24 Haziran…
Olmuşla bitmişe çare yok; biz olacağa bakalım.
Meclise seçilecek milletvekilleri de önemini kaybetmiştir; biz başkanlık seçimine bakalım.
Diktatör, kendisi açısından iyi mi etti, yoksa kötü mü etti bilemem ama rejimin niteliğini neredeyse tek bir şahsın seçimine indirgeyerek bir plebisit haline getirip basitleştirdi. Halk, karmaşık milletvekili hesaplarıyla uğraşmayacak, seçimini diktatörü onaylayıp onaylamamak üzerinden yapacaktır. Diğer seçim hilelerini veya eşitsizlikleri burada ele almayayım ama bu basitleşme bir bakıma iyi de olmuştur. Karşı aday ya da adayların niteliğinden bağımsız olarak bu, diktatöre onay verme ya da vermeme oylaması olacaktır. Bir bakıma 17 Nisan Anayasa oylaması gibi.
Birinci tur, ikinci tur meselelerini herkes biliyor. Bu tür şeylerle kafa ağrıtmayalım. Elbette en başta şu birinci nokta geliyor: cumhur ittifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda %50 artı 1’i bulamayıp oylamanın 2. Tura kalması. Bütün özgürlükçü güçlerin yığınak yapacakları en önemli nokta budur. Tayyip Erdoğan ve AKP de biliyor ki, 1. Turu alamazlarsa 2. Turda kesinlikle kaybederler. Bu yüzden onlar da bütün güçlerini 1. Turda işi bağlamaya yığacaklardır.
Ne var ki, Tayyip Erdoğan’ın 1. Turda istenen çoğunluğu elde edememesi, son birkaç gündür birçok köşe yazarının ya da siyasi analistin söylediği gibi, 1. Turda çok sayıda adayın çıkmasına değil, daha 1. Turda halka gerçekten güven veren rakip bir adayın çıkarılmasındadır. Elbette 1. Turda bir adayın üzerinde anlaşmaya varılsın demek istemiyorum. Böyle bir şey yapmaya kalkmak, diktatörlük karşıtı güçleri zorlar ve birbirine düşürür. Dediğim bu değil. Fakat partilerden birinin adayı veya imza toplayarak adaylığını koyacak güçlü bir aday daha baştan göz doldurmazsa, Tayyip’in karşıtı olarak, en az onun taraftarlarına verdiği güveni muhalif güçlere vermezse, Tayyip Erdoğan’ın 1. Turda kazanması kaçınılmaz bir vakıa haline gelebilir.
Ekonomik krizden vb. söz ediliyor. Eh, zaten cumhur ittifakı da bu yüzden elini çabuk tuttu ve kendisi de dahil herkesin iki ayağını bir pabuca soktu, bu açık. Evet ama böylesi plebisit türü oylamalarda temel toplumsal güdülerin her zaman belirleyici olacağını düşünmek çok büyük hata olur. Tersine, ekonomik bakımdan sıkışmış halk tabakaları, belki de sırf bu yüzden göz dolduran, güçlü lider arayışına girerler. Bu “güçlü” liderin ülkeyi 16 yıldır yönetiyor olması ve bugünkü sıkıntılara bizzat onun yol açması önemli değildir. Böyle anlarda çok basit güdüler yönlendirebilir kitleleri. Zaten faşizmler de bu basit güdülerden yararlanırlar.
Bu yüzden diyeceğim şu ki, toplumsal muhalefet, ne yapıp ne edip kendi içinden gerçekten göz dolduran ve “güven veren” bir lider figürü çıkartamadıkça, iktidar, aleyhindeki bütün olumsuz durumlara rağmen bu başkanlık oylamasını bir kere daha kazanabilir.
Bir anarşist olarak “güçlü lider” figürü önermem belki tuhaf gelecektir ama ne yazık ki hayatın gerçekleri bunu zorlamaktadır.
Yıllar önce, Londra’da bir toplantıya gidiyordum. Trafik ışıklarında yeşilin yanmasını beklerken, önümden geçen bir arabadan başını uzatan Numan adlı arkadaşım, “sen ne biçim anarşistsin be, ışıklara göre hareket ediyorsun” diye bağırdı. Hızla geçip giderken arkasından şöyle bağırdığımı duydu mu bilmiyorum: “Anarşistleri enayi mi sandın? Işıklara bakmayayım da ezileyim mi?”
Şimdi de böyle bir durum var. Liderlik kültlerinden ne kadar hoşlanmazsak hoşlanmayalım, bugün, özgürlük mücadelesinde gelip kapımıza dayanan bir gerçek söz konusu: karşısına güçlü bir lider figürü çıkarılabilirse diktatörün kaybetmesi ihtimali var.
Somut olarak adı geçen liderlere bakacak olursak… Bence Kılıçdaroğlu da Akşener de, her ne kadar fazlasıyla esip üfürüyorlarsa da halk nezdinde göz dolduran liderler değil. Hele Akşener, bence fazla çığırtkan. Gerçi halkta çığırtkanları beğenme eğilimi de vardır ama bakmayın siz, görünüşte böyledir bu. Aslında içten içe böylelerine karşı bir güvensizlik de duyarlar. Aslında 7 Haziran seçimlerindeki Selahattin Demirtaş gibi alçakgönüllü ama aynı zamanda toksözlü liderler kitlelerin kalbini kazanabilir. Fakat Demirtaş’ın bugün aynı başarıyı tekrarlama şansı elinden fiilen alınmış bulunuyor.
Sonuç olarak, şu somut koşullarda iş, CHP’nin güçlü bir aday ortaya sürebilmesine kalıyor. CHP, bunu yapacak uyanıklığı ve iradeyi gösterebilecek midir? Eğer gösterebilirse, 17 Nisan referandumunda görüldüğü gibi, %50’lik güçlü bir potansiyel mevcut ve bu potansiyelin, son bir gayretle yüklenerek büyük bir toplumsal sinerji yaratması işten bile değil.
Gün Zileli
20 Nisan 2018
hadi inşallah diycem, sen nasıl ateistsin diyeceksiniz????
🙁
Levent Gültekin naaıl bir adam?
//Bir anarşist olarak “güçlü lider” figürü önermem belki tuhaf gelecektir ama ne yazık ki hayatın gerçekleri bunu zorlamaktadır.//
Anarşist değilim fakat, 2002 seçimlerinden beri sistemin dayattığı seçimlere ben de katılmıyordum. Ama bugün bu tesbitinize katılıyorum. Ama şu şartla; CHP, HDP, İYİ Parti ve SP’nin ortak aday çıkartması şartıyla diyorum. Bu partilerin tek tek birçok kusuru var. Ama farklı görüşlerin beraber hareket etmesinin Türkiye hatta tüm Ortadoğu ülkeleri için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve böyle bir ittifak durumunda sandığa giderim.
Bu konuda ne düsünürsünüz Zileli. Ben AKP nin secimi kaybettiginde Uslu Uslu gitmeyecegini dusunuyorum.
https://odatv.com/kaset-korkusu-yasamayan-aday-21041811.html
gitmez.
hepsinin tek bir aday üzerinde açıktan anlaşması zor görünüyor. İp ile HDP zor bir araya gelir. Ama zıhni bir ortaklık oluşabilir.
İyi binr adam ama aday olarak fazla şansı yok bence.
CHP nin adayı Y. Büyükerşen olursa… ortalık şenlenebilir. Meral A… Y.Büyükerşen ve Levent G….
Bence L. Gültekin AKP den.. Saadetten de oy alabilir. Ve HDP ve CHP ve demokrat insanlardan da… Bu iyi bir şey! Saadet de iyi bir adayla AKP den kayma yapabilir..
2. Tura kalma adına bu adaylar şansı artırır.
Ben CHP den bir saçmalık bekliyorum. İ.Kesici gibi… Bu M.A in şansını artırır.
MA kolayca RTE nin kadın versiyonu olabilir. (Söylemde değil.. politik uygulamalarda.. Onun kadar kimse saçmalayamaz zaten!)
Seçimle gitmez de…
Ve ilk turda seçilemezse o kanlı çıkınından neler çıkartır… dan önce …
2. tura kalmamak için neler çıkartacağı öncelikli soru…
Seçim hilesinde %5 i geçebilirler mi???
… CHP nin adayını görelim… Kehanetleri ondan sonraya saklayalım…
Ama gitmeyeceği kesin!
Nasıl gitmez..
Ne hevesle bekliyor.. KK aday olsun…
ne zavallı adam bu KK…
Ana muhalefet sanırken kendini, iktidarın koruyucu ANAÇ’ı olduğu gizlenemez halde…
Çünkü CHP’yi
TC’nin derin GEN’leri yönetiyor. Zaten hep bu DERİN’liği örten perde olmadı mı?
Sanki D. Baykal’ın kötü bir kopyası…
“Diktatör, kendisi açısından iyi mi etti, yoksa kötü mü etti bilemem ama rejimin niteliğini neredeyse tek bir şahsın seçimine indirgeyerek bir plebisit haline getirip basitleştirdi.”
Siz, hala daha, ‘diktator’desiniz anlasilan.
Bir turlu anlatamadim: Henuz degil. Cunku, secimle gelen ve secimleri iptal etmeyenlere ‘diktator’ demiyoruz.
Bu, evet, teknik bir ayrinti gibi gorunse de, bence onemlidir.
Kavramlarin yalama olmasina yol acMAmak, muglaklastirMAmak gerekir. Size pek yakistiramiyorum.
Ote yandan, ‘diktator’ ihtimali var mi?
Tabii ki, var.
Aklima Roma, Sezar geliyor.
Senatorlerden bir senator olan, secilerek gelen, Sezar; daha sonra ‘diktator’ oluverir.
Senato’nun karariyla ustelik (aklimda yanlis kalmamis ise).
Sebebi de oldukca basittir: Halk bikmistir secim tantanalarindan.
Basa gecirecek adam da pek yoksa, eldekine ‘astigi astik, kestigi kestik’ yetkileri vermekte bir sorun gormez olmustur. [Asiri seyler yapacak oldugunda, engelleyebileceklerini, kontrol edebileceklerini dusunmusler; ama, sonuc, tabii ki, oyle olmamistir. O ayri bir konudur.]
Biz henuz oraya gelmedik gibi.
Ama, ortada pek de alternatif olmadigi (‘kaht-i rical’ diyordu buna eskiler) da bir gercek –gibi duruyor.
Bu da, bu secimde degil de, bir sonrakinde, ‘diktator’ secmek ihtimalini artiriyor.
Peki, bunun kabahati kimin olacak?
“Bu yüzden diyeceğim şu ki, toplumsal muhalefet, ne yapıp ne edip kendi içinden gerçekten göz dolduran ve “güven veren” bir lider figürü çıkartamadıkça, iktidar, aleyhindeki bütün olumsuz durumlara rağmen bu başkanlık oylamasını bir kere daha kazanabilir.”
Evet. Ve, kabahat –bence– bunu yapaMAyanlarda olacak.
“Bir anarşist olarak “güçlü lider” figürü önermem belki tuhaf gelecektir ama ne yazık ki hayatın gerçekleri bunu zorlamaktadır.”
Iste bu. Ben de bundan bahsediyorum: Bir sonraki secimlerde, yine bir ‘adamsizlik’ sozkonusu oldugunda, SS kurali geregi, ‘diktator’ secilmesine onay vermek gerekebilecek.
Buna da, kefere, ‘self-fulfilling prophecy’ diyor [‘kendini gerceklestiren kehanet’ de diyebiliriz galiba].
Yani, ‘diktator’, ‘diktator’ diye diye, bir ‘diktator’ peydahlamak..
“Yıllar önce, Londra’da bir toplantıya gidiyordum. Trafik ışıklarında yeşilin yanmasını beklerken, önümden geçen bir arabadan başını uzatan Numan adlı arkadaşım, “sen ne biçim anarşistsin be, ışıklara göre hareket ediyorsun” diye bağırdı. Hızla geçip giderken arkasından şöyle bağırdığımı duydu mu bilmiyorum: “Anarşistleri enayi mi sandın? Işıklara bakmayayım da ezileyim mi?””
Sizin o arkadasiniz, benim gozumde, tam olarak ‘kaba softa, ham yobaz’ bir ‘anarsist’ imis.. Ideolojik/dinsel vb, yani fikir baglkamindaki, ‘otorite’lere uymamak ile ‘toplumun benimsedigi kurallara uymamak’in farkli seyler oldugunu iskalamis.. Umarim hala daha oyle degildir.
“Şimdi de böyle bir durum var. Liderlik kültlerinden ne kadar hoşlanmazsak hoşlanmayalım, bugün, özgürlük mücadelesinde gelip kapımıza dayanan bir gerçek söz konusu: karşısına güçlü bir lider figürü çıkarılabilirse diktatörün kaybetmesi ihtimali var.”
Bence su realiteyi iskaliyorsunuz:
Toplum, toplumlar, artik ‘secimler’ denen piyesten bikmaga basladi(lar).
‘Tayin edelim birisini, halletsin ne lazimsa’ moduna giriliyor.
Artik daha cok yerde ‘diktator’ler gorecegiz.
Hosuma gidiyor mu?
‘Evet’ diyemem; ama, gidisatin oyle oldugunu dusunuyorum.
“Sonuç olarak, şu somut koşullarda iş, CHP’nin güçlü bir aday ortaya sürebilmesine kalıyor. CHP, bunu yapacak uyanıklığı ve iradeyi gösterebilecek midir?”
Bence, asil soru, ‘boyle bir seyi istiyorlar mi?’.
Cevabin ‘evet, istiyorlar’ oldugu yonunde hicbir isaret ya da emare gormuyorum ben.
“Kaset korkusu yaşamayan aday”
🙂
Cicciolina’yi [Ilona Staller’i] cagristiriyor.
https://eksisozluk.com/cicciolina–120656
Italya’da.
Secilmisti de ustelik.
Peki, eğer diktatör karşısında seçim[ler]i kazanan o “güçlü lider” (“Supreme Leader”) ve ekibi yeni iktidarı kurduklarında eski vesayet rejimini ya da Necip’in “Balkan Oligarşisi” dediği rejimi dış destek[ler]in de yardımıyla diriltirse – ki bütün dünyada o “dış destek”lerin bugün mevcut iktidarla olan derin çıkar ayrılıklarını görüyoruz – ne yapmamız gerekir?
Mesela, bugünkü iktidarın FETÖ/PDY davalarını destekleyen VP gibi, biz de o günkü RETÖ/AKP davalarının soldaki destekçileri mi olmalıyız?
Tabii bir de şu olasılığı da unutmamalı: Diktatörlüğün yıkılarak yeni iktidarın kurulma sürecinde oluşacak boşluklardan yararlanarak konumunu güçlendirecek olan doğudaki Kürt hareketinin tabanı ile batıdaki muhalefetin tabanının çıkarlarının zıtlaşması ve tekrar karşı karşıya gelmeleri.
Selahattin Demirtas tüm partilerin ortak adayi gösterilse ne iyi olurdu.
böyle bir şey imkânsız ama yine de “gerçekçi ol, imkânsızı iste” diyebiliriz.
“İyi bir adam ama aday olarak fazla şansı yok bence.”
https://twitter.com/acikcenk/status/196163844530380800
Sonunda Tayyip Erdogan ve Meral Aksener kalsa boykotu dusunurmusunuz?
boykot için artık çok geç ve şu an öyle bir ortam yok.
AK Entelektüellerin Diktatörlük Kavramına Getirdiği Özgün Ve Bilimsel Yorumlar
Değerli AK Entelektüel Sn. Necip “diktatörlük” kavramıyla ilgili yaygın yanlış anlamaları düzelterek çok önemli bir noktaya değinmiştir.
Onun tamamen objektif, sosyolojik ve bilimsel olan ve AK Parti iktidarının ideologluğunu ve propagandistliğini yapmakla hiçbir ilgisi olmayan bu değerli entelektüel çabalarını alkışlıyoruz.
Zaten kendisi “sınıflı toplum düzeninde bilim ve düşüncenin ve biliminsanları ve düşünürlerin bu sınıfsal çıkarlardan bağımsız olmadığı” gibi “Anti-Kapitalizm dininin hurafeleri”ne kanmayan objektif bir düşünürdür.
Hep böyle alnı AK, başı dik olsun!
ne ilginç. bir zamanlar burası böylesi civcivli dönemde yorumlarla dolardı. ama sessuzluk hakim..
toplumsal umutsuzluğun bir yansıması olmalı bu… tedirgin bekleyişin sükuneti…
CHP A.Gül’ü aday gösterirse çok “hoş” olacak!
Traji komik! Bu ülkeyi umursamayan herkes… ve 30 yıl sonranın insanları kasıklarını tutarak gülecekler… Oysa milyonlarca insan bu zamanda kan ağlayacak…
Ben mi… acı acı gülümserim yalnızca… Şaşırmam bile!
Doğu Perinçek’ten ’15 vekil’ açıklaması
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, CHP’den 15 milletvekilinin istifa ederek, İYİ Parti’ye geçmesine ilişkin, “15 milletvekili ne karşılığında kendi partilerini 15 dakika içerisinde bırakıp, başka partiye geçti? O zaman ilk akla gelen şudur; nasıl böyle bir şey olabilir? Bir koyun sürüsünü bile şuradan 15 dakika içerisinde 100 metre ileriye götüremezsiniz. Bu nasıl oluyor?” dedi.
Bir parti liderinin işaretiyle 15 milletvekilinin parti değiştirmesine anlam veremediğini bildiren Perinçek, şöyle konuştu:
“Koyun mu bu milletvekilleri? Burada bir siyasi ahlak var mı? 15 milletvekili ne karşılığında kendi partilerini 15 dakika içerisinde bırakıp başka partiye geçti? O zaman ilk akla gelen şudur; nasıl böyle bir şey olabilir? Bir koyun sürüsünü bile şuradan 15 dakika içerisinde 100 metre ileriye götüremezsiniz. Bu nasıl oluyor?
Milletvekili nasıl liderlerin dokunuşuyla oradan oraya savruluyor? Nasıl partilerini programlarını ideallerini bırakıp da ayak oyunları uğruna, kanuna karşı hile yapmak, kanunu cambazlıkla aşmak için liderler arasında yapılan anlaşmalar kendilerine tebliğ edilince hemen buna uyuyorlar? Onlara ne vadediliyor? Ne veriliyor? Bunu sormak hakkımız. Çünkü bu normal bir durum değil. Size soruyorum, siz milletvekili olsanız, vicdanlı insanlar olarak böyle bir dayatmaya boyun eğer misiniz? Bu soruyu kamuoyu önünde soruyoruz.”
Ümmet ve Halklar Yan Çizdi!
HÜDAPAR,
Tüm yaranmacı yaklaşımlarına/politikalarına karşın AKP’den umduğu yüzü bulamadığı için AKP’ye sitem ediyor;
HDP,
Tüm yaranmacı yaklaşımlarına/politikalarına karşın CHP’den umduğu yüzü bulamadığı, dahası kendisi yerine İYİ PARTİ’nin tercih edildiği için CHP’ye sitem ediyor…
Efendi-Köle ilişkisinde sitem olmaz!
Sadece itaat olur……
Nasname
–
Bazen sunulan tüm seçenekler kirli olabiliyor;
Bu seçeneklerden hangisine yakın olursanız olun kirlenirsiniz!
Bu tür durumlarda bir şey yapmak(seçeneklerden birine eklemlenmek) değil,
Bir şey yapmamak marifettir;
Sunulan tüm kirli seçeneklere hayır diyebilmektir!
Bu tutumla bir şey kazanamazsınız;
Ama kirlenmezsiniz de…
Unutmayın!
Yeni sayfa açmak için kirlenmemiş olmak birincil koşuldur…
Nasname
–
“Ulus devlet dönemi bitmiş” diye fetva verenleri tarihin çöplüğüne göndermediğiniz sürece,
İşgal devletinin ulusal egemenlik bayramını çocuksu duygularla/coşkuyla kutlamaya devam edeceksiniz;
Egemen ulus devletinin mabeti olan TBMM’ye girmek ve meşrulaştırmak için çırpınacaksınız;
23 Nisan çocukları gibi formalite olarak o mabette söz sahibi olabilirsiniz ancak!…
Egemenlik, egemen ulusun tekelinde kalacak;
Yönetme oyununda figüranlık rolü de sizin olacak!!!!!
Nasname
Kendini gözlemleyince , kendi verdigi tepkileri karsilastirinca çok ilginç sonuçlara variyor, sasiriyor insan. Mesela ben Yasar Okuyani tartisma programlarinda zorda olsa sonuna kadar dinleyebiliyorum ama Perincegin ses tonuna tahammülüm yok.
not alın aşağıdaki senaryolar gibi olursa: 1.turda
chp: yılmaz büyükerşen/muharrem ince %27
hdp: selahattin demirtaş/osman baydemir %13
iyip: meral akşener %8
saadet: abdullah gül %6
rte: %46
chp: merkez sağcı aday (ekmeleddin gibi) %24
hdp: etkisiz kürtçü (ahmet türk gibi) %9
iyip+saadet: abdullah gül %5
rte: 62 (çünkü muhalif seçmenlerin önemli bölümü sandığa gitmez)
chp+hdp+iyip+saadet: abdullah gül %40
rte: %60 (çünkü chplilerin yarısı hdplilerin önemli bölümü genç iyipliler sandığa gitmez)
chp+hdp+iyip+saadet: sempatik genç dinamik tanınmış demokrat aday %50
rte: %50 (her şey olabilir)
bu arada chp hdp ortak aday olarak abdullah gül’ü gösterirse yemin ederim erdoğan’a oy veririm.
Perincege: Amerika gitsin Rusyami gelsin pis Avrasyacilar.
–M. İnce -Y Büyükerşen % 28
–M. Akşener… % 16
–HDP… % 7
Saadet.. P.. % 4
RTE.. % 45
—–
2. tur…. belli değil.. Herşey mümkün…
— RTE seçimle gider mi?
Gitmez.. ama nasıl?
Mesela SP… AKP ye kayabilir mi? Mümkün
***
Esecek bir rüzgar gerek…
%5 e ulaşacak seçim hilesini de unutmamalı
*****
topu topu 2 ay..
ilginç günler göreceğiz….
Biliyorum, gosist felan diyeceksiniz, ama bence herkes ,modern hybrid, bir savasima hazir olmali, secim sonrasi, ha secim sonuclarimi, umrumda degil.
en kötüsüne hazir olmak……
Zileli hoca kiziyon ama su Abdullah gulcu liberallere bi iki laf etsen derim…
Buraya yaziyorum, muhalefetinin gayri ciddiligi( selocanin tek aday olmasi gibi) %60 ile rte secilecektir, daha baska bir mucadele tarzi hic bu Kadar mesru olmiyacaktir.
secim sonrasi calisma tarzi, akp destekcisi, isadamlari medya patronlari, sol liberaller, akp nin yerel militanlari,akp mafyasi, ile ikna temmmeli konusmalar.:) onlarda korkmalilar.
“Onun tamamen objektif, sosyolojik ve bilimsel olan ve AK Parti iktidarının ideologluğunu ve propagandistliğini yapmakla hiçbir ilgisi olmayan bu değerli entelektüel çabalarını alkışlıyoruz.”
Tesekkur ederim. Ben de, zaten, hem bu alkislar icin, hem de bu alkislarla yasiyorum.
“Zaten kendisi ‘sınıflı toplum düzeninde bilim ve düşüncenin ve biliminsanları ve düşünürlerin bu sınıfsal çıkarlardan bağımsız olmadığı’ gibi ‘Anti-Kapitalizm dininin hurafeleri’ne kanmayan objektif bir düşünürdür.”
Beni de ‘dusunur’lerden saymaniz buyuk bir incelik. Ben, halbuki, parmaklarimin ucuna geleni klavyeme dokuyorum sadece.
“Hep böyle alnı AK, başı dik olsun!”
Berhudar olunuz.
Ermenistan’da Sarkisyan’ın Oyunu Bozuldu
24 Nisan 2018 / Marksist Tutum
Ermenistan’da Serj Sarkisyan’ın, başkanlık süresi dolduktan sonra bu kez de geniş yetkilerle donatılmış başbakanlık koltuğuna oturmasına karşı protestolar amacına ulaştı ve Sarkisyan’ın “tek adam”lık hevesi kursağında kaldı.
http://marksist.net/marksist-tutum/ermenistanda-sarkisyanin-oyunu-bozuldu.htm
Erdoğan Türkiye’yi generallerle mi yönetecek?
Gerçek
Nisan 24, 2018
http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/erdogan-turkiyeyi-generallerle-mi-yonetecek
“1- Dünyanın küre şeklinde olduğu görüşü, ümmetin selefi olan sahabe, tabiin ve tebau’t-tabiin dönemlerinde asla kabul edilmeyen, fakat sonraki yıllarda felsefe kitaplarının arapçaya tercüme edilmesinden sonra kozmoloji ile ilgilenen ve İslâm’a mensup bazı bilim adamları tarafından, yaklaşık hicrî 4. asırlardan beri bir azınlık tarafından dile getirilmeye başlayan bir görüş olmuştur. Avrupada Kopernik gibi mason mihraklı bilim adamlarının savunmasıyla yükselişe geçmiş, Hristiyanlar arasında da bu düşünce yayılmaya başlamış, modern teknolojik vasıtaların gelişmesini, emellerine alet eden subjektif bakış açılı teorisyenler tarafından medya, dünyanın küre şeklinde olduğu savını desteklemek üzere yoğun bir şekilde kullanılmış, bunun neticesinde de gerek kitap ehli, gerek müslüman birçok halklar bu malzemelerden etkilenerek, akidelerini buna göre şekillendirmeye başlamışlar, hatta Kur’ân ayetlerini, arap dilini eğip bükerek bu batıl tezleri desteklemeye alet etmişlerdir.
Yalanları tescilli olan “Nasa” ve masonların güdümündeki diğer yalancı uzay araştırma kuruluşlarının tezviratlarından sonraki dönemlerde; Darvinist yazar Suleyman Ateş’in, Deist yazar Yaşar Nuri Öztürk’ün, Cehmî zındık Mustafa İslamoğlu’nun, insanî hasletlerini ve aklî melekelerini kaybetmiş olan Edip Yüksel’in Kur’ân meallerinde, dünyanın düzlüğünü ifade eden ayetlerin dahi bariz bir şekilde çarpıtılarak nasıl “küre dünya” modeline uygun hale getirildiğini görmek mümkündür.
Özetle söylemek gerekirse, ümmetin selefi dünyanın düz olduğu hususunda icma etmişler, sonraki müslümanlar arasında Kur’ân ve sünneti değil, yabancı felsefî kaynakları referans alarak kitap ve sünnetin naslarına subjektif yaklaşım yapan yorumlarla; küre dünya görüşü taraftar bulmaya başlamış, selefin icmaına muhalefet etmişlerdir. Durum, müslümanların çoğunluğunun, Hristiyan avrupadan önce küre dünya görüşünü benimsemelerine kadar ilerlemiş, bununla orantılı olarak İslam dünyası gerilemiştir. Gayri müslimlerin ve din aleyhtarı olan kimselerin vahye uygun hayat yaşamak isteyenleri aşağılamak için “Millet aya gidiyor, siz hâlâ nelerle uğraşıyorsunuz” şeklindeki boş argümanları kullanmaları, batı hayranlığıyla şahsiyetlerini yitirmiş kimselerin iç âleminde derin komplekslere sebep olmuştur.”
http://ebumuaz.blogspot.com.tr/2018/04/basks-insaallah-yaknda-yaplacak-olan.html
hic bu Kadar Beyaz dusmani olmamistim, Beyaz rengine dusmanim, Beyaz gomlek giyeni otomatik dovmek istiyorum
Diktatör karşısında seçimi kaybedersek bize şöyle diyecek:
“Seçiminiz gitti. Zayıf ve aptaldı. …… ……… (artık aday kim olacaksa) gibi.”
Donald Trump’ın:
“Your election is gone. He was weak and foolish like Bernie Sanders.”
demesi gibi.
https://youtu.be/KKmC61DmEbM?t=13
somut veriler…
1. Muhalefet rakibinin siyaset dışı (mafyatik-savaşçı-umutsuz, gözükara) karakterini tam anlamıyla dikkate almıyor. Alsa da taraftarlarını bu geçeklik üzerinden hazırlamıyor.
2. Devletin Ekonomik iflasının gerçekleştiğini, bu iflasın bedellerinin nasıl ve kimler tarafından ödeneceğine hiç girmiyor.
3. Kürt sorununa girecek zaman yok; bunu avantaj olarak kullanıyor.
4. ABD, Suriye, İran meselesi ve çözüme dair projeler de zaman yokluğu ile ne mutlu onlara.. konuşulmayacak.
5. Ekonomik iflas, Kürt sorunu, ABD-Suriye ve İran politikaları esasen bir Devlet Bekası adı altında aynen RTE çözümleri dışında projeleri olmadığını biliyoruz.
6. Reel partiler, Salt Tayyip nefreti üzerinden muhalefet etseler de nihai olarak Tayyip-Devlet politikalarına sahip çıkacaklar demek yanlış olmaz.. (Ne M. akşener, ne CHP nin genel politik eğilimleri.. -örneğin kerestenin canlanmış hali.. CHP gn bşk yardımcısının özgüvenli gevezeleikleri-)
7. Ekonomik iflasın emekçilere fatura edilmesi, Kürt meselesinin baskı ile stabilizasyonu amaçlı faşizmin yükseltilmesi ve Orta doğu savaşlarında ABD yanında askere yazılma .. RTE .. MA ve CHP ve A. Gül… arasında yalnızca renk farkı olabilir…
İslamcı Faşizm, Milliyetçi faşizm; Atatürkçü Faşizm; Utangaç islamcı Faşizm vs…
Reel durum… Her şekilde boku yedik sanırım!
Kısa vadede…
Düzen partilerinde umut olmadığını bilmek ama…
yine de RTE’nin azgın faşizmi yerine faşizmle mücadele edilebilecek “sulu” faşizmlerin tercihi…
çünkü halk (% 60-65) sevgili alçak islamcı-milliyetçi kılavuz kargaları ile bok çukurunda boğulmadıkça … aymayacak.. yazık ki…
24-25 haziran da gun zileliye ettigim kufurleri hic kimse duymamis olacak.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencileri ve bütün akademik kadrosu, Necip’in, üniversiteleri bölme planlarına karşı direniyor.
Kazanacaklar…
https://www.youtube.com/watch?v=2BYm9VHMm5U
(sayfaniza girerken biseyler oluyor uyarayim) rusya sakin sosyalist olmasin diye benle dalga gecen Zileli ye, Bukharin i baz alirsak Rusya çin den daha sosyalisttir:)
1. ihtimal. secimi RTE calar muhalefet milli birlik icin kisitli protesto eder.
2. ihtimal secimi RTE calmaya kalkar , muhalefet karsi cikar, ordu olaya el koyar(ama sanilanin aksine RTE lehine)
son olarak turkiyede varolan siyasi iktidara karsi silahli eylemin hukuki sartlari olusur.
25 haziran itibariyla onlara vurmamizin burjuva hukuku olusacak, 25 haziran itibariyla onlara vurdugumuzda , onlar size vuracaklar, kendinizi koruyun.
trafik ışıkları neysede ,seçimleri onaylamak daha büyük hata değil mi?insanlara boş umutlar vermek, çalışırlarsa durumun değişeceğini söylemek bence çok daha vahim.sonunda sorun iyi adam bulmaya indirgemek ne kadar doğru.halk dediğin ne, seçim dediğin ne.kırk satır mı kırk katır mı sorusundan bir şey çıkacağını düşünmek ne kadar doğru? peki sen ne diyorsun kardeşim dersen , benim burda doğru bir cevabım yok.seksenlerde sığınılacak bir edebiyat vardı, şimdi oda yok,bilgisayarda masturbasyon yapılabilir , onunda riski vardır.keşke bir cevabımız olsaydı , keşke elimizi ellerimizi üst üste koyabilseydik.sevgiler , saygılar.
ABD başkanının, üstelik her zamanki gibi soykırım kelimesini kullanmadan yaptığı 1915 açıklaması karşısında yine inkarcı TC refleksini gördük.
Otomata bağlamışlar sanki. Bıkmıyorlar mı?
Bu devletin ve arkasındaki halkın ufak bir aydın azınlık dışında bu kadar kötülüğe batmış olmasının nedeni “%99.9’u müslüman millet”in koca gayrimüslim nüfusu tehcir ve mübadeleyle ülkeden kovup, birçoğunu katledip, geriye kalan koca “gayri Türk” nüfusa da aynı zihniyetle muamelede bulunması, ama ASIL ÖNEMLİSİ bunlara ilaveten inkara batmış olmaktan utanmaması değilse nedir?
Dünyanın hiçbir yerinde böyle rezil ve vicdansız bir inkar yok. Mesela Kızılderili ya da Yahudi halkları veya Afrika’daki sömürgecilik ve apartheid rejimleri ile ilgili benzer bir “1915 TC inkarı” politikasını hiç duydunuz mu?
Tabii şunu da soralım: O halklara yapılan zulümleri, burada Necip Bey’in de tekrarladığı bir resmi görüş olan “Devlete isyan edip fakir müslüman halkı sömüren burjuva gayrimüslim halklar soykırımı hakederler” (açıkça böyle demiyorlarsa da bunu demiş oluyorlar) gibi bahanelerle meşrulaştıran var mı?
Önceki yoruma bir ek:
Necip ve aynı zihniyeti paylaştığı “Reis”i, işlerine geldiklerinde;
“Devlete isyan edip yasalarını çiğneyenler (Dersimliler) soykırımı ya da katliamı haketmez”,
işlerine geldiklerinde de;
“Devlete isyan edip yasalarını çiğneyenler (Ermeniler, ya da “kaçakçı” Uludereliler mesela) soykırımı ya da katliamı hakeder”
diyorlar.
Niye böyle diyorlar?
Amaç iktidar mücadelesinde (ki “iktidar” olgusu doğal bir şey ise soykırım ve katliamlar da “doğal”dır onların bu mantığına göre) rakip iktidar odaklarına karşı kullanılacak silahlardır.
Yoksa “AKP’nin Dersim, CHP’nin Uludere aşkı” (bir yerde bu başlıkta bir yazı vardı) değil.
Necip: “Balkan Oligarşisi doğal bir sosyal olgudur”
Necip:
– İktidar olgusu doğaldır.
– Balkan Oligarşisi bir iktidar olgusu örneğidir.
– O halde Balkan Oligarşisi de doğal bir olgudur.
[ Muhtemel bir itirazı:
İktidar olgusu doğaldır fakat bütün iktidar örnekleri doğal olgular değildir.
Örneğin, Balkan Oligarşisi iktidarı doğal bir iktidar örneği iken AKP-Erdoğan iktidarının tek partici, tek adamcı, elitist, tepeden inmeci, Jakoben diktatörlük yönetimi “yapay” bir iktidar olgusu örneğidir. ]
“Gezi” türünden eylemlere karşı olan Necip’in mantığına göre iktidar olmayı başarmış bir 15 Temmuz sıkıyönetimine karşı AKP tabanı kitlelerin yapacağı bir tür “AK Gezi” eylemleri de kapitalist düzeni bozan ve karşı çıkılması gereken bir vandallık olurdu.
Tabii yanlış anlaşılmaması için ekleyelim, kendisi “AKP’li Ali İsmail Korkmaz’lar”a yapılanları da tasvip etmezdi.
“Öküz (Ergenekon) öldü, ortaklık (AKP-Cemaat) bozuldu.”
Fakat ölse de hayaleti dolaşmaya devam ediyor.
“Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor: Öküz (Ergenekon) hayaleti!”
Tam anarşist-sosyalist sola ihtiyaç var. Ama bu iddiayı taşıyacak güvenilir bir ya da bir kaç örgüt yok NEDEN?
Boykot saçma! Kişisel olarak haklı olsa da hayatta karşılığı yok.
Hile ve zorbalıkla alınacak bir seçim belki de uzun vadede en iyi sonuçları verecek. Dinci Milliyetçi tabuların ve koşullanmışlığın bedeli ödenerek “gerçek” .. Laik, rasyonel tutum egemenliğine itiraz edilemeyecek…
Asl’olan mücadeledir. Sosyolojik süreçlerde Devrim’i yapacak olan birikmiş evrim ise.. biriktirme küçümsenemez. Zamansız devrim girişimi… 1980 öncesi gibi.. hareketi 50 yıl geriye atabiliyorsa.. verili koşullarda EVRİM’e katkı önceliklidir.
RTE’nin seçimi zorbalık ve hile ile aldığına dair (gerçeğini) gerçek bir algı haline getirmek öndeki temel görevdir.. bence…
**
Necip… “dünyanın en tuhaf mahluklarından biri..” daha..
ama varlığı yokluğundan iyidir…
“O halde Balkan Oligarşisi de doğal bir olgudur.”
Dogal?
Dogada mevcut olan hersey dogaldir.
Mantarlar da dogaldir.
Oyledir de, zehirli mantarlar, dogal olduklari halde, makbul degildir; mesela.
Yani, diyecegim o ki, argumanlarinizi ‘dogal’lik uzerine kurmaniz cok da iyi bir fikir degil, bence.
“Kazanacaklar…”
Kazaninca ne olacak?
Isimleri ‘Fatih Medreseleri’ mi yoksa ‘Darulfunun’ mu olacak?
https://www.mintpressnews.com/noam-chomsky-among-progressives-calling-for-continued-us-involvement-in-syria/241129/
Noam Chomsky ??? ne demissek o..
Emir büyük yerden .HDP secimde güya hala muhalif solcu imis gibi yapip AKP nin Suriye politikasini südürebilecegi bir tercih yapacak. Demedi demeyin.
“O halde AK Parti iktidarı da doğal bir olgudur.”
Dogal?
Dogada mevcut olan hersey dogaldir.
Mantarlar da dogaldir.
Oyledir de, zehirli mantarlar, dogal olduklari halde, makbul degildir; mesela.
Yani, diyecegim o ki, argumanlarinizi ‘dogal’lik uzerine kurmaniz cok da iyi bir fikir degil, bence.
Necip, aklen öldürülmelidir.
libya kaddafi uzerine görüslerini okuyunca Noam Chomsky icin pentagonun anarsisti demisti, deliye saydilar beni. Simdi bir anarsist anti devletciki ABD nin Suriyede kalmasini istiyor Noam Chomsky.
Guney afrikada duzenlenen bir konferansta israilin filistin uzerine irkci oldugunu soyleyen iddia , israil asiri solunun oylari ile red edildiginden beri, Hile yolu adli kitabi okudugumdan beri, israilden solcu cikacagina inanmam.
Noam Chomsky kendini bir anarsist olarak tanimlar, ama once o bir siyonisttir, sanirim milli aidiyetini red ederek dunyayi yorumlayan solcular bir bizden cikiyor, ama Noam Chomsky nin suratina tukurmuyorlar.
“Dogada mevcut olan hersey dogaldir.”
İnsan ancak bu kadar odunkafalı olur.
Doğa, kelime olarak, doğurmaktan gelir. Dışımızdadır, kültürle karşıt anlamda kullanılır. Doğa ve doğal kelimelerinin anlamları kültürden kültüre ve çağdan çağa değişir.
Bir genelleme yaparsak; bu eşek, dünyanın her yerindeki eşek gibi, annesinden doğar, ama şu an elektrik olmayan yerler olduğu gibi 2 bin yıl önce uçak yoktu. Yani, bu salağın mantığını kullanırsak; kendisi gibi eşek her zaman eşek ama elektrik ve uçak hem doğal hem değil.
Yani, diyeceğim o ki, argumanlarınızı ardınızdan dışkıladığınız alakasız kelime anlamları üzerine kurmanız laf dolandırıcılığı, cahil cesareti. Karşı tarafı anlama yerine hava atma.
Not: Merak edenler bu kelimelerin diğer dillerdeki kelime ve kavramsal anlamlarına bakarlarsa, bu herifin doğal bakteri, doğal virüs, doğal parazitler gibi doğal oligarşisi mikro organizmaların kendisinde yarattığı doğal gastrointestinal dizanteri ishalini buraya akıttığını rahatça görebilirler.
siyonist bir Anarsist en az Turanci Komunist Kadar igrenilesidir.
Kuzey Korenin ögrettigi; kesinlikle kitle imha silahlarin olacak, olmazsa var diye saldirirlar. Ulkende Petrol ve kürt olmayacak.
Noam Chomsky bir Anarsistir, Bir Anarsist Devletlere karsidir, Noam Chomsky tüm devletler arasinda ABD ve Israile devletine tam karsi olmayan bir anarsisttir.:)
Tabiiki Gun zileli Anarsist Peygamberi Noam Chomsky i savunmak icin beni anti semitist , ama emperyalizme cok takmamak lazim yoksa sen turk milliyetcisimisin diye yazilariyla suclayabilir:)
özgürlükcu solculugun bas teorisyeni Noam Chomsky Suriyede Amerikan askeri varligini savunuyor,Libya da da savunmustu kimse beni dinlemedi.
Ne oldi Noam Choskyci Gun Zileli rengin soldi
Bunu kanıtlaman için linkini atman gerekir.
Anarsist Noam Chomsky Suriyede Amerikan varligini savunuyor,Marie Le Pen karsi cikiyor sonra soruyorlar sol neden dusuyor diye.
Tanri Noam Chomsky e, ABD ve kürt gücleri ile birlesmis Suudi Guclerinin, sagladigi özgür ortamda özgürlukcu solculugu anlatma firsati versin, hatta bunu gun zilöeliyede versin
“İnsan ancak bu kadar odunkafalı olur.”
Yok. Kendinize haksizlik etmeyin bu kadar da.
Ben, sizden cok daha odunkafalilar gordum.
“Doğa, kelime olarak, doğurmaktan gelir.”
Ufurmeyin.
‘Doğa’, ‘doğurmak’tan degil, ‘doğmak’tan gelir. Koku ‘doğ’dur, yani.
“Dışımızdadır,”
Siz oyle saniyor olabilirsiniz, tabii ki.
“kültürle karşıt anlamda kullanılır.”
Nere(niz)den cikti bu?
“Doğa ve doğal kelimelerinin anlamları kültürden kültüre ve çağdan çağa değişir.”
Her kelimenin anlaminda oldugu uzere. Yani, yeni bir sey demis degilsiniz.
Diger yazdiklarinizda hic bir sey demis olmadiginiz icin, geciyorum.
Chomsky’i ‘solcu’ sananlar vardir, muhakkak.
Chomsky vd.’nin yeni çağrısına şuradan ulaşabilirsiniz:
http://www.nybooks.com/daily/2018/04/23/a-call-to-defend-rojava/
Aynı grubun bir önceki çağrısı şurada:
http://theregion.org/article/12538-do-not-let-afrin-become-another-kobane-urgent-statement-by-academics-and-activists
Ömrünü ABD emperyalizmini (İsrail ve müttefikleri dahil) eleştirmeye ayırmış düzinelerce kitap yazmış Chomsky’e ABD’ci ve İsrail’ci siyonist demek güvertede tepinerek açık denizlerde yol alan bir gemiyi batırabilceğini düşünmek gibi.
“Rojava Acil Komitesi” imzalı yeni çağrının esası şunlar:
The Emergency Committee for Rojava is calling on the US government to:
• impose economic and political sanctions on Turkey’s leadership;
• embargo sales and delivery of weapons from NATO countries to Turkey;
• insist upon Rojava’s representation in Syrian peace negotiations;
• continue military support for the SDF.
Bunların hiçbiri “ABD’nin Suriye’de kalması” anlamına gelmiyor. Buraya çekilebilecek gibi duran madde ve kalitesiz propagandanın kaynağı SDF’ye askeri desteğin sürdürülmesi talebi olsa gerek. Bu talebin iyi bir fikir olup olmadığı tartışılabilir ama böyle manipülatif şekilde değil.
Ayrıca, emperyalist bir müdahale durumunda bile “derhal ve koşulsuz çekilme” her zaman en iyi seçenek olmayabilir, örneğin Afganistan bağlamında bu tartışılmıştı, gelinen rezalette bu seçenek ülkeyi derhal ve koşulsuz Taliban ve El-Kaide’ye teslim etmek anlamına da gelebilir. Radikal muhalifler daha rafine bir dış siyaset formüle etmeye cesaret edebilmeli zaman zaman genel ilkelerle yetinmek yerine. Verilen hasarın tazminini içeren, ilerici güçlerin konumunu sağlamlaştıracak, daha beter çatışmaları tetiklemeyecek çıkış programları oluşturulmalı. Tutarlı ve somut geçiş planları önerebilmeli. Bunu karnına saplanmış bir demir çubuk ile hastaneye getirilmiş bir hasta gibi düşünün, elbette çıkarılmalı ama her zaman haşırt diye çekilerek değil.
Suriye’nin kaotik bağlamında düşünürsek ABD’nin cihatçılar ile savaşında kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Esad’ı füzelerle vurması ile SDF’yle olan ittifakı, TR üzerinde süren nüfuzu ve Menbiç sorununa rağmen süren ittifak hali vb. çok sayıda hareketli aksam var.
SDF’nin ABD proxy gücü haline gelmiş olması, haddinden geniş bir alanda kontrol sağlamış olması ve petrol bölgelerini almış olması hepsi problem. TR’nin Afrin ve şimdi diğer Kürt bölgelerine yönelik tehdidi bir başka problem. Esad’ın varil bombaları ve askeri operasyonları ayrı bir problem. ABD-Rusya arası küresel gerilim ayrı bir problem. IŞİD’in tam bitmemiş olmaması yine problem.
SDF’ye odaklanacak olursak, arzu edilir bir çözüm için hem ABD’nin bölgedeki uydusu olmamasını, ama hem de TR’ye yem olmamasını sağlayacak, Esad ile olan tatlı-sert ilişkisini de gözetecek, Suriye’nin doğal kaynaklarını dar değil geniş çıkar için kullandırtacak çözüm nedir? Bunlar son derece zor meseleler. Kuru ajitasyonla bir faktörü seçip diğerine küfretmekle ilerlemiyor iş.
“İşçi sınıfı”nın bir “devrim”le “kapitalizm”i ve “kapitalist devlet”i yıkması için mücadele etmek boş bir hayaldir. En azından Türkiye’de.
“Kapitalist devlet” yıkılamaz, ama mümkün olduğunca zayıflatılarak zararları minimuma indirilebilir. Gerçek bir “burjuva demokrasisi”ne dönüştürülebilir.
Türkiye’de bu amaçla devleti zayıflatacak tek yol, her ne kadar çok zor olsa da “kapitalizm”i yıkacak bir “devrim”in aksine mümkün bir yol olan, Türkiye’nin doğusunda / Kuzey Kürdistan’da kurulacak bağımsız bir Kürt devletidir.
“Kapitalizm”i yıkmaya çabalayan “devrimci”lerin, onun yerine bu amaçla Kürt halkının çoğunluğunu bu davaya kazanmak için çalışmaları çok daha gerçekçi bir çözüm arayışıdır.
1. Kültür/Doğa ikicilik:
Sahlins ile bir söyleşi:
– Chomsky’nin doğuştan gelen özelliklerin varlığına inanmasına ne dersiniz?
– But Chomsky is an honourable man.
Chomsky, medya yıldızlığı ve bilgi ölçüsüyle Zileli gibi sonradan görmeleri ışık yılları aşsa da her ikisi de orta sınıf muhasebeci-nicelik özgürlük ve ilericilik solcusu. Sloganları: “İyi ama daha çok daha iyi!”
2. Diğer özgürlük savunanlarla kıyaslayan J. Moore:
“Chomsky is mass media star who addresses the concerns of American bourgeois liberals in typical reformist rhetoric and mass formats. ”
Zileli, eski marksist-leninist bilgilerini anarşistlik ambalajıyla yerel medya artistliği yapıyor.
3. Orta sınıf bolluk anarşisleri çoktan beri ortalıkta:
“… since the International Congress of 1907, when Errico Malatesta argued the case of the “complete” anarchist against the economically orientated viewpoint represented on that occasion by the anarcho-syndicalist …”.
Siteyi süsleyen afişlerle kitaplara bakın yeter. Franco’dan kaçıp, o öldükten sonra geri gelen sendikacılar, Zileli gibi yerel bayiden daha dürüstüler. 1978’de bana “istediğimiz bolluk gelmiş, şimdiki işçilerin ideali deniz kıyısında yazlık ev, araba, …” dediler. Ben de bizim Türkleri düşünerek “ve sarışın mavi gözlü iki çocuk” dedim onlar güldüler ama Zileli müritlerine beni okumamalarını söylüyor.
4. Woodcock:
“I am doing neither Chomsky nor Guerin an injustice in stating that neither is an anarchist by any known criterion; they are both left-wing Marxists.”
5. Bizzat Chomsky:
“Hunter-gatherer societies, which were all there were for most of human history, may well have had pretty relaxed lives, as Sahlins and others argue. That doesn’t change the fact that going back to such a state would mean instant mass genocide on an unimaginable scale…”
Muhasebeci-nicelik anarşistine göre kırımdan geçirenleri saymak yeter. Hemen hemen bütün orta sınıf evcilleşmiş uysal anarşistler gibi daha “Hitler Öldü, Yaşasın Hitler” sloganını duymamış. Ne de 1970’lerden bir şiiri …
“One war is closing down/ in Asia to be followed/by another …”
Aşağıdaki şiir ve sözlerle başlayan kitabı da bu cici bici anarşist sitesinde aramayın, bulamazsınız.
And we are here as on a darkling plain
Swept with confused alarms of struggle and flight
Where ignorant armies clash by night. (M. Arnold)
Here one can neither stand nor lie nor sit
There is not even silence in the mountains
But dry sterile thunder without rain… (T.S. Eliot)
The darkling plain is here. This is the waste land: England, America, Russia, China, Israel, France….
Kılıçdaroğlu, adayda arayacakları nitelikleri sayıp döktü: her şeyden önce tarafsız olmalıymış.
“Tarafsız partili” tanımı herhalde siyasal bilimler literatürüne hediye ettiği yeni bir kavram olarak tarihe geçecektir.
Herkesi kucaklamalıymış. (O dediğin genelevde bulunur.)
* * *
Bahsi geçen ifadeyi Necip, Sabah gazetesinin 28 Nisan baskısında yazdı:
https://screenshots.firefox.com/4qnRM7xVDwz7BBFY/www.sabah.com.tr
Anne-baba-okul-televizyon Necip’in beynine matematik, fizik, kimya, biyoloji vs. teknik alanlarda dahi süt ineği olma isteği sokmuşlar. Ne yazık ki, başaramamış, tüccar olmuş. Matematik ve doğa bilimlerindeki bilgisi cici bici sözcükler. Bu cici bici kelimeleri de bilimde olup bitenleri aynı seks-para-cinayet gibi heyecan uyandıran, gıdıklayıcı haberler veren kaynaklardan toplamış. Sosyal bilimlerde bilgisi ticaret hayatını aktarma, astroloji, falcılık, laik dincilik.
Necip matematik bilmez, fizik bilmez ve daha da kötüsü farkı bilmez. Ticarette öğrendiği cici bici lafları sıralar:
“‘Singularity’ diyebilmek icin, fizik (dolayisi ile de, kimya ve biyoloji) kanunlarinin tanimsiz oldugu/olacagi (neyin nasil davranacaginin ongorulemez oldugu/olacagi) bir seylerden bahsetmemiz gerekir.
Bu, bence, ancak ve ancak, yukaridaki tekonolojiler (ve daha fazlasi) ile, yepyeni bir ‘tur’ yaratmak sozkonusu oldugunda olabilir.”
Yani, (biyolojik ya da degil) yepyeni bir ‘sentient’ (‘suurlu) mahluk peydahlandiginda, ‘singularity’den bahsedebilir olacagiz.”
Necip bana hep NASA’da füze patlamasını eşeleyen Feynman’ın bu herif gibi salaklarla başından geçenleri hatırlatır. Yarım saat cici bici isimler sıralayan fizikçi Necipleri dinler, hiç bir şey anlamaz ve nihayet tahmin edip sorar:
– Yani, ıslık mı çalıyordu?
– Evet
– Neden daha önce söylemediniz?
Görmemiş Necip’in bir oğlu olmuş, çeke çeke çük*nü koparmış.
Bir orta okul öğrencisi x, 0’a yaklaştıkça ‘1/x’in ‘singularity’e yaklaşığını bilir. Necip bu basit bir matematiksel ‘singularity’nin fiziksel dünyada sonsuz önemli bir olay olduğunu, yani fizikle matematik arasındaki farkı bilmediğinden, bir sürü laf kalablığı yapıp vecde gelir. Matamatikte 2 adım artı 1 adım üç adım eder ama bir uçurum kenarında üçüncü adım öbür dünya eder. Pireyi ancak marsıvan eşeği Necip bu kadar büyük deve eder. Bu teknik konularda büyük konuşup blöf yapar, yakalanınca ortadan kaçar kaybolur veya cevap vermez.
Bak seni buldum. Yerel dedikoduları tercih ettiğini bildiğim için seni bulmak kolay oluyor.
Bence, herhangi bir örgüte silah yardımını savunmak bir anarşistin işi olmamalıydı. B u silah yardımını isterse ABD değil de, bir başkası yapıyor olsaydı da bunu savunmak olacak şey değil.
Dünyadaki bütün insanlar bu Doğada Ve Hatta “Wahsi”lerde Olmayan Modern Araçları Kullanan Sözde Doğalcı Tımarhanelik Zır Deli’nin savunur gibi görünüp savunmadığı ve kendisinin de başkalarına örnek olmayıp yaşamadığı hayatı yaşamak zorundadır. Çünkü Tımarhanelik Zır Deli’nin keyfi öyle istiyor.
Diktatörlük mü demiştiniz?
Necip Bey haklı olabilir. Kavramları yerinde kullanmak lazım.
PYD yanlıların ABD desteğini meşrulaştırma argümanı, kendilerinin 2. dünya savaşında faşizme (IŞİD) karşı savaşan partizanlar veya İspanya İç Savaşı’nda antifaşist milisler gibi olduğu. Resmi böyle çizince silah yardımına karşı çıkmak demokratik kapitalist ülkelerin faşizm karşıtı mücadelede devrimcilere silah ambargosu koymasını savunmak oluyor.
Ben, imzacıların aksine bu resmi bir bütün olarak benimsemiyorum. Suriye/Rusya yanlısı perspektifte de olduğu gibi gerçeğin sadece bir parçasını gösterip durumun karmaşıklığını gizlediğini düşünüyorum. İmzacılar arasında özellikle Bookchin ve Graeber gibilerinin uzun süredir PYD’ye dair büyük bir romantizm ve “gönlü çelinmişlik” içinde olduğunu gözlemiyorum.
Hazır bir çözüm veya çizgim yok Suriye’ye dair. Makul bir vizyon olarak bütün dış güçlerin çekildiği, Şam yönetimi ile Rojava yönetiminin belli bir özerklik ölçütünde anlaştığı, IŞİD’in ve diğer cihatçıların havuç-sopa kombinasyonuyla (ayrılma fırsatı, genel af…) tasfiye edildiği, Esad’ın emekli edilip demokratikleşme adımlarının atıldığı bir “sonuç” mevcut gidişatta fena olmayabilir. Bu tarz bir sonuca nasıl varılabileceği ise çok daha zor bir mesele.
sözünü ettiğin bildiri açılamıyor, dolayısıyla senin söylediklerini göremiyorum. Gerek Chomsky’nin yazısın, gerekse söz konusu bildiriyi buraya yapıştırabilir misin?
Her iki yaziyi da asagiya alintiliyorum. Bu alintilar sadece kopyala + yapistir seklindedir –tiklanabilir linkler vs icin ugrasmadim. Meraklisi, yazilara ulasmanin bir yolunu bulup onlara da erisebilir.
http://www.nybooks.com/daily/2018/04/23/a-call-to-defend-rojava/
http://theregion.org/article/12538-do-not-let-afrin-become-another-kobane-urgent-statement-by-academics-and-activists
Her iki yazi da, Kurtlerin tamamini –el cabukluguyla– YPG hanesine yaziyor. YPG yuzunden yerinden yurdundan olan Kurtlerden bahsetmiyor bile.
Artik ne oldugunu bilmeyenin kalmadigi ISIS’in (DAES’in) ismini lafin arasinda gecirmeleri de hos olmus tabii ki. Birilerini bu hayalet (ISIS) ile ayni kefeye yazdiginizda otomatik olarak ‘kotu adam’; onunla savastigini yazdiklarinizi da ‘iyi adam’ yapmak kolay olur.
Bu da, onemsermis gibi, yine lafin arasinda bahsi gecirilen ‘sovereignty of Syrian borders’in ‘iyi adam’ rolune burundurulmuslerce cignemesini, bu ‘iyi adam’lara da her turlu silah vs yardimi yapilmasini mesru kilar, haliyle.
Yerseniz.
Son mesajımın ilk paragrafında söylediklerim bildirilerden değil, sıkı PYD yanlısı batılı radikallerin yazdıklarından daha önce görüp okuduklarımdan aklımda kalanlar.
İki bildirinin imzacıları da aynı değil, yeni ve daha cüretkar bildirinin imzacıları daha az, ama çekirdek kadro örtüşüyor.
19 Ocak Bildirisi:
Do Not Let Afrin Become Another Kobane: Urgent Statement by academics and activists
The Region
We, the undersigned academics and human rights activists, insist that the leaders of Russia, Iran, and the U.S. ensure that the sovereignty of Syrian borders is not breached by Turkey and that the people of Afrin in Syria, be allowed to live in peace.
Afrin, whose population is predominantly Kurdish, is one of the most stable and secure regions in Syria. With very little international aid, Afrin has taken in so many Syrian refugees in the last five years that its population has doubled to 400,000. Afrin is now surrounded by enemies: Turkish-supported jihadi groups, al Qaeda, and Turkey.
Turkish president Recep Tayyip Erdogan has threatened to attack the U.S. military’s Kurdish partners – the Kurdish YPG or People’s Protection Units – with which the US has been allied against ISIS. Turkey accuses the YPG of being “terrorists” despite the YPG’s long track record of setting up local democratic governing councils in each of the towns it has liberated from ISIS and its repeated statements that it has no interest in Turkey and wishes to function only as a defense force for Syrian Kurds and other ethnicities living in the Democratic Federation of Northern Syria (DFNS), also known as “Rojava,” which includes Afrin.
Turkey has massed an enormous military force on the Afrin border and President Erdogan has promised to attack the Kurdish-controlled canton with full force, annihilating a peaceful enclave, and putting thousands of civilians and refugees at risk, all in pursuit of its vendetta against the Kurds.
An attack of this kind against the peaceful citizens of Afrin is a blatant act of aggression against a peaceful and democratically-governed region and population. Turkey cannot carry out such an attack without the approval of Russia, Iran and Syria – and inaction by the U.S. to stop it. The Kurdish people have endured the loss of thousands of young men and women who joined the YPG, and YPJ women’s force, to rid the world of ISIS. The U.S and the international community have a moral obligation to stand behind the Kurdish people now. We call on U.S. officials and the international community to guarantee Afrin’s stability and security and prevent further Turkish aggression from within Syria and across the Syrian border.
Signed,
Noam Chomsky, MIT Professor Emeritus
Michael Walzer, Institute for Advanced Study, Princeton University, Professor Emeritus
Charlotte Bunch, Distinguished Professor of Women’s and Gender Studies, Rutgers University
Todd Gitlin, sociologist and Chair, PhD Program in Communications, Columbia University
David Graeber, Professor of Anthropology, London School of Economics UK
Nadje Al-Ali, Professor of Gender Studies, SOAS University of London UK
David Harvey, Distinguished Professor of Anthropology and Geography, CUNY Graduate Center
Michael Hardt, political philosopher and Professor of Literature, Duke University
Marina Sitrin, Assistant Professor of Sociology, SUNY Binghamton
Ann Snitow, activist and Associate Professor, New School
Bill Fletcher, Jr., former President of TransAfrica Forum
David L. Phillips, Director, Program on Peace-building and Rights, Columbia University
Joey Lawrence, photographer and filmmaker
Meredith Tax, writer and organizer, North America Rojava Alliance
Debbie Bookchin, journalist and author, NARA
Co-signed by:
Ada Colau, Mayor, Barcelona, Spain
Gerardo Pisarello, First Deputy Mayor of the City of Barcelona
Laura Pérez, Councilor for Feminisms, LGBTI and International Relations of the City of Barcelona
Sónia Farré, Deputy Spokesperson, Foreign Affairs Committee of the Spanish Congress of Deputies
Dr. Thomas Siebert, Medico International Human Rights Coordinator
Judith Butler, philosopher and Professor, University of California, Berkeley
Adem Uzun, Executive Committee Member of the Kurdistan National Congress (KNK)
Lisa Mazzone, Member of Parliament, Green Party, Switzerland
Hon. Silvia Giacoppo, National Senator, Argentina
Julie Ward, Member of the European Parliament, UK
Abdullah Demirbas, former Major Diyarbakir Sur district, founding member of Council of Forty
Fernanda Gil Lozano, Parliamentary Vice President of Budget Committee, Mercosur,
Emily Clancy, City Councilor, Bologna Italy (Coalizione Civica per Bologna)
Brunella Guida, City Councilor, Bologna, Italy (Coalizione Civica per Bologna)
Margret Kiener Nellen, Swiss Parliament V.P. AP OSCE, Member of IPU Executive Committee
Dr. Kamran Matin, Senior Lecturer in International Relations, Sussex University, UK
Dr. Daniel Bendix, University of Kassel, Germany
Prof. Jens Wissel, Frankfurt University of Applied Sciences, Germany
Muriel Gonźalez, historian, assistant profesor, Ruhr-Universität Bochum (RUB)
Prof. Dr. Aram Ziai Heisenberg-Professorship, University of Kassel, Germany
Prof Dr. Reinhart Kössler, former Director, Arnold Bergstraesser Institut, Freiburg, Germany
Benedikt Krüger, M.A. in Literature and Philosophy, Frankfurt (Oder) / Berlin, Germany
Joel Whitebook, PhD., faculty of the Columbia University Psychoanalytic Center, US
Rabbi Michael Lerner, Editor, Tikkun Magazine, Berkeley, CA
Michael Korbmacher, on behalf of the magazine Peripherie, Münster, Germany
Elena Gagliasso, associate professor, La Sapienza University, Rome, Italy
Andrej Grubacic, Chair of the Anthropology and Social Change Department, CIIS San Francisco
Dr. Tobias Schmitt, Institute for Geography, University of Hamburg, Germany
Doug Nicholls, General Secretary, General Federation of Trade Unions, UK
Stephen Smellie, Deputy Convenor, UNISON Scotland
Bert Schouwenburg, International Officer, GMB
Christine Blower, International Secretary, National Union of Teachers, UK
Dr. Annette Lawson, Chair of the Judith Trust, UK
Dr. Radha D’Souza, author and Reader in Law, Westminster University and India Matters, UK
Bernd Belina, Professor of Human Geography, Goethe Universiät, Frankfurt am Main
Jonathan Steele, International Affairs commentator, UK
Margaret Owen OBE, international human rights lawyer, UK
Richard Norton-Taylor, editor, journalist and playwright, UK
Tariq Ali, writer, journalist and political activist, UK
Marco Celentano, researcher, Università di Cassino e del Lazio Meridionale, Terni, Italy
Karl-Ludwig Schibel, Practical Utopias Agency, region of Perugia, Italy
James Kelman, writer, Scotland
Maxine Peake, Actor, UK
Rahila Gupta, writer and journalist, UK
Dr. Thomas Jeffrey Miley, Lecturer, Fellow of Darwin College, The University of Cambridge, UK
Dr. Andy Higginbottom, Associate Professor, Senior Fellow, Kingston University, UK
Trevor Rawnsley, Widening participation fellow City University London, UK
Brian Tokar, on behalf of the Institute for Social Ecology, Vermont, US
Stan Newens, President of “Liberation,” former Member of Parliament, UK
Aziz Choudry, Associate Professor and Canada Research Chair, McGill University, Canada
Nick Hildyard, policy advisor, UK
Dr. Tom Wakeford, Coventry University, UK
Steve Sweeney, journalist, UK
Kariane Westrheim, Professor, Faculty of Psychology, University of Bergen, Norway
Les Levidow, Campaign Against Criminalising Communities (CAMPACC) UK
Martin Mair, master of engineering, Academy of Applied Unemployment, Vienna
Dario Azzellini, Visiting Research Fellow at the ILR School, Cornell University, Ithaca, New York
Dr. Friederike Habermann, economist and historian, Germany
Michael Baron, writer, UK
Barry White, journalist, UK
John Hunt, journalist, UK
Jane Reid, trustee of various charities, UK
Lucy Carter, art historian, UK
Chris den Hond, filmmaker, France
Prof Jacky Jones, UWU Bristol, European Women Lawyers Association, UK
Lindsey German, convenor, Stop the War Coalition, UK
Dr. Federico Venturini, independent activist-researcher, Italy
Dr. John Rees, visiting research fellow, Goldsmiths University of London
Steve Cushion, secretary, University and College Union (UCU) London Retired Members Branch
David Morgan, journalist, UK
Melanie Gingell, barrister, UK
Charlotte Onslow, conflict conciliation and international relations advisor, UK
Tony Simpson, Bertrand Russell Peace Foundation, UK
Pep Puig i Boix, PhD engineer, Alternativa Verda – Green Alternative, Catalonia
Colm Massey, Solidarity Economy Association Ltd., UK
Dr. Amy Bartholomew, Assoc. Professor, Law and Legal Studies, Carleton University, Canada
Ned Parish, Plaid Cymru, Cardiff Central, Cardiff Wales
Fatih Seyhanoglu, Kurdish Interfaith Council, US
Anna Rebrii, CUNY student, NYC, US
Bianca Bagatourian, Playwright, Activist, US
Eleanor Finley, PhD Student, University of Massachusetts, Amherst, US
Cora Roelofs, Assistant Professor, Tufts University, Friends of Rojava in North America, US
Zaher Arif, writer, activist, UK
Jo Magpie, journalist, writer, UK
Rachel Chapman, PhD Student, The Graduate Center, CUNY, US
Elif Sarican, Kurdish Students Union, UK
Estella Schmid, Peace in Kurdistan Campaign, UK
Mehmet Ugur, Professor of Economics and Institutions, University of Greenwich, UK
Dirk Campbell ARCM, Composer, Lewes UK
Ruken Isik, PhD Student, University of Maryland, US
Huseyin Tunc, researcher, Institute for the Study of Human Rights, Columbia University
Vincent Gerber, journalist and author, Geneva, Switzerland
Dr. Peter Archard, historian, London, UK
Dr Bengi Akbulut, Assistant Professor, Concordia University, Montreal
Akif Wan, Kurdistan National Congress (KNK) UK representative
Shahrzad Mojab, University of Toronto, Canada
Mustafa Ali, Engineer, Calgary, Canada
Gulay Kilicaslan, PhD Candidate, York University, UK
Sardar Saadi, PhD Candidate, Anthropology, University of Toronto, Canada
Antonio Negri, philosopher, Paris
Martino Seniga, journalist, Rome, Italy
Tanja Scheiterbauer, Research Associate, Dept. of Political Science, Goethe Universität, Frankfurt a.M.
Necibe Qeredaxi, Jineolojî Center, Brussels (Belgium)
Dr. Alan Asman, writer, UK
Azad Dewani, PhD researcher of Peace Studies, and human rights advocate, UK.
Janet Biehl, writer, activist, translator, Vermont, US
Leandro Vergara-Camus, Senior Lecturer in Development Studies, SOAS University of London
Manjeet Ramgotra, Sr. Teaching Fellow, Dept. Politics and International Studies, University of London
Prof. Dr. Richard Sorg, D-20144 Hamburg (Germany), Hansastr. 36.
Susanne Spindler, Professor of Social Work and Migration, University of Applied Sciences, Düsseldorf
Anna Krämer, political scientist and civic education trainer, Frankfurt, Germany
John Faulkner, Administrator SOAS, University of London UK
Dr. Patrick Neveling, Senior Researcher, Dept. of Social Anthropology, University of Bergen, Norway
Prof. Yair Wallach, SOAS, University of London
Dr. Paul O’Connell, Associate Dean for Research, Law and Social Sciences, SOAS, University of London
Sheila Mosley, Support Kurds in Syria – SKS/ Leicester Kurdish Solidarity Campaign, UK
Cemalettin Cinkilic, painter, fine art student at Middlesex University London, UK
Kit Ashton, PhD student, Goldsmiths College, University of London
Dr Dara Salam, teaching fellow, SOAS University of London, UK
Tom Armstrong, UCU Branch President, SOAS, University of London, UK
Dr. Gina Heathcote SOAS University of London, UK
Alfredo Saad Filho, Professor of Political Economy, SOAS University of London, UK
Professor Machiko Nissanke, SOAS, University of London, UK
Chris Nickolay, storyteller, UK
Elif Genc, PhD student, Adjunct Professor Manhattan Marymount College, New York, USA
Laurin Mackowitz, philosopher, Activist, Research Assistant University of Alberta, CA
Svante Malmström, activist and organizer, Transnational Institute of Social Ecology, Finland
Yavor Tarinski, TRISE, Athens, Greece
Amin Othman , journalist, Community Rojava Vancouver,Canada
Eva Mayr, peace activist, Austria
Jenny Künkel, geographer, Humboldt University Berlin
Professor Eva Jablonka, Tel-Aviv University Tel-Aviv, Israel
Sarah Parker, retired, London UK
Pierre Wyrsch, bookseller, Geneva, Switzerland
Cliff Ashcroft, writer, UK
Ahmet Tari, physicist, UK
23 Nisan Bildirisi:
A Call to Defend Rojava | by An Open Letter | NYR Daily
An Open Letter
A Call to Defend Rojava
When Raqqa fell in 2017, after a long siege by the US-backed, Kurdish-led Syrian Democratic Forces (SDF), it was generally thought that ISIS was defeated, save for some mopping up. But in January of this year, Turkey invaded Afrin—one of three cantons in Rojava, also called the Democratic Federation of Northern Syria. This meant that scores of SDF fighters had to leave the battle against ISIS in order to defend their homes, families, and neighbors in Afrin. After extensive air strikes, the city of Afrin fell on March 18—confronting the already troubled region with yet another humanitarian crisis, as thousands fled to escape the Turkish army and its Syrian National Army allies (which include jihadist rebel groups and some fighters who are either openly aligned with al-Qaeda or even recent members of ISIS).
Many of those who fled Afrin are now sleeping in open fields or in tent cities, lacking the most elementary necessities. Those who remain have been subjected to the same kind of ethnic discrimination, looting, and sexual violence that ISIS perpetrated against the Yazidis in Iraq. At least fifteen girls have been reported as having been abducted, and their families fear they are being held as sex slaves.
We, the undersigned, are launching the Emergency Committee for Rojava as part of a global campaign to draw attention to this new crisis and to Afrin’s call for support.
The Turkish attack on Afrin was entirely unprovoked. In fact, Afrin was so peaceful for most of the Syrian war that it became a safe haven for tens of thousands of refugees—some of whom are now refugees for a second time. In the cantons they controlled, the Kurdish-led forces had established an oasis, unique in Syria, of local self-government, women’s rights, and secular rule. Yet the Turkish government cynically claims that it is threatened by Rojava because the people leading it—who have been the US’s leading allies in the fight against ISIS in Syria—are “terrorists.”
While the attack on Afrin is a violation of international law comparable to those of the Assad government, the Trump administration has made only feeble protests against President Recep Tayyip Erdoğan’s depredations. By accepting Turkey’s attack, the US has become complicit in Erdoğan’s ethnic cleansing plan to expel the Kurds once and for all from a part of Syria where they have lived for centuries, and to eradicate the democratic experiment developing in Rojava.
Encouraged by the lack of response from the US, Erdoğan is threatening to take his military campaign deeper into Syria, to Manbij, and even into Iraqi Kurdistan. It is clear that this campaign is already benefiting ISIS in multiple ways. To stop this madness, Turkey must be isolated economically, diplomatically, and militarily until it withdraws its troops and its proxy militias from Kurdish Syria. In the long run, there can be no peace in the region until Turkey is willing to reopen negotiations with its own Kurds and grant all its citizens democratic rights, including freedom of expression and the right to form political parties and win elections without reprisals.
The Emergency Committee for Rojava is calling on the US government to:
• impose economic and political sanctions on Turkey’s leadership;
• embargo sales and delivery of weapons from NATO countries to Turkey;
• insist upon Rojava’s representation in Syrian peace negotiations;
• continue military support for the SDF.
Please join us as signatories and supporters in our call for the US and its allies to end their tacit acquiescence in Turkey’s military adventure and restore peace and safety to the people of Rojava. And visit our website, DefendRojava.org to see other supporters, sign up for more information, and help organize an ongoing effort to support Rojava by spreading the word on your campus and in your community.
Emergency Committee for Rojava
Debbie Bookchin, journalist, co-editor of The Next Revolution: Popular Assemblies and the Promise of Direct Democracy
Charlotte Bunch, Distinguished Professor of Women’s and Gender Studies, Rutgers University
Judith Butler, Maxine Elliot Professor of Comparative Literature, UC Berkeley
Noam Chomsky, Institute Professor & Professor of Linguistics Emeritus, MIT
Bill Fletcher Jr., writer, former director of Trans-Africa Forum
Todd Gitlin, Professor of Journalism and Sociology, Columbia University
David Graeber, Professor of Anthropology, London School of Economics
Michael Hardt, Professor of Literature, Duke University
David Harvey, Distinguished Professor of Anthropology and Geography, CUNY
Sally Haslanger, Ford Professor of Philosophy and Women’s and Gender Studies, MIT
Robert Hockett, Edward Cornell Professor of Law, Cornell University
Chad Kautzer, Associate Professor of Philosophy, Lehigh University
Anna-Sara Malmgren, Assistant Professor of Philosophy, Stanford University
Edress Othman, physician, Director of Afrin Fund, board member of New England Kurdish Association
Marina Sitrin, Assistant Professor of Sociology, SUNY Binghamton
Gloria Steinem, feminist writer, journalist, and activist, co-founder of Ms. Magazine
Asta Kristjana Sveinsdottir, Associate Professor of Philosophy, San Francisco State University
Latif Tas, Assistant Professor at the Maxwell School of Citizenship and Public Affairs, Syracuse University
Meredith Tax, writer and activist, author of A Road Unforeseen: Women Fight the Islamic State
Michael Walzer, Professor Emeritus of Social Science, Institute for Advanced Study, Princeton University
continue military support for the SDF.
Ben bu cümleyi imzalamazdım. Bu, açıkça ABD’nin Suriyie’deki silahlı varlığını onaylamak anlamına geliyor.
“Her iki yazi da, Kurtlerin tamamini –el cabukluguyla– YPG hanesine yaziyor. YPG yuzunden yerinden yurdundan olan Kurtlerden bahsetmiyor bile.”
Seçilmiş meşru devlet başkanı Esad’ı gayrımeşru sayarak devrilmesi için radikal İslamcı terör örgütlerine destek veren terörizm destekçisi AKP rejimi, bir bölümü Suriye dışından gelen rejim karşıtı teröristlerin ayaklanmalarını meşru Suriye muhalefeti gibi göstererek Suriye halkının tamamını –el çabukluğuyla– Esad karşıtları hanesine yazıyor. Esad’ın arkasındaki kitlelerin desteğinden bahsetmiyor bile.
“Her iki yazi da, Kurtlerin tamamini –el cabukluguyla– YPG hanesine yaziyor. YPG yuzunden yerinden yurdundan olan Kurtlerden bahsetmiyor bile.”
YPG’ye muhalif olan ve Batı Kürdistan için bağımsızlık isteyen ulusalcı Kürtlerden de bahsetmiyor mesela. (Barzanici gruplar, Nasname vb)
“[Gürsel] Tekin, “…Geçmiş dönemlerde komşu komşuyu şikayet ederken komünist derlerdi. Şimdi çağımızın yeni vebası FETÖ…””
Burada daha önce yorum, yazı yazanlar tek tek çekiliyor, gidiyor.
Bir zamanlar ‘Ogürsel’ vardı, hem yazı köşesi vardı hem yorum yazardı, artık yok.
Bir zamanlar HDP’de siyaset yapan ‘özgürlükçü’ vardı, laz olduğunu her defasında söyler, kırık dökük kelimelerle heyecanlı yorumlar yazardı, artık yok.
Bir zamanlar ‘Mülayim Sert’ vardı, buraya sık uğrardı, artık yok.
Bir zamanlar ‘marxist argüman’ vardı, klişe-leninist yorumlarını yazardı, artık yok.
Bir zamanlar ‘ihtiyar çoban’ vardı, öfkesini, yanlışta ısrar edenleri dile getirirdi, artık yok.
Bir zamanlar ‘kapitalizm karşıtları’ vardı, unutulan konulara parmak basar, uyarırdı, artık yok.
Bir zamanlar ‘ahmet aslan Heybeliada’ vardı, zaman zaman Zileli ile çatışmaktan çekinmez, düşüncelerini dile getirirdi, artık yok.
Daha pek çok isim, takma isim, anonim, bugün artık yok…
Şimdi ‘Necip’ diye biri var.
Egemenliğini kuruyor.
24 Haziran sonrasına hazırlanıyor.
Gün Zileli’nin sitesine hakim olmak istiyor…
Birileri zaten kendi egemenliklerini kurmak zorunda değil mi? Falan egemenliğini kurup filanın yerini almazsa filan egemenliğini kurup falanın yerini alır.
“….., egemenliğini kuruyor” ve “Bir zamanlar ……. vardı” dediğimizde isimlerin yerleri değişirdi sadece.
Yoksa yanılıyor muyum?
Öyleyse söyleyin.
Siz bize Umberto Eco’nun Salvatore’sini hatırlatıyorsunuz. Ne dediğiniz bile belli değil, derdinizi doğru dürüst yazın da anlayalım. “Wahsi” ne demek? Totaliter Diktatör Zır Deli kim?
Necip, siz ticarette yalan söyleye söyleye artık hücrelerinize işlemiş, otomatik olmuş.
Ben: “Doğa, kelime olarak, doğurmaktan gelir.”
Necip: “Ufurmeyin. ‘Doğa’, ‘doğurmak’tan degil, ‘doğmak’tan gelir. Koku ‘doğ’dur, yani.”
Necip, yalan doğurur; tüccar Necip, üç kağıtçılığıyla doğurduğu yalanı “kendiliğinden doğmuş” eder! Hem de, farkında olmadan, Allahçı yobazlığını da ifşa eder: Doğuran yok ama doğmak var. Atatürk-Marks-Materyalizm gitti, Erdoğan falan filan ruhaniler geldi. B*k aynı b*k, sürüler b*ka üşüşüyor.
Ben:
“Dışımızdadır,”
“kültürle karşıt anlamda kullanılır.”
Necip yine yalan doğurur:
“Siz oyle saniyor olabilirsiniz, tabii ki”
“Nere(niz)den cikti bu?”
Doğa, insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın hepsi, tabiat.
Doğa, kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi, tabiat, natür.
Doğa, insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal yapısını koruyan çevre, tabiat.
Batı maymunculuğu yapan Türklerin kökenlerini inkar etmeleri tuhaf . Necip yaladıklarının doğada, kültürle değil büyüyle, doğurttukları doğal otomobili satar; yaladıklarının her türlü diğer, kültürle değil, büyücülükle üretecekleri doğal ıvır zıvır vaat rüyaları içinde yaşar; klavyesi bile İngilizce ama yaladıklarını beğenmezlik kompleksi içinde kıvranır durur.
“Nature” Etimolojisi / kökeni:
from PIE root *gene- “give birth, beget.”
Nedense faşistler arttıkça, yobaz dinciler de artmakta.
Bunlar hem kendilerine ıvır zıvır dağıtan yeryüzü Allahlara taparlar; hem de, her ıvır zıvırın gökyüzü Allah’ın emriyle, insan eli (yani kültürü) değmeden, kendi kendine olduğuna inanırlar. Bunlar hem Atatürkçü, Marksist, Sosyalist, Anarşist falan filan; hem de, geleneksel dinlerin en çekilmez yobazları. Bu çaresiz yobazlar, ne yardan ne serden geçerler.
Ben bir cayanistim, olecegimi bilsem, HDP li bir adaya , kafama silah dayasalar Aydinlikcilarin onayladigi bir adaya oy vermem.
Kürdlerin Birliği Mi, Koltuk Sevdası mı?
TBMM’yi hedefleyen yasal Kürd partileri/kurumları, asgari ulusal demokratik talepler etrafında birlik kurabilir. Hemen hemen hepsinin programı, amacı, örgütlenme modeli v.s. aynıdır. Hatta çoğu aynı partinin farklı kollarıdır ve bire bir aynı şeyleri savunuyorlar. Yani bir araya gelmeleri önünde düşünsel hiçbir engel yoktur! Sadece kişisel sorunlar ve “kim/kimler başkan/yönetici olacak” yarışından kaynaklı bir parçalanmışlık söz konusudur…
Kuşkusuz ki bu yasal partilerden “neden bağımsızlığı savunmuyorsunuz” gibi haklı ama radikal ve onları aşan taleplerde bulunma hakkımız yoktur;
Böyle bir talepte de bulunmuyoruz zaten!
Asgari ulusal demokratik talepler de,
a-Kürdçenin 2. resmi dil olarak kabul edilmesi veya daha aşağısı ana dilde eğitim hakkının yasal güvenceye alınması,
b-Kürdistan’da yakılan/yıkılan yerlerin yeniden inşası ve göç ettirilen Kürdlerin ekonomik ve yasal güvencelerle yerlerine geri dönmesinin sağlanması,
c-Kürd kimliğinden kaynaklı tüm siyasi tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması
d-Devlet güvencesinde Kürdistan’da suç işleyen devlet görevlilerinin (özellikle Ergenekon-Jitem v.s. gibi kirli yapı mensupları) adil bir şekilde yargılanarak cezalandırılması; bu karanlık örgütlerin Kürd ayağının teşhir edilerek suç ortaklarıyla birlikte yargılanıp cezalandırılması,
e-Yerel yönetimleri güçlendirecek yasal düzenlemelerin yapılarak merkezin müdahalelerine karşı yasal güvenceye alınması,
e-Kalıcı ekonomik tedbirlerle Kürdistan’da yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
f-Koruculuk ve benzeri kurumların lağvedilmesi…
Gibi taleplerdir…
Bu taleplerin gerçekleşmesini engelleyen de ve bu engellemeyi kaldıracak olan da devlettir;
Devletin iki kanadıdır, cephesidir…
Biri Kemalist cephe, diğeri ise Türk-İslamcı cephe. Bu iki cephenin öncülüğünü ise CHP ve AKP yapıyor…
Birlik kuracak olan Kürd kurumları, bu taleplerini bir dosya şeklinde her iki partiye de götürüp açıkça pazarlığını yapar. Kişisel kaygılardan uzak ve tamamen Kürdleri ilgilendiren bu pazarlık meşrudur ve ahlakidir. Bu nedenle böyle bir pazarlığı eleştirebilecek kimse olmaz Kürdlerden; eleştiren olsa da kuşkusuz ki Kürdlük iddiasında samimiyeti sorgulanır…
T.C.’nin rejimi de ve kimin yöneteceği de Kürdlerin öncelikli sorunu değildir; öncelikli sorun, Kürdlerin insanca yaşama koşullarını kısmen de olsa sağlayacak olan Ulusal Demokratik Hakların elde edilmesidir. Bu nedenle, ne CHP’nin ne de AKP’nin ideolojisine bakmadan onlarla görüşülmeli ve bu talepler masaya konulmalı…
Hangi parti bu asgari talepleri kabul ederse bunu kamuoyu önünde deklere etmeli ve parti programına almalıdır. Üçüncü göz olarak uluslararası bir kurum (BM veya AP gibi…) bu anlaşmanın garantörü olmalıdır…
Bu talepleri kabul eden partinin hem Cumhurbaşkanı adayı desteklenebilir, hem de TBMM seçimlerinde gereken destek sağlanır. Kürd kurumları bu pazarlıkta kişi/kurum için asla kontenjan talebinde bulunmamalıdır…
Şayet her iki parti/cephe de bu makul talepleri reddederse, Kürdler tereddüt etmeden seçimleri boykot etmelidir. Boykot gerekçesini de dünya kamuoyuna duyurmalı ve söz konusu asgari talepler yerine getirilmediği sürece tüm seçimlerde aynı tutumu sürdüreceklerini açıklamaları gerekiyor.
Bu talepler kabul görürse Kürdler bir nefes alır en azından. Şayet talepler kabul edilmezse, güçlü bir reaksiyon gelişir ve Kürdler arası ulusal birlik her zamankinden çok daha fazla gelişerek güçlenir; uluslararası alanda da Kürdlerin makul talepleri çok ciddi bir destek alır.
Devlet, yani CHP veya AKP’den biri bu talepleri kabul ederse Kürdler kazançlı çıkar;
Her ikisi de ret ederse yine Kürdler politik olarak güçleneceği ve uluslararası alanda destek alacağı, dahası Kürdler arası dayanışmayı pekiştireceği için kazançlı çıkacaktır…
Kendisini Kürd partisi/kurumu olarak tanımlayanların yapması gereken bu kadar basit ve açıktır. Bu doğru adımı atacak olan Kürd partilerine saygı duyar ve takdir ederiz. İnanıyoruz ki tüm duyarlı Kürdler de partilerin bu anlamlı adımını/birliğini içten destekler. Bunu yapmaları önünde hiçbir engel yoktur;
Egoları ve kişisel hesapları dışında…
Böyle gerçekçi bir birliğe yeltenmeyip her zamanki gibi HDP’nin aklayıcılığı rolüne soyunurlarsa, Kürdleri, Kürdlüğü bir araç olarak kullanıp kişisel mevki elde etmek için kendilerini sattıklarını söylemek her dürüst Kürdün hakkıdır. Çünkü bunun başka açıklaması yoktur, olamaz da…
İsminde Kürdlüğe dair bir şey olmayan,
Kürdleri temsil eden hiçbir simgeye (Ala Rengin gibi) yer vermeyen
Programında herhangi bir azınlıktan fazla Kürdlere yer vermeyen,
Kürdlerin ulusal haklarını teğet geçen,
Türk(iyeli)leşmeyi/entegrasyonculuğu açıkça savunan,
İdolojik olarak Kürdlerin en büyük düşmanı olan Kemalizm’i savunan,
Kemalizm ideolojisine uygun pratik sergileyen,
Dört parçada Kürdlerin ulusal haklarına karşı barikat kuran,
Kuzey Kürdistan’ı harabeye çeviren,
Kendi Kürd tabanını laçkalaştırıp özünden koparan,
Bağıra bağıra ben “Kürd partisi değilim” diyen,
Kürdlüğü aşağılayan ve “ilkellikle suçlayan HDP Kürd partisi değildir.
Bu noktada HDP dürüst(!) davranıp Kürd partisi olmadığını ıslarla söylerken, HDP’ye zorla Kürdlük elbisesi giydirmeye çalışmak sahtekarlıktır ve bu sahtekarlığın altında birçok gayri ahlaki hesap yatnaktadır…
Başka açıdan bakıldığında, HDP ile yapılacak bir birlik, belirtilen Ulusal demokratik hakların elde edilmesine hiçbir katkı sunmayacak. Dahası böyle bir birlik, HDP’yi tüm Kürdlerin temsilcisi yapacak ve “ulus devlet dönemi bitmiştir” şeklinde formüle edilen entegrasyoncu ihaneti meşrulaştıracaktır. HDP, birlik adı altında Kürd partilerinin iradesini satın alıp pazarlayacaktır; bu pazarlıkta Kürdlerin ulusal hakları değil, PKK/HDP’nin örgütsel çıkarları masaya konulacaktır; PKK/HDP’nin örgütsel çıkarlarıyla Kürdlerin ulusal hakları taban tabana zıttırlar…
Geçmişte denenmiş ve Kürdlere hiçbir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiş bu oyunda rol almak isteyen halefler, yakın geçmişteki seleflerine baksınlar!
Şerafettin Elçi, bir vekillik uğruna tüm itibarını kaybetti; PKK’nin Kürdlere karşı uyguladığı ve binlerce yurtseveri katlettiği gerçeğine karşın açıkça yalan söyleyerek, ‘“PKK kendi içindeki hainlerin ve itirafçıların dışında kimseyi öldürmüyor” diyecek kadar basitleşti.
Adem Geveri, Milletvekili seçildikten sonra Kürdler için hiçbir şey yapmadı; tek eylemi VİP direnişi(!) oldu; büyük bir umutla ortaya çıkan AZADİ Hareketini itibarsızlaştırdı.
İmam Taşçıer, HDP’nin çaycısı olmaktan ve verilen hizmeti yerine getirmekten başka hiçbir şey yapmadı…
Geçmişte denenmiş ve hiçbir olumlu sonuç alınmamış, dahası oyunda rol alan oyuncuları rezil etmiş bir deneyimden farklı ve Kürdler lehine bir sonuç beklemek aptallıktan öte bir şeydir; kişisel kaygılar adına her değeri satabilme hırsı ve cambazlığıdır…
Haber/Yorum
29.04.2018
NOT: Özgür Bireyler Topluluğu olarak, işgal meclisine gidilip meclise ve işgale meşruiyet kazandırılmasına karşıyız. Kürdlerin ulusal haklar/devletleşme amacı etrafında birlik kurmalarını ve Diyarbakır’de fiili bir Kürdistan Meclisi açmalarından yanayız. Ancak ulusal demokratik hakların kısmen de olsa elde edilmesinin legal siyasetle olanaklı olduğuna inanan ve bu nedenle yasal parti kurarak TBMM’ye gitmeyi amaçlayanlar vardır. Yukarıdaki değerlendirmemiz bunlara yöneliktir…
http://nasname.com/kurdlerin-birligi-mi-koltuk-sevdasi-mi/
turk halki Amerika sevmez, en anti amerikanci oynayan kazanir, tayyip erdogana %60 veriyorum.
muhalefet coktan , anti erdogan icin seytanla bile ittifak yapariz goruntusu verdi,turkiyenin en amerikanci iktidari, en anti amerikanci soylemle iktidarini guncelleyecek, amerikaya ab ye yaranmaya calisan muhalefet coktan kaybetti
dis dinamik, rusya ve suriye asad kazanirsa ilerici demokrasi gucleri kazanir(HDP yi demokrasi gucu saymiyorum)
yalcin kucuk zübügünün aksine Rusya suriye eksenin kaybinin ilerici güclerin kaybina olacagina inaniyorum,
iskenceci black water ile beraber suriyede nobet tutan anarsist savascilara, hicmi hic saygi duymuyorum.
secimi kaybetse bile gitmeyecek olan bir diktatore karsi Uygun orgutlenmeleri onermeyen bir insan hainin tekidir.
size hayırlı yolculuklar!
Aydınlıkçılara verirsin bence, bana öyle geldi.
Siz bize Totaliter Diktatör Zır Deli’yi hatırlatıyorsunuz. Ne dediğiniz bile belli değil, derdinizi doğru dürüst yazın da anlayalım. “Salvatore” ne demek? Umberto Eco kim?
92’ye katılıyoruz. 83 rezil oldu.
Bir haber:
“Türkiye Kamu-Sen Anıtkabir’i ziyaret etti”
https://www.dunya.com/gundem/turkiye-kamu-sen-anitkabiri-ziyaret-etti-haberi-413817
Marksist Tutum sitesinden bir yazı:
“Kamu-Sen Kimin Sendikası?”
http://marksist.net/node/2074
Necip’in yukarıdaki soruya yanıtı:
“Balkan Oligarşisi’nin resmi mabedini ziyaret ettiklerine göre onların sendikası”
Sınıfsal, Ulusal Ve Her Türlü Sömürüye Karşı; Yaşasın 1 Mayıs
Daha önce yayınladığımız 1 Mayıs ile ilgili yazılarımızda, Evrensel Sol ile Kemalist Sol arasındaki karşıtlığa dikkat çekerek; Devletçi Sol’un Kürdistan düşmanlığına ortak olmayacak şekilde 1 Mayısı kutlamıştık.
Bu yazılarımızdan biri,
“Yaşasın (Özünden Koparılmamış) Bir Mayıs!” başlığını taşıyordu. Bir diğer yazımızın başlığı da
“Bu Bir Mayıs Bizim Değil, Kutlamıyoruz!” idi.
/bu-bir-mayis-bizim-degil–kutlamiyoruz
Her alanda olduğu gibi 1 Mayıs işçi bayramı da amacından saptırılmış ve Kemalst/devletçi sol tarafından sisteme hizmet edecek bir içeriğe bürünmüştür. Bir Mayıs’ı kutlarken faşist/Kemalist sistemin yedeğine düşmemek için başlıkta özellikle seçici davranmaya çalışıyoruz.
Bu güne kadar kutlanan 1 Mayıslar tam da kaygılarımızı doğrular nitelikte oldu; bu yıl da Kemalist özünden koparılmayacağı açıktır. 1 Mayıslarda birçok alanda soykırımcı Mustafa Kemal posterleri ve işgalci devletinin bayrağı ön plandadır. Bazı alanlarda ise ırkçı/faşist ‘istiklal marşı’ okunarak katılımcıların ne kadar devletçi ve ne kadar sistemin hizmetçisi olduğunu gösteriyor.
Kemalist sistemle, İşgal bayrağı ve işgalci sınırlarla sorunu olmayanların başat rol oynadığı 1 Mayısların, Evrensel Sol değerleri temsil etmediği açıktır. Kemalist Sol’un yerel ayağı olan PKK/HDP de her zaman bu devletçi sol ile omuz omuza oldu. HDP’lileşmeyle birlikte de dolaylı devletçiliklerini açık devletçiliğe dönştürmüş oldular.
Bu koşullarda 1 Mayıs kutlamalarına katılmak, faşist/işgalci politikalara hizmet etmek anlamına geldiği için, Evrensel Sol değerlere sahip olanlar ile Kürdlerin Ulusal Haklarını savunan devrimcilerin katılması beklenemez.
Özgür Bireyler Topluluğu olarak, dünya işçilerinin/emekçilerinin ‘sınıfsız, sömürüsüz ve her türlü işgali ret eden 1 Mayıs Bayramı’nı tüm içtenliğimizle kutlarken; Evrensel Sol değerleri ve Kürdlerin ulusal potansiyelini Kemalizm potasında eriten entegrasyoncu anlayışları da lanetliyoruz.
Dünya emekçilerinin evrensel değerlerine ve Kürdistan Halkının Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne düşmanlık/ihanet eden Kemalist Sol ve yerel ayaklarının aklayıcısı olmadık; olmayacağız da.
Bu nedenle Türkiye’deki 1 Mayıs kutlamalarına katılmadığımızı ve Kemalist Sol’un öncülüğündeki 1 Mayıs’ı da kutlamadığımızı özellikle belirtmek isteriz.
Başta ulusal sömürü olmak üzere her türlü sömürüye karşı ilkesel olarak tutum alan tüm insanların 1 Mayıs işçi Bayramı’nı bir kez daha kutluyoruz…
Özgür Bireyler Topluluğu
30.04.2018
http://nasname.com/sinfisal-ulusal-ve-her-turlu-somuruye-karsi-yasasn-1-mayis/
Gün bey,
1. TC vatandaşlığına geçtiğinizi söylemiştiniz. Peki emekli aylığı (veya 3 aylığı) da alabiliyor musunuz?
2. Emeklilere iki bayram öncesi 1.000 lira ödemesi yapılacak. Bundan siz de faydalanabilecek misiniz?
3. Bütün bunların sonucunda, 24 Haziran’da oyunuzu, Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK PARTİ’ye mi vereceksiniz?
böyle bir aylıktan yeni haberim oldu. Ben de başvurayım diyorum. Çünkü en alt geçim noktasındayım. 3. soruyu elbette hoş bir latife olarak kabul ederek gülüp geçtim.
“böyle bir aylıktan yeni haberim oldu. Ben de başvurayım diyorum.”
Wikipedia’ya baktim: 1946 dogumlu imissiniz. Yani, 72 yasindasiniz.
Biraz bakindim: Genel cercevesi soyle:
Daha once, Ingiltere’den bir tur maas aldiginizi yazmistiniz. Bunu SGK vb gibi TC makamlarindan aliyorsaniz, yukaridaki sartlar hala daha gecerli olur mu bilemem.
Benim tavsiyem, en yakin ‘Türkiye Emekliler Derneği’ [ http://www.tued.org.tr/ ] subesine gidip konusmaniz. Bu tur konular onlar isidir. Ilgili dilekceleri filan yaziyorlar, size postalamak kaliyor.
Hatta, ihtimaldir ki, eger sartlariniz karsiliyorsa, gecmise yonelik de yurutulmesine yardimci olabilirler –yani, gecmis 7 sene.
Kisacasi, bence, evet, bir an once gidin konusun. Hak haktir.
Sayin eski guzel gunlerin hasretini ceken ama her gercek aydin ve devrimci gibi gozu hep ileride olan yazar.
Adini siraladiginiz kisiler bu sitede staj yapiyorlardi.
Bazilari muradina erdi. Artik buyuk gazetelerde kose yazarligi yapiyorlar. Cok muhim olup bitenleri uzman, bilgi gelismis beyin suzgeclerinden gecirip, muhim fikirlerini de ekleyerek halki kendileri gibi aydinlatiyorlar.
Bazilari da kendi ‘blog’larini actilar, isleri simdilik yolunda sayilir. Bildiginiz gibi medyada basari kayitsiz sartsiz reklamlara dayanir.
Cok daha ilerici olanlar en son teknolojileri kullanan sirketlerde is buldular. Bu sirketlerin amaci ilerinin tek muhim varliklari olan genclere erismek ama genc kalmak icin can atan moruklari da unutmamak. Coktan demode olmus eski mesguliyet araci okullarin yerine, gencler ve daima genc kalan yaslilara gunde 24 saat eglence tedarik etme arastirmalari yapiyorlar. Arastirmalara gore geri kalmis ulke gencleri ve genc kalmak isteyen yaslilarin en buyuk eglencesi politik haberlermis. Bu hasretini cektiginiz aydin ve ilerici yazarlar simdi yazdiklarini Turk genc ve yasli genclere daha eglenceli sunma staji yapiyorlar. Yorumlarina katacaklari eglence elemanlari:
– Resim, imge, video oyunu, uzay seyahati, korkunc ve mitsel siddetler, seks, miki, savas, kan, muzik;
– Genetik muhendisligiyle guzel, yakisikli, atletik, zeki insan yaratma olasiligi;
– Sizler gibi sadece beyinden olusan, bedensiz, cinsiyetsiz, sekssiz, hastaliksiz, olumsuz, kisacasi bas agrisiz yasama imkanlari.
Bu eglence endustrisini gelistiren sirketin basini elinde tutanlar materyalist felsefenin en basta gelen iki savunucusu: Amerika ve Cin, Kapitalizm-Komunizm.
Benim bu sitede dikkatimi baska bir sey cekti. Bir tema, bir konu ortaya atiliyor; ardindan katilan katilana. Kisa bir sure sonra bikiliyor ve katilanlar baska bir yeni konu sayfasina tasiniyorlar.
Eglence tuketimi sirketleri ve hatta genel olarak her turlu parlayan yildizlarla ideolojik propaganda asilayanlar, milletin sik sik sikilip yeni eglence, yeni idoller istedigini cok iyi bilirler ve degistirirler.
Bir ara, bir filozof bosuna “Irak’ta savas olmuyor, goruntuler Hollywood stüdyolarinda cekilenler.” demedi.
Eger bu hasretinize biraz daha nesnel baksaydiniz, kendinizin de aslinda eglence aradiginizi gorurdunuz.
Ben bir Kemalistim. Çünkü Kemalizm bizim, yani Neidiubelirsus’ların ideolojisidir.
Örneğin Sayın Perinçek’in.
sağolun. açıklayıcı oldu.
Stalin onderliginde Komintern’nin Nazi Partisiyle anlasmasi ayukka cikti. Sovyetler, Almanya devrimini nasil engelledigini bir cok dokümanlarla yayinlandi. 1980 lerde Mamak cezaevinde MHP li fasistlerle , devrimcileri bir arada, baris ve kucaklas programlari bu secimde ortaya cikti. CHP, İYİ Parti, SP ve DP’den olusan ittifaka öDP baskani dahil oluyor. Iyi Parti icindeki bir cok Fasist unsur 1980 evveli yuzlerde devrimciyi silahla öldürdü. Bu zatlar pismanlik duymuyorlar gecmisleriyle. Bir zamanlarin Antifasist mücadelede 1. sirada olan Devrimci Yolcular simdi Fasistlerle ortak listeye girmek icin cabaliyorlar. Tarih Stalini nasil yargiliyorsa, ödp’yi de o sekilde yargiliyacak. Polanya, Cek cumhurriyetlerindeki Anti Fasist mücadele müzesinde Hitlerle anlasma yapan Stalini teşhir ediyorlar. Yarinki devrim muzesinde Mamak cezaevindeki teslimiyetin önderleri bugun Fasistlerle ortak listede yer aldiklari yazilacak. Türkiye solculari Milliyetci, Ulusalci düsünceleriyle harmanlandigi icindirki Fasist isbirligi onlari rencide etmiyor. Nasil olsa ayni cizgide bulusuyorlar. Zaman yasanmis, söylenmis hic birseyin üstünü örtemez. Gecmisin Devrimci Yolu bu günün ulusalci öDP sinin bu durusunu da tarih yargilayacak. Gerci devrim tarihi yüzsüzlük,arsizlik ve piskinliklerle dolu. Anarsistler tüm bu olanlari görüyor. Anti Fasist duruslari devam ediyor.
ÖDP seçimlere giremiyor.
öDP secimlere parti adina girmiyor, tabiki. CHP Alper Taş’i istiyor. ödp nasil bir parti, kendilerini söyle ifade ediyorlar. ; ÖDP’nin istediği yönetim şekli emekçilerin egemenliğindeki yerel meclislere dayanan doğrudan demokrasi modelidir. özgürlükçü sosyalizm ve özyönetim terimlerini kullanır. Gericilik ve muhafazakarlığa karşı laik ve bilimsel düşünceyi, ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı bir arada yaşam kültürünü savunur. Ha hahahaahah.
Bu sahtekarlik. ödp miliyetci bir partidir. Mitinglerinde, propagandalarinda ve CHP ile iliskilerinde gercekler ortada degilmi? irkciliga karsiymis ha hahahah. Irkci Iyi Parti ve milliyetci CHP destekli ( birgün gazetesine finansi CHP sagliyor) cumhurriyet ve adalet havariligi yapmiyormu? Dogrudan demokrasi diyorlar, ha hahahaa söz hirsizligi bunun adi. Parti baskani ve bir yigin sefleri var. Onlarin hiyarasisi dogrultusunda kararlar aliyor, bunun adi dogrudan demokrasi ha hahahah. Partinin söyledikleri ve yaptiklari tüm partilileri bagladigini biliyoruz. bu mu dogrudan demokrasi?. özyönetim bu dahada hirsizlik. yetki ve karar bir avuc Parti meclisi ve eski sefler tarafindan aliniyor. Bunun adi özyönetim ha hahhaaaahaa ( Titonun özyönetimi gibi diyorlarsa, o baska birsey) Muhafazakarliga karsi oldugunu söylüyorlar. SP, DP kim? ödp liberter k
Komunistlerin ve Anarsistlerin söylemlerini almis, kendine kilif yapmis. Hahahahaha. Aynalari yok bunlarin. Bir tanede Anarsist cikipta bunlara “hooooppppp ne oluyor. bizi cok mu dogru buluyorsuuz” demiyorlar. Türkiye soluculari cok aciz ve hiclik icindeler. Okyanusda bir kayik gibiler. Her yana yatiyorlar.
CHP den daha igrenc ve milliyetci bir partidir. Devrimci katili Iyi partinin fasist kadrolari ile yakinda saf tutacaklar. Simdiden miy miy yapiyorlar. Dogu perinceke saldirilacaklarina bu partiye saldirilsin. Perincek kendi cizgisinde dürüst oynuyor. Hicte korkmadan, utanmadan.
Maskeli kardesler ( 4 lü itifak.) secimin sonunda AKP karsisinda gücsüz kalacaklar. Sucu HDP ye kürlere yükleyecekler. 6.7 milyon secmeni olan HDPyi vatani bölecek korkusu ile yok saydilar. Görüsmediler bile. Iyikide görüsmediler. Bu fasist ve yobazlarin arasinda ne isi olabilirki HDP nin. 2 turda HDP nin oylalrina ihtiyaclari olacak. Iyi parti aciktan söyleyemiyecek. CHP ye söyletirecek. HDP kabul etmese tüm suclu HDP’nin olacak.Saldirmak icin hazir bekliyen Solcusundan, ,milliyetcisine kadar tüm zatlar, kurdleri suclayacak. Kürdler sizin samar oglaniniz mi? git, gel, otur. HDP’nin 2. secime katilmasini istemem. Anlasildi, türkler bir arada. Kürdlerde bir arada olsun. Solcular hemen kurdleri miliyetcilikle suclarlar. Suclasinlar. Iki fasist yapi birbirlerine girsin. AKP daha sonra Iyi Partiye ortaklik teklif eder. olur biter. Degisen pek birsey olmayacak zaten.
sdf’nin kontrol ettiği bölgede amerikan askeri üsleri var, CIA ajanları cirit atıyor, öldüğü ypg tarafından açıklanan isimler arasında amerikan deniz kuvvetleri piyadesi olarak (marine) afganistan’da ve ırak’ta savaşmış veteran askerler var.
suriye kürdistanı eğer vietnam ise, kuzey vietnam vietkong değil; olsa olsa güney vietnam olur.
biz bunları söylediğimizde hdp’liler türkiye’de de abd üsleri var diyorlar. evet ve biz buna ilk günden beri karşıyız. onu akp ve mhplilere söyleyeceksin. antiemperyalist devrimcilere değil.
bu arada ypg’nin ismini açıkladığı ırak ve afganistan’da savaşmış amerikalı askerin emekli olduktan sonra enternasyonalist komünist olup ypg’ye katıldığını ileri sürüyorlar 🙂 bu insan zekasına hakarettir. üstüne konuşmaya değmez.
AKP ve MHP iktidarda. Neler yaptiklari biliniyor. Onlardan rahatsiz olanlar bir araya geldi. Farzedelim CHP ve Iyi Parti blok kazandi. Onlara soralim.
Taksimdeki camiyi yikacakmisiniz?
Her semte bulunan Imam Hatip Okullarini kapatacakmisiniz?
Okul sistemi ve ders Kitaplarini degistirecekmisiniz?
Kutlu Dogum haftasi gibi sanradan enjekte edilen safsatayi kaldiracakmisiniz?
Imamlarin nikah kiymalarini. muhtarlara tekrar eski görevleri verilecekmi?
Rektörleri geri cekilip, bagimsiz bir sekilde rektörler göreve basliyacakmi?
universite ve yüksek okul olarak acilan apartman binalari kapatilacakmi?
universite binalarina giris kontrolleri ve kimlik okuma cihazlari kaldirilacakmi?
Uydurulmus meslek bölümleri kapatilacakmi?
Sendikalar ve meslek örgütleri tekrar yetki sahibi olacakmi?
Grev ve lokavt yasalari eskiye dönecekmi?
ücretleri geciyorum, isciler zaten ac ve perisandi
Devlet dairelerindeki tum partili atanmislar geri cekilecekmi?
Hakim, savcilarin isine son verilecekmi?
hukuk serbest birakilacakmi?
Tutukevleri icnde birsey demiyorum, o zindanlar herzaman vardi.
Kurdistandaki tüm yikilan yerleri, yeniden eski halkina geri verilip, ekonomik yardim ile yeniden eskiye uyarlanmasi yapilacakmi?
Zorla göc ettirilenler geri dönecekmi?
Ordu tum kademesi ile degisip, harp okulllarinda tekrar laik, kemalist, cumhurriyetci ögrenciler alinacakmi?
Mesliste, okullarda,askeriyede tüm cami ve ibadet yerleri kapatilacakmi?
Secim baraji yikilacakmi?
TOKI nin isine son verilip, kentsel dönüsüm projesini mülk sahiplerine devredilecekmi?
15 yillik yapilan tüm yüksek plazalar, is yerleri yikilacak, yerine park bahce yapilacakmi?
Yeni havaalani, yeni ormanlari yok eden yollar tekrar ortadan kaldirilip, eski haline dönüstürülecekmi?
Imam hatip okullari eski statüsüne dönecekmi?
Kayumatanan belediyeler tekrar eski belediyecilere devredilecekmi?
kapatilan gazeteler, radyolar ve Tv ler yeniden acilacakmi?
Malesef yeni liberal sag muhalefet bunun hic birini yapmayacak. AKP eliyle olusturulan dinci ve irkci devlet yapisi onlarinda isine gelecek ve kendileri yönettikleri zaman onlar icin daha kolay olacak.
sdf’nin kontrol ettiği bölgede amerikan askeri üsleri var.
Ne bekliyordun?. oradaki 5 yil evvelki Rojava devrimine destek mi sagladin?.Sur, sirnak, cizre yok edilirken sen ne yaptin, istanbul ,Ankara sokaklarinda sohbet edip umursamadin? oturdugunuz yerden DAIS katliamlarini mac seyrederek bira ictiniz. Senin ailen, arkadaslarin, sevdiklerinmi katledildiler. Afrin isgal edildiginde halk topraklarindan edildi ve DAIS ve turk devleti tarafindan katliam yapildi. Sen ne yaptin? Sen cok uzaga gitme. türkiyenin solculari ellerinde devletin kanli bayragi, soykirimci ve irkci istiklal marsi, izmir marsi okuyarak, devletten adalet beklemedinizmi?. Siz kimsiniz Natonun devleti olan turkiye devletinin bölünmesini yok edilmesini istemeyip sahip ciktiniz. Sen ABDli degilmisin? Sen Natocu degilmisin? Anti emperyalist Ha haaahhaa. Yurdsever, milliyetciligin en üst boyutu. Yani Nazi Almanyasinin, Stalin diktasinin , Kemalist devletin. ABD olusumunun en üst boyutu. Fasizm tezini devrimci tez gibi lanse etmeyin.
CHP nin ortagini ingilizler daha iyi taniyor.
Guardian gazetesi, Akşener’in Kürt seçmenleri ikna etmekte zorlanacağını da yazıyor ve “Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Türkiye’nin en kötü insan hakları ihlallerinin yaşandığı dönemde Akşener İçişleri Bakanı olarak görev yapıyordu” hatırlatması yapılıyor.Guardian, Akşener’in şu ana kadar Kürt sorununun nasıl çözümlenebileceğine dair somut bir öneride bulunmadığını da vurguluyor..
Sadece duymayin kavrayin……
Ne bekliyordun?. oradaki 5 yil evvelki Rojava devrimine destek mi sagladin?.Sur, sirnak, cizre yok edilirken sen ne yaptin, istanbul ,Ankara sokaklarinda sohbet edip umursamadin? oturdugunuz yerden DAIS katliamlarini mac seyrederek bira ictiniz. Senin ailen, arkadaslarin, sevdiklerinmi katledildiler. Afrin isgal edildiginde halk topraklarindan edildi ve DAIS ve turk devleti tarafindan katliam yapildi. Sen ne yaptin? Sen cok uzaga gitme. türkiyenin solculari ellerinde devletin kanli bayragi, soykirimci ve irkci istiklal marsi, izmir marsi okuyarak, devletten adalet beklemedinizmi?. Siz kimsiniz Natonun devleti olan turkiye devletinin bölünmesini yok edilmesini istemeyip sahip ciktiniz. Sen ABDli degilmisin? Sen Natocu degilmisin? Anti emperyalist Ha haaahhaa. Yurdsever, milliyetciligin en üst boyutu. Yani Nazi Almanyasinin, Stalin diktasinin , Kemalist devletin. ABD olusumunun en üst boyutu. Fasizm tezini devrimci tez gibi lanse etmeyin.
ezik milletlerin milliyetçiliği de hiç çekilmiyor. tarihte 1500 yıldır devlet kuramamış gelip burada bana yardım etmiyorsunuz diye ağlıyor. savaş, kazan devletini kur. elinden tutan mı var? kürtlere yapılan dış yardım ve kollama mozambiklilere yapılmış olsa adamlar afrikanın süper gücü olurdu.
HDP’nin Dışlanması İyi Olmuştur
2 Mayıs 2018 Çarşamba
Demir Küçükaydın
https://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/2018/05/hdpnin-dslanmas-iyi-olmustur.html
Muhtıralı seçim!
Gerçek
Nisan 29, 2018
http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/muhtirali-secim
İskender….
RTE seçimle gitmez. Ve bu soruların yanıtı bu nedenle yok. Seçimin iptali dahil.. gidemez. Bir an gittiğini varsaysak Türkiyeyi iç savaş koşullarına sürükleyeceklerdir. Ki bu bile varsayılamaz..
RTE ve adamları Enver Paşanın yaptığını tekrar edecekler..
Necipgillerin ittifakı:
Balkan – Anadolu Oligarşileri İttifakı
Yani; (TSK/Akar, VP/Perinçek, İ. Başbuğ vb.) ile (AKP/RTE, MHP/Bahçeli, BBP/Destici vb.) ittifakı
(Akar’ın selefi N. Özel ile Destici’nin görüşmelerini de hatırlayalım. DİP’in yayın organı Gerçek Gazetesi’nde çıkan bir yazı buna değinmişti.)
107 Anonim
ezilenin Milliyetciligini gec. Ezenin Milliyetciligini söyle tarif edeyim: Amerika kitasinda ezen Milliyetci ispanyalilar yerli halki öldürdü ve yagmaladi. USA da ingiliz ve Avrupalilar ezenler olarak Indigene halklarini yok etti. Ingilizler Hindistani ezdiler, koloni yaptilar, ezen Milliyet hakimiyetiyle Hindistanlilari hiclestirdiler. Ingilizler Avusturalya’ya gelip yerli halk Aborjinleri köle yapip cocuklarini ellerinden aldilar. Alman Nazileri Polanya, Ukranya, Cekoslavakya ve Balkanlara girdi, yerli halki Imha kamplarina sürdü, fabrikalarda calistirdi, öldürdü. Kuvayi milliye veya Teskilati mahsusa Balkan halklarini tutuklayip , iskenceden gecirdi. Kemal Ataturk türkiyesi Dersimde ve diyarbakir, mus, bitlis, van ve cevresindeki kiyimlarinin, sürgünlerinin hadi hesabi yok. Iste senin ezenlerin milliyetcilginin tablosu. Sen hangi yüzle ezilenlerin milliyetciligi diyorsun. Ezilenleri kabul ediyorsun degilmi? Sovyetler Türkiye’ye 1921-23 lere kadar silah yardimi yapti. Sonra ne oldu. Türkiye 24 lerin sonunda Avrupanin güdümüne girdi ve Modern Sömürge haline geldi. Lenin bunun icinmi yardim etti? 1923 deki İzmir İktisat Kongresi’nde Alınan Kararlar hic olmustur. Turkiyeye yapilan yardim neticesinde Natoya, unesco’ya kucak acildi. Avrupa, ABD tarafindan sermaye ve emtia akisi saglandi. Siz niye bir bok yapamadiniz? Bu kadar yardima karsin?
Kürdler Devlet kurmak istemiyor. Lozan’da Türk irkci devletinin dayatmasi ve Avrupanin cikarlari dogrultusunda o bölgeler 4 parcaya ayrildi. Birde utanmadan 1500 yildir ne yapiyorsun diye piskin piskin soruyorsun. Günaydin. Iktidarlarin gazetelerinden aldiginiz bilgiyle geyik yapiyorsunuz.
Rojava Anayasası
Rojava Toplumsal Sözleşmesi
Giriş
Din, dil, ırk, inanç, mezhep ve cinsiyet ayrımının olmadığı, eşit ve ekolojik bir toplumda adalet, özgürlük ve demokrasinin tesisi için. Demokratik toplum bileşenlerinin siyasi-ahlaki yapısıyla birlikte çoğulcu, özgün ve ortak yaşam değerlerine kavuşması için. Kadın haklarına saygı ve çocuk ile kadınların haklarının kökleşmesi için. Savunma, özsavunma, inançlara özgürlük ve saygı için. Bizler demokratik özerk bölgelerin halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz.
Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulus-devleti, askeri ve dini devlet anlayışını, aynı zamanda merkezi yönetimi ve iktidarı kabul etmez.
Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; bütün etnik, toplumsal, kültürel ve ulusal oluşumların kendilerini kurumları aracılığıyla ifade etmeleri için toplumsal mutabakata, demokrasiye ve çoğulculuğa açıktır. Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulusal ve uluslararası barışa, Suriye’nin sınırlarına ve insan haklarına saygılıdır.
Toplumsal Sözleşme’nin oluşması, demokratik toplumun inşasının aracı ve toplumsal adaletin güvencesi olan Demokratik Özerkliğin tesisi ve bilimsel bir toplumun inşası için; Demokratik Özerk Yönetimler’deki Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin ve Çeçenlerin istemleri ile Suriye’nin diğer halklarının istemleri demokratik bir Suriye ve Demokratik Özerk Yönetimler’in siyasi-toplumsal bir sistem olmasında birleşti. Bu amaçlar ve böyle bir yönetim için bu sözleşme kabul edilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
Temel unsurlar:
1. Madde: Bu anlaşmanın adı, Demokratik Özerk Kanton Yönetimleri’nin (Cezîrê, Kobanê ve Afrin) Toplumsal Sözleşmesi’dir. Demokratik Özerk Yönetimlerin Toplumsal Sözleşmesi’nin işlemesi ve ilerlemesi bu sözleşmenin bir parçasıdır ve ondan ayrılamaz.
2. Madde:
a) İktidarların kaynağı halktır, halk iktidarın sahibidir, seçimle belirlediği kurumları ve meclisleri aracılığıyla yönetimini sağlar. Demokratik Özerk Yönetimler’in Toplumsal Sözleşmesi’nin dışında kalan yönetimlerin hiçbiri meşru değildir.
b) Demokrasi temeli üzerinde kurulmuş olan meclis ve yürütme kurullarının kaynağı halktır. Bunların tek elde veya zümrede toplanması kabul edilemez.
3. Madde:
a) Suriye özgür, demokratik ve bağımsız bir devlettir. Suriye, parlamenter, federal, çoğulcu ve demokratik bir sisteme sahiptir.
b) Demokratik Özerk Kanton Yönetimleri (Cezîrê, Kobanê ve Afrin) Suriye topraklarının bir parçasıdır ve Qamişlo kenti de Demokratik özerk Cezîrê Kantonu’nun merkezidir.
c) Cezîrê Kantonu ortak kantondur ve içerisinde Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Çeçenler ile İslam, Hıristiyan ve Êzidî inançları birlikte yaşarlar. Bu da kardeşlik ve ortak yaşam temelinde gerçekleşir.
d) Bu sözleşme Demokratik Özerk kantonların Yönetimleri için temel teşkil ediyor ve Geçici Yasama Meclisi tüm kantonların temsilciliğini yapar.
4. Madde: Kantonlarda Demokratik Özerk Yönetim sistemi
a- Yasama Meclisi,
b- Yürütme Meclisi,
c- Yüksek Seçim Komiserliği,
d- Yüksek Anayasa Meclisi,
e- Bölge Meclisleri’den oluşur.
5. Madde: Qamişlo kenti Cezîrê kantonunun merkezidir ve yönetimidir.
6. Madde: Demokratik Özerk Yönetimlerde her şahıs ve oluşum erk ve haklar bakımından yasalar önünde eşittir.
7. Madde: Toplumsal Sözleşme’yi kabul eden Suriye’deki bütün kentler ve bölgeler, Demokratik Özerk Yönetimlerin kantonlarına dahil olma hakkına sahiptir.
8. Madde: Demokratik Özerk Yönetimlerin tüm kantonları; her türlü bölgesel faaliyetlerini yürütme, özgür iradeleriyle yönetim ve meclislerini kurma ve Toplumsal Sözleşme’ye aykırı olmayan her türlü hakkı kullanma hakkına sahiptir.
9. Madde: Cezîrê Kantonu’nun resmi dilleri Kürtçe, Arapça ve Süryanice’dir. Aynı zamanda diğer tüm oluşumların anadillerini kullanma ve anadillerinde eğitim görme hakkı vardır.
10. Madde: Demokratik Özerk Kanton Yönetimleri hiçbir devletin içişlerine karışmaz, komşuluk haklarını savunur ve sorunları da barış yoluyla çözmeyi esas alır.
11. Madde: Demokratik Özerk Kantonlar bayrak, amblem ve marşlarını belirleme hakkına sahiptir. Bunlar ilgili yasalarla düzenlenir.
12. Madde: Demokratik Özerk Yönetim, siyasi merkeziyetçi olmayan, gelecek Suriyesi’nin bir parçası ve örneğidir. Suriye için federal sistem en uygun sistem olduğundan dolayı özerk yönetim ile merkez (merkezi devlet) arasındaki ilişkiler bu temel üzerine kurulur.
Şimdilik, bağımsızlık yanlısı Kürt ulusalcıları çok zayıflar. Ve alay konusu bir durumdalar.
Tıpkı, bir zamanlar bir avuç baldırıçıplak (Sans-Culottes?) mümine Bizans ve İran fetihlerini müjdeleyen Muhammed ile alay edilmesi gibi.
Yahut da “aşiretten cihangirâne bir devlet” çıkaracak olan Ertuğrul Gazi ve Selçuk Bey ile taraftarlarının esamelerinin okunmaması gibi.