Komplolar ve Hizipler
10 Şubat günü, Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda, Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) düzenlediği, Türkiye dışındaki bazı Troçkist hiziplerin de davetli olduğu bir “Enternasyonal” toplantı düzenlendi. Bu toplantıda bir “panel” yapılacağı da ilan edilmişti. Panel’in konuşmacıları arasında Fikret Başkaya’nın da olduğunu duyunca gittim.
Bu yazıda toplantının kusurları üzerinde pek durmayı düşünmüyorum. Fakat bir nokta var. 1964 yılından beri sayısız panel izlemişimdir. Böylesine tartışma düzeninden uzak bir panel izlemedim ömrümde. Benim bildiğim, panelin konuşmacıları bir masada yan yana oturur ve gerektiğinde birbirlerine de hitap ederek tartışırlar. Bu seferki, “sözünü söyle ve sonra da otur yerine” diyen bir düzenlemeydi. Panelin katılımcıları, yerlerinden kalkıyor, gidip panel masasının yanındaki bir kürsüden konuşma yapıyorlardı. Bu, tartışmayı son derece kısıtlayıcı bir etki yapıyordu. Zaten herkes ancak bir kere konuştuğundan, en son konuşmacının (ki bu konuşmacının DİP başkanı Sungur Savran olması önceden ayarlanmıştı) dışındaki diğer konuşmacıların cevap verme hakkı otomatikman ellerinden alınmış oluyordu. Son konuşmacı ise büyük bir avantaja sahipti. Kürsüye giderek bile olsa yaptığı konuşmasında kendisinden önceki konuşmacılara (daha doğrusu Fikret Başkaya’ya) istediği gibi yanıt verebiliyordu. Nitekim öyle oldu. Fikret Başkaya’nın, Enternasyonal örgütlenmeler içinde, çoğulcu yönelimiyle en olumlusunun I. Enternasyonal olduğu fikrine karşı argümanlarını söyleme şansına sahip oldu Sungur Savran. Fikret Başkaya, cevap hakkından daha baştan yoksun bırakılmıştı. Ancak toplantıyı yöneten kadın arkadaştan izin isteyerek, kısaca Marx’tan I. Enternasyonal’le ilgili bir alıntı okuyabildi.
Sungur Savran, büyük ölçüde Fikret Başkaya’ya cevap niteliğindeki konuşmasında, hiziplerin bu tür örgütlerde ne kadar kötü sonuçları olduğunu anlatabilmek için Bakunin’in “komploculuğu”na vurgu yaptı. Oturduğum yerden, “neymiş bu komploculuk, örnek ver” diye seslendim. Sungur Savran, sesleneni ayırt etmekte güçlük çekmedi. Çünkü beni yıllar öncesinden tanırdı, partisinin isim babasıydım ve orada bir konuk olarak bulunmama rağmen beni görmezlikten geldiğini çok iyi biliyordum. Bana şöyle yandan bir bakış atarak, “örnek vermeye zamanı olmadığını” söyledi ve hemen ardından sanırım bir ironi yaparak, “bak şimdi seni sevindirecek bir şey söyleyeceğim” dedi ve Marx’ın, Bakunin’in I. Enternasyonal’den tasfiye edilmesinden sonra nasıl “Leninist” bir “tek çizgi” politikası izleyip hiziplere izin vermediğini anlatan birkaç cümle sarf etti. O andan itibaren tarihi ilerletecek olursak, sanırım 1920’li yıllarda da Stalin’in izlediği monolitik çizgiyle kendisini “sevindireceğini” unutmuş olmalıydı.
Bu yazıyı esasen bu “komplo” ve “hizip” meselesini biraz açıklığa kavuşturmak için kaleme aldım.
İktidardaki her hizip muhalif hizbi komploculukla suçlar. Kendisi muhalefete düştüğünde ise (pek sık olan bir olay değildir bu) iktidardaki hizbi baskıcı olmakla eleştirir ama çok geçtir artık. Şimdi kendi silahı kendisine karşı dönmüştür.
Aslında bütün örgütler farklı hiziplerden oluşan daha büyük bir hiziptir. O an örgütün iktidarında olan hizip, iktidarını koruyabilmek için muhalif hizipleri “hizipçilikle” ve “komploculukla” suçlar. En önemlisi, bizatihi örgütün bir hizip olduğunu ve kendisinin de bu hizbin o andaki hâkim hizbi olduğunu unutturmaya çalışır.
Bolşevikler, RSDİP içinde uzun yıllar bir hizip olarak var oldu. Troçkistler de daha küçük bir hizipti; Menşevikler de öyle. Doğal olarak Bolşevik hizbin içinde de dönem dönem daha küçük hizipler var oldu. 1917’nin büyük hercümerci içinde, Bolşevikler içinde günlük gelişmelere göre oluşan hizipleşmeler, son derece değişken mücadele ortamında Bolşeviklerin dengeli ve uygun politikalar üretmesine büyük bir katkıda bulundu. 1917 Devrimi’nden sonra, 1921 yılına kadar kalıcı hizipleşmeler, artık kendini bir parti olarak ilan eden Bolşevikler içinde meşru bir zemin bulabildiler. Ancak NEP politikalarına yönelen Lenin, kapitalizme açılan bir partinin içinde kayışları sıkıca bağlamanın gerekli olduğunu düşünerek, 10. Kongre’de “hizip yasağı” getirdi. Zaten ondan sonra Bolşevik Partisi belini doğrultamadı. Merkeze hâkim olan Stalinist hizip, “hizip yasağı”na dayanarak Troçkist hizip başta olmak üzere bütün hizipleri zorbalıkla ezdi ve 1930’dan itibaren hizip üyelerini (kendi taraftarlarını bile “hizipçi” diye suçlayarak) doğrudan ölüme gönderdi. Aslında, Bolşevik Partisi’nin “hizip yasağı” bu partinin ölümüyle eşdeğerdi ve nitekim de öyle oldu.
Gelelim Bakunin’in I. Enternasyonal’deki “komploculuğu”na. Baştan belirteyim ki, her hizip faaliyeti iktidardaki hizbe ister istemez “komplo” olarak gözükür. Neden? Çünkü muhalif hizip güçlenmek için gerçekten de çeşitli manevralar yapmak zorundadır. Bu manevralara pekâlâ “komplo” ya da “entrika” adını verebiliriz. Kısaca söyleyecek olursak, içinde hiziplerin özgürce faaliyet göstermesine izin veren ya da daha doğrusu izin vermek zorunda kalan bir parti (sanıldığının tersine burjuva partileri de buna pek izin vermezler ya da vermek istemezler) kaçınılmaz olarak “komplo” ve “entrikalara” da izin vermek ya da en azından bu tür suçlamalara girişmemek zorundadır. Çünkü her siyasi faaliyet bir anlamda bir komplodur. Sonuç olarak söyleyecek olursak, komplonun yasaklandığı yerde aslında hizip faaliyeti yasaklanıyor demektir; hizip faaliyetinin yasaklandığı yerde ise gerçek örgüt içi özgürlükten söz edilemez. Bir yerde birileri örgüt içi “komplodan” söz ediyorsa anlayın ki, orada birilerinin kendilerini ifade etme özgürlüğü katledilmektedir.
Öte yandan şunu da belirteceğim ki, “komploculuğundan” söz edilen Bakunin, tarihte, hizip mücadelesi verdiği hizbin liderine karşı bugüne kadar örneği pek görülmemiş bir açık yüreklilik ve alicenaplık göstermiş, Marx’ın hakkını Marx’a vermiştir. İki mektubundan örnek vermeme izin verin.
Bakunin, henüz I. Enternasyonal’e dahil olmayı düşündüğü bir aşamada bizzat Marx’a şöyle yazıyordu:
“Eski arkadaşım, Serno bana, mektubunun benimle ilgili kısmını gösterdi. Ona, benim hâlâ arkadaşın olup olmadığını soruyorsun. Evet, her zamankinden fazla sevgili Marx, çünkü her zamankinden daha fazla anladım ki, izlediğin yolda haklıydın, bizleri ekonomik devrimin o büyük, yüksek yolunu izlemeye davet etmekte haklıydın, ulusallık yollarında ve salt politik maceralarla kendini kaybeden bizleri uyarmakta haklıydın. Ben şimdi senin yirmi yıl önce başladığını yapmaktayım. Bern kongresinde burjuvaziye samimi olarak ve kamuoyu önünde elveda dediğimden beri işçilerden başka bir arkadaş, başka bir dünya bilmiyorum. Artık benim ülkem, senin başta gelen kurucularından biri olduğun Enternasyonal’dir. Şunu gör sevgili arkadaşım, ben senin takipçilerinden biriyim ve bununla gurur duyuyorum.”[1]
Belki birileri, bu mektubu da Bakunin’in “komploculuğu”nun kanıtı olarak göstermek isteyeceklerdir: “Bakın, tam uluslararası İşçi Birliği’ne girmenin arifesinde Marx’ı nasıl da yağlamış!”
Evet ama aynı nitelikte bir mektubu, Marx’ın görmesi imkânsız birine, Herzen’e de yazmasına de demeli?:
“Burada Marx konusunu da yanıtlayayım… herkes kabul edecektir ki – ben de öyle – onun sosyalizm davasına hizmetleri devasadır, onu tanıdığım yirmi beş yıldan bu yana hünerle, büyük bir enerjiyle yapılmış bir hizmettir bu ve kuşkusuz ki, hepimizi bu bakımdan geride bırakır. Enternasyonal’in ilk kurucusu, hemen hemen başta gelen kurucusudur. Bana karşı yaptıkları ne olursa olsun, benim gözümde bu yoğun hizmetlerin her zaman yeri olacaktır.”[2]
Keşke hepimiz, ideolojik muarızlarımızı böylesine değerlendirecek kadar büyük bir yüreğe sahip olabilseydik.
Zamanım vardı. Cevapladım.
Gün Zileli
13 Şubat 2019
[1] E. H. Carr, Mihail Bakunin, çev: Gün Zileli, Versus, 2007, s. 359.
Aynı kitabın bir başka çevirisi daha vardır: Edward Hallett Carr, Michael Bakunin, çev: Pelin Siral, İletişim, 2009.
[2] Agy, s. 378.
K.Marx komplo ve iftiraya yöneldi. Bakunin alehinde ajan, rus cari ajani gibi iftiralar atarak, ihtibarsizlasmak ve kendisine karsi büyük muhalefeti yok etmek icin herkese mektup gönderdi. Bakunin hayati boyunca üzerinde kalan bu cirkin iftira lekesi ile yasadi. 1. Enternesyonalde kim 1. hizip?, kim 2. hizip.? O dönem Avrupanin guney ülkeleri, Amerika kitasinin guney topraklari Bakunin ile birlikte anarsist düsünce cok yaygindi.. Orta Avrupa’da ayni düsüncedeki arkadaslari ile yükselen Anarsizm 1. Enternayonali etkileyecek gücde idiler. iftira ve dedikodu seklinde Bakunin alehinde konusan , 1.Enternasyonali batan geminin mallarini kurtarmak icin ABD ye kaciran yine K.Marx degilmidir?
Evrenin en temel BİLİMSEL DOĞAL YASASINI ihlal eden MARKSİST-ANARŞİST-KAPİTALİST Türk Devrim mütehassıslarının mucizevî başarısı: mütehassıslar evren tarihi plağını 19. yüzyılda kırıp aynı yerde, aynı türkü ve şarkı şakırdatarak sonsuza dek yaşama iksirini bulmuşlar. Telif hakkını ʻScientific- Creative-Furturistic-Artificiel-Superhuman Productionʼ adlı ʻAmerican-Chinese-Japanese-S. Korean-Israeli-EU etc.ʼ şirkete satmışlar.
Mütehassıslar, şirket kapitalist de olsa eninde sonunda kendi ellerine geçeceklerine işaret edip asıl amacın (dikkat edin lütfen, KÜRESEL değil) ULUSLARARASI İNSANLIĞA hizmet olduğunu ileri sürerek 19. yüzyıl BİLİMSEL ve İLERİCİ solcu devrimcilerin bu satış kararına kelle & varlık & kalpleriyle, bazı aile içi dırdırlara rağmen, kardeş kardeş katıldıklarını 10 Şubat günü, Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda, açıkladılar.
10 Şubat günü, Beyoğlu Ses Tiyatrosu banal toplantısına katılanların sol-devrim baş mütehassısları aynı Marksist kökenden türemiş olsalar da, bakirelik konusunda farklı dırdırlarını, televizyon diliyle görüntülediler.
Bir yanda, 19. yüzyıl Marksist ʻproduction-industry-materialism-scientism-soteriologicalʼ ümidini bakire anarşizm kalıp sözüne uyduran G. Devrim-zili ve gurusu F. Başıkaymış.
Diğer yanda, defalarca ırzına geçilmesine rağmen bilimsel mezar kazıcıları arkeologlar gibi dikkatlerini Marksizmde unutulmuş virgül ve noktalara toplayan, çağdaş ve en son bilimsel ameliyat teknikleriyle Marksizm’i yeniden bakireleştirip Türk, Kürt, Müslüman erkeklerin hislerine uygun kalıba sokan S. Savuran ve yoldaşları.
Bu banal toplantının en ilginç tarafı tamamıyla evcilleşmiş, terbiyeli, uslu orta sınıf okuryazar koca kellerden müteşekkil olması. Bu azılı devrimciler ʻKelimeler ve Varlıklarʼ dünyasında kelime şakırdayan bülbüller, laf cambazları, anti-politika politikacılar, kadın-genç-azınlık avunucuları. Doğru yol huu huucuları laik dervişler.
G. Devrim-zili, Marks ile Bakunin arasındaki uslu terbiyeli hakkını hak edene vermeyi çok beğenir. Bakın ne güzel! Aile içi kavgaların sulh içinde akışı ne kadar gıpta edici. Tabii, bir ihtimal daha var. Eski günahlarından arınmak. Yaygın umursamama modada enayilere hoş görü olarak yutturulmakta. Devrim dedikoduları tarihi dışında tarih bilmediğinden, kelime aşkı içinde, adına milyonların kanları akıtılan İsaʼnın “düşmanını sev” öğretisine katılır. Tıpkı ve hâlâ anlamadığı kana susamışlık dini olan ve bir zamanlar aynı saflıkla TEK ve TOTAL solcu devrimciliğine kandığı gibi.
Doğru ki, dil kılıçtan keskindir. Hele enayiler arasında, hiç sormayın. Bakın insanları koyunlar gibi peşine takan dünya liderleri karılarla erkeklere.
Bu herifler asla düşmanlarına baka baka düşmanlarına benzediklerini kabul etmezler.
Bakın bu TEK ve TOTAL çılgınlarına bir cevaba.
ʻʻHer halk kendine özgü iyi-kötü dilini konuşur, komşusu onu anlamaz. Halklar, iyi- kötü dilini kendi yasaları ve töreleri içinde yaratmıştır.
Oysa kapitalistler-devletler-solcu devrimciler-uluslararası küresel devrimciler- sarı yelekli sarışınların groupisi profesör devrimciler TEK ve TOTAL iyi-kötü diliyle yalan söylerler , Ne söyleseler yalan, neleri varsa hepsi çalıntıdır. Hepsi bu banal toplantısındakiler gibi, asıl Medeniyetlerin sıcaklığına sığınırlar. Bunların her şeyi sahte; ısırdığı dişleri bile etraftan çaldığı dişler. Bağırsakları bile düzme.ˮ
Peki, bu uluslararası, küresel, merkezi sarışın sarı yelekliler Batıʼsı evrenin evrensel ʻshow must go onʼ saplantısının nedeni ne?
DİP tüzüğü ve Türk solunun ırkçılığından dolayı bir türlü içinden çıkmadıkları bataklık. Bu uzun da olsa, aşağıdaki DİP tüzüğünde apaçık.
ʻʻDevrimci İşçi Partisi Tüzüğü
TWEET
Devrimci İşçi Partisi, BİLİMSEL SOSYALİZMİ, ENTERNASYONALİZMİ ve işçi sınıfı devrimciliğini temel alan bir mücadele yürütür. Bu mücadele, BİLİNÇ, DİSİPLİN VE ÖZVERİ GEREKTİREN çetin bir mücadeledir. Devrimci İşçi Partisi’nin tüzüğü bu çetin mücadelenin gereklerini yerine getirebilecek bir örgütün temel ilkelerini ortaya koyar. Bu ilkeler, ezilen sınıfların egemen sınıflara karşı verdiği sayısız mücadelenin, yenilgilerin ve zaferlerin deneyimlerinden süzülerek bugünlere ulaşmıştır. DİP üyeleri için bu tüzük sadece partili mücadelede uyulması gereken kuralların bir manzumesi değil, aynı zamanda tarihimizi ve günbegün verdiğimiz mücadeleyi sosyalist devrim hedefine bağlayan bir köprüdür.ˮ
Bu tüzüğü okuduktan sonra tüzükteki faşistliği, maçoluğu, insanı amaca hizmet edici asker görmeyi, bilim ve bilimsellikten her türlü çılgınlık bekleyen iğrençliği, hocanın hikayesi gibi, hocaya değil eşeğine inanan bu insan döküntülerini, disiplin ve özverinin kuzulara yem olduğunu görmemek mümkün mü?
Evet, mümkün! Bilimsel ispatı mı? Hem tüzüğü utanmadan sergilemekte hem de katılanların kıvırmalarında.
Katılanlar, temel görüşü görmekten aciz olduklarından ve temelde birleştiklerinden konuyu kendilerini evrenin merkezinde gören 19. yüzyıl süper yıldızların yazılarındaki nokta-virgül tartışmalarına kaydırmışlar. Böylece katılan enayiler bu diplomalı devrim mütehassıslarının hem şimdiki körlüklerini hem de son 40-50 yıl körlükleri göremezler. Bu arada körlüklerinden asıl nedeni olan Batı becerilerine hayranlıklarından dolayı şuur altı ırkçılıklarını da küresellik-uluslararsısıcılık-evrensellik ayıp donuyla örterler.
Bu heriflerin utanmazlığına sınır yok. Hâlâ 19. yüzyıl devasa guruları gibi BİLİMSELLİK ve İLERİCİLİK afyonunun etkisi altında taş uykusundalar.
Bunlar keşke bilim-teknolojinin ne olduğunu bilseler de doğru dürüst bir tartışmaya girebilsek.
İşte ünlü bilim bir adamından bir alıntı: ʻʻ”What is actually real?” is a philosophical one and is unimportant in science.ˮ
Bu 19.yüzyıla takılmış solcu devrimcilerin IQʼleri o kadar yüksek ve diplomaları o kadar çok ki, bilimi iki kelimeye indirgerler: ʻʻkullanana bağlıˮ. Bu ilkokul ilahisi ile cahilliklerini görmediğimizi sanarlar. Bir tanesi bile evrende bile ʻʻkullana bağlıˮ olmayan tek bir misal bile veremez. Aynı yüksek zekayı son 7 in yıldır insanların kanını son 4-5 yüzyıldır emme zirvesine çıkaran, efendilerinin beyinlerine işlediği isimle hallederler: Kapitalizm!
Tabii bir de efendilerinden öğrendikleri ve küreselleşme ile tekrar dirilen emperyalizm laklakları da var. Yahu insaf be! İnsan bu kadar keriz olur! Nasyonalizm doğana kadar tek olan emperyalizm idi. Ama dolandırıcılığın devam etmesi şart. Efendileri sahtekar Lenin ve ortakları atalarının ayak izlerinden çıkamaz bu yaratıcı bilimsel sol devrimciler.
En fanatik dinciler arasında bile bu kadar yobaz az bulunur.
Her neyse. Bu bakirelik sapıkları bana bir fıkrayı hatırlattı.
Seviştikten sonra bunlara benzeyen bir bakire meraklısı kadına sorar;
– Ben ilkim değil mi?
– Neden acaba erkeklerin hepsi aynı soruyu soruyorlar?
Kadınların kurtulalı yapılan ankete göre %73ʼü sevişmekten tat almıyor.
Mao & Co. etrafı Çinʼi ayağa takılanlardan temizleyeli asıl devrimlerin başına çekenlerden biri cin gibi Çinliler Çinliler bir yandan Uygurları, S. Sevranʼın tasvip ettiği gibi, eğitimle çağdaş ederken diğer yandan bu banal toplantıya katılanlardaki bakirelik saplantısına ve gelecekte kadınsız seks sorusuna mülti-trilyon dolarlık bir endüstri yarattılar: ʻʻsex toysˮ
Türk-Kürt solcu devrimcileri uluslararası küresel laklarınıza devam edin!
Bakunin’in devlete ve Marxizm içindeki otoriter akımlara karşı bütün uyarı ve öngörülerinin tarih içerisinde haklı çıkması anarşizmin devrim yolundaki işçi sınıfı ve insanlık için süren öneminin kanıtıdır.
Marxizm’in bir düşünce sistemi olarak anarşizmden daha zengin ve isabetli olduğunu düşündüğüm halde söylüyorum bunu. Bütün üstün analiz ve araçlarına rağmen Marxizm devlet ve iktidar eleştirisini doğru kuramayarak eylem ve pratikte çuvalladı.
Bu iki akımın doğru sentezini günümüz koşullarına uygun şekilde kurabilmek hala 1. Enternasyonel zamanında olduğu kadar gereklidir.
Anarşist antropolog David Graeber de, MS gibi, Marksizmʼin anarşizmden daha zengin ve isabetli bir düşünce sistemi olduğunu saptadı ve farkı gidermek için anarşizmin de aynı Marksizm gibi üniversitelerde öğretilmesini önerdi.
Şart değilse de, sentez ilerleme ima eder, ilerleme anıştırır.
Eski sentez.
Tez: Kapitalizm / Antitez: Komünizm / Sentez: Plastik
Wallerstein, ʻʻlʼUtopistiqueˮ eserinde, günümüz kapitalizmi buhranını 50-60 yıl önce yaşasaydı, kapitalistler buhranı atlatmak için Marksizm ideolojisini seçerlerdi dedi. Wallersteinʼin kitabı 1998ʼde çıktı, Çin çoktan Kapitalizm-Marksizm sentezini hâlihazırda yapmış ve ekonomi-teknoloji-bilim-endüstride gittikçe artan bir hızla ilerideki daha iyi günlere doğru yol almaktaydı. Nedense Wallersteinʼin gözünden kaçtı.
Yeni sentez.
Tez: Kapitalizm / Antitez: Marksizm / Sentez: Komünist Çin
MSʼin bahsettiği 19. yüzyılda, ʻʻen iyi şimdi ama ilerde daha da iyi olacakˮ kapitalist-burjuva tarihsel ve ekonomik sentezi iki yüzyıldır Avrupaʼda dünya görüşü olmuş ve Avrupa dışına da taşmıştı. 1. Enternasyonel zamanındaki Marksistler ve anarşistler bu senteze büyük bir heyecanla katıldılar ve hala katılırlar. Örneğin bu sitede yorum ve katkıda bulunanlar.
MSʼin özlediği sentez ʻeylem ve pratikte çuvalladıʼ lafında. Yani, kapitalist-burjuva, anarşist ve Marksistlerin paylaştıkları ʻilerde daha iyi olacakʼ (amaç) sentezi değil, sentezin vaat ettiğine erişme yolunun (araç) gereken sentezi.
Zeka ve büyük beyinlilik yüksek değerli meta olalı bu kıymetli malın sırrına varmak isteyen bilim adam-karılarının yaptıkları araştırmalara göre dünyanın en zeki insanları Uzak Doğulular.
Bence, günümüz koşullarına en uygun kapitalizm-marksizm-anarşizm sentez/evliliğini başarmada kapitalizm ile marksizmi evlendirip sentezi başaran yüksek zekalı Çin örnek alınmalı.
Tarih de ileri zekalı ve ileri görüşlülerin defalarca insanlığın ileriye doğru aldıkları yolda kılavuz olduklarını kanıtlar.
Örnekler arasından çok sevdiğim ikisini anlatacağım.
3. yüzyıl ortalarında, yüksek zekalılar, Hıristiyanlık ile Devletʼin evlenmesi gerektiğini apaçık görüp düğün hazırlıklarına başladılar. Alçak zekalılar yiyecek içeceklerini paylaşma toplantılarına katılıp ayin, ilahi ve türkülerine devam ettiler. İleri nesillere yenilikler müjdeleyen yaratıcı yazılar aktaracaklarına, duvarlara ve kağıtlara karaladıkları rengârenk çocuğumsu resimler, ʻʻnaive paintingsˮ, bıraktılar.
İkinci örnek günümüze yakın. Güney Amerikaʼda ilerlemiş ve dolayısıyla siyasal toplum olmuş bir halkın Devletʼi, coğrafi nedenlerden; medenileştirme, Hıristiyanlaştırma, çağdaşlaştırma amacıyla bazı çıplak vahşileri yerleşik hayata zorlar. Vahşiler arasındaki yüksek zekalılar bunun kaçınılmaz olduğunu anlar, kabul eder ve hatta Devlet ile yerleşenler arası bürokrat olurlar. Geri zekalı vahşiler hiç bir şey anlamaz, ormana gidip eski hayatlarına devam ederler.
TEZ: BEING
ANTITEZ: KNOWING
SENTEZ: AI or JUST PLAIN KNOWING
MS ve Egitim: …. Anarsizmin ünirsitelerde akademik calismalara, acilimlara ihtiyaci yok. Anarsizm doktirin veya bir ogreti teorisi degildir. Yasmanin icidir. otoritersizligi, hiyararsizligi bilimsel calismayla sadece ve sadece ögrenirsin ama yasayamassin, kavrayamassin. Bizzat yasamin icinde egonu bilerek, yasayarak ögrenirsin. Anarsistlerin üstenci, ögretici akademisyenlere ihtiyaci yok. Sokak Anarsistleri bizim icin daha makbuldur. Anarsizm yeniden kefsedilip, süsleyip satisa cikarilamaz. Kürsüde oturup dinleyicilere yukaridan hitap etmek anarsistlikle taban tabana zittir. Bircok neo Marksist dogrudan demokrasiyi savundugunu, federatifci oldugunu söyler. Komik. Marks onlari savunmus olsaydi Bakuninle ters düsmezdi. Neo Marksistler hiyararsiyi, sorumlulugu, komiteyi, sözcülügü, temsilciligi politik hayatlarinda devam ettiriyorlar. Yani ikiyüzlüler. örnek 1. Gezi komitesi ne demek. kim secmis? kimin sözcücü, kim onlarin görevlerini geri alabiliyor. 2. Parti ve dernek kuruyorlar MK olusuyor, sayman, halkla iliskiler, propaganda, basin ve iletisim yetkilileri tayin ediyorlar. karar merci olusuyor. Parti veya dernek baskani oluyor. Zatlar Olmuyor olmuyor. olmuyor……Anarsist kendi icindir.. egolarin olustugu birliktir. Cogullarin olusturdugu bireyler degildir. Geciniz bunlari.
En büyük komplolar gizli saklı olmayanlar! Gecemeyiz bunlari!
Her neyse.
Komplonun büyügü : ʻʻAnarsizm doktirin veya bir ogreti teorisi degildir. Yasmanin icidir. otoritersizligi, hiyararsizligi BİLİMSEL calismayla sadece ve sadece ögrenirsin ama yasayamassin, kavrayamassin.ˮ
Modern bilim doğduğunda düsturu ʻotoriteye karşıʼ idi. Doğuranların en başında gelenlerden ve hala başında olanlardan birinin en başında ʻRoyal Societyʼ adlı kulüp vardı.
Dünyanın en zeki insanlarından oluşan kulübün giriş parolası ‘Nullius in Verba’ idi. Yani, “on the word of no one” veya “take nobody’s word for it” veya ʻkimseyi dinlemeʼ veya ʻkimsenin ipiyle kuyuya inmeˮ.
[Parantez içi not: bu parolada aşırı kuşku mu, doğa komplosunun sırrına erme amacı mı, hafiyelik mi, sınır polisliği mi var bilmiyorum. Bildiğim şu ki, ilk dahiler erkeklerdi ve doğayı kadına benzetip gönüllü vermezse, daha henüz ʻpolitcally correctʼ modası çıkmadığından, zorla almayı açık açık söylerlerdi. Üstelik erkekler arasında henüz yaygın seks açlığı, Havva yüzünden cennetten atılma, kadının allah ve bu sitedeki marksist ve anarşistler gibi hak yolunda olanları kışkırtıp yoldan çıkardığı inançlarının etkiler de vardı.]
Her neyse. Bundan daha karşı otoriter ve dolayısıyla gerçek anarşistlik tasavvur edebiliyor musunuz?
Ne var ki, bunlar sokakta gezenlerden değiller ve bunlar sayesinde bilgisayar var, İnternet var, sosyal medya var, otobüs var, elektrik var, nanoteknoloji ile pislikleri temizleme var, modern tıptan yararlanma var, televizyon var, stent var, diş fırçası var, kalem var, okul var, her türlü takma organlar VAR, VAR, VAR, VAR.
Siz de dahil, sokaktakiler olsun, bu sitedekiler olsun, Özgür Üniversitede öğreten ve öğrenenler olsun, anarşist diplomalı eski marksist şimdi anarşist olsun, David Graeberʼin müritleri olsun, Diem25ʼçiler olsun, Gezi Parkʼçılar olsun, sarı yelekliler trenine atlayanlar olsun, bütün anarşistler yukarıdaki VAR VARLARI temin eden bilim adam-karılarına sonsuz saygı duyarlar.
Bu bilim adam-karıları, hayatlarını sokaklarda tur atmakla geçirmektense, İNSANLIK için, araştırma merkezlerinde ter döker ve kütüphanelerde dirsek çürütürler.
Anti-tezsiz, sentezsiz tezlerim:
1. Kimse bu bilim adam-karıları kadar anti-otoriter ve dolayısıyla gerçek anarşist olamaz!
2. Sokaklarda aylak aylak tur atanlar asla VAR VARLARI üretemezler!
3. Sokakta salt bir birine kazık atma, yalan söyleme, parasız yaşanılmaz, televizyon dizileri ve futbol maçları konuşmaları öğrenilir.
4. Asıl anarşistler bilim adam-karılarıdır.
5. Eğer bilim adamı-karısı olup İNSANLIĞA yararın olsun istiyorsan ʻKürsüde oturup dinleyicilere yukaridan hitapʼ edenleri dinleyecek, not alacak, sınavı geçecek, diplomanı alacak, maaşına konacaksın. Eş dosta da MERAK masalını anlatacaksın.
6. Eğer MSʼin özlemini çektiği sentezi başarmak istiyorsan sokaklarda tur atmaktan vazgeçip Zileli, MS, Başkaya ve sayısız diğer zeka fışkıranlar gibi derslerine çalışacaksın.
Saniyeyi milyara böl, çıkanı tekrar milyara böl.
Tez ve anti-tez, yukardaki 5 defa üst üste yapıldığındaki zamandan daha da kısa zamanda sentez olur çıkar. Çıkar çıkar da hemen, göz açıp kapatmadan daha çabuk, yeniden tez olur.
Becerikli olup sentez tez olmadan yakalayacaksın. Ne var ki, bu ancak yeni ve çağdaş dijital zamanda mümkün. Solcu devrimciler diyalektiği hala eski sürekli/kesiksiz zaman içinde kullandıklarından bir türlü sentezi teze geçmeden önce kapmayı beceremiyorlar. Yani, solcu devrimcilerin diyalektik zamanı daha henüz çağdaş ve ileri dijital zamana ayak uyduramamış.
Devasa büyük beyinli site sakinlerine küçücük beynimle haddimi aşarak açıklayayım.
Kapitalist-Burjuva ʻʻşimdi en iyisiˮ ve ilerde, allah izin verirse, endüstri-bilim-teknoloji-üretim ile ʻʻdaha da iyi olacakˮ fikrini doğurdu. Buna seve seve katılan katılan Marksist ve anarşistler Kapitalist-Burjuva devrim buzdağının sadece tepesini gördüler. Çok daha derinlerde yatan ve çok daha inceliği sanırım görmediler bile. Bu derinlerde yatan devrim dünyayı tam tersine çevirdi: insanlar, Kapitalist-Burjuvalar dizgini ele geçirene kadar mükemmeliğin başlangıçta olduğu yanlış fikre inanırlardı; Kapitalist-Burjuva, mükemmelliği dünyanın veya zamanın sonuna koydu.
Marksist ve anarşist solcu devrimciler, ʻʻdaha da iyi olacakˮ heyecanı içinde acele ettiklerinden, aynı derinlikte ve aynı önem taşıyan diğer bir devrimi de gözden kaçırdılar. Sürekli dünya, kibar çevrelerde cici bici adı dijital olan kopuklar dünyası oldu. Fizikte atom teorisinin 19. yüzyılda zafer kazanması boşuna değil. Nasıl insanlar serbest pazarda (şimdi süpermerkette ve her deliğinde bir kablo ve elinde telefon ile) özgür dolaşıyorsa, evren de insanlar gibi, birbirlerinden kopuk atomların vızıldayarak dolaştıkları kopuk zaman, mekan, madde dünyası oldu. Bu dijital evrene daha henüz ayak uydurmayan solcu devrimciler dijital zamanda sentezleri kaçırıp duruyorlar.
Bir sentezi alıntılarla dile getireyim.
21 Feb 2019,
The toxic legacy of the Vietnam War
Agent Orange was the most notorious chemical defoliant sprayed by US forces over Vietnam to destroy jungles and vegetation during the Vietnam war.
Agent Orange contained dioxin, one of the most toxic chemicals known to man.
From the 1960s, doctors in Vietnam began to see a sharp rise in birth defects, cancers and other illnesses linked to exposure to Agent Orange. Decades later, Vietnamese are still being affected.
158 deformed babies were born dead last year.
4,8 million people in Vietnam were exposed to the toxic chemicals.
Minute traces of toxic chemicals are being found in the uterus of pregnant women even now years after spraying stopped.
And the American veterans are also victims of the spraying.
But dioxin can change the DNA. So it can be transmitted into many generations later. We have already the fourth generation now affected.
Diğer yandan ve şu an, bir zaman kapitalist teze anti-tez olan Vietnam, Amerika tezi ile vardığı sentezi kendi halkına uygulamakta. Vietnam ʻʻdaha da iyi olacakˮ günlere bir an önce erişmek için aynı Amerika gibi ilerlemede ayaklara dolaşanları, aynı Amerika gibi haşaratları temizleme peşinde.
Aşağıdakiler sadece Şubat 2019ʼda okuduklarım.
Şubat 2019 makalelerden bazı alıntılar:
ʻʻAu Vietnam, le capitalisme le plus brutal — illustré par la ruée sur les terres paysannes (lire « Résistances paysannes au Vietnam ») — fait bon ménage avec une propagande communiste toujours très présente. Sur les bâtiments, dans les rues et au bord des routes continuent de flotter des bannières à fond rouge, frappées de la faucille et du marteau, parfois illustrées du visage de Ho Chi Minh, sur lesquelles sont inscrits des slogans censés justifier la politique d’urbanisation décidée par le parti : « Développer l’esprit révolutionnaire, réaliser victorieusement l’industrialisation, la modernisation et l’intégration internationale du pays ! » Ou encore : « Tous ensemble pour atteindre l’objectif : un peuple riche, un pays fort, une société équitable, démocratique et civilisée ! »ˮ
ʻʻEn avril 2017, le village de Dong Tam, à la périphérie de Hanoï, fut le théâtre d’un surprenant fait divers. Des centaines de paysans, qui protestaient depuis des mois contre l’expropriation de leurs terres dans le cadre d’un projet de construction immobilière, osèrent séquestrer pendant plus d’une semaine trente-huit policiers venus les déloger.ˮ
ʻʻA Hanoï, les gratte-ciel dévorent les rizières.ˮ
ʻʻLa cité qui résista aux bombardiers américains pendant la guerre du Vietnam s’ouvre aux promoteurs immobiliers et à leurs projets pharaoniques.
Dans le bureau bleu ciel se côtoient plans futuristes, photographies de réalisations, écran vidéo high-tech. L’architecte Hoàng Huu Phê fait montre d’une grande ardeur pour persuader que l’avenir de Hanoï réside dans le développement urbain tous azimuts. « Certains, au gouvernement, perçoivent toujours la ville comme une entité administrative. Heureusement, cette vision passéiste décline. Nous devons construire une capitale attractive et technologique, à vocation internationale. Les Américains ont bien fait surgir Las Vegas d’un désert ! »ˮ
ʻʻA l’été 2009, le magazine en ligne Smart Travel Asia a classé Hanoï sixième ville du continent pour le shopping, derrière Hongkong ou Singapour, mais devant Shanghaï, Tokyo, Pékin, Séoul… Le Vietnam est en vogue. En 2008, les projets immobiliers y ont attiré plus de 28 milliards de dollars, soit près de la moitié des investissements directs étrangers (2). Dans les grandes cités, les prix du foncier flambent.ˮ
ʻʻTransformer des communes agricoles en banlieues bourgeoises.
Le temps des clivages idéologiques semble bien loin…
Finalement, trente-cinq ans après la guerre, les Américains réussiraient-ils à conquérir les cœurs et les esprits vietnamiens ? Le temps des clivages idéologiques est loin, en tout cas. Le dollar est le bienvenu, et constitue même une seconde monnaie. Le nationalisme, lui, délaissant son héritage communiste, en revient aux sources les plus traditionnelles. Selon l’historien Nguyên Thê Anh, professeur émérite à l’Ecole pratique des hautes études, « d’une certaine façon le pays retrouve des manières de faire du temps de l’ancienne monarchie. Particulièrement pour ce qui est de la structure de gouvernance. La caste dirigeante, peu importe son étiquette, est comparable à un mandarinat autoproclamé, les vertus confucianistes en moins. Le peuple, lui, renoue avec les cultes anciens ».ˮ
Aynı ay, Şubat 2019, diğer bazı alıntılar :
ʻʻRésistances paysannes au Vietnam
Assoiffé de croissance, le Vietnam mise sur l’essor des industries utilisatrices de main-d’œuvre et sur le développement de l’immobilier — sans regarder de trop près les conséquences pour l’environnement et pour les terres agricoles. Ce qui suscite la colère de nombreux paysans.ˮ
ʻʻ À Nam O, au centre du pays, un village côtier réputé pour l’excellence de son nuoc-mâm, plusieurs familles refusent actuellement de quitter leurs maisons pour laisser place à la construction d’un immense complexe touristique. Celui-ci absorberait toute la plage et les empêcherait de poursuivre leur activité de pêche, essentielle à la fabrication de cette célèbre sauce à base de poisson fermenté.ˮ
ʻʻ La cité qui résista aux bombardiers américains pendant la guerre du Vietnam s’ouvre aux promoteurs immobiliers et à leurs projets pharaoniques.ˮ
Bence, Sungur Savran sitesine bir göz atan yukarıdaki iğrençlikleri gururla sergilendiğini rahatça görür.
Yorumcu Komplo mu….Yorumcu…Sentezler Sayısız, Sentez Peşinde Olup Görmeyenler de …………….
Cok bilgilisiniz, size hayranlik ve tabi olmamak icten bile degil. ne guzel cesitli dillerden örnekler veriyorsunuz. Ne cok seyler ögrenmissiniz. Ne yuzel yaziyor ve baskasinin kafasi ile konusuyorsunuz. Bende istiyorum ama gövdemin üst kismi buna müsait degil.
En imrendigim , istedigim sey sizin gibi gövde bana ait, kafa baskasina ait olan bir vucudumun olmasidir. Olmadi ne yapayim, Sizin gibi olamadim. üzgünüm. ileride sizi akademisyenlerinizin, bilimcilerin kürsüleri altinda, smart fikirlerini dinler bilgili olurum ihsallahhhhhhh.
Ingillizce, ispanyolca, almanca, fransizca yazarak veya akademisyenlerin testlerini hakkikatmis gibi olarak örneklemen dogrulari, uygunluklari belirlemez. Benide hic etkilemez. Zaten her sabah yatakdan kalktigimda bu dillerle muhatap oluyorum. Markette, trende, isyerinde,sokakta, poliste, gazetesinde. Hergün,okulda, belediyede, hatta kimligimde, her saat bu dilleri duyuyorum. Hicde özendigim, üstünlük gördügüm, hayranlik duydugum bir sey degil. Diller yani dil ve edebiyat insan bilimlerinin icinde ayricalik gösteren disiplinlerdir. O anlamda dilleri kücümseyip elestirmiyorum. Dil bilmek iyidir iyi.
Avrupa dillerinin, bilginin ve üst kimlik kültürünün merkez alinmasi modern otoriter yapiyi, bizzat beyaz irkciligin üstünlügün, belirleyiciligi ve hakimiyetinden baska bir sey degildir. Ben bilginin, kültürün merkeziyetini, kürsüsünü, yuvarlak masa disiplilerin toplantilari, laboratuarlari, deney objeleri, olusmalarini ve uygulamalarini hic tanimam. kabulde edecegim birsey degildir. Yuvarlak olan ne masadir, nede kürsü. Yuvarlak olan insanlarin ayni hizada, elele ve özgürce yuvarlanmasidir.
Akademisyenlerin ve bazi bilimciler pratigi olmayanlardir. Her seyden uzak; söylemleri bu uzakligin yorumu ve inkarindan baska birsey degilldir. Gercegi uzakta, sözcüklerinde yakalamaya, sistemlere sokmaya calisirlar. Sözcükler sözcükleri, sistemler sistemleri izler. Insan bilimleri eskinin yeniden idoljik cizilmesidir. Arastirmalar taktik ve stratejilerin teorik sorunlari, bu taktik ve bu stratejilerin maddi ve parasal kosul ve sonuclaririni sorunlari.Arastirma özgür olmali,yönlendirilmemeli. Teknoloji ve arastirmalar IBM, Philips, Apple, Ruag, Universite Chicago, Brookings Enstitüsü ,Exxon Mobil, Chevron, AIG, Glencore, Nestle, Novartist, General Motor, UBS vb finans ve sanayi tekelleri ve iktidarlar icin calisan pratik teori üreten insan bilimcileri; kar artirimi, tüketimi, bagimliligi, kontrolleri, düsünceleri ve denetleyip yönlendirmeleri icin cabalayan bu insanlar özgür yasamlari hedefliyen sonuclara göremi calisirlar.? Toplumsal, yani siyasal amaclara ve bunlarin ( sektörel öncelikler) parasal, toplumsal,yönetsel sonuclarina göre arastirma yaparlar. Insan bilimcilerin kafalarinda bazen azda olsa yerinde ve uygun fikirlerde vardir. gercek yasam yerine, epistemolojik engeller, sahte apaciklar, ileri sürdükleri hayali cözümler altinda örtüklerleri tezleri nesnesizliklerinden dolayi egemen idolojisinin teorilerini üretmektedirler. Bilimsel olmayan idolojik düsünce tasarimlardir. Doga ( fen bilimi ) bilimlerinin aksine insan bilimleri matematikle iliskileri bütünüyle yada bir bölümüyle organik olmayan , dissal bir iliski, yani kisacasi ” teknik” bir uygulama iliskisidir. Insan bilimleri felsefeyi kulanip sömürürler. Buna ihtiyaclari vardir. Idealist felsefeler ( Pozivitis, neo pozitivist, yapisalci, bicimci, fenomenolojik hatta sipiritüalist ) insan bilimleri tarafindan sömürülen katagoriler ve felsefelerdir. Insan bilimleri gercek sahip olmadiklari teorik bir temelin eksikligini gidermek icin onun yerine kullanilan ideolojik yedekleridir. Bu felsefelerle, insan bilimi aralarindaki iliskiler zorunluluktan kaynaklanmaktadir. Bu insan bilimlerinin cogunlugu icin gecerlidir. Okullarda ve akademilerde ögretilen bilim, kültür ikinci sinifdir.. Toplumun az yada cok sinirli kesimi icin imtiyazli konularda ( tarih, edebiyat, sanat, mantik, felsefe, ahlak, siyasi, ekonomik, politik ) egilebilme, ilgilenme sanati üreten nesnesizliklerdir.. Seckinci veya yiginsal bilim toplumun gercek idolojisi degildir. Egemen iktidarlarin yönlendirdigi bu bilimselikler yiginlari razi etmeye, egemen idolojiyi benimsemeye ve sahip cikmaya calismaktadir. Her bilim insanin icinde bir felsefe vardir yani kendiliginden felsefe. Ama bu felsefe idolojik ve teoriktir. Kendi icinde bircok catismayida yaratir. Bu bize yabanci degildir.
Toplum bireylerin yaratigi cogul olmasi gerekir. Cogunlugun yaratigi ( yönlendirilen, olusturlan ) bireyleri olmamalidir. Insan bilimleri adina cikan bu üstenci, elitist, sermaye ve devlet mantikli akademilere bagli sözde bilimciler, akademisyenler disaridan topluma ve bireye müdahale ederek, insanlari ehlilestirip iteatkar, söz dinleyen, iyi insan olmalari, bilim ürünlerini ve kültürü iyi tuketmeleri, onurlu ve ahlakli vatandas olmalari icin devletsel iktidar idoloji, pratik idolojiler,, teorik idolojiler, teknolojik nesneler, sözde varyantlar üretirler.
Deneycilikde( empirizm ) her zaman dogruyu göstermez. Uygunluk gösterebilir. Yasanabilir gercekler bizzati icinde yasayarak, görerek, inceleyerek ve en önemlisi özgür olarak bulunan nesnelesmis, ojektiflesmis degerlerdir.
Tüketici ve tutsak yapiyi olusturan teknolojik ( devrim ) ilerleme son kertede Nano, smart, Gen gibi devassa teknolojilerin altinda egemenlik , tüketim bagimliligi, tutsaklik, zayiflik, güvensiz, yanlizlik, egonun yabancilasmasi, göreceli kisilik sorunlarina yol acan gelismelerdir. Canli egosuna sonradan ihtiyacmis gibi yerlestirilmis olgulardir.
Bilim ve sermaye insan iyiligi icin hic bir yatirim, plan, proje ve emek harcamaz.
Insanlar kendi disinda ternolojik ve idolojik gelismelerden uzak kaldigindaki; suni handikaplar, iradi yasamin esirligi, ayakda durma zorlugu, mücadele azimsizligi ve yasam lukslügünün kaybolma rizikosunu kisacasi paranoya ve panik KORKUsu yaratmaktadir.
Ne yazık, ʻʻ9 Komplonun büyügü 24 Şubat 19ˮ hiç bir şey anlamamış.
Yazdığı da aklı sıra yazmasını bilmiyenleri taklidi, yani yine o ünlü sokak anarşistleri sineması. Tipik bir solcu devrimci ve tipik bir politikacı. Arkasını taraftarlarına dayatmazsa altına kaçırmaktan korkan bir cesur asker. Kapatınca da, maşallah öbür ucundaki çenesi açılıyor. Bu defa da tipik bir Batılı olma özentisini kusmuş. Aşağılık duyguları ishal gibi akmış. Bu herif benim de kendisi gibi bilgiye saygı duyduğumu sanacak kadar çılgın.
Hızlı sokak anarşisti çaylak, bilgi çoktan (7 bin yıldır) bir azınlığın tekelinde.
Sayın yapmacık sokak anarşisti, iyileşmek için hasta olduğunu bilmen ilk adım. Oradan başla.
Bana değil, gölgesine sığınıdığın Batılıya, asıl Medeniyet becerilerini bok çukurundakilere satana aşağıdaki sözleri söyle belki bu solcu-devrimci-anarşist fasa fisolorından kurtulursun.
ʻʻElbiseni giyiyorum, dilini konuşuyorum, filimlerini seyrediyorum, ve bugün sen dediğin için o gün.ˮ
Bu listeye binlerce dahasını eklemen için bir b*k bilmen de gerekmez. Senin o sanal sokaktaki yaşama bak yeter be mubarek!
İnsan hem bu kadar tam bir dalkavuk hem de bu kada tam bir gerçek anarşist olur. Mutasyonun işine akıl ermez oldu.
Her neyse, geleyim düzeltmeye.
ʻʻPast & Future Golden Agesʼʼ başlıklı yazımda Davud ile ilgili (büyük harfli) son cümleye eklemeyi unuttum.
ʻʻOne day, the tribe of Abd al-Qays, residing on the eastern coast of the Arabian Peninsula, sent a delegation to meet the Prophet Muhammad. As they were being seated in his presence, he observed among them a young boy of radiant beauty. The Prophet immediately instructed the boy to leave his place and find a seat behind his back. WHEN ASKED BY HIS DISCIPLES FOR THE REASON, HE SAID, DAVID’S REBELLION WAS CAUSED BY NONE OTHER THAN SIGHT.”
Hızlı Sahte Sokak Anarşisti ve Bir Düzeltme ………..
Bravo tamda yerinde oldu. Bilim insanlari her türlü egemenlere bagli istekli ve mutlu köleler yaratir..
Yazinda bir seyler budum.
Icgüdüsel ve bilincaltindaki seylerin varligini gördüm. Hastalik diyemiyecegim, cünkü hastalik neye göredir. Nasil oldugu bir cok kisiye göre degisir. kendine ve karsisindakine rahatsizlik vermiyorsa hastalik olup olmadigi tartisilir. Bazen farkinda olmadanda yasanabilinir. özelikle bilincalti travmalarin sorunlari.
Senden alinti ;…..” altına kaçırmaktan”, “korkan”, “bir cesur” , “öbür ucundaki çenesi”, ” ishal gibi”, “bok çukurundakiler”, “sığınıdığın”, “b*k bilmen”
Yazdigin kullandigin bu kelimeler bir birini tamamliyor. Bu kelimeleri kullanarak karsindakini kücültügünü, susturdugunu, utandirdigini düsünüyorsun. Neden bok, göt, korkak ve cesur, siginma örnekleri veriyorsun.
Iste tamda burada bir bilincalti bir sorun oldugunu gösteriyor.
Beni hic rahatsiz etmiyor. Senineden rahatsiz ediyor ki, karsindakine neden bu argümanlari ve fokniyonlari kullaniyorsun’.
Acaba kücüklügünde yasadigin ,hissetigin, duygularin sende yaratigi travma sonrası stres hastaligimi?
insanlarinda homofobik düsünce pompalaniliyor. özelikle teologlar, teoloji etkisinde olanlar, fundamentalistler ve iktidarlar isterikleri bu korkuyu kendi iclerinde yasadiklari icin sürekli gündemde tutarlar. iste bu icgüdüsel korku veya meyilli durumdur.
Sempatik sinir sistemi korkuyu ortaya cikarir ve yasarsin. Korkunun bir cesidi kendi icindekinden kacmaktir. Iste yukaridakini asagilamak veya korkutmak icin kullandigin uzuv ve fonksiyonlarin sende bunu yaratmis olabilirmi? Neden korkudan bu kadar kacmaya calisiyorsunki?
Evet ben yediklerimi, ictiklerimin ihtiyac disini ve vucudumun organik artiklarini disariya bok olarak, bazende ihsal olarak atiyorum. Sende bu foksiyonelik yokmu?
Sen mutasyuma ugramis, temiz 🙂 , dümdüz, hic kivrim ve sekil bozuklugu olmayan bir türmüsün?
. Ne güzel masrafsiz, zahmetsiz, öteki olmak. Sorunsuz ve rahat bir yasam.
Caylak demissin,,,, Ah caylak hayvan olarak bana diyorsan sagol. Cok mutlu ettin beni. Acemi anlamda diyorsan yine kabullenirim.
Acemilik senin korkularinin bir parcasi. Korkma acemi olmaktan, kimse seni asagilayamaz. Hem acemi olsan ne olur. herseyi bilsen ne olur. Kimse herseyi dogar dogmaz ögrenemiyorki. Bir sürec gerekir. iste o sürec acemiklik evresidir. Ne varki bundan korkacak.
Cesur; evet korkunun karsindaki pozisyon olarak düsünülen, olunmasini istenilen pozitif duygu. Cesur olmak da korkunun bir parcasi. Cesur ;yasanan travmalar ya da manüplasyon neticesinde (ezilmek, pisirik, korku, horlanmak,sümsük, hiclik) yasanan zorluklar karsisinda üstün olmak dürtüsüdür.
Siginmak ; kime, kendine mi? Siginma ihtiyaci duymak, kendini güvenceye almak. Bir yaniyla kendine güvensizlik duygusunun disa vurum sekli. Bazende sigina bilirsin. Her an güclü olmayabilirsin. Fiziken ve o an pisikolojik olarak üstünden gelemiyecegin durumlarda pek ala bir seylere siginabilirsin. Korkmamak gerekir bu tarz siginmaktan. Siginma dürtüsü sürekli var ise… iste sorun burada. Neden siginmaya ihtiyac duyarsin ki? yasadigin travmalar ve onun korkusundaki tahribatlarin neticesinde, kendine güvensizligin korunmasi ( ölüm, hirpalanmak, fakirlik, sagliksizlik, gücsüzlük ve kisilik bagimliligi hastaligi) icin istenen liman dürtüsü.
Beni bu kelimelerin üzerinden itham ettin. Baska bir sey okumadim. üzgünüm.
Seninle düsünce bazinda tartisma yapmayacagim. Sadece sana kücükde olsa birseyleri hissettirdiysem, bu bana yeterde artar.
kalsaglicakla
Belki Allah bilir. Düşündüm taşındım. Yahu, belki Allah da bilmez!
Rus, Çin ve en son yazımda işaret ettiğim Vietnam aydınlığa kavuşup Kapitalizmin gücünü takdir etti. Trumpʼın övmesi ile coşan K. Kore Trumpʼı Kim Jong-un ʻʻNe Yapmalıˮyı öğrenmek için Vietnamʼa gitti.
Bunun yanısıra Sungur Savran sitesine bir göz atmalı. İnsan zekasına hakaretin hakareti, pornografinin pornagrafisi, son iki yüz yılın en banal agulamaları, diğer geleceğe meslek yatırım yapıp muradına eremeyen sayısız aldatılmış Türk solcu devrimcilerin bataklığına saplanmış kalmış bir moruğun can çekişme acıları içinde kıvranaması.
Bir de bu zavallının paneline katılanlar ve seyirci olanları düşünün.
Bir de panelin demokratik olmadığı masalını okuyun.
Muhaliflerinin cellatı Lenin gibi birinin önünde gururla konuşan, Lenin gibi bir Rus kapitalistlerinden Batı kapitalisleri gibi gaddar olmadıkları için nefret eden, Avrupa birikmiş zenginliklerinden medet uman dilenci ve alçak ruhlu sapıka tapan S. Savranʼdan demokratlik beklemek başka bir ayıbı kapatmak olmasın.
Yazım sansürü geçmeyince Savranʼın sitesine bir göz daha attım. Site hakaret, suçlama, nefret, saldırganlık, kana susamışlık dolu ama Erdoğanʼın köpekleri bile sansür etmemişler. Benim yazım neden sık sık sansüre takılıyor anlamıyorum. Belki Türk devrimci solu bolluk ülkeleri ekonomisi yanısıra bolluk ülkelerin saklambaç oynama demokrasisini de benimsemeye başladılar. Belki merkezi sansür komitesi iş işten geçene kadar yazımı inceleip haklı bir karara varacak.
Örnek mi? Demokrasiler demokrasisi, Hitler gibi Almanların süper bir ırk olduğuna inanan Murkyelʼin Almanyasından.
[Heckler & Koch FINED for illegal gun sales to Mexico, 21 February 2019- H&K was found to have breached German arms export rules by shipping nearly 5,000 G36 assault rifles and smaller firearms to strife-torn regions. Mexico is plagued by warfare involving drug gangs and paramilitaries. One ex-employee was given a suspended sentence of one year and 10 months, plus a fine of €80,000. The other received one year and five months and was ordered to do 250 hours of social work.
The Stuttgart case was triggered by evidence against H&K presented by peace activist Jürgen Grässlin EIGHT YEARS AGO.]
Kendi derdime döneyim.
Aşağıdaki yazı yüksek Batı medeniyetinin en yüksek bilim dergisi ʻSmithsonianʼ dergisinde 16 Nisan 2018ʼde yayınlandı. Yazıda daha da yüksek ʻNatureʼ dergisine gönderme var.
ʻʻWhat the Large Penises of Tiny Crustaceans Tell Us About Evolution
Massive male sex organs have their perks, but in the long run, a little modesty pays.ˮ
[Çeviri: Kabukluların Büyük Penisleri Bize Evrim Hakkında Ne Öğretir?
Erkek kitlesel (here is that magic word again!) seks organlarının coşup canlanmaları var ama uzun vadede biraz alçakgönüllülük de fena olmaz.]
Bir yazımı ayıklayıp temizledikten sonra ʻʻKomplo ve Hizipleri Ayıklama-Sentez Aramaˮ başlığıyla tekrar yolladım. Yazım, yukarıdaki basın özgürlüğü ülkesindeki kadar açık seçik bile değil ama sanırım terbiyesizlik içerdiğinden sansürü geçmedi. Özgür medya ve reklam afişleri seks özgürlüğü dolu iken yazımın ahlaksız bulunması çok tuhaf. Solcu devrimci Türk entelektüellerin adayı Selahettin Demirtaş bu konuda çok daha liberal iken Türk entelektüel adayı akımına yüzen eski solcu devrimcinin bu titizlik ve püritenliği şaşırtıcı.
6 Komplonun büyügüʼ yazında kullandığın sayısız koca kelle lafları arasından ne olduğunu bilmeden çiğnenen ʻʻbilimselˮ sakızını alay etmek için seçtim. Bilimsel dedin mi akan sular durur. Muhammed bilgiyi, Atatürk bilimi övdü. Marks amcanız ile baskıdan kurtulma da bilimsellik kazandı. Sünnetler bilimsel oldu. Allahın varlığı, eşitsizliğin ve hiyerarşinin genlerde yazıldığı bilimsel ispat edildi. Uçağın ve ampulün Kuranda şifreli yazıldığı da bilimsel kanıtlandı, insan ruhunun olduğu da öyle. Avrupa ve Amerikalıların Atatürkʼün beynini çalıp kullandıkları da bilimsel kanıtlandı. Avrupa ve Amerikalılar nice bilim adamlarının beyinlerini, DNAʼlerini emarla incelediler. Bilimsel der demez bütün koyunlar ot melemesine başlar, sağcı ve solcular kardeş kardeş bolluk ilahileri çekerler.
Ben bu sitede bilim ile modern bilimi ayırt eden birine rastlamadım. Doğru dürüst (modern) bilim adamları ʻʻne yazık ki, sıradan insanlar (modern) bilim lafı ile sadece ve sadece ıvır zıvır bolluğu anlıyorlar, hatta ıvır zıvırların çoğunun faydadan çok zarar getirdiğini bile bilmiyorlarˮ derler. Ben bu sitede sadece ve sadece ıvır zıvır methiyeleri okudum. Tek vır vırları bu şahane ıvır zıvırların alçak kapitalistlerin elinde olduğu; kendilerinden sonsuz daha ileri zekalıların alçak kapitalistlere hizmet ettiği falan filan, falan filan.
Eğer 6 milyon yıl önce mağarada yaşayan insan MODERN bilimin temelinin temelinde yatan ilkeyi bilmediğinden, her sabah ne olur ne olmaz bugün yer batar geberirim diye mağaradan çıkmazdı. Her gün belki bugün yakmaz diye ateşe elini sokar elini yakardı.
Sırf senin de bilmeden ʻbilimselʼ lafını ettiğini tahmin edip dalga geçeyim dedim 2 sayfa yazı oldu.
Son yazında da bir sürü kelli felli bilimsel laflar etmişsin.
Ama önce yeni bir boş lafına değineyim.
ʻʻBilim insanlari her türlü egemenlere bagli istekli ve mutlu köleler yaratir..ˮ
Bilim, en başta ve en önemlisi, bilim yapanı köle etti ve eder; hatta cahilliğiyle iftihar eden bir köle eder. Bilimin kendisi sonsuz otoriterdir. Bilim kadar otoriter tek bir bilgi var o da matematik ama iyi ki matematiğin dünya ile alakası yok. Olsa olsa modern bilim yapanlara dil sağlar.
Schrödinger: ʻʻ Matematik zorla kabul ettirir ama ikna edemez.ˮ
Benden: ʻʻDürüst ve değerli bilim adamlarından binlerce kuşkulu bakış alıntısı sıralarım ama dünya tarihinde rastlanmamış katı fanatik bilim tapanlarını ikna edemem.ˮ
Döneyim senin sayısız cici bici laflarına.
En başta dikkatimi çeken çoğunun bilimden bile çok nefret ettiğim, faşistlere karşı kalmış tek kale, insanın iç dünyasına saldırı olan psikoloji dır dırları. Ama itiraf edeyim ki, son zamanlarda reklamcılar bu kaleyi fethetmeyi iyi becerdiler. Tabii eski sol/sağ politikacıları da. Senin de yazdıklarında belli olan televizyon+okul+sosyal medya da var.
Psikoloji ile, kompleks nesnel ve sosyal dünya öznel dünyaya indirgenir, televizyon dizisi olur. Ne doğru ne de yanlış olduğu ispat edilemeyeceğinden cahiller bu safsatayı çok sık kullanırlar. Ve bu safsataları enayilerin beyinlerine sokanlar safsatalarının yetersizliğini bildiklerinden genlere, ʻevolutionary psychologyʼ falan filana başvurdular.
Örneğin eğer çocukken bilinçaltımdan tramvay geçmişse, tramvay ve tramvayaltı metro çağrışımı ile hava pisliği ve iklim değişme buhranına yaratıcı bir çözüm ileri sürebilirim.
Bilim adam-karıları bazı bitkilerin bile stresten dolayı daha az verimli olduklarını ispat ettiler. Diğer bazı bilim adam-karıları da bazılarının stres altında çok daha yaratıcı ve verimli olduklarını ispat ettiler. Avrupaʼnın sıradan baskı altında kıvranan halkı yaşadıkları stresle dünyanın her tarafında nefes alacak bir yer aradılar ve bulunca baskı ve stres içinde olmayanları kılıçtan geçirdiler. Şimdi de stresten kurtulma trilyonluk bir ticaret oldu. Her şeyde bir hayır vardır derler ya. Stres ticaretinden en çok yaralananlar doktorlar; her hastalığın nedeni stres oldu. Her şeyde bir hayır varmış. Her zaman olduğu gibi koca kellelerin jeton yerine kullandıkları kavramlar okuryazar cahiller arasına sızınca banalleşip bilgiçlik ambalajına sarılıyor.
Korku deyip geçme. Korkudan kaçacağına onu yenmek için yüz yüze gelip korkuyu mağlup etmek de var. Hatta bak siz ırkçıların hor gördüğü Afrikalılara Rabindranath Tagore ne der:
ʻʻAfrica –
Consigned you to the guard of immense trees,
To a fastness dimly lit.
There in your hidden leisure
You collected impenetrable secrets,
Learnt the arcane languages of water and earth and sky;
Nature‘s invisible magic
Worked spells in your unconscious mind.
YOU RIDICULED HORROR
BY MAKING YOUR OWN APPEARANCE HIDEOUS;
YOU COWED FEAR BY HEIGHTENING YOUR MENACING GRANDEUR,
BY DANCING TO THE DRUMBEATS OF CHAOS.
ʻʻinsanlarinda homofobik düsünce pompalaniliyor. özelikle teologlar, teoloji etkisinde olanlar, fundamentalistler ve iktidarlar isterikleri bu korkuyu kendi iclerinde yasadiklari icin sürekli gündemde tutarlar. iste bu icgüdüsel korku veya meyilli durumdur.ˮ
Bence siz azılı solcu devrimciler de bu sapıkların dünyasında aynı onlar gibi sapık olup çıktınız. Sizinki aynı amaçla hoplayıp zıplayanlar arasında aile kavgası, dır dırları.
ʻNeden korkudan bu kadar kacmaya calisiyorsunki?ʼ
Bu sitede katkı yapmaya başlayalı tek gördüğüm şey son 40-100 yıldır dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlar yerine yerel dedikodular, eski solculuğun günah çıkarmaları, 19. yüzyıl ilericilik mitinden çıkan devrimcilikle bolluğa erişme sapıklığı gibi tatsız tuzsuz dikkat dağıtıcı, sırt sıvazlamalar, alçak kapitalistler sloganları, kişisel terapiler.
Son 40-100 yıl içinde çok sayıda tamamıyla değişik dünya görüşlerine sahip toplumlar incelendi ve çalışıldı. Örneğin senin bilinçaltı masalı psikolojisinde kişinin tek bir beni (ego) olduğu varsayılır. Bu sitedeki ve senin gibi ırkçılara 18 benli, insanla diğer canlı ve cansız varlıklar arasında fark görmeyen insan toplumu olduğu gibi saçmalıkları dile getirme için solcu-devrimci, palabıyıklı tam bir cesur Türk erkeği olmak gerekir. Sarışın mavi gözlü Türkler nerde daha henüz akıl ve mantık çağını bile yaşamamış kedi köpekten farksız insan toplumu nerde.
Senin korku morku lafın daha çok sapık insanlar arasındaki paşaların ve Devletʼin enayiler aşılamak istedikleri sahte cesaretler, Sapık yaşamın yarattığı hastalıklar ve bilimsel tedavi şarlatanlarının laf kalabalığı. Her hafta değişen, her koca kelleye göre değişen, her kültüre göre değişen, her tarih sürecine göre değişen ama çaresizler için acı çekmenin hiç değişmediği enayi uyutma masalları. Zaten seni de bu konuda iyice pompalamış oldukları belli. Aynı Trump gibi konuşuyorsun: ʻʻNerede o hava ısınması, bak nasıl kar yağıyor, ne var ortada korkacak, bak şu bok çukurundaki sarışın Türkler bile yeni ve cesur dünyaya cesaretle ilerlemekte, robot olmaya hazır, bedensiz keller olmaya hazır, Çin ʻsexs toylarʼ ile yatmaya hazır, her zaman daha ilerde olanları maymunlar gibi taklit etmeye hazır, cesur askerler!ˮ
Sokak Anarşisti Özgür Üniversiteye mi Gitmiş Zat
Cahilik temasi ini cok islemissin. Herkezi cahillikle sucluyorsun.
“. Avrupa ve Amerikalılar nice bilim adamlarının beyinlerini, DNAʼlerini emarla incelediler.” diyorsun……….
Ah ah ah sen yokmusun sen. Sizinden o kadar cokki bu dünyada. DNA emarla incelenmez. PCR ile ( Polymerase Chain Reaction ) incelerinir.
Sana ne diyeyim. Sana ne cevap vereyim. En tahlikeli sey bilmedigini bilmeyenlerdir.
Solcu diye sucluyorsun, arkasindan solcular irkci diyorsun. Marksistlerin vatani , yoktur bilmiyormusun. Vatani olmayan komunist nasil irkci olur. Yine güldürdün beni. Enternasyonali savunan kisiler irci olmaz. Bundan haberin yokmuydu.
Nazi, Franko,musolini fasizmi Din, otokrasi ve mulkiyet adina yapilandilar . Komunistleri, solculari , anarsistleri öldürdüler, KZ lere gönderdiler. Bunu bilmiyormuydun…… Yani Fasistler, dinci ve irkcidirlar. Sermayenin haklarini savundular. Sermayenin, dinin, irkciligin en saldirgan bicimidir.
Ben ne solcuyum, ne de Marksistim.
“Atatürkʼün beynini çalıp kullandıkları da bilimsel kanıtlandı”
DIYORSUN….sen
aaaaaaa. gercekten Atatürkün beyninimi caldilar. Vay namussuzlar vay .Zavalli beyinsiz sekilde yatiyor. Cok üzüldüm. Umarim geri vermislerdir. Doktorlar gerisin geriye kafa tasina koymuslardir. Basaramamislarsa kavanoza koymuslardir.
Atatürk’ün beyni calinmadi. Dolmabahce’de mumyalandi, etnografya müzesine tasindi, simdi Anitkabir’de. Kim söyledi Atatürkün mumyali bedeninde
Mecburmusun beni güldürmeye..Atatürkün beynini yarisi Avrupalilarda, yarisi ABD de ha.
Sen harika bir seysin. Seninle tanisip konusmalarini dinlemek isterdim.
Demek ABD ve Avrupalilar ortak laboratuar kurdular, bilimsel calismalarini ortak yapiyorlar. Ya…. Demek entegrasyon son safada. Yakinda müzeye koyarlar. Yari beyin.
Insan öldükten sonra Anatomisi incelenir. beyin bölgesi incelenirken neresi büyük ( büyüklük bazen belirleyici olmaz) hangi bölge gelismis, gelismeyen bölgeler, aktif bölge , hücrelerde hastalik, Zehirlenme, metobolik hastaliklar, Damarlar, kan dolasimi, Hangi bölgeye kan daha fazla veya az gitmis bunlar incelenir. Iste bu söyledigin seyler ( yumusak doku) Emarla inceleniyor. Damar gibi organlar bazen tomografi ile de uygulama yapiliyor.
ölmüs, kan dolasimi durmus beyinde ( cansiz bedende) iQ tespiti yapilamaz. En fazla yukaridaki yazdiklarim vb.yapilir. Bu testlerde zeka yi belirlemez.
ölmüs beyini calip ne yapacaklar, Corbacida beyinli, beyinsiz kele ,paca satiliyor.
DIYORSUNKI ” solcu-devrimci, palabıyıklı tam bir cesur Türk erkeği olmak gerekir. Sarışın mavi gözlü Türkler nerde daha henüz akıl ve mantık çağını bile yaşamamış kedi köpekten farksız insan toplumu nerde”
Ya buna nasil cevap verilir. Sen frekanslari bir birine girmis bir radyo gibisin. Telleri bir birlerine baglamissin. karisik salata gibi
Sarışın mavi gözlü Türkle diyorsun. ne güzel irk tarif ediyorsun. Sonra karsisindakini irkci olarak sucluyorsun. hayvanlari kücültüyorsun, horluyorsun sonra karsindaki kisileri ayrimci diye sucluyorsun..
.
Past & Future Golden Ages
I apologize for not giving my sources lest the pain in the neck right wing true anarchist Necip Bey and many left-wing true anarchists of ʻgunzileli.comʼ buzz their hymn: ʻʻWho is she/he?ˮ
ʻʻOne day, the tribe of Abd al-Qays, residing on the eastern coast of the Arabian Peninsula, sent a delegation to meet the Prophet Muhammad. As they were being seated in his presence, he observed among them a young boy of radiant beauty. The Prophet immediately instructed the boy to leave his place and find a seat behind his back. WHEN ASKED BY HIS DISCIPLES FOR THE REASON, HE SAID, DAVID’S REBELLION WAS CAUSED BY NONE OTHER THAN SIGHT.”
Reminder: Davud çıplak Bathsheba’yı görüp yoldan çıkar, yere inen Allah indiğinde kiliseye değil Meryem’e gider, Muhammedʼin Miracındaki Hortlak bakire hurilerı, falan filan.
I believe that Islam and Marxism-anarchism, as well as the other major ones, are radically secular religions. A great historian of civilizations once said that for the last 5 thousand years humans worshipped the State believing that they were worshipping God. I feel it is more fitting to replace the word ʻGodʼ with ʻPowerʼ. Alas! Unadorned Naked Power, the Power that punishes and/or rewards tout court.
In Ottoman world homoerotic or pederastic passion did not bear the stigma of abnormal behavior that it came to bear in the modern Western cultures. The West that has become all there is. It is the beloved of the Turkish intellectuals; it is the true beacon of their hope, though it is always current. They are the lands of democracy, human rights, in fact rights of everything and anything. A Utopia which is everywhere instead of nowhere. Where you can be racist as in this site by reducing humanity to the 19th-century bickering of their Western blondy masters or to be anti-racist as in this site by opposing racists like Hitler who carried the racism of the blondies to its ultimate logic. Naturally, the left would never see the racism of Lenin, Trotsky, Stalin, Mao etc. who too wanted to clean the world of those who stood in the way to a bright future of plentiness.
Their confession of faith is: Down with Capitalist Capital! Long Live Communist- Socialist- Anarchist Capital! These revolutinaries do not even remark that their ultimate desire, the grand synthesis ʻʻWe Want More! ˮ has been amply achieved by their fake archenemy Capitalism. Facebook and Amazon, to name the richest, amassed their fortune in advertsing and selling consumer goods.
If we return to the hadith about Muhammed and the beautiful boy, a great dispute in religious circles rages between those who believed admiring beauty—male or female—to be a credible path to experiencing the divine, and those who thought it a terrible travesty.
Leftist revolutionary intellectuals try hard to update, rehabilitate, synthesize their secular religion Marxism-anarchism and therefore make it more palatable to the new brave new world and as always, to the young. Moslem intellectuals too are trying their best to do the same.
The show must go on!
Hence a very great Moslem who is a professor and a scholar and a sociologist and a human rightist and well versed in French postmodern and poststructuralist jargon tries to go back to the real and virgin Islam and revive its splendor with an eye on, as is the case with the leftist revolutionaries, teasing and pleasing the West that is the Kaʿbah of the brave new universe. He too is worried about the degradation that somehow always takes place in all religions and ideologies. Godʼs mysterious ways!
Here is what this scholar says about the degradation.
ʻʻOne can even speak of degradation, which began at a very early date, of an ideal model. The open sexuality, practiced in joy with a view to the fulfillment of being, gradually gave way to a closed, morose, repressed sexuality. The discovery of one’s own body and that of another, the apprehension of self through the mediation of otherness, turned in the end into male selfishness. Furtive, secretive, hypocritical behaviour assumed an ever more exorbitant place. Sexual division turned into an inhuman, untenable social dimorphism and a source of untold suffering. . . . The price paid by women and by the young in the maintenance of this social status quo was a terrible one. This reification of being deprived it of all autonomy, freedom and value.ˮ
What he refers to as an “open sexuality, practiced in joy with a view to the fulfillment of being” is, of course, an ideal of heterosexual and monogamous perfection, supposedly ordained by the Koran. Its degradation, apart from being the product of patriarchal and misogynistic forces in Islamic society, is also the process by which it is said to have given way to homoerotic tendencies and to other unorthodox sexual practices.
One need not guess what is meant by ʻother unorthodox sexual practicesʼ. But since this site is a broken record stuck in 19th-century fairy tales, I feel I should give titillating, juicy and luscious details for those whose lives have passed by being spectators to the stunts of others.
ʻʻThe holy scriptures, he says, are based on the concept of unity and duality. The original unity (of God) evolves toward duality, manifested in the male-female couple only to be united once again in the sexual act. Marital sex is, therefore, the true path to sanctity, harmony, and devotion. In that context, sex is seen not only as vital, but also as constituting worship. It is part and parcel of a person’s obligation toward God and in no way connotes sin for the Muslim believer as it does in Christianity. As the relation between man and woman is one of complementarity, although it recognizes the supremacy of men, true Islam honors women and does not see them, or sex with them, as impure. This reification of original, true “Islam” thus offers perfect sexuality, based on the union of one man and one woman, preferably joined in matrimony. All other forms of sexuality are frowned upon:
Islam remains violently hostile to all other ways of realizing sexual desire, which are regarded as unnatural purely and simply because they run counter to the antithetical harmony of the sexes. As a result a divine curse embraces both the boyish woman and the effeminate man, male and female homophilia, auto-eroticism, zoophilia etc. All these deviations involve the same refusal to accept the sexed body and to assume the female or male condition. Sexual deviation is a revolt against God. Of all these travesties, says Moslem scholar, the Koran considers male homosexuality the worst.ˮ
Diametrically opposed to this highly civilized and lately infinitely commercialized sex, we have societies where there is a perfect and perpetual Golden Age sex: ʻʻyou are lucky if you know who your father isˮ. Societies where people, animals and gods form an inextricable whole.
Notice how the Moslem scholarʼs rubbish resembles the lost virginity fables of the Marxists and Mr. Msʼs longing for returning to the virgin Marxist-Anarchist of the 1. International good old days so as to jump anew to a brighter future but keeping the immaculate beginnings.
It is easier to understand the Moslem scholar but not so in the case of pompous and prolix leftists (besides the babbling of the contributors in this site take a look at some Marxist revolutionary sites) for them the PERFECTION, the GOLDEN AGE is not in the pristine, unsullied beginnings but as their GRAND MASTER MARX would have it, precisely in CHANGE, upgrading it. To hell with the people without big brains who say ʻdonʼt touch the bugger!ʼ or ʻdonʼt fix it if it works!ʼ
These busybody leftists are well represented by BOXER in Animal Farm except that they put their big brains to work.
Perhaps there is a very deep common insanity to both Moslem and 19. century leftist revolutionaries: they both miss the obvious, i.e. the world changes with or without them, they are the ones who mess it up by encouraging the milk cows, called scientists in polite circles, to work even harder to serve their masters: State, Industry, Bank.
Özgür Üniversiten fena değilmiş, çamur attığım için özür dilerim.
Ne var ki, geri kalmış bir ülkeden olduğun için beyinlerin ve DNA’ların son ve sarışn sivri kellelerin sivri ucundaki yeni ve daha İLERİ teknoljik beceri haberleri size ve profesörlerinize henüz erişmemiş. Allah kahretsin, İnternet bile her nanasaniye değişen bilim-teknoloji kadar hızlı değil.
Saf Irk Han Marksist-Komünist Çinliler AI ve nanateknolojisiyle daha yeni ve daha İLERİ görme emarı PCR (Pure Confucianist Race) yarattılar.
Bu zımbırtı, şu an, ileri ırkların ileri üniversitelerinde ileri zekalıların beyin ve DNAʼlarını incelemekte. Doğal ki, incelenenlerin yüksek yüzdesi bilim-teknoloji alanında parlayanlar.
Sızan haberlere göre bilinçaltı, bilinçüstü, bilinçyanı incelemeler çok olumlu: büyük beyinliler için efendilerinin marksist, sosyalist, kapitalist, anarşist, maoist, leninist, stalinist, faşist, dinci, dinsiz, Müslüman, Hrıstiyan veya Nazi olması efendilerine ve insanlığa hizmetlerinde fark yaratmazmış, fark verilen emirlere uymada ve araştırmalarını yönlendirmede olurmuş.
Siz anarşistler, marksistler falan filan bedavaya konup emir verme makamına kapak atmak isteyenlerin bu büyük beyinlilerden çok daha büyük beyinli olduğunuz apaçık. Ne var ki, bu alanda da sizden daha büyük beyinliler var. Türklere sıra gelene kadar çok beklersiniz.
Sana tavsiyem tekrar Özgür Üniversiteye dön, ama bu defa da hiciv ve mizah eğitimi yap, alayla ciddiyi ayırt etmeyi öğren.
Ama bir politikacı olarak amacına daha kısa yollardan varmak istersen sana Rousseauʼnın ʻʻolmuş olguları unut, gerçeğe bakʼ lafını hatırlatırım.
Yoksa iş aşağıdaki, salt bugün gözüme çarpan, bir yazı gibi parti koyunları arası zırvalamalar gibi uzar gider.
Labour anti-Semitism, 27feb19
İşte sana benzeyen bir parti üyesinin savunması:
“We’ve done more to address the scourge of anti-Semitism than any political party.”
Zırvadıklarını tek tek inceyecek değilim.
ʻʻEnternasyonali savunan kisiler irci olmazˮ
Senin bu lafın enayilik madalyalarına yazılmalı. Ulan insan bu kadar kara cahil olur be. ʻNasyonalʼ ve ʻEnternasyonalʼ lafları ırkçı laflar. Nasyonal 3-4 yüzyıllık bir varlık ve kavram. Önce solcuların bebeğiydi, sağcılar senin gibi burnunun ucundan ötesini görmeyenlerin çoğunluk olduklarını bildiği için inek solculardan kaptılar, solcular da her zamanki olduğu gibi sağ ile aile içi kavgası içinde ʻenternasyonalistʼ oldu. Üstelik solun kıyımdan geçirdikler, solun ve 19. yüzyıl anarşistlerin BÜYÜK ALLAHLARININ EN BÜYÜK ALLAHI İLERLEME İĞRENÇ DİN İNANÇLARINA uyamayanlar! Kısacası alçak ırklar, geri kalanlar, ne dersen de sayın sokak anarşisti laf cambazı.
Mussolini ve Hitler sosyalist değiller miydi?
Sizler ırkçısınız ve diğer büyük dinler gibi laik dinlerden birinin müminlerisiniz. Sizlerin diğer büyük din müminlerinden tek farkı dininizin doğru olduğuna tam inancınız, tam fanatik ve yobaz olmanız.
Ünlü marksist Benjamin, ʻmodern ideolojiler üstü kapalı teolojilerʼ dedi. Tamamıyla katılıyorum ama fark var. Diğer büyük dinlerin allahları hep saklambaç oynarlar, ne istedikleri belli değil, fakiri sever zengine verirler, suçluyu affeder masumu cezalandırırlar, teologların allah varlığını ispat işgüzarlığı boşuna değil. Siz sonsuz yobazların din ve allahı bolluk ve bolluğu mümkün kılan somut, nesnel materiyel Kapital. Bunun varlığını kapitalistler kaç yıldır ispat edip ağızlarınızı sulandırıyor. Hiç bir gizli saklı tarafı yok. Daha doğuştan etrafımızı sarıyor ölene kadar terketmiyor. Ama sizlerin boş beyinlerinize işlendiği gibi salt kapitalist öcüsü de değil. 3-4 bin yıl önce taş üzerine yazılmıştı: ʻʻÖlümüzü mezarlığa götüremiyoruz; alacaklılar bizden önce peyda oluyorlarˮ. ʻʻSokakta ölsen kimse durup bakmıyor bileˮ falan filan, falan filan, falan filan, be karalar karası cahil.
Erdoğan, sen diğer site sakinlerini çıldırtmış. Bir kaza görünce ʻaman allahım bu ne felaketʼ diyenin dinci olduğuna kanıt getirdiğine inanacak kadar kafayı yemişsin.
Asıl dininiz İLERLEME ve MUTLU olmak ise de, araç dininiz BİLİM-TEKNOLOJİ. Ben senin gibi ama çok daha dürüstlerin inandığı bilim-teknoloji çılgınlıklarıyla alay ettim, hiç bir şey anlamamışsın. Hatta PCR gevezeliğin alayımın ta kendisi: televizyon bilgileriyle insanlığın vardığı en alçak noktası olan uzmanların egemen olduğu dünyada uzmanların imrenerek papağanlığını yapmak. Daha da açıklamamı ister misin?
Bana göre sen ve senin gib bu sitedeki 19. yüzyıl İLERLEME=endstri+bilim+bolluk anarşistleri, ister sokak, ister Özgür Üniversite, ister yeniden anarşist doğan eski marksist hatta leninist-maoist falan filan devrim uzmanı anarşist olsun, hepinizin efendisi Marks.
Ben bir ara Marks’dan alıntılardan oluşan bir yazı yazıp senin gibilere ben yazdım diye verdim. Türkiye’den panele gelen işgüzar devrim uzmanlarına göstermişler. Karar kesin: ʻʻbu herif Yehova Şahidi!ˮ Bir arkadaşım alay için ʻʻDevrimcilere El Kılavuzu” yazdı, harıl harıl ısmarlamalar geldi. Bende de enaylik ve çabuk kanma olmasına rağmen şaşırdım. Yazarın adının Michael Velli olduğu bile sizler gibi devrim afyonu yutmuşların gözlerini açamadı.
İşte siz baston yutmuşların tam tersi bir kişi ve benim Yehova Şahidi olduğumu kanıtlayacak bugün okuduğum bir yazı. Sizin gibileri İLERLEME afyonuyla uyutanların kurbanı olanların arasından uyanan birinden.
[He says that “It isn’t made made by me, but by the bacteria. I only help out. “
He says: ʻ I talk to the bacteria from deep inside my soulʼ . “I think it shows that they’re happy,” and “[When] the bacteria is happy and works hard, it creates fantastic X.” And according to him, the bacteria talks back by bubbling louder.]
[ Xʼi ben yapmıyorum, bakteriler yapıyor. Ben sadece yardım ediyorum. ʻBakterilere ruhumun derinliklerin gelen sesle konuşuyorum”. Onlar da mutlu olup daha azimle çalışıyor, şahane X yapıyorlar. Yüksek sesle fokurduyarak cevap veriyorlar. ]
Dahası ve çok daha önemlisi de var.
[It’s not about controlling the bacteria. Rather, it’s about helping the bacteria to naturally thrive in this environment and let it do its thing. That way, the bacteria is at its happiest.]
[konu) Bakterilere kumanda etmek değil. Daha çok doğal çevrelerinde gelişmelerine yardımcı olmak ve KENDİ BAŞINA BIRAKMAK . Bakteri de böylece mutluluğunun zirvesine erişir.]
Sayın sokak anarşisti, eğer bunu okuduğunda çocukça, akıl ve mantık dışı bulursan sen katıksız bir ırkçısın. Boş ver tingiri mingiriyi, boş ver kıvırmayı.
Not: Yazılı tarihte son 3 bin yıl, yazısız tarihte 6 milyon yıl sizleri peşine tkan şarlatanlar bir türlü dünyayı kendi başına bırakmadılar. Son 4-5 yüz yıldır bu alçaklar sizi dünyayı son 7 bin yıldır sırtında taşıyan tarımcı-köylüleri bile hor görecek kadar pompaladılar.
PCR’a gelince. Eğer senin mesleğinle ilgili bir konuysa, coşku içinde vızıldamanı anlarım da değilse, televizyon+okul+medya gösteri konuşma ise yuh be espiriyi anlamamışsın derim.
MÖ 1300 yıllarında eski Mısır ve Hittite kralları 40-50 bin askerin beyinlerini, şimdi Trump, Erdoğan, Xi Jinping, minnacıklardan cücelerden S. Savuran, G. Devrimzili, F. Başıkaymışlar etraflarındaki dalkavukların beyinlerini de DNA’larını da emarsız daha iyi okurlar, yavrum solcu olmayan sokak anarşisti.
Bunu da anlamazsan sizlerin sözüm ona düşmanınıza ne kadar benzediğinizi diğer bir şekilde anlatayım.
“He who would do good to another must do it in Minute Particulars; General Good is the plea of the scoundrel, hypocrite and flatterer.”
William Blake
“Başkasına yardım münasip, özel, küçük çapta olur; herkese uygun genel iyiliği ikiyüzli, dalkavuk ve şarlatanlar hedef alır.ˮ
William Blake
Sen bana cevap vermek icinmi? yoksa öylesinemi yaziyorsun. Internetten acele bakip yaziyorsun degilmi? seni gidi seni. Alintilar yapiyorsun yerli yersiz.
ooooo” PCR (Pure Confucianist Race) yarattılar.
Bu zımbırtı, şu an, ileri ırkların ileri üniversitelerinde ileri zekalıların beyin ve DNAʼlarını incelemekte.”
hemen benden PCR kopyaladin degilmi? iyidir iyi ögrenmenin yasi yoktur.
oooo Rousseauʼdan örnek veriyorsun. Bu da iyi birsey. ilerleme kaydediyorsun.
“ʻNasyonalʼ ve ʻEnternasyonalʼ lafları ırkçı laflar.”
ooooo Yani heceleyince böyle oluyor. Enter – nasyonal . harikasin enteri cöpe atariz Nasyonal kalir böylece marksizm irkci olur biter. 🙂 Demekki hersey heceleyerek dogrulara varilir. karsimda lengüistik bir zat duruyor. Demekki morfolojik calismalar icindesin. Haydi seninle oyun oynuyalim. önce ben söyliyecegim. BAK-KAL yani sence ne bu. Bakmak mi? kalmak mi? yada gida ve kücük ihtiyaclari satan esnafmi? söyle haydi. Sana göre hangisi.
“Ünlü marksist Benjamin” vaybe simdide eleştiriler Marksistlerden örnek veriyorsun. Frankfurt okulununami takiliyorsun. süper.
Anlasilmaz cümlenden tek anladigim su ” İĞRENÇ DİN İNANÇLARINA uyamayanlar! Kısacası alçak ırklar”
yapma hani sen irkci degildin?.
diyorsun ” Sayın sokak anarşisti, eğer bunu okuduğunda çocukça, akıl ve mantık dışı bulursan sen katıksız bir ırkçısın”
yani senin söyledigini sartsiz kabul etmemi istiyorsun. Tamam efendim, bilgi sizden olunca akan sular durur, kimin hattine karsi cikmak. otoriteryam.
Demek ki sen “Marksist litaratuara katkida da bulundum” diyorsun . Göndersene bana bende okuyayim. Büyük evrensel ustam.
Kusura bakma hakaret olsun diye yazmiyorum. Senin yazini takip etmekte zorlaniyorum. Senin kafanin icinde ne var? acayip konular labirentler, cikmazlar, yani bir biriyle zit, celisen, baglayici olmayan, bazen teget gecen, bazende yapisan konulari harman yapip sunuyorsun. Aslinda senin gibiler lazim. iyiki tanidim seni. Sen kac yasindasin.
Lutfen o marksizme katki yazini burada yayinlarmisin.
Sana cevap veriyorum, sadece. Yazilarini cok beyeniyorum. Baksan kimse yorum yazmiyor, sadece okuyor.
Yazıyla alakasız şunu soracağım, bir konu üzerinde çalışıyorum da Eymür’ün de bir yazısına rastladım. Ben Eymür’ü genelde esas almam zira adi bir yalancı (MİT’çiliğinden kaynaklanıyor), anılarında da Kızıldere olsun başka meseleler olsun ya çarpıtıyor ya da eksik anlatıyor; bizatihi kendim tespit ettim de. Neyse, bir de bu meselede size sorayım dedim (eğer ki bilginiz varsa) ne düşünüyorsunuz diye.
İlgili kısmını atıyorum:
————————————
(…)
Nahr El-Bared Operasyonu
O olayı anlatayım:
Şubat 1973’de İsrail komandoları, İsrail’in 180 kilometre uzağındaki iki terör kampını bastılar. Bunlar, Lübnan, Tripoli limanına yakın Nahr Al-Bared ve El-Bedevi kamplarıydı. Bu kamplarda dünyanın çeşitli ülkelerden teröristler silahlı eğitim görüyorlardı.
İsrail’li komandoların bu kamplara helikopterlerle yaptığı baskın sırasında 37 terörist öldü, 65’i de yaralandı.
Aydınlık’cılar ve Faik Bulut
Nahr Al Bared Kampında eğitim gören Aydınlık gurubuna mensup Türkler de vardı. Bunlardan, aralarında Bora Gözen’in de bulunduğu 8 kişi, operasyon sırasında İsrail’li komandolarca öldürüldü. Komandolar, yaralı olarak ele geçirdikleri Türk terörist Faik Bulut’u yanlarına alarak İsrail’e döndüler.
Faik Bulut, Mossad tarafından sorgulandıktan sonra İsrail yargı organları tarafından hapis cezasına çarptırıldı ve 7 yıl 2 ay İsrail’de hapiste kaldı. 1980’de ceza evinden çıktıktan sonra Türkiye’ye döndü ve bir müddet Aydınlık dergisinde çalıştı.
Muhbir Kim?
Aynı tarihlerde Cengiz Çandar da Lübnan’daki başka bir kampta eğitim görüyordu. İleri tarihlerde Çandar ile arası bozulan Doğu Perinçek, Çandar’ı İsrail makamları ile işbirliği yapmak ve 8 arkadaşının ölümüne sebep olmakla suçladı.
Bu olayın herkes tarafından bilinen yönü. Bir de bilinmeyen kısmı var.
Perdenin Arkası
Şimdi, İsrail’in bu filimlere konu olan operasyonunun bilinmeyen yönlerine göz atalım.
1973’ün Ocak ayında Milli İstihbarat Teşkilatına iki dost istihbarat servisinden, terörle mücadele işbirliği kapsamında bir bilgi geldi. ABD ve İsrail servislerinden ayrı ayrı gelen ve aynı konudaki bu bilgiye göre “Kara Eylül Örgütü’ne mensup iki Filistinli terörist, Türkiye veya Avrupa’da eylem yapmak üzere, patlayıcı ve silah yüklü Mercedes marka bir araba ile Suriye üzerinden Türkiye’ye giriş yapacaklardı. İstihbarat raporunda şahısların tarifleri ve Mercedes arabanın tipi ve modeli gibi detaylar da mevcuttu.
Kara Eylül Türkiye’de
Haberin alınmasından bir kaç gün sonra, bahsi geçen Kara Eylül Örgütü mensupları Mercedes otomobilleri ile Cilvegözü Hudut kapısından giriş yaptılar. Araba gümrük kapısında, içi, altı ve motor kısmı dahil olmak üzere iyi bir şekilde arandı, ancak silah ve patlayıcıya rastlanmadı.
Mercedes araç Türkiye’ye girişinden itibaren hassas bir şekilde kontrola alındı. Kara Eylül mensupları yolda konaklayarak İstanbul’a kadar geldiler. İstanbul girişinde Mercedes araç MİT mensupları tarafından durdurularak iki Kara Eylül mensubu gözaltına alındı.
Mercedes araba da MİT İstanbul Bölgesinde, koltuklarına, tekerleklerine, benzin deposuna kadar sökülerek detaylı bir şekilde aranmaya başlandı.
Mahallelik Patlayıcı
İlk gün, ne Kara Eylül mensuplarının sorgusundan, ne de arabanın aranmasından netice alınamadı. Tam, verilen istihbarat bilgisinin doğruluğundan şüpheye düşüldüğü sırada, arabayı arayan teknik elemanlar müjdeyi verdiler. Mercedes arabanın kapı altlarında, ön ve arka tekerlek arasında, takriben 10-12 santim çapında, boru şeklinde bir boşluk vardı. Bu sonradan eklenmeyen, arabanın orijinal yapısında olan bir boşluktu. Arabanın iki yanındaki bu boşluklar silah ve patlayıcı ile doluydu…
Arabadaki depolar boşaltıldı ve bir mahalleyi havaya uçuracak kadar patlayıcı ile demonte edilmiş silahlar, el bombaları fünyeler ve sair suikast malzemesi ortaya çıkarıldı.
İsrail’li İstihbaratçılar
Gelişmeler, MİT’in Ankara’daki karargahı tarafından bilgi veren dost servislere bildirilmiş, İsrail’in, iki uzmanını Türkiye’ye yollama talebi Karargah tarafından uygun karşılanmıştı.
Neticede biri Mossad’dan, diğeri İsrail Hava Kuvvetleri İstihbaratından, iki görevli İstanbul’a geldiler. Hava Kuvvetlerinden gelen istihbaratcı yanında bavul büyüklüğünde bir çanta getirmişti. Çantanın içinde Lübnan’daki terör kamplarının kuşbakışı ve yatay olarak çekilmiş büyük hava fotoğrafları vardı.
İsrail’li uzmanlar sorguya sokulmadılar, ancak kendilerine sorgudan alınan bilgiler aktarıldı.
Fotoğraflarla Lübnan
Havacı subayın getirdiği hava fotoğrafları son derecede güzel, net resimlerdi. İsrail’li subay çantasına gözü gibi bakıyor, yanından ayrılmıyordu. Sorguculara ancak lüzumlu olan fotoğrafları veriyor, çantanın tamamını teslim etmiyordu.
Aynı yere ait çeşitli açılardan çekilmiş bu fotoğraflardan, kampların bütün yapısı teferruatlı bir şekilde görülebiliyor, binaların kat adetinden penceredeki perdesine kadar, teşhis edilebiliyordu.
Filistinli Kara Eylül mensupları, Türk İstihbarat servisinin elinde, eğitim gördükleri Nahr El-Bared kampına ait fotoğrafların bulunmasına şaşırmışlardı. “Aaa burası bizim kamp” diye hayretlerini gizlemediler.
Beş Kişi’den Biri
Kara Eylül mensupları, Nahr El-Bared kampındaki özel bir bölümde çok gizli bir şekilde eğitime tabi tutulmuşlardı. İfadelerine göre operasyondan, kendilerinin haricinde, 3 kişinin daha bilgisi vardı. Yaser Arafat, Cihaz El Rasd’ın (FKÖ İstihbarat Teşkilatı) başı Abu İyad ve kendilerini eğiten öğretmen.
İsrail Servisi bu çok dar seviyede planlanan operasyonu iyi haber almıştı.
Teröristler, görevlerinin arabayı Fransa’ya götürmek ve oradaki Gülten Çayan ekibinden bir şahıs ile buluşmak olduğunu söylüyorlardı. Operasyonla ilgili talimatın teferruatını orada öğreneceklerdi.
Kara Eylül mensupları, hava fotoğrafları üzerinden, Nahr El-Bared ve Lübnan’da bildikleri diğer terörist yerleşim yerleri hakkında, teferruatlı bilgiler verdiler. Özellikle Nahr El Bared’de, silah deposu, yabancıların eğitildiği yer, öğretmen ve teröristlerin kaldıkları yatakhaneler, nöbet yerleri gibi.
Sorgu bittiğinde MİT karargahı, teröristler hakkında herhangi kanuni bir işlem yapılmamasını ve Suriye’ye sınırdışı edilmeleri talimatı verdi. Teröristler sınırdışı edilirken İsrail’li görevliler de ülkelerine döndüler.
Bilgiden Süratle Operasyona
İki – üç gün kadar kısa bir süre sonra, belki de sınırdışı edilen Teröristler Lübnan’a daha ulaşamadan, dünya basın ajansları, İsrail’in FKÖ terör kamplarına baskınını haber verdiler.
İsrail güvenlik teşkilatları, terör işbirliği çerçevesinde Türk servisinden aldıkları bilgiyi vakit kaybetmeden operasyona çevirmişti.
Nahr El-Bared baskını, İsrail’in 3 Temmuz 1976’daki Uganda Entebbe Havaalanı baskını, 20 Şubat 1978’deki Lübnan’ın Tyre limanında demirli ve El Fetih eylemlerinde kullanılan gemileri batırma operasyonu, 7 Haziran 1981’deki Bağdat yakınlarındaki Osirak nükleer reaktörünü havaya uçurma operasyonu ve 16 Nisan 1988’de FKÖ liderlerinden Abu Cihad’ın evinde öldürülmesi gibi efsanevi operasyonlar arasındaki yerini aldı.
Türk İstihbaratçısı İsrail’de
İsrail’in kampta ele geçirdiği Türk terörist Faik Bulut’u İsrail’e götürdüğünün öğrenilmesi üzerine bu kez MİT, İsrail servisine uzman gönderme teklifinde bulundu. Kabul edilmesi üzerine, o tarihte karargahta bu konulara bakan, bu günün MİT Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay İsrail’e gönderildi.
İşte Doğu Perinçek taraftarlarının Cengiz Çandar’ı, ihbarcılıkla, casuslukla suçladıkları, 8 arkadaşlarının ölümünden mesul tuttukları Nahr El-Bared baskınının esası böyle.
(…)
————————————
Bir de TİİKP’nin yurt dışındaki grubu bu mesele üzerine ne yayınları yaptı hatırlıyor musunuz? Ben Ömer Özerturgut’un bir broşürünü biliyorum, okudum (1974’de hazırlandı hangi ayı bilmem baharın başı veya ondan önce olmalı, tahminimce Şubat’tır). Bundan başka dışarıda ne yayınlandı biliyor musunuz? Mesela şöyle bir yayında şunu okumuştum falan diyebileceğiniz aklınızda kalan var mı? Türkiye’de ilk defa haftalık Aydınlık sayı 54’de bir yazı, aylık Aydınlık Sayı 56’da Doğu’nun mektubu, aylık Aydınlık sayı 61’de biyografik yazılar, Gençlik Yıldızı son sayısında vb.’de çıkıyor ve ondan beri devam ediyor. Bunlardan daha evvel hatırınızda kalan var mı?
MİT’çilerin görevi yalan söylemektir.
Peki diğer hususlar?
Gün be Erdener Abi gibi bir cevap vermisin. 🙂
Doğru.
hangi hususlar?
Bütün yazı ve söylediklerine tek tek cevap vermek isterim ama çok uzun olur. Bu cevap sitedeki gocunanlarınki gibi kısa ama şiddetli olacak.
Bilginin uzmanların tekelinde olduğunu bilmeyen enayiler bilgi gösterisine çok düşkün olurlar. Uzmanlar ise cahillikleriyle iftihar duyarlar. Büyürken sık duyduğum bir dır dır: ʻʻBatı efendim… Batıʼda… ˮ Sen sadece sosyal medya, veri bankası ve internet ile güncelleştirmişsin. Batının batısına gittim. Aralarında dahiler olan profesörler arasında tipik bir konuşma: ʻʻDün akşam başkanımız televizyonda Vietnamʼa…ˮ. Fark? Batı dahileri senin ciddi ve profesörimsel ağır tavırla tüm yazılarında kullandığın cici bici kelimeleri bilmedikleri gibi umursamazlar. Cici bici kelimeleri veri bankası gişe memuru söyleye söyleye senin olacak sanıyorsun.
Hele şu kelimelerin sözlük anlamalarına takılman. Salt anlamadığını ifşa ediyor.
Benjaminʼi siz materyalist, ʻdin kötü, laik iyiʼ şakırdatanlar ve Erdoğanʼın çocuklaştırdığı bağlamda iyi gider diye seçtim. Sizin dini sonsuz daha keskin iğnemeler var.
Sayın sokak analşiti, bak şu aşağıdaki cümleyi yazan alçak ırkçıya! Kendisi alçak bir ırkçı olmasa ALÇAK IRKLAR tabirini kullanır mı?
ʻʻSen ve bu sitedekilerin İĞRENÇ DİN İNANÇLARI olan İLERİCİLİK bayrağını taşıyanlar, ALÇAK IRKLARIN sayısız insan, kültür ve dillerini sizlerin iyiliği, dünya düzeninin istenildiği gibi olması ve kalması için kasaphanelerde kurban ettiler.ˮ
Graeberʼin önerisini yazmakla dalga geçtiğimi de tahmin edemedin.Sana bir ipucu: kazık yiyenler ʻʻBu dünya bir öğrenim gezegeni!ˮ derler. Anlamazsın diye kazık yiyenlerin diğer bir tabirini yazayım: ʻʻKüçük harflerle yazılanları okudun mu?
Senin temiz beynin benim çorba kellem: bir filozof diğerine ʻʻgün ışığı aydınlığındasın, sana beyin gerekmez, gözlerin yeter; ben karanlıktayım, yolumu bulmam için akıl yürütmem gerekir.ˮ der.
Nasyonal ve Enternasyonal. Bu sitenin baş artistliği olan 19. yüzyıl sol tarihi masallarını bilmemene sevindim. Ama asıl konuyu, yine, anlamadığına üzüldüm.
Kültür coğrafi sınırlar içinde gelişir ve o topluma tabidir. Modern Bilim her yerde aynıdır. Teknik veya kültürel zanaatkarlıklar matematik sayesinde evrensel (ʻenternasyonalʼ) oldu. Sizi her türlü in-formation (biçimlendirme) ile enternasyonellik hisleriyle pompalamaları boşuna değil.
Bir köy komşu diğer bir köyün mercimek çorbasını beğenmez. Mercimek çorbasının bilimsel-matematiksel-fiziksel formülleri her yerde aynıdır ve salt gıda fabrikasında çalışan inek teknisyenlerle reklamını yapanların işine yarar.
Mavi gözlüler arasında gerçekten iyi kalpli olanlar, yerlilerin topraklarını, kültürlerini, dillerini yok etmeye azimli sizler gibi ilericilerden korumak için yerlilerin tarafını tuttular. Okul açtılar, okuma yazma, aritmetik, bilim öğretmek istediler. Yani sizler gibi yerlileri her yerde aynı enternasyonal etmek istediler.
Klasik bilgi bataklığına iyice saplanmış olduğun için ekleyeyim.
Ölçüye dayanan niceliğe dayanan modern bilim ile niteliğe dayanan yerel kültür arasındaki farkı ve kimin kazanacağını bilmiyorsan bataklıkta ne kadar çırpınırsan o kadar fazla batacaksın.
Tarih boyunca bakterilerle sohbet eden ile senin gibi ʻinsanlık içinʼ sakızı çiğneyen süt inekleri bilim adam-karıları arasında kimin kazanacağını ancak senin gibi beyinleri temizlenmiş, bilimsel-nicesel doğru/yanlış sapıkları görmez.
Hemen hoplayıp zıplama! Ben senin gibi antenleri güçlü olanların benden sonsuz daha zeki olduğunu çok iyi biliyorum. Sorun ne zeka ne de bilgi. Sorun zamanımıza en büyük egemenlik sağlayan ve kültürlerin yerine geçen: HAYAT.
Şüphesiz hepiniz sarışın mavi gözlü, güzel/yakışıklı, yüksek zekalı olsa çok şahane olur, evrensel barış sağlanır, kardei kardeş tıka basa ot yer melersiniz!
Senin diğer bir analşitlik zırvalamana atlayacağım: ʻʻyani senin söyledigini sartsiz kabul etmemi istiyorsun. Tamam efendim, bilgi sizden olunca akan sular durur, kimin hattine karsi cikmak. otoriteryam.ˮ
Şu an, sağ/sol, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu orta sınıflılar. Bence bu orta sınıflılar asıl, gerçek ve en otantik analşitler. Şiddetli analşit olmalarında haklılar da. Öznel olarak değerlerini hissederler ama nesnel olarak sıfır değerli olduklarını bilir çıldırırlar. Solcuların teori/praksiz cikleti.
Milyonlar arasından en son ve en taze iki örnek:
– Bir çocuğa ʻgünaydınʼ dedim, annesi beni azarladı. Çocuğa ʻgünaydınʼ demek çocuğun da benzeri cevap vermeye zorlar, özgürlüğüne engel olurmuş
– Çocuğunun oyuncağıyla oynamak isteyen bir çocuğu ve kendi çocuğunun vermek istemediğini gören bir baba çocuğuna oyuncağını vermesini söyledi. Senin gibi kıçı sıkı nenesi ʻʻbırak çocuk özgürce kendisi karar versinˮ dedi.
Bilmem bu iki hilkat garibelerinin enternasyonal, küresel, evrensel, clonsal, sosyal medyasal, televizyonsal oldukları ve bilimsel çocuk yetiştirme uzmanların papağanlığını yaptıklarını da eklemem gerekir mi? Sen de aynı ilahiyi çekmişsin.
Şu sokak analşiti ambalajını ne zaman yırtıp kurtulacaksın?
Yazılarının hepsinde yıkanan beyninle farkları kaldırmak huu huuları çekip TEK olma hevesinden nasıl kurtulacaksın?
Evrende TEK olmayan var mı, sayın sokak analşiti? Bak nasıl orta sınıf azılı analşiti olduğunu farkına varmadan ele verdin?
Geleyim beni okuyan, okumayan ve cevap vermeyenlere. Sitenin tümüne bak diyecek kadar işkenceci değilim. Aynı senin gibi orta sınıf hayırsever sağ/sol, kıçı sıkı kabız devrimciler keçi tanelerini döktüler.
Ama aklıma okul ve bürokrasiye benzetme de geldi. Her ikisini de tek amacı kendi kendini sürekli yeniden üretmek.
Ben asla, hiçbir bilgim olmadığından, yerel dedikodulara katılmadım. Hatta 1. enternsyonalda marksizm mi yoksa anarşizm mi ağır bastı, terazi elektronik mi yoksa mekanikmiydi, marks amcanız dünyanın en devrimci ülkesi sevgilisi İngiltere devrim yapmayınca yeni ve daha ümit verici dostu Amerikaʼya giderken battığı geminin adı ne idi, Mao sandalyacı mı çıkrıkçı mı, senin bilinçaltı bilimin Castroʼnun ağzındaki için ne der, Türk anarşizmin resmi temsilcisi halk(ımız) televizyonunda ʻonların yakışıklı Çay Gevezeʼsi varsa, bizim de, İsa gibi, devrim laklaklarına devam etmemiz için 60ʼlarda kendilerini kurban eden nice ilk yakışıklı sarışın tam erkeklerimiz varʼ dediği doğru mu… falan filan gibi enternasyonal konularda da tam cahilim.
Belki bir fıkra daha güzel anlatır. Doktor, oğlu doktor olduğunda kliniğini oğluna bırakır, rahat hayata döner. Bir iki hafta sonra burnu havada oğlu ʻʻbaba, kaç yıldır sana gelen bir hastanın hastalığı çok basitti, bir ilaç verdim, iyileştiˮ der. Babası da ʻʻulan enayi seni okutma parasını nasıl topladım?ˮ der.
Bir ihtimal daha var. Alışılan dedikodular dışına çıkınca senin gibi kafaları karışıyor. İkinci bir ihtimal daha var. Apaçık olanları bile anlamıyorlar. Anlamayınca da aşina oldukları aile içi kavgalarındaki dile çeviriyorlar, ben de kendileri gibi bir ideoloji pazarlaması yapan oluyorum, içleri rahatlıyor.
Bence vaktini 19. yüzyıl bolluk saçmalıklarıyla sarf edenler masum değiller.
Orta Çağʼda Kilise, rahipler kafalarını temiz tutsunlar diye eski yazıları elle kopya ettirirdi. Bolluk saçmalıklarını zırvalayanlar seve seve isteyerek kafalarını temiz tutuyorlar. Görünen köye kılavuzluk ediyorlar. Son 3-4 yüzyıl kapitalistler ve kız oğlan kız bakire olmayan komünist taklitçileri dünyayı, son zamanlardaki çılgın gelişmeleri bile saymazsak, akıl almaz bir ıvır zıvır bolluğuna eriştirdiler. Solcu devrimci marksistler ve siz analşitler bunu görenlerin muhabbet tellalığını yapıyor, bekle eşeğim yaz gelsin şakırdıyorsunuz.
Sokak Anarşisti ʻ17 Anonimʼ Olmuş ;
Hem aaaaanonim olmusum,
Abuzettin’i tanirmisin? Ben tanimam. Banane Abuzettinden iyi cocuktur Abuzettin. Gecen gün annesi ip atliyordu.
hemde saclarimi terzide zimparalatmisim.
tüm gelirler bankaya yatirilacak. Muhabbetin büyügü beyaz olur. Haftalik programlari yikamak lazim. Temiz ip olursa yemek daha iyi piser. Bilincalti yakinda üstü kremali sahkulu. Masumcuklar ayakkabi rafina gazete kagidi okusun. Anarsit Adilen nasit olurda isid. Kafaya yukaridan düstü. Cahil sonbaharin kartonlarini topladi. Yürüde pantolonun yamasi kirmizi elmali seker tadinda nahos…………….marksist kulagina tilki tüyü kaciyor, dolma kalem gibi kullan. Modern gaz kaciririsa yere yakin bak. teknoloji tek tek ot yiyip oh ne ala. şakırdı suda gölgelerin dumani üstünde şakşak. Ortacag kenara gidip kenarda cagkebabi sagolsun. Mao sandalyacı taocu kaynak yaparak yolu buluyor.
Kulaklari küpeli, al take, Huni isterim, ben karisik salata severim. oldu, olmadi bosver olmasin zaten olani sevmem. Olmasi güzeldir sen istiyorsan olsun.
Ne güzel anlasiyoruz. Hertelden türküler.
Erdener abi, dogru dedin. Banami dedin? kendinemi dedin?
Hem sana hem kendime…
soru ekleri ayrı yazılır…
– 23 Komplonun büyügü / 3 Mart 19 / 7pm
Erdener abi, dogru dedin. Banami dedin? kendinemi dedin?
– Gün Zileli / Mart 3rd, 2019 at 20:21
Hem sana hem kendime…
– Gün Zileli / Mart 3rd, 2019 at 20:22
SORU EKLERI AYRI YAZILIR…
Bir anarşistin diğer bir anarşiste ne yapması gerektiğini söylemesi çok tuhaf, hele bunu bir sokak anarşistine söylemesi, olacak gibi değil. Üstelik, sokak anarşistinin ince alt-üst ruhuna karşı ince davranmamış, şefkat ve anlayış göstreceğine azarlamış. Sokak anarşistinin yazdıkları, astro-fizik bilimi adıyla kara deliğinden, psikolojik bilimi adıyla bilinçaltından bilincine çıkanlar, kontrol edemedikleri.
Sokak anarşisti üstü kapalı da olsa, bilgiçilik taslar gibi görünse de alt-üst ruh konusu bilgisinin bilgiçliğinin afişini daha önce asmış, ruhunun altında ve üstünde yatanların önemine değinmişti. Eminim gözden kaçmıştır. Ben daha dolaysız anlatayım.
Sokak anarşisti kişi psikolojisi kasaphanesinde psiko-anal-izini yaptırmış, bilinçaltı, bilinçüstü, ego falan filan gibi parça parça olmuş kişiliğinin sırlarına vakıf olmuş, parçaların etiketlerini ezberlemiş, bilinçüstüne kaydetmiş. Bu herifin sokak mokakla ilişkisi olamaz. Kasaphane masraflarını ödeyecek kapasitede, sitedekiler gibi iyi tahsilli, iyi maaşlı Türkiyeʼde hızla artan orta sınıflılardan olduğu kesin. Hali vakti yerinde bir aileden geldiği de o kadar kesin.
Bu delikanlı anarşistlik modasına kapılır ama tipk bir orta sınıflı gibi ʻher birey KENDİ YOLUNU izler, herkes beraber ANARŞİSTLİK YOLUNU İZLERˮ inancına sarılsa da diğer anarşistleden farklı SOKAK ANARŞİSTİ olmak ister. Hemen gaipten, iki ağızdan gelen ama tek bir ses yükselir. ʻʻOĞLUM, SENİ OKUTUP ÇiZMEK İÇİN BİR SÜRÜ MASRAF ETTİK, DİPLOMAN VAR, İŞİN VAR, İYİ MAAŞIN VAR. ANARŞİSTLİĞE HEVES ETTİN MODA DİYE OLUR DEDİK, BU SOKAKLARA DÖKÜLMEK NEREDEN ÇIKTI? falan filanˮ
Bu seslerin ruhundaki iç babası ve dışındaki aile babasından geldiğini, psiko-anal-izine şükür, hemen tanıyan sokak anarşisti, isteğinin, özellikle materyalist falan filan gerçekçi olduğundan, gerçek dışı olduğunu çakıp kara deliğine, bilinçaltına atmış. Zaten sokaklarda anarşist manarşist yok, sadece yayalar, fakirler, işine koşturan ücret köleleri, otobüsler, arabalar var. Sanal sokak anarşisti, anarşistlik modasına uymakla kalmamış, gerçeğin kelimelerden oluştuğu çağdaş modaya da uymuş. Ne isterse o adı alınca o olan ultra modern olan bir hilkat garibesi. Sokakta sürünenler dış baskıları apaçık görür, kimin baş belası olduğunu bilirler. Onlar için alt-üst bilinci bir çeşit lüks ve hatta tamamıyla gereksiz. Sokaktakiler baskı yapanları ya öldürür ya da öldürmek ister; orta sınıflılar baskı karşısında ya intihar eder ya da bilinçaltına atarlar. İşte bu zavallı orta sınıf anarşisti alttaki kara deliğine atmış.
Ne var ki, attığı an, ruhunda yatan, daha doğrusu ve kelimesi kelimesine sarhoş olduğundan uyuyan, gerçek ve gerçek dışı istekler teknisyeni, istekleri ayıklayıp bilinçaltı/bilinçüstüne yönelten sınır polisi sokak anarşistinin gerçek dışı isteğini yanlış bir bilinçaltı çekmecesine koymuş. Bu makas değiştiren, gerçekle gerçek dışını ezbere bilen sınır polisi teknisyen, sanal sokak anarşistinin kara deliğine attığını yanlışlıkla okuma yazma bilmediklerinden küçük düşürülenlerin içlerine attıkları nefret, çaresizlik ve küfürlerini koyduğu çekmeceye koymuş.
Sayın Gün Zileli sokak anarşist yoldaşınızın imla hatasının asıl nedeni işte bu. Bilinçaltından çıkanlar okuma yazma bilmeyenlerin yazıları. Sanal sokak anarşisti kara alt deliğindeki kişi psikoloji memurunun ihmaline kurban olmuş. Ne zaman kara deliğini açıp isteğini yerine getirmeye kalkışsa, doğal olarak, sokak anarşisti çıkacağına imlası bozuk yazılar çıkıyor. Bir atasözü ʻinsan ne yerse, o çıkarʼ der.
önemli değil yahu…
Gun abi önemli değil yahu… bende katiliyorum. onemli devrim anarsizm bizzat kavranan anarsizm. Yasanan anarsism. Anarsizm okunan yazilan anarsizm olamaz kimse anarsizi bilemez anarsist bilir. bizi kimse anarsizme uygun edemez anasizm bize uyar sokak ayni icindekiler farkli trafik polisi olamaz.
– Üniversite, egolar birliğinden oluşur.
– Üniversite,uluslararası, evrensel ve küreseldir.
– Üniversite MANİFESTOSUNU (ʻ22 Komplonun büyügü 3 – Mart 19 / 7pmʼ) başego Sokak Anarşiti, uluslar arası, evrensel ve küresel dil ve klavyesiyle yazdı.
– Üniversite Manifestosunun zırvalamalardan oluşu kasıtlıdır. İçeri/Biçim uyumu sağlamak falan filan.
Üniversite (Ü), aynı ama farklı Özgür Üniversiteye (ÖÜ) rakiptir. Bakınız mesela Özgür Üniversite fahri profesörü Zileliʼnin rekabet karşısında küçümseyici ʻönemli değil yahu…ʼ lafına.
FARKLAR
En büyük fark Sokak Anarşist Üniversitesinin son zamanlarda orta sınıflar arasında çok yaygın olan sağlıklı olma ve uzun yaşama modası akımında daha hızlı yüzmesi.
Ö / ÖÜ diğer farkları:
– Kapalı yerde (kirli hava)/Açık Havada (temiz hava)
– Oturanlar (pasif)/ Yürüyenler (aktif)
-Bir kişi konuşur diğerleri çenelerini kapatır (çeneler pasif) / Her kafadan bir ses çıkar (çeneler aktif)
-Biri bilir diğerleri öğrenir (baş kafa aktif) /Hepsi bilir (bütün kafalar aktif)
Ö / ÖÜ aynılıkları:
– Her ikisi de hali vakti yerinde, okuryazar, diplomalı, iyi meslekli ve iyi maaşlı, ʻherkes bizim gibi olsa ne iyi olurʼ düşünen iyi kalpli ve insan sever ORTA SINIFLAR avcı-devşircisi.
– Her ikisi de, sağ ve solcuların gayret ve yoğunlukla hedefledikleri İLERİNİN sembolü GENÇLER avcı-devşircisi. Bu çok önemli bir klonluk. Sağ ve sol biriktirdikleri servetini, mirasını biyolojik gerçek çocuklarına bırakmak ister. Bu bakımdan bakire ve değmemişlerle evlenmede ısrar eden erkeklere benzerler.
– Derslere çıplak katılmak serbest.
– Dil, cinsiyet, eşcinsellik, (henüz medeniyet seviyesine erişmemişler hariç) ırk , din, mezhep farkı gözetimez.
– Hayvan sevenler sevdikleri hayvanları yanlarında getirebilirler.
“Komplonun büyügü” rumuzlu arkadaş da nihayet, çok isabetli bir kararla, Pipsqueakʼe yanıt vermekten vazgeçti.
Sayın Fikret Başkayaʼnın “Sarı Yelekliler” Plütokrasiye karşı… yazısı, hareketin paradigmatik niteliğini, orijinalliğini ve gelecekteki akımlara etkileme rolünü vurguladı. Doğal olarak bu ümit verici devrim hareketi, Gün Zileliʼnin tespit ettiği gibi, Pipsqueakʼi telaşlandırdı.
Pipsqueak, DiEM25 hareketini aktaran arkadaşlara karşı da benzeri tepkide bulunmuştu. Zaten, Pipsqueak gerici, tutucu ve karşı devrimci tutumunu saklamıyor.
Dolayısıyla, Pipsqueakʼin “Komplonun büyügü” rumuzlu arkadaşın savunduğu ilginç anarşistlik fikirlerine de karşı gelmesi ve alay etmesi çok doğal.
“Diyalektik düşünmeye alışkın olmayan birçok insan için sonsuzluk fikrini kabul etmek zordur. Sonsuzluk fikri, her şeyin bir başlangıcının ve sonunun olduğu günlük nesnelerin sonlu dünyasıyla o denli uyuşmazlık içindedir ki, garip ve açıklanamaz bir şey olarak görünür. Dahası, bu fikir belli başlı dünya dinlerinin birçoğunun öğretileriyle de uyuşmaz. Antik dinlerin birçoğunun kendi Yaratılış Efsaneleri vardı. Ortaçağ Yahudi alimleri Yaratılış tarihini İ.Ö. 3760 olarak belirlemişlerdi ve gerçekten de Yahudi takvimi bu tarihten başlar. 1658’de, Piskopos Ussher evrenin İ.Ö. 4004’te yaratıldığını hesapladı. 18. yüzyıl boyunca evrenin en fazla altı ya da yedi bin yaşında olduğu düşünüldü.
Fakat –diye itiraz edebilirsiniz– 20. yüzyıl biliminin bütün bu Yaratılış efsaneleriyle hiçbir ortak yanı yoktur! Modern bilimsel yöntemlerle evrenin boyutlarının ve kökeninin tam bir tablosunu elde edebiliriz. Ne yazık ki iş bu kadar basit değil. Birincisi, muazzam ilerlemelere rağmen gözlemlenebilir evren hakkındaki bilgimiz, bize bilgi sağlayan en büyük teleskopların, radyo sinyallerinin ve uzay sondalarının gücüyle sınırlıdır. İkincisi ve daha da önemlisi, bu sonuçların ve gözlemlerin, genellikle salt mistisizmi andıran son derece spekülatif bir şekilde yorumlanma tarzıdır. Yaratılış Efsanesi (“Büyük Patlama”) ve onun ayrılmaz refakatçisi olan Kıyamet Günü (“Büyük Çatırtı”) âlemine gerçekten geri döndüğümüz şeklinde yaygın bir izlenim var.
Teleskobun icadıyla birlikte, teknolojinin gelişimi evrenin sınırlarını yavaş yavaş hep daha uzağa itti. Aristoteles ve Ptolemaios zamanından beri insanların aklını kuşatan kristal küreler ve dahası Ortaçağ dini önyargılarının ilerleme yoluna diktiği tüm diğer engeller sonunda yıkıldı.
1755’te Kant, “ada evrenler” olarak adlandırdığı uzak yıldız kümelerinin varlığını öngördü. Buna rağmen 1924 gibi geç bir tarihte bile, tüm evrenin, yalnızca 200.000 ışık yılı çapında olduğu ve –kendi galaksimiz ve iki komşu galaksi olmak üzere– sadece üç galaksiden oluştuğu tahmin ediliyordu. Daha sonra Amerikalı kozmolog Edwin Powell Hubble, Wilson dağında 100 inçlik yeni teleskobunu kullanarak, Andromeda Bulutsusunun kendi galaksimizin çok daha dışında olduğunu gösterdi. Sonra, ondan daha uzak olan başka galaksiler keşfedildi. Kant’ın “ada evrenler” hipotezinin doğruluğu ispat edildi. Böylece evren –insanların beyninde– hızla “genişledi” ve daha uzak nesneler keşfedildikçe daha da genişlemeye devam etti. Bugün, 200.000 ışık yılı şöyle dursun, evrenin on milyarlarca ışık yılından daha geniş olduğu düşünülüyor ve zamanla bugünkü hesaplamaların bile yeterli büyüklüğe hiçbir şekilde yaklaşmadığı görülecektir. Çünkü evren, Cusa’lı Nicolas ve diğerlerinin düşündüğü gibi sonsuzdur. İkinci Dünya Savaşından önce evrenin yaşının sadece iki milyar yıl olduğu düşünülüyordu. Bu öngörü Piskopos Ussher’ınkinden biraz daha iyidir. Ancak yine de umutsuz derecede yanlıştır. Bugün büyük patlamacılar arasında evrenin tahmini yaşıyla ilgili şiddetli bir tartışma yürüyor. Buna daha sonra döneceğiz.
Büyük patlama teorisi gerçekten de bir Yaratılış Efsanesidir (tıpkı ilk Tekvin kitabı gibi). Büyük patlama teorisi evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce meydana geldiğini söyler. Bu teoriye göre, bundan önce ne evren, ne madde, ne uzay ve ne de zaman vardı. O patlama anında, evrendeki tüm maddenin tek bir noktada yoğunlaşmış olduğu varsayılır. Büyük patlama hayranlarının bir tekillik olarak kabul ettiği bu görünmez nokta, daha sonra öyle bir güçle patladı ki, derhal bütün evreni doldurdu ve bunun sonucu olarak evren halen genişlemeye devam ediyor. Bu arada, “zamanın başladığı” an da bu idi. Bunun bir çeşit şaka olup olmadığını merak edecek olursanız bunu aklınızdan çıkarın. Büyük patlama teorisinin anlattığı şey tam da budur. Adlarının arkasında uzun harf dizileri olan üniversite profesörlerinin büyük çoğunluğunun gerçekten inandığı şey budur. Bilim çevrelerinin bir kesiminin yazılarında mistisizme doğru kayışın en açık delilleri mevcuttur. Son yıllarda, en son evren teorilerinin popüler açıklaması maskesi altında, özellikle büyük patlama sözde teorisiyle bağlantılı olarak her türlü dini düşüncenin kaçakçılığını yapmaya teşebbüs eden bir bilim kitapları seli görmekteyiz.
New Scientist (7 Mayıs 1994) “Başlangıçta Patlama Vardı” başlıklı bir makale yayınladı. Bu makalenin yazarı Colin Price, bir bilimci olarak eğitim almış ve çalışmıştı, ama şimdi bağımsız bir cemaat papazıdır. Şunu sorarak başlar: “Büyük patlama teorisi kutsal kitaba bu kadar mı ait? Veya başka bir şekilde ifade edelim, Yaratılış hikâyesi bu denli bilimsel mi?” Ve kendinden emin bir iddiayla bitirir: “Hiç kimse büyük patlama hikâyesini Tekvin kitabının ilk iki bölümünün yazarlarından daha iyi takdir edemezdi.” Bay Price’ın kuşkusuz dili sürçerek de olsa kesin bir doğrulukla büyük patlama hikâyesi olarak tanımladığı şeyin arkasında yatan mistik felsefenin tipik bir örneğidir bu.”
Aklın İsyanı
Alan Woods – Ted Grant
9. BÜYÜK PATLAMA
http://marksist.net/kitaplik/onlineKitap/AI/bolum9.htm