhabirleri bölgeyi hızla terk ediyor.
Bu, Ukrayna’nın, bütün dünyanın gözü önünde, kurban edilmek üzere sunağa yatırıldığının net işareti. Yüreğimiz ve gözyaşlarımız direnenlerle.
Bu yazıda, Ukrayna’yı cellada hep birlikte teslim edenlerin kısa bir listesini vermek ve argümanlarını bir kere daha ele almak istiyorum. Böyle bir yazının bugün pek bir faydası olacağını düşünmüyorum açıkçası. Kalıplarla donmuş beyinlere bir şeyler anlatabilme umudumu önemli ölçüde yitirdim. Belki de artık bu ülkede sayıları bir hayli azalmış dürüst-yürekli insana ve gelecek kuşaklara yazıyorum daha çok. Onlar görsün hiç değilse Ukrayna adlı bir ülkenin 2022 yılında nasıl kurban edildiğini…
“Proletarya diktatörlüğü” yasakçılığı, en büyük zararı doğru fikirlerin ortaya çıkma olasılığına vermiş ve fikir hayatını öldürmüştür. Fikir hayatının öldüğü ortamda sadece dalkavukların basmakalıp yargıları yankılanır.
Doğruları bulabilmenin tek yolu, yanlışların varlığıdır. Bu yüzden bence, doğrularla birlikte yanlışlar da en geniş ifade özgürlüğüne sahip olmalıdır. Bu yüzdendir ki, örneğin ben, kişisel sitemde açık küfür ve hakaret dışındaki her türlü fikri yayınlar, onların kendilerini ifade etmelerinin üzerine titrerim. Keza, televizyon ve sosyal medyada özellikle karşıt fikirleri ve argümanları izlerim. Doğru, yanlıştan çıkar.
Şimdi, Ukrayna konusundaki yanlış fikirlere geçelim. Bunları birkaç kategoride ele alacağım.
Milliyetçi Yaklaşım:
Milliyetçiliğin, açıkça pek ifade etmese de yaklaşımı, “bizi ilgilendirmez”dir. Kısacası milliyetçilik, “durup dururken büyük güçlerle aramızı açıp başımızı belaya sokmayalım” der. Çünkü “Türkiye’nin çıkarları bunu gerektirmekte”dir. Bugün Türkiye devletinin ve AKP Hükümeti’nin de tutumu budur. Birazdan özel olarak değineceğim ulusalcılar da esasen bu tutumdadırlar. Tabii “pasif” milliyetçilikten biraz daha aktif bir şekilde. Değineceğim gibi, pek hayırlı bir “aktiflik” değildir bu.
NATO’cu yaklaşım:
Bu eğilimi daha çok sağ liberaller temsil etmektedir. “Solun” gürültüsünden dolayı biraz çekingence de olsa NATO yanlısıdırlar. Bunlardan biri olan Emrah Gülsunar’ı, Batu Bozkürk’ün sunduğu tartışma programında, Putin yanlısı Fatih Yaşlı ile tartışırken dinledim. Tamamen NATO yanlısı argümanlar ileri sürdü. “Bizi” koruyacak tek şey NATO’nun silahlarıydı ona göre. Görüşleri, yukarıda değindiğim milliyetçi yaklaşıma oldukça benzemekle birlikte, milliyetçilerden daha fazla NATO’cuydu. Milliyetçiler, Rusya’dan korktuklarından NATO’yu açıkça savunamıyorlar. Emrah Gülsunar bu cesareti gösterdi. Fakat tek başına “cesaret” yetmez. Birde akıl lazımdır. Ona ve onun gibi düşünenlere, Putin’e güç verenin NATO olduğunu hatırlatmak isterim. Zaten bu kuraldır: “Karşıtlar” daima birbirlerini güçlendirirler. NATO yanlılığı Rus yanlılarına güç verirken, Putin’in saldırganlığı da NATO yanlılarına güç verir. Tabii, Gülsunar’la, NATO’nun şu andaki “süt dökmüş kedi” haliyle, Putin’in kükremesine daha çok neden olduğu konusunu tartışmak isterdim. Ne var ki, izleyenlerin tartışmaya katılma hakkı yoktu. Bir de, 1949 yılında kurulan NATO’nun 70 yılı aşkın zamandır saldırıya uğrayan hangi ülkeyi bilfiil “savunduğu”nu sormak isterdim. Halklara saldırısının örneği çok da, bir tek “savunma” örneği bile yok.
Ulusalcı Yaklaşım:
Ulusalcılar milliyetçilere benzemekle birlikte özgünlükleri de bir haylidir. Daha doğrusu, sağ milliyetçileri milliyetçilikte yetersiz bulurlar.
Ulusalcı kanattan ilk açıklama Merdan Yanardağ’dan geldi. Ona göre, Rusya Ukrayna’ya savaş ilan etmiyordu da 8 yıldır sürmekte olan savaşı bitiriyordu. Büyük bir diyalektif ustalık! Eh ne de olsa kendisi “sol”dan geliyor. Mutlaka Hegel’le de tanışıklığı vardır. Onu ODATV izledi. O da dolaylı olarak Putin saldırısına destek verdi. Özgürlük için mücadele edenlerin yanında görmeye alışık olduğumuz Barış Yarkadaş’ın ise Ukrayna’ya karşı saldırgan bir tivit atması gerçekten üzücüydü. Sonuç olarak, izleyebildiğim kadarıyla ulusalcı kesim, belki biraz NATO karşıtlığından, biraz “güçlü devlet adamı” Putin imajından, belki de bu vesileyle hükümeti köşeye sıkıştırabilir miyiz fırsatçılığından dolayı, Rus işgalinden yana tutum koydu.
Rusyacı Yaklaşım:
Açık Rusyacı ya da Putinci yaklaşımı tek başına Doğu Perinçek’in ve onun bağımlı aletleri Vatan Partisi (VP) ile Ulusal Kanal’ın temsil ettiğini söyleyebiliriz. Daha Rusya’nın saldırısı başlar başlamaz, D. Perinçek, Rusya’nın “silahlarıyla barış ve huzur” getirdiğini ilan etti. Böylece, “Vatan” partisi adını alan bir partinin başkanının, başkalarının “vatan”ına (örneğin ben “vatan” kavramını kabul etmem ama geçmişte de örnekleri görülen “yurt savunması”nı saygı ile karşılarım) saygı duymayan bir faşist olduğu bir kere daha tescillenmiş oldu. (Bu “faşist” kavramı çok kullanıldı yerli yersiz ve epeyce yıprandı. Ben ise burada son derece bilinçli kullanıyorum. Katiyen yafta olarak görülmemelidir. Kendi “vatan”ını yüceltip, başkasının “yurt savunması” hakkını çiğneyen birine başka bir ad vermem mümkün değil).
Bugün ise, D. Perinçek yeni bir demeç vermiş. Kısaca, “Rus ordusu orada kalmayacak. Amerikancı hükümeti devirip çekilecek” diyor. Sağol ya, çok iyisin! 15 Temmuz’da “darbe” diye hop oturup hop kalkan birinin dışarda askeri müdahaleyle hükümet devirmeyi bu kadar rahat telaffuz edebilmesi gerçekten literatüre geçecek değerdedir. Tabii bir de, bu tutumun, “bir defacık” diyen bir tecavüzcüden farkı yok. Daha ne diyeyim (dersem, ağzımı fena halde bozma ihtimali var da)!
Solcu Yaklaşım:
Bazı “Maocu” ve “Troçkist” grupları hariç tutacak olursak, solun ağırlıklı bölümü, Stalinist ve bazı Troçkist örgütleriyle birlikte, “NATO karşıtlığı” nedeniyle ne yazık ki, Putin’i destekleyen bir tavır almıştır. Bu kesim, NATO karşıtlığına bir de “neo-nazi karşıtlığını” eklemiştir. Hem de fena halde toptancı bir tarzda bütün Ukrayna hükümetini ve neredeyse Ukrayna halkını “neo-nazi” ilan ederek.
Bunların başında elbette bugünkü Rusya’yı “sosyalizmin ana vatanı” olarak gören Grup Yorum geliyor. Onu, Kaldıraç vb. gibi irili ufaklı Stalinist gruplar takip ediyor. Geçit resminde “Troçkist” iddialı, Sungur Savran’ın Devrimci İşçi Partisi (DİP) de (Kronstadt’ın şiddet yoluyla bastırılmasını savunduğundan beri kendisini ve örgütünü Troçkistten çok Stalinist gördüğümü belirteyim) yer alıyor. Kortejin içinde bizim eski arkadaş Demir Küçükaydın’ı da görüyorum. Hemen yanı başında ünlü akademisyen Fatih Yaşlı var. Fatih Yaşlı’yı tanımıyorum ama uzaktan biraz kendini beğenmiş izlenimi vermiştir bana hep. Demir ise kendine değil ama fikirlerine hayrandır.
Bir arkadaş Facebook’ta şöyle yazmış: “Bu Savaş 70’lerde yaşansaydı solun büyük bir kısmı Ukrayna’yı desteklerdi. Sadece TKP, Emeğin Birliği ve TİP SSCB’yi desteklerdi.” Tamamen katılıyorum. Ben de arkadaşa cevaben, “bu, solun bir atımlık barutu kaldığının göstergesi” diye yazdım.
Gerçekten öyle. O bir atımlık barut da “NATO”. Onu da attılar, geriye bir şey kalmadı. NATO’ya karşı olursun da, söyleyeceğin başka bir şey yok mu? Rus oligarkları bir ülkeyi tangur tungur işgal ediyor, halkı boğazlıyor. Ne biçim solsun sen? Halklar karşısında hiçbir sorumluluk duymuyor musun? Hani sol olmak ezilenden yana çıkmaktı. Solun bütün değerlerini çamura buladınız. Yazıklar olsun!
Buradan bazı Kürt arkadaşlara da bir sözüm var. Daha ağızlarını açar açmaz, Ukrayna’nın işgaline tek laf etmeden, “ama Kürtler ezilirken kimse sesini çıkartmıyordu” diyorlar. Evet, bu doğru ama ilk söylenecek cümle değil. Önce işgale karşı tavrını koy, sonra da bu eleştirini ekle, öyle değil mi? Böyle yapmadıkça, “kompleksli ezik” izlenimi verirsin çevrene.
Bitirirken, “barış”tan yana tavır koyan arkadaşlara küçük bir eleştiri yapayım. Doğru, evet, barış. Fakat bugün barış, “barış” diye bağırarak değil, her şeyden önce işgalciyi net bir şekilde protesto etmekle sağlanabilir.
Ukrayna sunağa yatırıldı. Cellat elinde bıçakla yaklaşıyor.
Bundan yıllar önce çok güzel bir Rus filmi seyretmiştim:
“Moskova gözyaşlarına inanmıyor!”
Gün Zileli
7 Mart 2022
Stalin nefreti Zilelinin gözünü ve gönlünü karartmış.
Sayın Zileli, yakında Ukraynaya gönüllü savaşçı olarak gidip Ukrayna milliyetçileri ve faşoları ile beraber Rusya orduna karşı savaşırsanız ve bir de gelecek yazınızda “ey Nato, ey Amerika, vede ey AB, neden Rusyaya direkt saldırmıyorsunuz, neyi bekliyorsunuz?” gibi bir çağrıda bulunursanız benim için sürpriz olmaz.
İddiam odur ki, Zileli’nin bu davranışı altındaki asıl güdü, Zileli’nin bilinçaltında var olan Stalin nefretidir (Stalin = Rusya).
“Bu savaş benim savaşım değil, Rusya da benim düşmanım değil” şeklinde düşünen ve davranan milyonlarca Ukrayna vatandaşı olan biten siyasi olayları Zileli’den daha doğru anlıyorlar.
Sanki bütün dünya Ukraynada olan bitelere gözlerini kapamış yada Rusyayı destekliyormuş gibi gerçekleri saptıran bir tarzda yazmışsınız.
Oysa gerçek tam tersi. Batıda zaten eskiden beridir süregelen Ruslara ve Rusyaya karşı kullanılan nefret dili yayıldıkça yayıldı.
Nato ülkeleri ve müttefikleri tarafından Rusyaya karşı tarihte eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik yaptırım, ambargo ve psikolojik savaş propagandası yürütülüyor; Ukraynaya ağır tank ve uçak hariç, her türlü askeri ve maddi yardım yapılıyor.
Yakında uçak ve tank da sevk edecekler.
Bütün bunlar Zilelinin gözünde hiç. Belli ki daha fazlasını bekliyor.
Sanki türkiyerdeki bir avuç solcu yada ulusalcnın Rusya operasyonunu kınaması Putin’i kararından vazgeçirecekmiş gibi çocuksu bir saflıkla yazıyor.
Sayın Zileli, Ukrayna milliyetçileri ve derin devleti 2014 yılından beri Donbass’daki sivil ve ayrılıkçı güçlere aralıksız saldırıp binlerce insanı katlederken siz neredeydiniz?
Ukrayna devleti bizzat imza attığı Minsk antlaşmasının tek bir maddesine uymazken, Putin yıllardır “Minsk antaşması hayata geçmesi bu işin sonu kötü olur” derken siz neredeydiniz?
A.B.D. ve Nato 30 yıldan beridir Rusyanın çevresindeki askeri kuşatma çemberini daraltıkça daraltırken, Putin “ey Ukrayna, ey diğer komşularım, komşuluk hakkı diye birşey var, kirveyiz, kanlı bağliyız, kız almışız kız vermişiz, bu A.B.D.li iblislerin gazına gelip bize düşmanlık yapmayın, bu işin sonu kötü olur” derken siz neredeydiniz?
Neden o zaman şimdi ağıt yaktığın Ukraynalı dostlarınızı uyaracak bir yazı yazmadınız?
Olan olmuş, su testisi kırılmış, çıkmışsın ağıt yakıyorsun, “kahrolsun Rusya vede kahrolsun Putin” demeyenleri olan bitenlerin sorumlusu ilan ediyorsun.
Ben de diyorum ki, ne alaka?
Konformistsin Gün.
Başka da bir şey yazasım yok.
Gün Bey niye tkp, tip gibi partilerin ne Rusya’dan yana çıkan ne Nato’dan yana çıkan söylemlerini yazınıza almadınız?
Erkan Baş’ın ilk beyanı sadece Nato’yu hedef alıyor ve Rus saldırısına değinmiyordu. Sonradan bu tutum düzeltildi ve TİP bildirisinde daha düzgün bir tutum alındı. TKP konusunda da dediğiniz doğru. Almam gerekirdi. Böylece uyarınızla düzeltmiş olayım.
Cevabınız için teşekkürler. Mutlu günler dilerim
ben de katılımınız için teşekkür ederim.
İlk defa sitenizi ziyaret ediyorum ve gözlemimi yapıyorum. Ne denli boş bir yazar olduğunuzu görünce, döneklikten başka çaresi yokmuş diye düşündüm. Allah kolaylık versin, size ve sizi takip eden, yorum yazan bahtsız kişilere.
yine de sağol.