93 Yıl Önce Harcanan Bir Dünya Devrimi Şansı!
“Dünya Devrimi”! Kulağa bugün ne kadar anakronik geliyor, değil mi? Oysa böyle bir dünya devrimi şansı, yaklaşık yüz yıl önce gerçekten yakalanmıştı.
1917 Devrimini ve olanaklarını bu gün artık pek tartışan yok. Liberalleşen eski solcular, bu olaya gülümseyerek, çok çok uzaktan bakıyorlar. Liberalizmin rahat koltuklarında uyuşmuşlar. Devrimci özelliklerini hâlâ koruyan anarşistler de, her zamanki toptancılıklarıyla yüz yıl önceki bu büyük olayın içine girip tahlil etmekten uzaklar; komünistlerin tekelinde gördükleri 1917’ye hoş ama uzak bir hatıra olarak bakıyorlar. Ulusal solcular 1917 ile, sadece Lenin ve Stalin’in Mustafa Kemal’e nasıl destek verdiğini ispatlamak açısından ilgileniyorlar. Dünya devrimi diye bir şey zaten ufuklarında yok. Düşman kardeşler, Troçkist ve Stalinistler, 1917 devrimi sonrası Bolşevik uygulamalara toz kondurmamakta birbirlerine ikiz kardeş kadar benziyorlar. Bu durumda, 1917’nin devrimci olanakları ve olasılıkları üzerine kafa yorup hayıflanan sadece bir avuç devrimci (Marksist ya da anarşist) kalıyor geriye.
1917 Devrimi, insanlığa, o zamana ve bu zamana kadar görülmemiş ölçüde büyük umut vermiş bir olayıydı. Kapitalist ülkelerin ve içerdeki karşıdevrimcilerin, bu devrimi boğmak ve bu büyük umudu söndürmek için uyguladıkları abluka ve ambargoları, içerdeki karşıdevrimci isyanların etkisi, Bolşeviklerin uygulamalarıyla yarattıkları olumusuz sonucun ve hayal kırıklığının karşısında devede kulak kalır. Bu Bolşeviklerin en başında da, Bolşevik Partisi’nin lideri Lenin gelir. Lenin, devrimden sonra öylesine büyük bir otoriteye sahipti ki, devrimi korkunç bir kısırlaşmaya götüren yönergeleri yerine, tam tersi yönde bir çizgi izleseydi, dünya devrimi muazzam dalgalar halinde dünya çapında yayılabilir ve hatta bugün belki de kapitalizmin işi bitmiş olurdu. Tarihte bireyin rolünü abartıyor değilim, Lenin, eğer sözünü ettiğim türde bir düşünce yapısına sahip olsaydı, bu yönde kesinlikle ilerleyebilirdi; Rusya içinde olsun, dışında olsun tüm devrimci unsurları bu yönde sürükleyecek muazzam bir iradeye ve otoriteye sahip büyük bir adamdı; nitekim bunu, 1917 Nisan’ında Rus devriminin seyrini değiştirerek ispatlamıştı da. Ne yazık ki, büyük adamların hataları büyük, yaptıklarının sonuçları da korkunç oluyor.
1917 Devriminin hemen sonrasındaki dünya manzarasına bakalım. Almanya devleti yıkım, askerler ve işçiler ayaklanma halindedir, çeşitli bölge ve şehirlerde işçi-köylü-asker sovyetleri yönetimi ele almaktadır; Avrupa’nın bütün ülkelerinde işçiler ayaktadır ve gözlerini büyük Sovyet devrimine çevirmişlerdir umutla; yalnız işçilerde değil, köylülerde, aydınlarda, hatta orta sınıflarda bile Sovyet devriminin şahsında yeni bir dünya umudu ortaya çıkmıştır, Sovyet devrimine dünya çapında büyük bir sempati vardır; Rusya’nın içindeki ezilen milliyetler ve müslüman halklar, özgürlüklerine kavuşacakları umuduyla ayağa kalkmıştır ve devrimci güçleri desteklemektedir; Avrupa’daki reformist güçler ve sendikalar bile hızla sola kaymakta, III. Enternasyonal’e üye olmak için yarışmaktadırlar; 1917’nin salvoları, büyük çoğunlukla sömürge statüsünde olan müslüman halklarda yeni ve taze bir umuda yol açmıştır, emperyalist-kapitalizmin zulmünden kurtulma umudu; Anadolu’da, Türk-Kürt müslüman nüfus “Bolşevik Devrimi”ni selamlamakta, Anadolu’da meydana gelecek benzeri bir devrimci gelişmeye sempatiyle bakmaktadır; öyle ki, Kemalistler bile kendilerini böyle bir devrimden yanaymış gibi göstermek lüzumunu hissetmektedirler; Asya’da ve uzak Asya’da sömürge halklar emperyalist-kapitalizme karşı ayaklanmak için fırsat kollamaktadırlar; Latin Amerika’da devrimci güçler Sovyet devrimini örnek alan çalışmalarını yoğunlaştırmaktadırlar; Arap dünyası keza Sovyetler Birliği’ne sempatiyle bakmaktadır. Sömürgeciliğin en ağır zulmü altındaki kara Afrika büyük Rus devriminden etkilenerek anti-sömürgeci ayaklanmalara hazırlanmaktadır.
Koşullar bu kadar elverişliyken ne yapması gerekiyordu Sovyet devriminin, kendisinden bu kadar etkilenen ve umut besleyen dünya devrimine ivme kazandırmak için ve ne yapmıştır?
Ne yaptığını hepimiz biliyoruz. Lenin, güya “komünist saflığı korumak” adına III. Enternasyonal’e giriş koşullarını ağırlaştıran, son derece merkeziyetçi “21 Şart”ı ilan ederek, Sovyet Devriminin etkisiyle sola akan sendikaların, grup ve partilerin önünü kesmiş, bunun yerine, Bolşevik Partisi’nin emirlerine koşulsuz itaat edecek kapıkulu küçük komünist parti fraksiyonlarını teşvik etmiştir. Neden yapmıştır bunu? Çünkü Lenin, kitlelerin devrimci inisiyatifinden çok, komünist bürokrasilerin kerameti kendinden menkul ideolojik saflığına inanıyordu. Her şeyin doğrusunu, saf bir ideolojiyle donanmış bu tür partiler bilirdi. Küçük olsun, bizim olsundu. Zaten içerdeki uygulamalar da bununla bağlantılı değil miydi?
İçerde “özgürlük” diye ayağa kalkan işçi ve köylü kitleleri, “diktatörlük” denerek yerlerine oturtulmuşlardır. Toprak vaadiyle ayaklanmaya omuz veren ve bunu Şubat-Ekim arasında bilfiil gerçekleştiren köylülere uygulanan “savaş komünizmi” köylülüğün Sovyet iktidarına karşı çıkmasına ve devrime yüz çevirmesine yetmiştir de artmıştır bile. Keza işçiler, ellerinden devrimci işçi komiteleri alınarak üretime sürülmüşlerdir. Böylece devrim, sanıldığının tersine iç savaşta devrimci işçilerin ölmesiyle değil, işçiyi aşırı yoran bu üretimci uygulamalar nedeniyle işçi sınıfı temelini kaybetmeye başlamıştır. Rusya içindeki periferi milliyetler, kısa sürede, kaderlerini tayin etme vaatlerinin geçersiz olduğunu görmüş, ya içlerine kapanmış ya da milliyetçi bir reaksiyon içine girmişlerdir. Ülke içinde özgürlükler lağvedilmiş, özgürlüğün yerini Çeka baskısı almıştır. Tek parti diktatörlüğü, tüm partileri yasa dışına sürmüş, Kronstadt bahriyelilerinin başını çektiği devrimci askerler yeniden Çarlık ordusu disiplini altına alındıklarını görerek büyük bir hayal kırıklığı ruh haline girmişlerdir.
Lenin, devrimi kıran bütün bu uygulamalara neden cevaz vermiştir. Bence iki nedenden: 1. Kitlelere değil, partiye güvendiği için; 2. Marksizmin temel taşlarından olan “üretici güçleri geliştirme” mantığına tabi olduğu için. Tuttuğu yol şuydu: Parti diktatörlüğüne güven, onu kitlelerin üzerinde bir güdücü araç olarak kullan ve bu yolla Sovyetler Birliği’nde gerçek bir sosyalist inşanın temeli olacak üreti güçleri geliştir. Tamamen yanlıştı, tamamen.
Oysa, başlangıçta, hem içerde, hem dışarda o kadar elverişli koşullar vardı ki, kapitalistlerin telaşı da buradan geliyordu zaten. Ama telaşlarının gereksiz olduğunu kısa sürede anladılar. Bolşevikler dünya devrimini kendi elleriyle yıkıyorlardı çünkü.
Peki ne yapılsaydı? Bazıları soruyor, onca kapitalist komplo ve kuşatma altında baskı tedbirleri zorunlu değil miydi? Cevabını hemen, peşinen verip devam edeyim. Hayalci değiliz. Baskı önlemlerinin alınmaması durumunda olabilir ki, kuşatmalarla ve komplolarla Sovyetler Birliği yıkılabilirdi. Ne var ki şanı yürürdü ve o zaman devrim tüm dünya yüzünde dev dalgalarla yeniden ve yeniden gelip çarpardı kapitalizmin burçlarına. Kendi içinde boğdunuz devrimi, kapitalistlerin boğmasına fırsat kalmadan siz boğdunuz, daha mı iyi oldu sanki. Kapitalistler o zamandan beri ellerini oğuşturuyorlar. “Biz fazla bir şey yapmadık ki” diyorlar, “onlar kendileri yürütemedi bu işi.” Açıkça söylüyorum, Çeka ve daha sonra GPU, NKVD gibi azılı devrim düşmanı gizli polis örgütlerini, üstelik kendi ellerinle kurup devrimi boğmaktansa, devrimin dış müdahalelerle ve komplolarla yıkılmasını bin kere göze almak gerekirdi.
Tersi ne olabilirdi? Eğer Lenin ve Bolşevikler, gerçek Sovyetleri ve yerel emekçi inisiyatiflerini bastırmak ve gasp etmek yerine onların daha da gelişmesini teşvik etseydiler; eğer askerlerin gerçekten kendi kendilerini yönetmesine ve gereğinde orduyu lağv etmesine yolu kapatmasaydılar; eğer her türlü polis örgütünün ortadan kalkmasını teşvik etseydiler; eğer işçilerin özyönetimine, köylülerin toprakları istedikleri gibi işlemesine, periferi ulusların gerçekten kendi kendilerini yönetmesine ve ne yönde gitmek istiyorlarsa özgürce karar vermelerine olanak tanısaydılar; eğer bölge bölge yerel inisiyatiflerin kendi özel farklı sosyalizm denemelerini teşvik etseydiler; eğer partileri kapatmak yerine onların da bu büyük inşaya katılmalarına kapıları açık tutsaydılar; eğer çoğulcu ve özgürlükçü olanakları sonuna kadar geliştirseydiler; eğer dünya devrimine silahla değil, madden ve manen destek olmayı şiar edinseydiler, Rusya’nın çıkarlarını değil, dünya devriminin çıkarlarını esas alsaydılar; eğer devrime akan bütün güçleri, “şu reformcudur” “şu iki buçukuncudur” diye tefrik etmeden kucaklama cesaretini gösterebilseydiler… O zaman dünyanın çehresi çok daha başka olurdu. Daha önce de belirttiğim gibi, bütün bunlar ülkenin savunma sistemini zayıflatsa bile (ki hiç de öyle değildir, devrimin kendi menfaatlerine olduğunu gören kitleler o ülkeyi Çeka’dan da Kızıl ordudan da çok daha mükemmel savunurdu) bu devrimin gönülleri tutuşturan mesajları dünya devrimini büyük ve müjdeli bir yangın olarak her yana yayardı.
Gönülleri tutuşturmayan hiçbir şey başarılı olamaz.
Lenin çok büyük bir beyne sahipti ama bu basit ve küçük gerçeği o büyük beyni alamamıştı ne yazık ki.
Ne yazık ki!
Gün Zileli
5 Mart 2010