“Liboş” diye bir şey var mı?
Siyasi literatüre sık sık uydurma kavramlar girer. Sözcükler, belli rakip düşünceler karalanmak üzere çarpıtılır. Son zamanlarda sık sık duyduğumuz ve önü arkası hiç düşünülmeden kullanılan bu çarpıtılmış sözcüklerden biri de “liboş”tur. Bu uydurma sözcüğü ileri sürenler ya da kullananlar “liboş” diyerek “liberalleri” kastetmektedir. “Liberaller”i tırnak içine aldım, çünkü hedef alınan kişilerin gerçekten liberal oldukları ya da genelleme yapılarak kabaca liberal diye adlandırılacak olsalar bile ne tür liberal oldukları pek belli değildir.
Bu kavramı ileri sürenler esasen ulusalcılar olmuştur. Ulusalcılar, Gezi öncesinde, AKP iktidarına anayasa referandumunda özellikle “Yetmez Ama Evet” diyerek destek veren, genelde “liberal” olarak nitelendirilebilecek soldaki bir eğilimin temsilcilerini “liberal” yerine “liboş” diye karikatürize edilmiş homofobik bir deyimle nitelendirmeyi tercih etmişlerdir. Kısacası, Türkçe argosunda, halk arasında eşcinselleri karikatürleştirmek için kullanılan “nonoş” deyimi, ulusalcılar tarafından “liboş”a dönüştürülmüştür. Böylece ulusalcılar, “liberal” eğilimdeki karşıtlarına hem “liberal” gibi Türkiye solunda pek itibarı olmayan bir yafta asmış hem de bu kavramı eğip bükerek açıkçası “ibne liberaller” haline getirip bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlardı. Hele Türkiye solunun ataerkil-erkeksi yapısını ve anlayışlarını hesaba katarsak oldukça “akıllıca” bir çarpıtma!
Evet ama siyasi mücadelede demogoji ve küfür kısa vadede etkili olsa da, pilavın suyunu kaçırırsanız nasıl lapaya dönüşürse, böyle uydurma kavramlar da ortamı fazlasıyla sulandırır ve siyasi mücadeleyi şirazesinden çıkarıp “çamur at, izi kalsın” gibi berbat bir noktaya sürükler.
Dolayısıyla, ulusalcılardan öteye genelde solun da pek gayretle ve düşünmeksizin benimsediği bu “liboş” kavramının kullanımdan kaldırılması ve kullananların da en azından homofobik kavramlara açık olmaları yüzünden ayıplanması zamanı gelmiş görünüyor.
Gelelim, bu iğrenç kavramla “taltif” edilen “liberal” arkadaşların bugünkü konumuna.
Bizim sol bir şeyi ezberlediği zaman değişen durumları dikkate almadan onu tekrarlar durur. Yahu, böyle söylüyoruz ama durum değişmiş ve bu söylemimiz eskimiş olabilir mi diye düşünmez. Evet, on yıl önce “YAE” tutumu takınan, genel adlandırmasıyla “liberal” denen arkadaşlar (bana kalırsa “sol-liberal” demek daha doğrudur. Çünkü Türkiye’de saf anlamıyla liberal akım yok denecek kadar cılızken, “sol-liberal” eğilim bir hayli etkilidir, seçkin temsilcileri vardır ve liberal akımla “sol liberal” akım arasında önemli farklılıklar aşikârdır) bence de “YAE” diyerek AKP iktidarına omuz vermekle önemli bir hata yapmışlardır ama özellikle 2013 yılındaki Gezi olaylarıyla birlikte “sol liberal” akım içinde önemli bir yarılma yaşanmış, “Sol-liberallerin” önemli bir kısmı, Gezi’nin tayin edici etkisiyle sola yönelip AKP iktidarına tavır alırken, küçük bir kesimi doğrudan doğruya AKP’ye iltihak etmiştir. Sola yönelenlerin bir kısmı bugün içerdedir (örn. Osman Kavala), bir kısmı da ülke dışına gitmek zorunda kalmıştır (örn. Cengiz Çandar). Keza Murat Belge, Halil Berktay gibi “sol-liberal” denebilecek kalburüstü entelektüeller de, on yıl önceki tutumlarından bir hayli uzaklaşmış bulunmaktadırlar. İktidara iltihak edenler için ise yandaş Sabah gazetesinin köşe yazarlığını yapmakta olan Melih Altınok’u örnek verebilirim.
Dolayısıyla, Gezi mücadelesi “sol liberal” entelektüelleri yeniden Türkiye muhalefet hareketine kazandırmıştır. Ne var ki, örneğin Merdan Yanardağ gibi bazı “sol-ulusalcı” arkadaşlar bu durumdan hiç memnun kalmamış ve AKP iktidarına tavır alan örneğin Murat Belge gibi entelektüellere saldırmayı bir görev bilmişlerdir. Bu tutumu bir yazımda eleştirmiştim: http://www.gunzileli.net/2018/02/22/merdan-yanardag-murat-belge-liberalizmulusalcilik-vs/
Oysa “sol-liberallerin” yeniden muhalefete kazanılması önemli bir olaydır. Osman Kavala’nın üç yıldır sorgusuz sualsiz içeride tutulması, bu olgunun iktidarı ne kadar rahatsız ettiğini çok iyi anlatmaktadır.
Tabii anlayana! Bazılarına, iktidara karşı mücadeleden çok “liboş” gibi nahoş ve boş kavramlarla oyalanmak daha cazip geliyor sanırım.
Gün Zileli
21 Eylül 2020
gunzileli.net
gunzileli@hotmail.com
Hocam,bir kavram sorunu var.”sol liberal ” nedir bu ? Adı üstünde liberal size liberal kelimesinin anlamini anlatmam terbiyesizlik olur.liberalin saği solu olmaz .oportinistin,revizyonist için solu olur ama liberalin solu olmaz
Levent arkadaşım, elbette bu kavramların hepsi izafi. “Sol-liberal” derken anlatmak istediğim Solda olup da (genellikle Marksist kökenli) liberalizme eğilim gösterenler. Ya da liberalizme sol bir yorum katanlar da bu şekilde adlandırılabilir.
Gün abi,
ben Tevfik Fikret’in ilk hukuk adamımız, ilk aydinlanmacı ve çağdaş aydınımız olduğunu düşünüyorum: -Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı işiha sizin.
Yolsuzluk, soygun, baskı ve haksızlık karşısında ses yükseltmesi beni etkilemiştir. Onun zihnindeki öneriler, insanlık için kurtarıcıdır. Ona liberal, özgürlükçü, vb. adları takilamazdı, o dil yoktu. O da zaten Promete gibi bir özverili yoldaydı.Karşıt bir adam. Saray, İslamcılar, Osmanlıcılar onu sevmiyordu. Sistemin savunucuları karşısında bir başkaldırırıcıydı. Ancak “asi” denilebilir.
Bahsettiğiniz liberallerin hiçbiri özverili ve asi değil. Ne yetmez ama evetçiler, ne M. Belge ne Çandar ne diğer hepsi.. Özgürlükçülükleri palavra. Kunta Kinte mi bunlar?
Anadolu toprağının N.Hikmet’i, S.Ali’si, Köy Enstitülü yazarları, 12 Mart muhtırasına rest çekmiş adamlar, 15-16 Haziran’da İzmit’e yürüyen işçi, 68’liler, devrimci gençler, canları ve ömürlerini bağımsızlığa ve onura feda etmiş solcular, 12 Eylül faşizminin karşısında kaya gibi direnenler zor günler yaşadılar. Siz de bu savaşımin icinfen süzülüp gelmiş bir insansınız.
Benim zihnimde liberty olan, sadece Amerika kıtasındaki zenci savaşımcılar filan. Ülkede ne kolaysa ona kaçılırken, liberallerin ne olduğunu anlatan yazınızda bir affediş, bir hoşgörü gördüm. Yazınız bana T.Fikret’i ve sonra gelenleri animsattı, böyle şeyler düşündüm Gün abi.
siyasi mücadelede “af” da olmaz, yeminli düşmanlık da. Siyasi güçler her aşamada yeniden mevzilenirler. Dolayısıyla eski karşıtlar bir araya gelirken eski müttefikler karşı karşıya gelirler.
https://dsosyal.com/kisa-yazi/bir-yetsin-artik/
Bu arada, Osman Kavala bir “liboş” değildir. Bakınız:
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/kimdir-osman-kavala-5637577/amp/
Egemen sınıfların “kullanışlı ahmaklarının” otopsisi:
http://www.wsws.org/en/media/documents/2015/07/28/foreword.pdf
“Sol”-liberallere (kısaca “SL” diyelim şimdilik) sahip çıkılmasını ve daha da ileri gidip onlarla ittifak yapılmasını savunanlar için birkaç soru:
1. SL, AKP diktatörlüğünün oluşmasında üstlendikleri rolün kötü bir şey olduğunun farkında mıdır?
2. SL, bu konuda pişman mıdır?
3. i) Eğer SL’nin AKP tarafından kandırılmış iyi niyetli, saftirik insanlar olduğuna inanıyorsanız, bu kişilerin 2010’dan bu yana ortalama zeka seviyesinde herhangi bir ilerleme olduğuna dair elinizde hangi deliller vardır?
ii) Veya, eğer SL’nin iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorsanız, onları niçin savunuyorsunuz?
4. SL’ye sahip çıkmanın veya bunlarla ittifak yapmanın, toplumsal devrim mücadelesine katkısı ne olacaktır?
5. Bir önceki soruyu açacak olursak:
i) SL’nin görüşlerinin, işçi sınıfı içinde bir kıymet-i harbiyesi var mıdır?
ii) SL’nin görüşlerinin, gençlik içinde bir kıymet-i harbiyesi var mıdır?
iii) SL’nin görüşlerinin, kadın hareketi içinde bir kıymet-i harbiyesi var mıdır?
iv) SL’nin görüşlerinin, diğer toplumsal hareketler (Kürtler, Aleviler, cumhuriyetçiler, çevreciler vs vs diye uzatılabilir) içinde bir kıymet-i harbiyesi var mıdır?
6. SL’nin, burjuvazinin şu veya bu kesimiyle olan organik ilişkisinde 2010’dan bu yana herhangi bir değişiklik oldu mu?
7. SL’nin niyetinin iyi veya kötü olmasından bağımsız olarak (bkz: soru 3), onların bugün yürütmekte olduğu politikaların, sizi yeni hatalara sürüklemeyeceğini nasıl garantileyebilirsiniz?
SL’yle hemencecik ittifak kurmadan önce, bu sorular üzerinde ciddi ve dürüstçe düşünmenizi rica ediyorum.
1. Farkındadır ama bunu açıkça kabul etmekten çekinmektedir.
2. İçten içe pişmandır.
i)Bilim Akademisi sınavlarında değiliz.
ii)Siyasette “iyi niyet” diye bir şey olmaz. Sadece toplumsal çıkarlar belirleyicidir.
4. Diktatörlüğün saflarını zayıflatacaktır.
5. i) Pek yoktur.
ii) Bir ölçüde vardır.
iii) Bir ölçüde vardır.
iv) Bir ölçüde vardır.
6. Siyasette hiçbir şeyin garantisi yoktur.
7. Olmadı ama burjuvazinin diktatörlükle ilişkilerinde değişiklik oldu. Burjuvazi muhalefetle dirsek temasında.
Abi senin eski yol arkadaşın bu konuda yeni kitap yazmış 🙂
https://odatv4.com/hikmet-cicek-fetonun-solcularini-odatvye-anlatti-08092059_m.html
Şimdiki “AKP’nin solcularını” da yazar mı, bilmem!
Her iki grupta da çok sayıda eski veya yeni Aydınlıkçı’nın bulunması 😀
Behice Boran’ın dediği gibi, Perinçek’in sola verdiği zararı hiçbir ajan vermemiştir.
Abi şu da ilgini çekebilir:
https://ilerihaber.org/yazar/fetonun-solculari-117786.html
okumuştum.
Bu da bir tür komplo teorisi. Yani Perinçek “adamlarını” her iki gruba da seferber mi etmiş? Gülemedim bile.
Hayır, kast ettiğim şey öyle komplo teorisi falan değil. Sadece, Perinçek tekkesinde yetişen ve daha sonra oligarşinin farklı kesimlerinin lejyonerleri haline gelen tuhaf “solcu” tipolojisiyle ilgili bir gözlem (birkaç istisna hariç).
Tuhaf olan bir şey yok. 50 yıl önceki bütün sol hareketlerin kadrolarını inceleyin, hepsinin bugün nerelerde olduğunu göreceksiniz.
Burjuvazinin “ilericiliği” üzerine tezler:
1 – Burjuvazinin, feodal ve gerici unsurlarla her zaman, her koşulda ve her yerde çatışma halinde olacağına inanmak, ortodoks Marksizm’in bir doğum lekesidir. Marx ve Engels, kendi hayatlarında ve mekanlarında (Batı Avrupa’da) gözlemledikleri burjuva devrimlerinden yola çıkarak bu şekilde bir “extrapolation” yapma hatasına düşmüştür.
2 – Türkiye burjuvazisinin bütün kesimleri, 19. yüzyıldan bu yana devlet eliyle palazlanmıştır. “Laik” görüneni de böyledir, İslamcı olanı da. Devletin resmi politikaları ile Türkiye burjuvazisinin politikaları arasındaki ufak tefek açı farklarını abartmamak gerekir. Bunu TÜSİAD’ın son 18 yılda artan kar oranlarına ve işçi sınıfına karşı kazandığı mevzilere bakarak da kestirebilirsiniz. Ayrıca, AKP’nin hızlandırarak uyguladığı İslamizasyon politikasının temelini AKP’den çok önce atanlar, 12 Eylül darbecileri ve darbenin arkasındaki büyük sermayedir.
3 – Türkiye tarihindeki en şiddetli kriz ve yoksullaşma süreçlerinden birinin yaşandığı bu dönemde, AKP diktatörlüğüne karşı mücadele, sermaye düzenini de bütünsel olarak tehdit edebilecek bir potansiyele sahiptir. TÜSİAD ve onlarla ilişkili “sol” liberallerin ara sıra “AKP’ye karşı” gibi rol yapmalarının nedeni, AKP karşıtı mücadeleyi sistem içine çekip sulandırarak sermaye düzeni açısından zararsız hale getirme niyetlerinin bir uzantısıdır.
4 – Burjuvazinin herhangi bir kesimiyle veya “sol” liberallerle ittifak yapmayı düşünenler, savundukları stratejinin daha önce defalarca kez denenmiş olan müflis MDD stratejisinden ne farkı olduğunu açıklamak zorundadır.
AKP iktidarı ile Avrupa burjuvazisi arasında ciddi çelişkiler vardır. O kadar ki, batı burjuvazisi Türkiye ile olan ilişkilerini bozmak istemediği için hoşnutsuzluğunu ancak bu kadar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Batı’ya bağlı Türkiye burjuvazisi de durumdan hoşnutsuzdur. AKP iktidarına karşı mücadele verenlerin bu çelişmelerden yararlanmayı düşünmemesi hiç de akıllıca bir davranış olmaz. Bunun, MDD stratejisiyle hiçbir ilgisi yoktur. MDD stratejisi “anti-emperyalizm” paradigması üzerine kurulu olduğundan bu çelişmede MDD’ye bağlı olanlar Batı’ya karşı bugünkü AKP oligarşisinin yanında saf tutarlar. Bunun en beliğ örneğini VP vermektedir.
MDD derken, burjuvazinin herhangi bir kesimiyle ittifak yapıp “demokratik devrim” yapmayı esas alan aşamalı devrim türlerinin genelini kast ediyorum. Ulusalcılar ve liberaller, her ne kadar birbirine karşı olsa da, dış dinamiğin gücünü abartma ve dış dinamik ile iç dinamik arasındaki çelişmelere bel bağlama konusunda hemfikirdirler.
yeter artık uzatma forest hormis,
uzatma, böyle buyurdu zerdüşt! 😀
Abi gözün aydın, ittifak kurabileceğin biri daha çıktı 😀
https://odatv4.com/abdullah-gulu-ilk-kez-boyle-heyecanli-gordum-17102055_m.html
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/turkiyenin-aydin-sorunu-1775186
Ya bugünkü AKP destekçileri ne olacak? Biliyorum, M. A. Güller, bunlara karşı çıktığı için Aydınyık’taki köşesinden oldu ama onlar hakkında herhangi bir yazısına rastlamadım. Atladıysal bilmem… Öte yandan, Hikmet Çiçek ve M. A. Güller hata yapıyorlar. Siyasi mücadele kan davalarıyla yürütülmez. Eğer o zaman iktidara omuz verenler bugün mücadele ediyorlarsa onlara dostça yaklaşılır.
Kan davası değil bu. AKP’ye karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis liberalin “katkısına” ihtiyacı yoktur. Liberallerin (ve arkalarındaki TÜSİAD kliğinin) amacı AKP düzeninin bazı sivriliklerini törpüleyerek onun esas yönelimlerini (neoliberalizm, dinselleşme, emperyalist yayılma hevesleri vb.) farklı partiler ve isimler altında korumaktır. Yurtdışında bunlara benzer kesimler, Arap Baharı ve Occupy benzeri halk hareketlerini sulandırarak yenilgiye (ve yer yer karşı-devrime) sürüklemişti. Aynı sonun Türkiye’deki toplumsal hareketlerin başına gelmemesi için sol-liberallerin bir kenara çektirilmesi şarttır.
Osman Kavala mı sol liberal? LOL liberal.
İflah olmaz sekratizm.
liboş
“‘liberal’ anlamında aşağılayıcı söz” [Milliyet – gazete, 1991]
İşte, Rıza Nur, İlhan Selçuk’un deyimiyle sadece ‘kodoş, nonoş, liboş’ değildir.
< TTü liberal +oş
→ liberal, nonoş
Not: Muhtemelen “eşcinsel” anlamında kullanılan nonoş sözcüğüne benzeterek.
nonoş
TTü: "efemine veya eşcinsel erkek (argo)" [Mehmet Arslan (der.), Argo Kitabı, 1933]
TTü: "… sevgi sözü" [TDK, Türkçe Sözlük, 2. Baskı, 1955]
nonoş: Küçük çocuklara okşamalık olarak söylenir.
< çoc nono +oş
Bu maddeye gönderenler: liboş
https://nisanyansozluk.com/
“Kan davası değil bu. AKP’ye karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis liberalin “katkısına” ihtiyacı yoktur.”
– Kan davası değil bu. Stalin’e karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis Troçkistin “katkısına” ihtiyacı yoktur.
– Kan davası değil bu. DP’ye karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis Kemalistin “katkısına” ihtiyacı yoktur.
– Kan davası değil bu. CHP’ye karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis İttihatçının “katkısına” ihtiyacı yoktur.
– Kan davası değil bu. İttihatçılara karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis Abdülhamitçi’nin “katkısına” ihtiyacı yoktur.
İflah olmaz kafalar.
Pürizm bu. Nerede görsem tanırım. Mücadele etmez. Keskinlik yapar.
https://eksisozluk.com/entry/109360115
Tane tane, düzgün anlatınca fayda etmedi. Gün Zileli’ye bir de kendi üslubuyla cevap vermeyi deneyelim:
Eski Aydınlıkçı alışkanlığı bu. Herkesle ittifak kurmaya hazırdır. Kendi programı, teorisi, gelecek kurgusu ve bağımsız mücadelesi yoktur. Tutarlılık kaygısı da yoktur. Her daim düzen içi çelişmelerden medet umar. Diyaletikle ilgili bildikleri, Mao’nun kitapçıklarıyla sınırlıdır.
Anonim’in üstte verdiği müthiş sarkastik örnekler eksik kalmış. Onun mantığını uygulayarak bir örnek de biz ekleyelim:
“Kan davası değil bu. Esad’a karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis cihatçı çetenin ‘katkısına’ ihtiyacı yoktur.”
Bakalım bu Anonim, cihatçı çetelerle ittifak yapmayı da savunabilecek mi? Yoksa kendi mantığıyla (artık ne kadar varsa) ters mi düşecek?
küflenmiş silahlar!
“Kan davası değil bu. Esad’a karşı öteden beri mücadele eden zaten milyonlarca insan var ve bu insanların, her bir tezi çökmüş olan bir avuç müflis cihatçı çetenin ‘katkısına’ ihtiyacı yoktur.”
Olmadı.
Doğrusu şöyle olmalı;
“Cihatçılık değil bu. Suriye iç savaşında Esad rejimi ve en az onun kadar kötü olan cihatçılar arasında bir taraf tutmamak Esad/cihatçı yandaşlığı anlamına gelmez.”
Sarkastiklik öyle olmaz, şöyle bir şey olur;
Bütün devletler uydurma “siyasi” suçlular kadar adi suçluları da (siyasi olmayan şiddet, cinsel şiddet, hırsızlık, gasp vb.) kovuşturuyor; devletlere karşıyız, o halde adi suçluları da devlet karşısında AKP muhalifleri gibi savunmalıyız. Adi suçluları kendimiz kovuştururuz, devletlere ihtiyacımız yok. Siyasi mücadelede (örn; Gezi) polise küfredip başımız sıkıştığında polise başvurmamalıyız, onların “katkısına” ihtiyacımız yok.
“Liboş” sanırım Suriye’deki bazı cihatçı çetelere verilen isim.
2011’den bu yana devam eden Türkiye iç savaşında Erdoğan rejimine karşı kafa kesen Liberal, Sol Liberal ve Ulusalcı çetelerin ve onların arkasındaki ABD ve Körfez emirliklerinin ideologu olan müflislerin katkısına ihtiyacımız yok!
Liberal iğrenç bir sözcüktür.
– Jean Paul Sartre
Liboş homofobik bir sözcüktür.
– Gün Zileli
Abi senin ittifak projen suya düşecek gibi görünüyor 😀 AKP son zamanlarda dillendirdiği “reform” söylemiyle bir grup liberali yine peşine takacak. “Yetmez ama evet – 2. perde” çok yakında…
mümkündür. Ama zaten Azerbeycan meselesinde HDP hariç bütün muhalefeti peşlerine takmış bulunuyorlar. Kısacası TR’de gerçek muhalefet gerileyebileceği en son sınıra gerilemiş durumda. Derin AKP’nin son çıkışıyla son muhalefet odakları da ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Evet ama bu, aynı zamanda AKP’nin çok zor durumda olduğunu göstermiyor mu?
“Evet ama bu, aynı zamanda AKP’nin çok zor durumda olduğunu göstermiyor mu?”
Doğrudur. Hatta daha fazlası da söylenebilir. Bu durumu, her tarafı derin çatlaklara dolu bir barajın üzerindeki basıncı azaltmak için bir kapağını açmak gibi beyhude bir çabaya benzetebiliriz. Açılan kapaktan hızla fışkıran suyun, bu barajı tümden yıkma ihtimali daha büyüktür.
evet. kesinlikle. Bu, diktatörlüklerin dilemmasıdır. Baskıyı arttırsalar basınç dada da artar. Azaltsalar, basınç, ortaya çıkan boşluğa doğru büyük bir enerji patlamasıyla akar.
Gün, şu çirkef “liboş” teriminin Uğur Mumcu tarafından icad edilmiş olduğunu eklemeyi es geçmişsin. O’nun feci şekilde katledilmiş olması kendisinin gayet ilkel düzey ve tarzda bir ulusalcı olduğu gerçeğini değiştirmez. Diğer söylediklerinin hemen hepsine katılıyorum. Selamlar. Hadi
Hadi,
Uğur Mumcu, “ilkel düzeyde ve tarzda bir ulusalcı” falan değildi. Senin duyar kastığın liberallerden fersah fersah daha kaliteli bir gazeteci-yazardı. Sen hiç mafya-tarikat-kontrgerilla ilişkileri ile ilgili, belgelere dayalı, doğru bir şey yazan ve yazdıklarından dolayı (katledilmeyi de geçtim) bir fiske dahi yiyen bir liberale rastladın mı?
“Duyar kasmak” hangi dil?
Hiddetlenip “twitter dili” kullanmış olabilirim. Fakat yazdığım yorumda sizce önemli olan nokta bu muydu?
Bu arada, Uğur Mumcu’nun Mehmet Ali Aybar ile söyleşi kitabını (Sosyalizm ve Bağımsızlık) bu sitenin okuyucularına şiddetle tavsiye ederim. Eski TİP’in efsanevi lideri ve “güleryüzlü, insancıl, hürriyetçi sosyalizm” perspektifinin mimarı Mehmet Ali Aybar’ı saygıyla anıyorum.
Ben de. Her zaman.
Siyasal İslamcı gericiliğe payanda olmak bakımından liberaller ile ulusalcılar arasında fazlaca bir fark yoktur:
ulusalcılık milliyetçilik farkı
siyaset biliminin s’sinden haberi olmayan ergenlerin ahkam kestiği.
türkiye’ye özgün olan ulusalcılık değil milliyetçiliktir. evrensel olan ulusalcılıktır. seküler olan. milliyet, aynı dine -mümkünse de aynı mezhebe inanan- çok etnili topluluk anlamı taşır. milliyetçilik de bu “tek din tek mezhep tek millet” ilkesini savunur. örenğin, ateist milliyetçi olmadığı gibi, milliyetçilik içinde ateistlere yer de yoktur.
ulusalcılık ise sekülerdir. örneğin ateist amerikan ulusalcısı ya da ateist fransız ulusalcısı, hıristiyan ve yahudi olanıyla birliktetidir. birbirlerini dışlamazlar.
kemalizm, ulusalcı değil milliyetçidir. altı okun birisinin adı “ulusalcılık” değil “milliyetçilik”tir. bunu bile bilmeyenler “siyaset bilimi”, “12 eylül” diye laf geveliyorlar. kemalizm hiç bir zaman ulusalcı olmadı. başından beri milliyetçiydi, bugün de milliyetçidir:
(bkz: hıristiyan türklerin yunanistan’a sürgün edilmesi)
(bkz: diyanet işleri başkanlığı)
(bkz: müslüman olmayanların azınlık sayılması)
(bkz: aleviler’in azınlık bile sayılmaması)
öte yandan chp de ulusalcı değil milliyetçidir. chp, kemalizm ve kemalizmin altı oku doğrultusunda milliyetçidir. ulusalcılar, chp içinde bir hizip olarak kalmışlardır.
ingilizler’in “nationalizm” dediği ulusalcılıktır, milliyetçilik değil. “milliyetçilik” için ingilizce’de bir söz yoktur. “millet” için bile yoktur. onun için “millet system” derken “millet” sözünü arapça olarak kullanırlar.
çünkü “millet”, islam’a özgü bir kavramdır. kemalizm de islam dinini referans alan laik görünümlü dinci bir ideoloji olduğundan ulusalcılık değil milliyetçilik üzerinden -bilinçli olarak- gitmiştir.
(Ekşi Sözlük’ten)