Yanardağ: Liberaller yolunu döşedikleri cehennemi kurbanlara bırakıp kaçıyor!
ABC Haber Merkezi
Kendisini “Sosyalist Kültür Dergisi” diye tanımlayan Birikim’in kurucularından ve bu çevrenin önde gelen isimlerinden biri olan Prof. Dr. Murat Belge, karanlığa sürüklenmesine katkıda bulunduğu Türkiye’deki misyon ve miadını doldurduğuna kanaat getirmiş olacak ki, ülkeyi terk etme kararı aldı. Bu gelişmenin ardından gazeteci Merdan yanardağ’ın 2013 sonlarında kaleme aldığı ve 2014 yılında yayımlanan “Liberal İhanet” adlı önemli kitabı yeniden gündeme geldi.
Murat Belge’nin de köklü bir eleştiriye tabi tutulduğu ‘Liberal İhanet’ kitabıyla ilgili olarak Kırmızı Kedi Yayınevi’nin sosyal medya hesaplarından paylaştığı bir anımsatma mesajı, dönekleri ve liberalleri adeta ayağa kaldırdı. İngiltere’ye gitmek isteyen bu nedenle de Oxford Üniversitesi’nden ‘akademik sığınma’ talep eden Belge’yi korumak, yine liberal mahalledeki isimlere düştü.
Demokrasi yoluyla şeriat gelirse buna karşı çıkmayacağını, ancak o düzende de yaşamayağını belirten sol liberal Murat Belge’nin bugün Türkiye’den kaçmaya çalıştığı ortaya çıkınca, bununla ilgili sosyal medyada çok şey yazılıp çizildi. Bütün dönek solcu ve liberaller gibi, AKP’ye (ve Fethullahçı Çeteye) özgürlükçü ve demokratik gerekçelerle destek veren Belge’nin, Türkiye’yi gericiliğe teslim eden ‘liberalizm’ kariyerinden örnekler tekrar akıllara geldi.
Kırmızı Kedi Yayınevi bu gelişme üzerine, yayıncısı olduğu ABC Gazetesi ve Tele1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın, liberallerin sola, kendi değerlerine ve halka nasıl ihanet ettiğini örnekleriyle anlattığı, ağırlığını “yetmez ama evetçi” dönekler ve sol liberallerin oluşturduğu simge isimlerin ideolojik-politik bir eleştiriye tabi tutulduğu “Liberal İhanet” kitabını okuma önerisi olarak sundu. Bu noktada kıyamet koptu.
Sosyal medyada ‘Murat Belge linç ediliyor’ diyerek, kalan soluklarıyla savnmaya geçen bu liberal çevre, Belge’nin -ne olduğu devrimci ve yurtsever aydınlar tarafından gayet iyi bilinen- ismi üzerinden reklam yapıldığını savundu. Belge gibi liberallerin ihanetini yüzlerine her fırsatta vuran aydınlara ve sosyalistlere karşı akıl almaz bir kampanya başlattılar. Ancak, sikletten düştükleri için bu kampanya etkili olmadığı gibi, kimseyi de ikna edemedi.
Kırmızı Kedi’nin “Yetmez ama Evet dediler, şimdi arkalarına bakmadan kaçıyorlar! Liberal İhanet’i tekrar okumanın zamanı…” spotuyla vverdiği okuma önerisi üzerine liberaller yayınevine ve Yanardağ’a karşı saldırıya geçti. Öyle ki, Belge’yi kollamak adına, yayınevinin kullandığı görsele bile kulp taktılar. Görselde Belge’nin rakı içerken çekilmiş bir fotoğrafı yer alıyordu. Hiçbir özel kasıt taşımayan bu fotoğraf ile Belge’nin bugünün egemen değer yargıları karşısında hırpalanmak isteğini ileri sürdüler. Kadınladrın örtünmesinin onları erkeklerle eşitlediği ve özgürlüştirdiği gibi gerici zırvaların savunulduğu yazılara daha yakın geçişmişte yer veren Birikim dergisi de bu tartışmaya katıldı.
Murat Belge’nin ‘sığınma’ haberinin yayılması üzerine, başlamasında katkısının olmadığı bir tartışmanın öznesi haline gelen Merdan Yanardağ ise, yine sosyal medya hesabından bir mesajla yanıt verdi. Yanardağ, “Murat Belge İngiltere’ye göç ediyormuş.. Liberallerin ihaneti böyle bir şey işte.. Yaratılmasına yaşamsal destek verdikleri bu cehennemi onunla savaşı göze alanlara ve kurbanlara bırakıp kaçarlar.. Olayın bu noktaya geleceği belliydi” diye yazdı.
Bu gelişmelerin üzerine Birikim Dergisi, T24 gibi sol liberal ve liberal yayınlar, savunmaya ve yer yer karşı saldırıya geçti. Birikim’de Müslüm Yücel isimli bir liberal, “Türkiye’yi Karanlığa Gömen Adam Murat Belge!” başlığıyla yazdığı bir yazıda, Murat Belge’nin ülkeden kaçış iddiasını ‘beyin göçü’ olarak tarifleyebildi… Başlığından itibaren (sosyalist ve yurtsever aydınlar hiçbir zaman Belge’yi Türkiye’yi tek başına karanlığa gömecek çapta görmediği halde) saptırmalarla, demogojiyle dolu olan yazıda Belge’nin kaçışıyla ilgili olarak ‘iş aramak’ tabirini özellikle kullandı. Ancak, M. Yücel’in yazısında dikkat çeken en önemli yan, Belge’yi belli rezervlerle savunması ve müktesabatına tümüyle sahip çıkmaktan kaçınmasıydı.
Öyle ki, Birikim çevresi ve Belge’nin yakın geçmişte Erdoğan-AKP kliğine destek verdiğinden hiç söz etmediği gibi -belli ki savunulacak yanı yoktu- örtük şekilde bu mirası da reddediyordu. Dahası, bu hisli ve vicdanlı liberal Müslüm Yücel, “Ama siz de ulusalcınız” demeye getirerek, asıl tartışma ekseninden kaçıyordu. Yani döneklerin ve sol liberallerin özgürlükçü ve demokratik nedenlerle Erdoğan-AKP yönetimine (ve Fethulha0çı Çeteye) yaşamsal bir destek vererek bu günkü dinci-faşist rejimin yolunu döşedikleri gerçeğinin tartşılmasından kaytarıyordu. Ortada tam bir kepazelik vardı.
‘ÇAPLI LİBERALE BİR ÇAPSIZDAN DESTEK’
Liberallerin halka karşı ihanetinin belgelendiği ve tarih önünde mahkum edildiği bir gerekçeli hüküm niteliğindeki Yanardağ’ın kitabını diline dolayanlardan biri de, hayli geç bir yaşta anarşizmi keşfeden liberal Gün Zileli’ydi. Zileli, Yanardağ’ın 2014’te yayınlanmış ve defalarca yeni baskısı yapılmış kitabını okumadığını “Kitabı görmedim” gibi bir ifadeyle dile getirirken, “Bu arada Kırmızı Kedi’nin kitapla ilgili reklamı gerçekten içler acısı” dedi. Yanardağ’ın kendisini ‘liberter’ sanan bu liberale yanıtı da sert oldu:
“Gün Zileli adlı, kendisini anarşist sanan bilgisiz bir liberal, 2014’te çıkan, okumadığı ‘Liberal İhanet’ kitabım hakkında zırvalamış. Bugünkü mezhepçi faşizan rejimin yollarını döşeyen Murat Belge’ye sahip çıkmış. Belge’nin talihsizliği.. Çaplı bir liberale bir çapsızdan çıkan destektir!”
‘YARI AYDIN GÜN ZİLELİ’NİN ZIRVALARI’
Merdan Yanardağ, ‘Liberal İhanet’ kitabı üzerinden başlatılan ve devam eden tartışma üzerine sosyal medya hesabından (Twitter) sırasıyla şu mesajları paylaştı:
- M.Belge’nin ülkeyi terk etme meselesinden sonra ‘Liberal İhanet’ kitabım etrafında bir tartışma başladı, K.Kedi Yayınevi’nin Twitter mesajında kullandığı, kasıt taşımayan ‘Rakı içen Belge’ fotoğrafı üzerinden güya etik tartışma yapılıyor. Bu ucuzluk, asıl tartışmadan kaçmaktır.
- Dinci faşizan rejimin yollarını döşeyen liberallerin bana ve Kırmızı Kedi Yayınevi’ne karşı Murat Belge’nin arkasına dizilmesi, yetmez ama evetçi bu çevrenin hala tarihe ve halka karşı işlenen suçun içinde olduğunu gösteriyor. Liberal hegemonya yıkıldı. Yıktık! Hazmedilemeyen bu.
- Daha önce cevap vermeye gerek bile duymadığım, liberal kampın yeni mensubu Gün Zileli, solu terk etmenin insanı cahilleştirdiğinin somut enkazı olarak M. Belge vakasında yeniden ortaya çıktı. Siyasal islam ve dinci faşizme karşı mücadele yerine işbirlikçilik yapanlar utanmıyor.
- Tarih metodolojisi tartışması yaptığım bir konuşmadan sonra konuyu hiç anlayamayın, yarı aydın Gün Zileli, yetersiz İngilizcesi ile yalan yanlış çevirdiği (tanıkları var) bir kitabı referans göstererek bana saldırmıştı. M. Belge vakasında da aynı şeyi yapıyor. Yeni yetme liberal!
- Liberal ideolojik hegemonya ve ahlakın çöküşüne tanıklık ediyoruz. Siyasal İslama “demokratik” gerekçelerle verilen desteği savunamayanlar, M. Belge olayında, bazı devrimcilere, “Ama siz de ulusalcısınız” demeye çalışıyorlar. Tam bir sefalet. Birikim’de yazan Müslüm Yücel gibi.
Kırmızı Kedi yayınevinin reklamını çok gereksiz ve aptalca buluyorum. Aynı şekilde Birikim Dergisi’nde çıkan apoloji de anlamsız ve içerik açısından zayıf idi bence. Türkiye’de hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, entellektüellerin karşıt görüşten olan kişiyi cahil addetmek gibi bir huyları var; maalesef bu durum Birikim’de çıkan yazıda da mevcut. Yani “Siz Murat Belge’nin hangi yazarları çevirdiğini, hangi yayınevlerini kurduğunu nereden bileceksiniz” havası. Nitekim aynı yayınevinin Barış Pehlivan’a twitterdan yazıp sonra sildikleri mesaj da uslup konusunda yayınevleri arasında pek bir fark olmadığının kanıtı.
Kendi adıma Murat Belge kadar kıdemi ve yayını olan bir kişinin bu şekilde davranıp burs aramasını etik olarak doğru bulmuyorum. Başka bir bağlantı kullanıp gidebilirdi pekala. Fakat karşı taraftan gelen eleştiriyi aşan hareketler meseleyi dağıttı ve asıl tartışılması gereken tartışılmıyor. Bu arada insanların Belge’ye bu kadar öfkeli olması, biraz da YAE’nin simge isimlerinden olmasından kaynaklanıyor galiba.
‘yetersiz İngilizcesi ile yalan yanlış çevirdiği (tanıkları var) bir kitabı’
Soru 1: Merdan Yanardag, hangi kitabinizdan bahsediyor?
Soru 2: Sizin Ingilizce duzeyinizin ne kadar oldugunu nasil biliyor?
Soru 3: Cevirinizin yalan-yanlis oldugu ile ilgili ‘taniklar’in var oldugunu iddia ederken kimleri isaret ediyor? Kimmis bu ‘taniklar’?
soruların cevaplarını ne yazık ki ben de bilmiyorum. Hayır, tanığa gerek yok ki. Yaptığım yanlış çeviriyi cümlesiyle gösterirsin, olur biter.
Evet oradan kaynaklanıyor ama bu kadar hınca ne gerek var. Üstelik bu adam – geçmişteki hatasını açıkça ortaya koymadan da olsa – bugün muhalif saflara gelmiş durumda. Safına gelen insan böyle mi karşılanır. En fazla, “hoş gelrdin ama bak bu duruma senin geçmişteki şu şu tutumlarının da katkısı var. Bugün muhalefet cephesinde yer almak istiyorsan bu hatalarını açıkça ortaya koymalısın” denir.
Necip ile Merdan Yanardağ’ı biraraya getirip tartıştıralım bence. Hatta mümkünse bu sitede.
Gerçi buna gerek yok çünkü böyle bir tartışmanın sonucu belli şimdiden: Necip fena döver!
“Döver” deyince kelimenin düz anlamıyla anlaşılmaz herhalde.
(Sanırım İhtiyar Çoban da böyle demiyor. Eğer öyle değilse ayıp etmiş.)
– Bugünlere gelmemizde Murat Belge’lerin iktidar destekçiliğinin payı büyük. Öyleyse biz de iktidar gibi onları linç edelim!
– Bugünlere gelmemizde FETÖ’nün iktidar destekçiliğinin payı büyük. Öyleyse biz de iktidar gibi onları linç edelim!
İkisi arasında ne fark var?
Cevap:
“Fark var seninle iyi arasında büyük bir fark var. Benimle senin aranda kocaman bir fark var. Kötüyle benim aramda irice bir fark var. İyiyle kötü arasında duran.”
https://www.youtube.com/watch?v=d93hUTsGDTU
Rezillik!
Erdoğan diliyle konuşuluyor sanki..
Deli diyorki beni o,bu, şu, bunlar, şunlar vs.vs aldattı..
Sizde buna inaniyorsunuz…
Adamin kendisi değişip duruyor.dun dediğini bugün tersini söylüyor..
Yoksa ne Kürtler,ne AB,ne ABD ne feto ne Çeto,ne cengiz,ne belge,ne Pamuk,ne shefak,nede başkaları ,hatta oral,berktaylar değişti!
Değişen kafasına göre esen ortadaki deli!
Batı biliyor bu delinin kendinden geçmiş,kendini kaybetmiş halini..
Ve kesinlikle bir dr.a hemde dr.ekipine gösterilmeli..rapor alinmasi gerek..
Bu adam deli değilse ben milyon defa deliyim…
Biz oturalım Yok o değişti bu değişti diyelim erdos gibi..
Pamuk , şafak, bugün yurtdışında yaşıyor olması TR için en büyük elestiridir..belge de bu yolu izlemesi güzel siyasi bir karardir.
Etkisi ise burda benim diyen boyle Erdoğan karşıtlarının çoğundan fazla olacaktır..
Kutlamak,desteklemek gerek.. yapılan eleştiri ayıptır, saçmalık ve zararlıdır..
“Necip ile Merdan Yanardağ’ı biraraya getirip tartıştıralım bence.”
Bu, Fatih’in –kendisini hakem tayin edip– gunun ilim adamlarini karsisina cekip tartistirmasini aklima getiriyor.
Yani, ‘horoz dovusu’ yaptirip seyretmek ve galibi de kendisi tayin etmek..
Fatih sozkonusu oldugunda, aklima ilk gelen ve en affedemeyecegim hatalarindan biridir bu.
Belge-Zileli-Yanardag (ve diger benzerleri) baglamina gelince..
‘Misafir misafirden; evsahibi hicbirinden’ diye bir laf var..
Ben, o laftaki (‘proverbial’) ‘evsahibi’ gibi hissederim cogunlukla.
Bu taife, buralarda yasanmamis (ve cogu zaman da hic yasanmayacak) olay ve olgulardan hareketle buralara don bicmekle gecen omurleri temsil ederler.
Bu, tek basina, bir sorun degil aslinda.
Asil sorun, ‘sol’ dedigimiz kitlenin bu ‘Tercume Odasi’ katiplerinin dediklerini cok olsa birer ‘veri’ sayip yeri geldiginde istifade etmek yerine, uzak diyarlarin hikayelerini (tercume/intihal) aktaranlari ‘aydin’, ‘ilerici’ filan sayip bastaci etmeleridir.
Turkiye gibi, butun tarih boyunca ‘kavimler koprusu’ olmus, gecip gidenlerin ardinda hep bir seyler biraktigi, dolayisi ile, olaganustu cesitlilik ve zenginlik gosteren bir cografyanin sosyolojisini yerinde ve uygulamali olarak incelemek varken, tercume/intihal tembelligiyle bir omur harcamanin neresini takdir etmeliyiz ve nicin ediyoruz?
‘Kilavuzu karga olanin’..
Murat Belge, başta Metin Lokumcu için sözleri olmak üzere yakın geçmişteki utanç verici tavırları için benim bildiğim kadarıyla hiç bir özeleştiri yapmadı. Bu, muhtemelen kibrinden kaynaklanıyor ama insanlar “Demek ki hala aynı şeyleri düşünüyor ki, özeleştiriye ihtiyaç duymuyor”, diyor olabilir, haklı olarak.
Ama bu tabii linç değil eleştiri gerekçesi! Linçle eleştiri arasındaki ayrımı biliyoruz. Belge’ye yönelik lincin akıldışılığı, karanlığı, Türkiye solunun içinde bulunduğu seviyeye dair çok acıklı bir işaret. Bu tür durumlarda geçmişine, mücadelesine saygı duyulan insanların çıkıp “Durun, ne yapıyorsunuz!” demesini beklersiniz değil mi? Gün Zileli dışında bir tane bile eski tüfek çenesini açmadı, bildiğim kadarıyla. Buna niyetlenen birileri varsa da, ABC’deki yazının seviyesini görünce vazgeçmiştir mutlaka.
“Bu, Fatih’in –kendisini hakem tayin edip– gunun ilim adamlarini karsisina cekip tartistirmasini aklima getiriyor.”
En iyi bilinen örnek olsa da, bu sadece Fatih’e özgü bir durum değil.
Başka Türk ve Müslüman hükümdarlarda da görüldüğünü yazar tarihçiler.
“Başka Türk ve Müslüman hükümdarlarda da görüldüğünü yazar tarihçiler.”
Ben, sizin de dediginiz gibi, bizde en iyi bilenen ornek oldugu icin, Fatih’ten ornek verdim.
Yoksa, eminim, Cin Sarayinda da, Firavun Sarayinda da, Hititlerde, Inka ve Azteklerde de gorulmustur.
Olmak zorunda, cunku egemenligin ilk mesrulastirma cabalari arasinda olan ‘Tanri-Kral’ konumlandirmasi var ve sadece bu topraklara da ait degil bu. Heryerde –3 asagi 5 yukari– oyle.
‘Tanri-Kral’in ilk akla gelen yetkilerinden birisi adlaet dagitmak, yani en ust yargic olmak, digeri de organize inanc sisteminin tepesinde olmak.
Bu ikisi, zaten, devrin bilgisini/bilgeligini temsil ediyor.
O da, haliyle, diger bilim adamlari arasinda hakemligi de kapsamasi normal.
Bu gelenegin, yadirganmayisin, Fatih’te de gorulmesi anormal degil; ama, bundan geri durmasini beklerdim, o ayri.
“Belge’ye yönelik lincin akıldışılığı, karanlığı, Türkiye solunun içinde bulunduğu seviyeye dair çok acıklı bir işaret.”
Benim asil anlamadigim, Belge’nin niye onemli oldugudur.
Yani, evet, vaktim olsaydi, duzenledigi Istanbul gezilerine katilmak isteyebilirdim –cok methettiler cunku– ama onun haricinde nesini onemsemem gerekiyor?
“Akşamları yapılan o “tartışma” ya da “birbirini ağırlama” programları galiba hâlâ devam ediyor. Ruh sağlığınızı korumak için onlardan uzak durmanızı tavsiye ederim.”
(Eceli Gelen Diktatörlük… Kocasakal… Kaftancıoğlu… / Gün Zileli)
Fatih zamanında da varmış bunlardan sayın Zileli.
‘Benim asil anlamadigim, Belge’nin niye onemli oldugudur.’
Necip Fazil Kisakurek, kendini, ‘Anadolu ve Islam oligarsisi’nin kurucu ideologlarindan biri olarak konumlandirma hayalleri icinde yasarken, Turkiye’deki ‘sol cenah’ ile mucadele etmenin ve bu mucadeleyi kazanmanin en etkili yonteminin, ‘sol cenah’i ve icraatlarini yok saymak, sanki hic yoklarmis gibi yasamak, onlari dikkate almayarak, sanki, mucadele sahasinda yarismaci olarak gormeyip gartlarini en basindan dusurmek, sinir icinde yuvarlanip gitmelerini saglamak oldugunu soylerdi.
Necip, N.F.K.’nin en sadik muritlerinden biri olarak, yukaridaki yontemi harfi harfine uyguluyor.
@necip
Belge’den çok linç onemli. Eleştirmek yerine linç etmeyi seçmek. Veya belki de linç de değil önemli olan, solun tıpkı sağ gibi linç etmesi, asıl acıklı olan.
“Necip Fazil Kisakurek, kendini, ‘Anadolu ve Islam oligarsisi’nin kurucu ideologlarindan biri olarak konumlandirma hayalleri icinde yasarken, Turkiye’deki ‘sol cenah’ ile mucadele etmenin ve bu mucadeleyi kazanmanin en etkili yonteminin, ‘sol cenah’i ve icraatlarini yok saymak, sanki hic yoklarmis gibi yasamak, onlari dikkate almayarak, sanki, mucadele sahasinda yarismaci olarak gormeyip gartlarini en basindan dusurmek, sinir icinde yuvarlanip gitmelerini saglamak oldugunu soylerdi.”
NFK’nin bunlari gercekten soyledigini farzetsek bile, siz hala daha su soruya cevap vermis olmuyorsunuz:
Murat Belge neden onemlidir?
Ya da, Belge’yi neden onemsemeliyim?
https://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/2018/02/murat-belgeyi-savunmak-ve-elestirmek.html
“Aslında liberaller ve ulusalcılar arasındaki kayıkçı dövüşü, aynı özne açısından bir strateji tartışmasından başka bir şey değildir.
Elbette bizler açısından ırkçı ve inkarcı kesimler karşısında liberaller politik olarak desteklenmesi gereken ve ittifak yapılması gereken bir güçtür.
Bizim liberallere eleştirimiz, onların aslında teorileri, politikaları, mücadele ve örgüt biçimleriyle ulusalcıları (yani devlet sınıflarını, askeri bürokratik oligarşiyi, daha da somut olarak Genelkurmayı) güçlendirdikleri. Onlara karşı kararlı mücadele etmedikleri, onlara akıl verdikleri noktasındandır.
Bu ulusalcı ve liberal kayıkçı dövüşleri dışında bir üçüncü yolu, bu ikisinin de aslında aynı madalyonun iki yüzü olduğunu söyleyenler ve savunanlar da her zaman olmuştur.
Örneğin biz, Murat Belge’yi birçok kez eleştirdik. Ama Murat Belge’yi eleştirilerimiz hiçbir zaman ulusalcıların eleştirdiği noktadan ve onların yöntemleriyle olmadı. Aksine Murat Belge’yi yeterince demokrat olmadıkları, ideolojik eklektisizmleri, demokrasi mücadelesini zayıflattıkları bakımından eleştirdik.”
“Elbet Murat Belge bu saldırılar karşısında politik olarak, savunulmalıdır. Elbette liberaller ulusalcılar karşısında demokratların ve sosyalistlerin müttefikleridirler ve desteklenmeleri gerekir.
Ama gerçek demokratlar, bu liberallerin demokrasi mücadelesini nasıl zayıflattıklarını da göstermeli, onlara karşı sapanlarından taşı eksik etmemelidirler.
Hele liberallerin liberal destekçileri gibi hiç davranmamalıdırlar.
Yok yurt dışına iş için çıkıyormuş da, yok kaçmıyormuş da diye savunmamalı.
Açıkça bu devletle daha iyi savaşabilmek için hicret farzdır, devletin eline geçip esir olmaktan ise, başka ülkelere gidip savaşa daha büyük katkıda bulunmak için yollar aranması açıktan savunulmalıdır.”
“Bizler Belge ve benzerlerini, bu devleti açıkça düşman olarak tanımlamadıkları, ona karşı açık bir mücadele çağrısı yapmadıkları için eleştirmeliyiz.
Ve onu savunanlar da bu açıdan eleştirilmelidir.
Tüm yasaları ayaklar altına almış, tüm temel hakları işine geldiği gibi çiğneyen Erdoğan-Ergenekon İslamcı-Türkçü faşist diktatörlüğünü açıkça düşman güç olarak tanımlamak gerekiyor.
Çünkü bu iktidar, bu devlet ülkede yaşayan bütün demokratları, sosyalistleri, özgür düşünceli insanları, Kürtleri, azınlıkları hatta bir hukuk düzeni isteyenleri bile açıkça düşman olarak tanımlamış bulunuyor.
Bunlara düşmanlığımızı ve bu düşmanı yenebilmek için Şeytan’la ve Şeytan’ın büyük annesiyle bile ittifaklar yapabileceğimizi açıkça ilan etmeliyiz.
O devlet yalakası ulusalcılar bu dilden anlarlar.”
Bir kısım Yetmez Ama Evetçilere, bu tercihlerindeki yanlış tutumları nedeniyle düşmanca tavır sergilenmesini, linç edilmelerini yanlış buluyorum. Sanki düzmece Ergenekon, Balyoz davalarında haksızlığa uğratılanlara, sicillerine vakılaral dayanışma gösterildi. Üstelik YAE diye insanlara olmadık hakaretler et ama o zaman hayırcı olup da yandaş medyada orada burada iktidarın şiddet politikalarına şakşakçılık, akıl hocalığı yapanları es geç. Tam bir riyakarlık…
Cumhuriyet’in Şairi Nâzım Hikmet, Cumhuriyetsiz Şair Necip Fazıl
Özdemir İnce
http://ozdemirince.com/cumhuriyetin-sairi-nazim-hikmet-cumhuriyetsiz-sair-necip-fazil/
Küçükaydın’ın bahsettiği şeyin, yani ulusalcılar ile sosyalistlerin-demokratların liberalleri birbirilerine zıt bir şekilde eleştirmelerinin bir benzerini de buradaki bazı yorum ve paylaşımlarda görmüştük.
İlber Ortaylı’nın son Atatürk kitabı ile ilgili olarak.
Necip, Ortaylı’yı, yaptığı Atatürk güzellemeleri nedeniyle, “Balkan Oligarşisi”ni savunduğu için eleştirmişti.
Özdemir İnce ise, aksine, sadece görünüşte bir “Atatürkçü” gibi olması, gerçek bir Cumhuriyetçi olmaması nedeniyle.
Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi: Fethullah Gülen’in Derin Misyonu
(M. Emin Değer tarafından yazılan kitap)
Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi: Necip (Fazıl Kısakürek)’in Derin Misyonu
“Erdoğan davası: Devlet Baykal “Avukatıyım”, Tayyip Ergenekon “Savcısıyım” demişti.” haberini hatırlarsınız.
Vaktiyle “Erdoğan davasının savcısıyım!” diyen Recep Tayyip Ergenekon, karşı olduğu Erdoğancılarla şimdi ittifak halinde.
Fakat, “Öyleyse ben de Erdoğan davasının avukatıyım!” diyen Devlet Baykal’ın durumunda ise bir değişiklik olmadı.
Tıpkı Deniz Bahçeli gibi.
“Üslûb-u beyân, ayniyle insan” derler.
Aşağıda alıntılanan satırların sahibi ve emsali kişiler, ellerinde güç olsa, “Balkan Oligarşisi”nden çok daha azılı diktatörlüklere, çok daha büyük kırımlara, çok daha büyük felaketlere yol açabilecek tıynettedirler;
“Bir arkadaşımız Darar b. Amr el-Gatafaninin et-Tahriş adlı kitabını gönderdi. Bu kitap Daru İbn Hazm ve İrşad kitabevi tarafından 2014 yılında Arapça olarak neşredilmiş. Tahkiki yüz karası iki Türk ilahiyatçı, Mutezileden Dr.Mehmet Keskin ve Dr.Hüseyin Hansu tarafından yapılmış. Kitabın müellifi h.200lü yıllarda gebermiş olan bir zındık. Cennet ve cehennemi inkar ettiğini muhakkikler de tanıtım yazısında belirtiyorlar. Peki bu ilahyatçı çömezler, Allahın rızasını kazandıracak birçok araştırma alanları varken neden zındıkların pisliklerini boşalttıkları lağımlarda ve felsefe çöplüklerinde araştırma/karıştırma yapmayı tercih ederler?”
…Allaha hamd olsun ki bu ümmetin selefi, Darar b. Amr gibi zındık, bidatçiler alametlerini ortaya çıkardıklarında derhal onları hecr ve reddedip aşağılamışlar, onların pisliklerini lağımlardan başka yerlere bırakmalarına müsaade etmemişlerdir. Lakin şu lağım fareleri kanalizasyon duvarlarını delerek ufunetleriyle eza vermekte ve lağım farelerinin sebep olduğu pis kokulardan, yılanlardan ve akreplerden rahatsız olmanın, hayvanlara merhametsizlik olduğu iddiasıyla insaf hudutlarına yeni tanımlamalar getirmek istemekte, selim fıtrat ve doğru gidişat sahiplerinin akrep sokmalarına, yılan ısırmalarına ve farelerin açtıkları habis göçüklere katlanmak mecburiyetinde olduklarını savunmaktalar!
…Maksadımı özetle söylemek gerekirse, bütün sapıklık çığırtkanları önce masumane söylemlerle, kitap ve sünnete muhalif görüşlere tahammül edilmesi, bu habis görüş sahiplerine de merhamet edilmesi söylemleriyle müslümanlar arasında nifak konumları edinmek isterler, bunu elde ettikleri zaman ise hakka ve hak ehline karşı hukuksuzluk ve insafsızlığın daniska örneklerini sergilerler. Bilmek gerekir ki rabbimiz pek merhametlidir ve rasulünü alemlere rahmet olarak göndermiştir. Ümmete rahmet olarak indirilen ilahi kelamda ve rasule indirilen sünnette, şirki ve şirk ehlini pislik olarak görmek, kafirleri veli ve dost edinmemek, onlara sevgi beslememek, kitaba ve sünnete muhalefet edenlere, bidatçilere, münafık ve zındıklara sert davranmak suretiyle mücahede etmek kesin ifadelerle emredilmiş, bu husus imanın en sağlam kulbu olarak belirtilmiştir. Ey lağım mühendisi sıçanlar! Siz merhametin ne olduğunu Allah ve rasulünden daha mı iyi biliyorsunuz?!”
Bir diğeri;
“Feminist Kafirlere Yaranmak İsteyen İlahiyatçı Tagutların Evlilik Yaşı Hakkındaki Saptırmalarına Reddiye
Aişe Radıyallahu Anha’nın Evlilik Yaşı Hakkında
İletişim Formundan Aişe radıyallahu anha’nın evlilik yaşı ile ilgili olarak Muhammed Emin Yıldırım adındaki hadis inkarcısı bir zındığın makalesi link atılarak konu hakkında soru sorulmuştur. Linki verilen sitede Mustafa İblisoğlu gibi hadis inkarcısı zındıkların da yazıları yayınlanmakta, sâbık sapık diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez’den sitayişle bahsedilmekte, İslam ülkelerinde habis akideleri yayılan Ebu Hanife, imam olarak lanse edilmektedir.”
“Aşağıda alıntılanan satırların sahibi ve emsali kişiler, ellerinde güç olsa, “Balkan Oligarşisi”nden çok daha azılı diktatörlüklere, çok daha büyük kırımlara, çok daha büyük felaketlere yol açabilecek tıynettedirler;”
Sirf ‘beterin de beteri var’ diye ‘beter’e razi olmak gerekir mi diyorsunuz?
“Necip, Ortaylı’yı, yaptığı Atatürk güzellemeleri nedeniyle, ‘Balkan Oligarşisi’ni savunduğu için eleştirmişti.”
Özdemir İnce ise, aksine, sadece görünüşte bir ‘Atatürkçü’ gibi olması, gerçek bir Cumhuriyetçi olmaması nedeniyle.”
Ince ile Ortayli arasinda cok da fark yok.
Var olan fark, Ortayli’nin azicik daha akilli davrnamasi, ahalinin hissiyatina dogrudan dogruya cephe almaktan cogunlukla kacinmasi, dolayisi ile, biraz daha fazla sevilmesi ile aciklanabilir.
Her ikisinin de, herhangi sosyal problemin cozumune yonelik ilham alinabilecek bir eserine ben rastlamadim.
Birisi, meslek geregi; digeri de herhalde kisiligi yuzunden, hep ayni seyleri tekrarlayip duruyor.
Bu arada, Ince’nin Nazim Hikmet’i –terkedip gitmis olmasina ragmen– ‘Cumhuriyetci’ saymak zorlamalarini okudugumda ‘Bugz-u Muaviye’nin kisiyi ne denli acinacak analizlere sevkettigini gordum ve uzuldum tabii ki.
gitti gün zileli’nin haziran hareketi yöneticiliği. bu saatten sonra aralarına almazlar artık.
“Sirf ‘beterin de beteri var’ diye ‘beter’e razi olmak gerekir mi diyorsunuz?”
Hayır. (Belki klişe bir ifade ama) “Tehlikenin farkında mısınız?” diyorum. Yani; “Dikkatiniz sadece “beter”e yönelmesin. Bunun tahmin edemeyeceğiniz sonuçları olabilir.” diyorum.
Geçmişte başkaları da aynı hatayı yapmasalardı, bugün çok farklı yerlerde olabilirlerdi mesela. Bunu da hatırlatmak istiyorum.
Mesela; Haçlıları kovarak tekrar İstanbul’a yerleştikten sonra dikkatini sadece batıdaki komşularına yönelten Bizans’ın, aynı uyanıklığı yeni kurulmakta olan Türkmen beylikleri karşısında göstermiş olsa ve bunun için de ortak düşmana karşı o komşularıyla uzlaşmış olsa, belki de aynı sonla yüzleşmeyecek olması gibi.
hiçbir zaman yönetici olmadım. Zaten artık Haziran hareketinin içinde değilim.
http://www.gunzileli.com/2015/05/05/merdan-yanardagin-zirvalamalari-uzerine-birkac-deginme/
bu yazıyı 2015’te yazmıştım.
“Hayır. (Belki klişe bir ifade ama) ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ diyorum. Yani; ‘Dikkatiniz sadece ‘beter’e yönelmesin. Bunun tahmin edemeyeceğiniz sonuçları olabilir.’ diyorum.”
Anladim.
Ama, benim kendi hayatimdan cikardigim bir anafikir varsa, o da, ‘zaman’ denen illet seyin en onde gelen marifeti insanlarin (toplumlar da dahil) yanlis/hata yaptigini gostermesidir.
Yani, ‘zaman’a galip gelmek mumkun degil; yaptiklarinizin –hepsi degilse bile– bir cogu (ozellikle de onemli olanlar) ‘hata’ hanesinde karsiniza cikar.
Bu boyle de; ‘gelecekte hata sayilabilir’ korkusuyla hicbirsey yapmamak da paralize edici ve belki de daha buyuk bir hata olabilir.
O bakimdan, ben, eldeki duruma bakip, ortada bir ‘hata var mi? sorusunu sormak; sonra da –yine eldeki imkanlar ve alternatifler arasindan– bir tercihte bulunmak gerektigini dusunurum.
Iyi dusunmek lazim, tamam; ama, hata yapmak ihtimali var diye ortadaki hatayi duzeltmege tesebbus dahi etmemegi dogru bulmuyorum.
“Geçmişte başkaları da aynı hatayı yapmasalardı, bugün çok farklı yerlerde olabilirlerdi mesela. Bunu da hatırlatmak istiyorum.”
Dogru. Ama, hayatin saglamasi yok, malesef. Geri donup herhangi seyi gayr-i vaki kilamiyoruz.
“Mesela; Haçlıları kovarak tekrar İstanbul’a yerleştikten sonra dikkatini sadece batıdaki komşularına yönelten Bizans’ın, aynı uyanıklığı yeni kurulmakta olan Türkmen beylikleri karşısında göstermiş olsa ve bunun için de ortak düşmana karşı o komşularıyla uzlaşmış olsa, belki de aynı sonla yüzleşmeyecek olması gibi.”
Bizans’in cokusundeki son saman copunun bu oldugunu soylemek zor bence. Yapmalari gereken seyler cok daha onceden yapilmasi gereken seylerdi. Cok daha onceki hatalari yuzunden, Anadolu’yu (insanlari) coktan kaybetmislerdi demek istiyorum. Kazanmak icin de artik imkanlari kalmamisti.
Isin ilginci, benzer bir seyi, bugun, ‘Balkan Oligarsisi’ icin de soyluyorum.
Jakoben kibirleri, ‘benzeme benzet’teki israrlari vs yuzunden Anadolu insanini kazanamadilar. Boylece, insan kaynaklari yenilenemedi, artmadi; tukendi.
“Cok daha onceki hatalari yuzunden, Anadolu’yu (insanlari) coktan kaybetmislerdi demek istiyorum. Kazanmak icin de artik imkanlari kalmamisti.
Isin ilginci, benzer bir seyi, bugun, ‘Balkan Oligarsisi’ icin de soyluyorum.”
Evet, çoktan kaybetmişler[di] de denebilir.
Fakat, sizin de belirttiğiniz üzere “hayatin saglamasi” olmadığı için ne zaman ne olacağı belli olmuyor.
Yani demem o ki, insanları, yani “içeriyi” çoktan kaybetseniz bile, beklenmedik durumlar, yani “dışarıdaki” gelişmeler imdadınıza yetişebilir. Geçici bir süreliğine bile olsa.
Yukarıdaki iki örneğimizin imdadına yetişebildiği gibi.
Biri için Timur.
Öbürü için de bugünkü dış politika çıkmazları.
Yani “içerideki”lere rahat bir nefes aldıran “dışarıdaki” müttefikler.
Tabii, “dışarıdaki” bu sürprizlerin yanısıra, bir de içeride size rahat nefes aldırmayanların kendi aralarında anlaşamayıp birbirlerine düştüğü beklenmedik durumlar da olabilir. Bu da bir süreliğine de olsa size yarar aynı şekilde.
Örnek verecek olursak, biri için taht kavgaları.
Öbürü için, yine “taht kavgaları” diyebileceğimiz durumlar.
“Tabii, “dışarıdaki” bu sürprizlerin yanısıra, bir de içeride size rahat nefes aldırmayanların kendi aralarında anlaşamayıp birbirlerine düştüğü beklenmedik durumlar da olabilir. Bu da bir süreliğine de olsa size yarar aynı şekilde.”
Dogru. Hayat (tarih) ‘dogrusal’ (‘linear’) degil. Her attiginiz adim, ‘niyetlenmedik sonuclar’ (‘unintended consequences’) dogurabilir –dogurur da.
Kimisi isinize yarar, kimisi de pismanliklar dogurur.
Ne kadar ‘cagdas’, ‘modern’, ‘aydin’, bilgili ya da bilge olursak olalim, ‘hayat’ hep Dede Korkut’un su guzelim dusturuyla isler: ‘Adini ben verdim, bahtini Allah versin’..
Bundan kacis yok.
Simdi.. Oligarsiler konusunda da soyle bakmak taraftariyim:
Her ne kadar ‘oligarsi’ kelimesinin negatif cagrisimlari daha yogun ise de, bu, disarida kalanlarin/birakilanlarin subjektif degerlendirmesidir.
Tipki, sendiklar, meslek orgutleri, partiler hatta sirketler filanda oldugu uzere; istifade edilebilecek bir ortak cikar firsatina yonelik olarak, birilerinin onayak olmasiyla kurulur. Birileri dogrudan ‘uye’ olur/edilir; baskalari haricten ‘destek’ olur.
Ve, her defasinda birileri dislanir. Dislananlar da, ya isyan eder, ya homurdanir’ ya da kendileri de benzer bir yapi kurmaga yonelirler.
Bu surec, kabaca, heryerde benzer sekilde isler.
‘Balkan Oligarisi’nin de benzer bir surec sonucu ortaya cikmadigini farzetmek icin bir sebep yok demek istiyorum.
Fark surada: Hem kurulus safhasinda, hem de daha sonralari, cok fazla secici davrandilar –kimleri uye kabul edecekleri, kimlerin de destekci sayilabilecegi konusunda.
Yani, easesn, yerel halkin cogunlugunu disarida biraktilar.
Bunu da, ‘Balkan Oligarisi’nin gozunden bakarsam, anlayisla karsilayabiliyorum.
Iki temel sebebi var.
Birincisi, yerel ahali ile cok fazla cikar birliktelikleri yoktu. Vatani kurtarmak fakat vatandastan bahis bile etmemek buna isarettir.
Ikincisi, asil cikar birliktelikleri Bati ile idi. Baas benzeri bir yapiyi Bati’ya, Bati’yi ‘kaka Islamcilar’dan koruyor olmakla pazarlayabiliyorlardi. Bati da, mutekabilen, onlari ‘kaka Islamcilar’dan koruyor, onlarla is yapiyordu.
‘Zafer midir hezimet midir?’ tartismasini bir yana birakirsak, yukarida bahsettigimiz yapinin pekismesini Lozan’da kolayca gorebiliriz: Ankara Hukumeti ancak Hilafet, Saltanat (kendiliginden [!]) kaldirildiktan ve diger odunler verildikten sonra taninmistir.
Yani, ‘sen benim sirtimi kasi, ben de seninkini’ duzeninin temelleri boyle olustu ve daha sonra da asagi yukari ayni sekilde devam etti.
Ben, bu yapinin degismesinin gerekli/zorunlu oldugunu dusunuyorum. Nedenlerini detaylandirmaga ihtiyac da olmasa gerek.
Zarlar da, kendiliginden, denk dusuyor: Bati, birakin koruyucu olmagi, kendi icinde celiskiler yasar hale geldi. Yani, beyaz atli prenses, her ‘irtica’ feryadinda imdada gelecek durumda degil.
Ayrica, ‘Balkan Oligarisi’ kendi insan kaynagini tuketti ve yoruldu. Yaslanmak yoluyla zorunlu emeklilik cagina erdi.
Bu, bence, iyi bir seydir: ‘Kanli mi olacak, kansiz mi?’ sorusunun cevabi, kendiliginden, ikincisi olacak gibi gorunuyor.
Ondan sonra, tabii ki, kendi icimizde tarisacak bir suru seyimiz olacak. ‘Anadolu Oligarsisi’nin dogru kurulup kurulmadigi, bilesenlerinin yeterince herkesi temsil edip etmedigi gibi, mesela.
“Felaket” Nedir?
felaket
“feleğin getirdiği afet” [ anon., Ferec ba’d eş-şidde, <1451]
Amma bir kaç gün felāket u el darlığı çeke.
[ Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876]
felaket: Müvellededir. Felek belâsı, afet, musibet.
< Ar falak فلك felek
→ felek
Not: Kemalpaşazade'ye göre bu Türkçe kelime "cühelanın ihtiraatından" olup gülünçtür.
Bir sitede şöyle bir yazı vardı. Galiba artık site kapanmış olduğu için link açılmıyor.
PAŞAZEDELER ve PAŞAZÂDELER !
**************************
Talihsiz coğrafyamızda, insanlar, Osmanlı’dan* beri çıkarları, sınıfları birbirine zıt ve düşman iki gruba ayrılırlar. Bunlar; egemenlerin maşası paşazadeler, ve onlar tarafından acımasızca ezilip sömrülen, acımasızca katledilen paşazedelerdir !…
Tarih, geçmişte ve günümüzde bunlardan birincisinden yana olup(!), gelecekte ise, ikincisinden yana olacaktır !…
http://members.boardhost.com/Ozgurbakis/msg/1335681648.html
İlber Ortaylı: “Wikipedia’daki tarih bilgileri yanlıştır”
İzmit Belediyesi tarafından düzenlenen söyleşide vatandaşlarla bir araya gelen ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Wikipedia’yı yasakladılar, kapatılması belki ayıp bir şey ama oradaki tarih bilgileri yanlıştır” dedi.
Türkiye’de tarih öğretiminde hataların olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ortaylı, “Türkiye’de tarih öğretimi feci bir haldedir ve Milli Eğitim Bakanlığı bunun sorumluluğunu hiçbir şekilde duymaz. Çünkü öyle bir problemi yok. Başka şeylerden evvel önce tarh öğreteceksiniz. Tabii ki çok detaylı bir tarih öğretemezsiniz, bu mümkün değildir. Ama doğru dürüst tarih öğreteceksin. Ciddi tarih yazmaya teşebbüs Atatürk devrinde olmuştur. Daha sonra bu kesintiye uğramıştır. Bunun nedenleri var, her şeyi dışarıdan aramayın, içeride de problemler var. Öğretmen kafasıyla tarih yazılmaz. Efendim ‘tarih profesörlerine yazdıralım’ diyeceksiniz. Onların da yazdıkları daha iyi değil. Her Türk münevverinin tarih yazımını denemesi gerekir. Elinizdeki telefonlarla tarih öğrenmeye çalışmayın. Böyle elinize alıp bütün gün oynuyorsunuz, buradan tarih ödevi hazırlamaya çalışmayın. Bu Wikipedia’yı yasakladılar, belki kapatılması ayıp bir şeydir ama oradaki tarih bilgileri yanlıştır” ifadelerini kullandı.
“İslamofobi” iğrenç bir sözcüktür.
Tıpkı “liberal” gibi.